Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan ile Türkiye ve Dünya solu, sosyalist enternasyonal ve Türkiye'de emek hareketinin geleceği üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Emekçilerin kapitalist barbarlığa ve emperyalist haydutluğa karşı halklar seçeneksiz ve çaresiz olmadığını ifade eden Gürkan, halka yönelik saldırılara karşı her günkü mücadelenin, tahrip edilen kazanımları korumak ve siyasal özgürlükler elde etmek için verilen mücadelenin sosyalizm hedefiyle ilişkilenmesinin gerekli olduğunu söylüyor.
  • Corbyn'in 21. yüzyıl sosyalizmine bakışını özetlediği konuşması ışığında egemen dünya sisteminin temel problemleri nelerdir ve siz bu problemlerin çözümünü nasıl bir siyasette mümkün olduğunu düşünüyorsunuz?
Dünya bugün kapitalist-emperyalist sistemin yarattığı sorunların sonuçlarını yaşıyor. Öncelikle yoksulluk açlık, işsizlik bu sistemin ürettiği en önemli sorunlardan biridir. İşçi sınıfı ve emekçiler kölece çalışma koşullarına, yoğun açlık sınırında ücretlerle yaşamaya mahkum ediliyor. Emekçilerin bugüne kadar ne kadar kazanımı varsa bu kazanımlar tedrici olarak ellerinden alınıyor ve böylece kapitalist sistemin sömürüsü pekiştiriliyor. 20.yüzyılın ikinci yarısında hem güçlü sınıf hareketleri ve sendikaları hem de sosyalizmin varlığı koşullarında gelişmiş devletler adına sosyal devlet denilen bir yapılanmaya gitmişler ve sosyal refah politikaları uygulamaya başlamışlardı. Bu bir tür tavizdi. Ancak Sovyetlerin dağılmasından itibaren sosyal refah politikaları da tasfiye edilmeye başlandı. İşçi sınıfının örgütlenme ve toplu pazarlık yapabilme imkanları ellerinden alınmış, kolektif ve bireysel hak ve özgürlükler giderek budanmıştır. Bugün her yerde iş rejiminin de değiştirildiğini görüyoruz. Güvenceli ve kurallı çalışma artık bir istisna; esnek, güvencesiz ve kayıt dışı çalışma bur kural haline gelmiştir. Bu emekçilere ve işçi sınıfının kazanımlarına açılmış bir savaştır ve kamusal varlık ve tesislerin özelleştirmeleri, hizmet sektörünün piyasalaştırılmasıyla taçlandırılmıştır. Öte yandan kapitalizm bugün sadece emekçilerin statüsünde bir gerilemeye yol açmıyor. Aynı zamanda doğayı, kentleri, yaşam alanlarını tahrip ederek; yeraltı, yerüstü kaynaklarını talan ediyor. Maden ve enerji şirketleri başta olmak üzere çokuluslu tekeller büyük bir yıkıma imza atıyor, kentsel mekanlar ve kırsal ortak alanlar inşaat rantına kurban ediliyor; tarımın kapitalistleşmesiyle birlikte küçük üretici çökertiliyor. Dünya halkları büyük bir paylaşım savaşının sonuçlarını ve bedellerini ödemekle yüz yüze bırakılmış durumda. Nüfuz alanlarının enerji kaynak ve nakil hatlarının, coğrafyanın kontrolü konusunda emperyalistler arasındaki dalaşma şiddetlenmiş durumda. Kimin dünyayı yöneteceğini belirlemek için Ortadoğu ve Afrika’da yaratılan kaos ve savaş ortamının, derin çelişkiler biriktirdiğini ve yakın bir zamanda dünyayı ciddi bir yıkıma sürükleyeceğini görmemek mümkün değil. ABD-İsrail-Suudi Arabistan ile, Rusya-İran-Çin’in oluşturduğu bloklar şu anda bu kapışmanın iki ana saflaşmasını temsil ediyor. Türkiye’nin durumu