Pazar Politik

Sosyalistlere "Ya cumhuriyet ya demokrasi" dayatması

Abone Ol
Devlet karşıtlığı eşittir Cumhuriyet karşıtlığı doğru bir konumlanış değildir. Sermaye devletinin Kürt halkına, Alevilere diğer azınlıklara, Komünistlere karşı izlediği yok edici politikası sınıfsal karakteriyle alakalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu hem eski ekonomik ilişkilerin hem de toplumsal ilişkilerin altüst oluşuydu. Tarihin çarkını ileriye doğru döndüren kadroların ve halkın vermiş olduğu savaş hiçbir gerekçeyle görmezden gelinemez. Osmanlı imparatorluğunun birinci paylaşım savaşında Almanya devleti ile aynı ittifakın içerisinde yer alışı bağımlılık ilişkilerini daha da güçlenmesine neden olurken yanı başında Rusya’da gerçekleşen sosyalist Ekim Devrimi artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteren tarihsel bir kırılma anıydı.

Mustafa Kemal bu yeni kurulan cumhuriyetle Anadolu’daki bağımsızlık hareketinin ilişiğini kurarak hilafetten Cumhuriyete geçişin yollarını döşüyordu. İlişkilenmenin ortak yönleri emperyalizme karşı bağımsızlık mücadele olurken, bizde kurulacak Cumhuriyetin sınıfsal niteliği hür teşebbüs yani sermaye sınıfı olacaktı.

Evet Cumhuriyet bağımsızlık, özgürlük demekti. Ama hangi sınıfın iktidar olduğu devletin işleyişini de belirleyecekti. Ordusu halk için mi, yoksa sermayenin çıkarları için mi hazır bekleyecekti? Adalet halk için mi yoksa mülkün temeli mi olacaktı? Üniversiteleri insanlık için bilimsel fikirler mi üretecekti, yoksa sermaye sınıfının karı için mi üretimde bulunacaktı? Bağımsızlık hür teşebbüsün serbest dolaşımı ve kazancı için emperyalist devletlerle, birliklerle iş birliğine gidilerek yok mu sayılacaktı yoksa siyasi ve ekonomik bağımsızlık kale gibi Cumhuriyetin kalbi mi olacaktı.

Bizim Cumhuriyetimiz kurulmadan öncesinde verilen mücadeleyle sahip çıkılacak, kurulduktan sonraki reformlarıyla alkışlanacak bir devrimdir. Devlet eliyle yaratılan sermaye grupları, sonrasında palazlanan başka sermayeler ile bir araya gelince hükümetleri belirlemiş devlet onların istediği bir cumhuriyet ve devleti olmuştur. Tarikatları güçlendirmişler, aşiretler ile kol kola girip emekçi halkın emeğinin son damlasına kadar sömürmeye gayret etmişlerdir. Aydınlanma fikriyle mücadelede laikliği işlerine geldiği gibi kullanırken halkın tepesinde orduyu eksik etmeyerek toplumsal ilişkilerde laikliğin belirleyiciliğini istememişlerdir. Kamuculuk ilkesinin içini boşaltmak için Anti Komünist mücadeleyi birinci sıraya yazdılar.

”Ayrıca mülkiyet edinmenin, başka bir deyişle, zenginliklerde durmadan daha hızlı bir büyümenin art arda gelişmiş yeni biçimleri üzerine genel olarak toplum tarafından yasaya uygunluk mührünü basan kurum; yalnızca toplumda başlamış bulunan sınıflar halindeki bölünmeyi değil, ayrıca mülk sahibi sınıfın hiçbir şeye sahip olmayan sınıfı sömürme hakkını ve onun üzerindeki egemenliğini de sürdürüp götüren bir kurum. Ve bu kurum çıka geldi. Devlet icat oldu.” Engels Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni

Sosyalistlerin sömürüye karşı oluşlarında onu kollayan destekleyen devletin yapısına da itiraz geliştirmelerinde bir şaşırtıcı durum söz konusu değil. Ancak devletin halka baskısının altındaki sınıfsal ana nedeni kaçırıp Cumhuriyet karşıtlığına devrim fikrine karşı üretilen argümanlar devrimin aydınlanmacılığına karşı duran dinci siyasetlerle yan yana gelişe neden olur. Devlet karşıtlığı eşittir Cumhuriyet karşıtlığı doğru bir konumlanış değildir. Sermaye devletinin Kürt halkına, Alevilere diğer azınlıklara, Komünistlere karşı izlediği yok edici politikası sınıfsal karakteriyle alakalıdır.

