Loading...
Demokratik toplumlarda suç işlemeyen inanç topluluklarının da fikir ve örgütlenme özgürlüğünden yararlanması gerekiyor. Dolayısıyla yasaklanmalarının demokrasi ile ne oranda bağdaştığı tartışmaya açıktır.Burada dört noktayı hatırlamakta yarar var. İlkin, tarikatlar yasaklandıkları dönemlerde bile varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Başka toplumlarda da tarikat ve benzeri yapılar bazen olumlu bazen olumsuz koşullar altında varlıklarını sürdürebiliyor ama ortadan kalkmıyorlar. Demek ki, yasaklamak sorunu çözmüyor. Tarikatları yaratan ve devamını sağlayan faktörleri araştırıp, ona göre tedbirler üzerinde düşünmek lazım. İkinci olarak, demokratik toplumlarda suç işlemeyen inanç topluluklarının da fikir ve örgütlenme özgürlüğünden yararlanması gerekiyor. Dolayısıyla yasaklanmalarının demokrasi ile ne oranda bağdaştığı tartışmaya açıktır. Yasaklamaya değil, olumsuzlukları denetlemeye dönük formüller bulmamız lazım. Üçüncü olarak, verdikleri görünüm itibariyle bizdeki tarikatlar halkın hurafelerle yoğrulmuş, sağlam olduğu çok tartışmalı bilgiler üzerine inşa edilmiş, kendileri de fazla eğitim görmemiş zevat tarafından yönlendirilen, felsefi temelleri yok denecek kadar zayıf, folk İslami diye nitelendirebileceğimiz hareketler. Bunun üzerinde bir seviye tutturan kurumlar kurmak, kadrolar yetiştirmek, eğitim ve refah düzeyleri yükselen topluma daha fazla hitap edecek yorumlar geliştirmek lazım. Son olarak, tarikatlar bünyesinde dinci temayüller barındıran iktidarlar döneminde daha kolay gelişebiliyor, faaliyetlerinde etkili olabiliyorlar. Maalesef, bu konuda laikliğe daha gönülden inanan iktidarların nasip olması için çalışmaktan başka yapılabilecek bir şey yok. Bu verilerin ışığı altında, günümüz iktidarından tarikatların çağdaşlaşma karşıtı gücünü kısıtlamalarını beklemek gerçekçi olmaz. Ancak iktidar değişecek olursa, ne gibi tedbirlerin alınabileceğini düşünmek lazım. Tekrar edeyim: alınacak tedbirler tarikatların cumhuriyet ve onun temsil ettiği laik ve milli değerleri, demokrasiyi hedef alan, şeriat devleti kurulmasını savunan değerleri kamu olanaklarını da seferber ederek yaygınlaştırmalarına ve kanunlara göre suç teşkil eden eylemleri yapmalarına engel olacak önlemlerdir, bireylerin inançlarını kısıtlamayı ve değiştirmeyi öngörmeleri söz konusu olmamalıdır. Nereden başlayalım? Önce tarikatların örgütlenmesini ve faaliyetini kayıtlara bağlayıp, izlenebilir ve denetlenebilir hâle getirmek lazım. Şu anda tarikatların kurdukları dernekler, vakıflar var ama tarikat diye bir tüzel kişilik yok. Hukuk alanında inanç dernekleri ve vakıfları diye örgüt türlerinin oluşturulması lazım. Bu kuruluşların denetimi için de farklı bir yapı kurulması doğru olacaktır. Üye kayıtlarının muntazam tutulması, gelir kaynaklarının belirgin olması ve harcamaların nereye yapıldığının izlenmesi lazımdır.
İlahiyat fakültelerinin yaygınlaşması durdurulmalı, bir türlü teşekkülünü tamamlamayanlar kapatılarak, öğrencileri mevcut diğer fakültelere dağıtılmalıdır. Fakültelerin nitelikleri de iyileştirilmelidir.Bu kuruluşların 15 yaşından küçük çocuklar için kurs düzenlemesi, eğitim faaliyet yürütmesine, özellikle de yatılı kurum açmalarına izin verilmemelidir. 4+4+4 öğretim sistemi sonlandırılmalı, 8+4 yapılıp, İmam Hatipler sadece lise düzeyi kurumlar olarak sınırlandırılmalıdır. Bunun yanında çocukların resmi devlet okullarına devam ettiklerinin de denetlenmesi, evde okuyor türünden açık kapıların kapatılması zorunludur. Okula gitmesi zorunlu olan çocukların ailelerine gerekirse maddi destek de verilmelidir. Bilindiği gibi, birçok aileyi bu kuruluşların sağladığı “tahsil” imkanlarına mecbur eden maddi imkansızlıklardır. İnanç dernek ve vakıflarının işlettiği üniversite yurtları da denetlenmeli, idarenin öğrencilerin hayatını dini yaşam gerekçesiyle zorlayarak belirli bir kalıba sokmasına müsaade edilmemelidir. Ülkenin birçok yerinde hiçbir denetime tabi olmadan medrese adı altında faaliyet gösteren kurumlar kapatılmalıdır. Diğer okul türlerinin sayıları azaltılarak orta öğretim çağındaki çocukların İmam Hatip Liselerine kaydolmaya zorlanmasına son verilmelidir. İlahiyat fakültelerinin yaygınlaşması durdurulmalı, bir türlü teşekkülünü tamamlamayanlar kapatılarak, öğrencileri mevcut diğer fakültelere dağıtılmalıdır. Fakültelerin nitelikleri de iyileştirilmeli, “cinleri kovmak konusunda çalışmaları olan”, “şeytanı uzaklaştırma uzmanı olmak” gibi abuk sabuk ihtisasları olan doçent, profesör arama saçmalıkları engellenmelidir. Bu kurumların akademik seviyesi yükseltilmelidir. İlahiyat mezunlarının ilk ve orta öğretim kurumlarında başka derslere hoca olarak atanması yolu kapatılmalıdır. Devlet kurumlarındaki atamalarda ihtisas ve liyakat esas alınmalı, sözlü mülakat gibi, sadece adam kollamak için kullanılan işe alma yöntemlerinden vazgeçilmelidir. İster merkezi hükümetin ister yerel yönetimlerin olsun, inanç dernek ve vakıflarına maddi yardım yapması, mekân tahsis etmesi ve benzeri uygulamalara son verilmelidir. İsterseniz burada durayım. Bunların hepsinin yapılması mümkün müdür diye bir sorunun aklınızdan geçtiğini tahmin ederim. Ben de adımların tümünün hemen atılamayacağının bilincindeyim. Kaldı ki, herhangi bir adımın atılması için, seçim sonrası göreve gelecek ve koalisyon niteliğinde olması muhtemel gözüken hükümetin kendi içinde de anlaşmaya varması da gerekecektir. Ancak, yapılacak işler listesi belirlenirse, hiç olmazsa onlar arasından bazıları üzerinde anlaşma sağlanabilir diye düşünülebiliriz. Netice: Tarikat sorunu üzerinde şimdiden düşünmeye, nelere yapılacağını tasarlamaya başlamamız lazım.