ise uzun süre bir emperyalist kamptan diğerine yakınlaşarak boşluklara oynamak ve böylece bu paylaşım savaşından pastanın irisini kapmak, nüfuz alanlarında varlık gösterebilmek ve bu süreçten en büyük karla çıkmaktır. Bunun uğruna yapmadığı, denemeyeceği bir yol yoktur. Önüne çıkan herkesle kavga eden, dünya ve bölge barışı için tehlikeli bir ülke olmaya gitmektedir. Yoksulluk savaş ve çatışmalar büyük insan hareketliliğine yol açtı. Ülkeler ve kıtalararası göç yollarına düşen göçmenlerin kayda değer nüfusu bu yollarda hayatlarını kaybediyor. Kadın ve çocuklar istismara maruz kalan en zayıf kesimi oluşturuyor. Bu tablo içinde dünya emekçileri seçeneksizliğe mahkum mu? Temel soru budur. Hayır kapitalist barbarlığa ve emperyalist haydutluğa karşı halklar seçeneksiz ve çaresiz değildir. Bu sorunun yanıtını emekçilerin ve halkların birleşik mücadelesi verecektir. Biz bu birleşik mücadelenin temel hedefinin emekçiler yararına bir dünya barışı tesis etmek, demokratik kazanımları geliştirmek ve nihayet son bulmadığı sürece emekçiler ve halklar için zulüm kaynağı olmaya devam edecek olan kapitalist sömürünün ortadan kalkması olduğunu düşünüyoruz. Halka yönelik saldırılara karşı her günkü mücadelenin, tahrip edilen kazanımları korumak ve siyasal özgürlükler elde etmek için verilen mücadelenin sosyalizm hedefiyle ilişkilenmesi gereklidir. Ekim Devrimi'nin yüzüncü yıldönümünün yaşandığı şu sıralarda sosyalizmin hala güncel ve unutulmaması gereken bir hedef olduğu bir kez daha görülmektedir.
  • Sosyalist Enternasyonal hakkında ne düşünüyorsunuz ve "Yeni bir enternasyonal kurulmalı" fikri konusundaki yorumunuz nedir?
Sosyalist Enternasyonal’in sosyalistliği de enternasyonalistliği de ayrı ayrı değerlendirmeye muhtaç. Kuşkusuz işçi sınıfının ekonomik örgütleri olarak sendikaların ve siyasal örgütleri olarak komünist-sosyalist partilerin uluslararası düzeyde işbirliğinde bulunması, deneyim paylaşması ve ortak örgütlenmesi hep bir ihtiyaç olmuştur. Bugün sosyalist enternasyonalin politikalarının kapitalist sistemin yarattığı sorunların sistem içinde çözümünü esas aldığını; adalet, eşitlik, sosyal politika yaklaşımlarının emekçileri yeniden kapitalizme bağladığını söyleyebiliriz. Sosyalizm kapitalizmle bağdaşmaz, kapitalizmi kurtarmaya yönelik öneriler sosyalizm olarak adlandırılamaz. İngiltere İşçi Partisi başkanı Sayın Corbyn de konuşmasında bahsi geçen sorunların çözümünde Birleşmiş Milletlere özel bir önem atfediyor. Bağlayıcı karar yetkisine sahip tek organ olan güvenlik konseyi içinde veto hakkına sahip 5 kapitalist devletin dünya sorunlarına çözüm üretmesini beklemek bir hayaldir? Adı Birleşmiş Milletler olan bir kurum aslında en güçlülerin karar verici olduğu bir devletler topluluğudur; orada halklar söz konusu değildir. Birleşmiş Milletlerin kapitalizmin yol açtığı tahribat ve sorunların çözümünde bulunacağına ilişkin bir beklenti içinde değiliz. Bu yapıda emperyalistler arası rekabet ve güç kavgasının yansımayacağı bir karar alma mekanizmasının var olabilmesi işin doğasına aykırıdır. Nitekim Kudüs tartışmalarında ABD’nin kullanacakları