Cumhuriyet fikrinin yönetiminin bu politikalarla denkleştirmeye çalışılırsa devamın da ısrar edilirse laiklikle kavga edenlerle, devlet kumaş mı üretir diyen Liberallerle aynı safta yol yürütür. İşçi sınıfının devrimci bir sınıf olduğu gerçeğinin dışın da geçmişi ve bugünü sınıfsal bakış açısıyla değerlendirmez iseler, Kürt özgürlük hareketiyle, siyasal İslamcılar bu Kemalistler bize çok zulmetti fikriyatın da ortaklaşırlar sosyalistler de peşlerine takılırlar.

Bunun en önemli adımı 12 Eylül darbesin de Sosyalistlere karşı fiziksel işkence ve ölümlerin dışında yenilgi fikriyatı ve Cumhuriyet düşmanlığı da aşılandı. Darbenin sorumlusunu Cumhuriyetçiler de görülmesini sağladılar.  1982 Anayasasına sivil anayasa diye pazarladılar. Turgut Özal tontiş sevimli dede gibi gösterilip algı yürüttüler. Solcu yazar, aydın, sanatçılarla boy boy fotoğraflar verilip darbe karşıtı demokrasi görüntüsü verdiler. Cemaatler, sivil toplum örgütleri sosyalist örgütlerin yerini aldı. İşte demokrasi buydu.

Özgürlükçü sosyalizmi icat edilip solu iddiasız bir duruma daha doğrusu sadece muhalif bir siyasi çizgiye mahkûm etmek istediler. Avrupa Birliğine demokrasi yakıştırması yaparak emperyalizmle Solu yan yana getirmek bağımsızlık fikrinden uzaklaştırmak için çabaladılar. Liberal fikirleri solun tümüne yaymaya çalıştılar. Bu düşünceler Kürt siyasi hareketinde tamamen karşılık buldu. Karşı çıkanları darbe destekçiliğiyle suçlandılar. AKP Ergenekon, balyoz davalarıyla darbelerle değil Cumhuriyet ile hesaplaşıyordu. Yine tarihin en büyük özelleştirmelerini yapan AKP iktidarı o dönem Kürt hareketiyle masada demokrasicilik oyunu oynuyordu. 2010 yılın da AKP anayasasına yani siyasi İslamcı bir partinin anayasa değişikliğinden heyecan duyup desteklediler.

CHP ise kara çarşafa rozet takma uğraşıyla gericilikle gericilik yarıştırma derdindeydi. Devletin partisi helalleşmek istiyordu. Evet halka yapılan birçok katliam da zulüm de Cumhuriyetin altının oyulmasın da sermaye ile iş birliklerin de sorumluluk payları hiç de az değil. Ancak helallik istedikleri taraf siyasi İslamcılar bugün sermayenin ihtiyaçları ve isteği doğrultusun da en güçlü oldukları iktidarlarını yaşıyorlar. Cumhuriyetin kuruluş ilkeleriyle hesaplaştılar. Hiçbir zaman mağdur değildiler.

Düzen cephesinin bütün aktörleri, bugün sadece saray rejiminden şikayetçi olanlar. İttifaklarla mecliste olanlar Erdoğan gitsin de halkımız kemer sıkmasını bilir diyenlerin sol adına siyasette yer kaplıyor oluşu bir anlam ifade etmiyor. ”Mekke’den Medine’ye” bütün Mezopotamya’ya yürüyüşte düzenleseler bugün Cumhuriyet’e Özgürlük getiremezler. Eşitlik olmadan özgürlük olmaz. Yeni kurulacak olan Cumhuriyeti sosyalizmden aşağısı kurtaramaz.