oy konusunda ülkeleri nasıl tehdit ettiğini gördük. Kudüs sorununu dinler ve inançlar çatışmasına indirgeyen, bir halkın maruz kaldığı zulme seyirci kalan egemen burjuva anlayışa karşı demokrasi ve barış güçlerinin çözümü Filistin halkının özgürlüğünü ve kendi kaderini tayin hakkını esas alan bir çözümdür. Yine Suriye’yi bundan birkaç sene önce çatışmaların içine sürükleyen emperyalist devletlerin, hem ülkede vekalet savaşı yürüten silahlı çeteler hem de savaştan kaçanların kitlesel göçü karşısında aldığı tutum bu devletlerin ne kadar ikiyüzlü olduğunu defalarca kanıtlamıştır. İşçi sınıfı ve ezilen halkların gerçek bir mücadele ortaklığı sağlayacakları, gerçekten enternasyonalist birlikler BM’de kümelenen süper güçlerin alternatifidir. Kapitalizmin yıkıcılığının karşısında insanlığın kurtuluş umudunun tek seçeneği olan sosyalizm için sosyalist enternasyonal de BM de bir çare olamaz. Emekçilerin ve işçi sınıfının kurtuluşu kendi mücadelesiyle ve kendi enternasyonal örgütlerinin desteğiyle olacaktır. Partimiz bunun bir gereği olarak Uluslararası Marksist Leninist Örgütler Konferansı (CIPOML) üyesidir.
  • Türkiye'de sol bugün kendisini hangi hat üzerinden kurmalıdır? Dünya solu ile yeni bir ilişki kurma konusunda nasıl bir çerçeve çizersiniz?
Türkiye’de ortak değerler etrafında buluşmuş homojen bir sol yok. Bu mümkün de değil. Biz de sol partilerin yan yana gelmesiyle ne kadar büyüyeceğimizden çok, işçi ve emekçilerin sınıf mücadelesinin nasıl gelişeceğiyle ilgiliyiz. Dünyada şovenizmin ve ırkçılığın yükseldiği, sağ, muhafazakar popülist siyasetlerin prim yaptığı koşullarda yaşıyoruz ve burjuvazinin gerici ideolojileri ve siyaseti emekçiler üzerinde hegemonik bir etkiye sahip. Sınıf siyaseti yapan partilerin bu etkiyi kırarak işçi ve emekçilerin burjuvaziden bağımsız, kendi siyasal stratejisi doğrultusunda örgütlenmesini sağlayacak bir faaliyet içinde olması gerekir. Biz Emek Partisi olarak böyle bakıyor ve böyle yapmaya çalışıyoruz. Erdoğan AKP’si rejimi “tek adam tek parti yönetimi” esasına göre yeniden düzenlerken, ülke OHAL ve KHK’lerle yönetilirken elbette ülkenin bütün sol ve ilerici güçlerinin demokrasi mücadelesini ilerletecek bir seçenek etrafında toplanması gerekir. O ortak demokrasi talepleri etrafında ortak mücadele birliklerinin kurulması şarttır. Emperyalist kuşatmaya, halkları tehdit eden savaş ve çatışmalara karşı halkların kardeşliği ve dayanışması temelinde barış ve demokrasi taleplerini; siyasal gericiliğe karşı demokrasi, özgürlük ve laikliği esas alan birlikler ve uluslararası mücadele ortaklıkları içinde yaşadığımız emperyalist-kapitalist yıkım ve kıyım politikalarına etkili bir yanıt olacaktır. Güçlerimizi bunun için birleştirmeliyiz. Ama bunun araçları BM ve Sosyalist Enternasyonal gibi düzen aygıtları değil, beklentilerin bunlara bağlanması değildir. Emekçilerin ve halkların kendi mücadelesidir. Selma Gürkan kimdir? 1961 yılında doğan Selma Gürkan, Uzun dönem KESK içinde sendikal mücadele yürütmüş, 2011 yılında Emek Partisi genel başkanı seçilmiştir. 2011 yılından bu yana bu görevi sürdürmektedir.