Kahramanlarının ilki 1947 yılında Brooklyn’de yaşayan, hayali büyük bir yazar olmayı düşleyen 22 yaşındaki güneyli Stingo'ydu.
Brooklyn'de aynı pansiyonda, kalan çiftle tanışıp arkadaş olmuştu. Yetenekli ve zeki bir Yahudi olan Nathan ile Auschwitz toplama kampından kurtulan, Polonyalı Sophie. Tuhaf bir dengede kurulan bu yakın dostluk, üçünün de hayatlarını sonsuza dek değiştirecekti.
Kitap 2.Dünya Savaşının insanlar üzerindeki dramatik etkisini anlatır.
Sophie; Nazi kamplarından kurtulan ve Nathan’ın varlığı ile ABD’de hayata tutunmaya çalışan bir kadındır. Stingo; Sophie ve Nathan arasındaki inişli çıkışlı ilişkinin ve zorlu bir aşkın tanığıdır. Sophie devamlı kabuslar ve huzursuzluk veren hayaller görürken, Nathan onun soykırım takıntısı yüzünden, şizofreniye varan bunalımı ile baş etmeye çalışmaktadır.
Stingo koluna damgalanmış numarayı görünce, Polonyalı kadının savaşta yaşadıklarını öğrenmek ister. Sophie anlattıkça, Nathan ile ilişkisinde yaşadığı sorunların kaynağı ortaya çıkmaya başlar.
Sophie,Toplama Kampında iki çocuğu ile birlikte tutulurken, hayatını kurtarmak için ömrü boyunca kendisinde derin iz bırakacak bir karar vermeye zorlanmıştır. Çocuklarından birisi gaz odasına gönderilecektir. Kampın Nazi subayı seçimi ona bırakmıştır. Kızı ya da oğlu arasında tercihle baş başadır.
İkinci Dünya Savaşı'nı Yahudi kampları ve bir annenin çaresizliği üzerinden anlatan, “Sophie'nin Seçimi”, savaş ve sonrasında geride kalanlarda oluşan ruhsal etkilere ışık tutan, çok okunan ve izlenen bir filmin de adıdır.
Bugün yapılacak 2.Tur seçimine ilişkin değerlendirmeleri ve beklentileri yansıtan, sonuç tahminlerini okurken, yıllar önce izlediğim Meryl Streep ‘in başrolünü oynadığı bu unutulmaz film aklıma geldi. Salt adı değil içeriği de zor bir kararın, yıllar geçse de silinemeyecek izlerini vurguluyordu. Belki bu yüzden 28 Mayıs günü oy kullanmadan önce belleğimde yer eden, Sophie’ nin seçimini anımsadım.
Ülkemizin geleceğini belirleyecek gerçek bir referandum niteliği kazanan, 2.Tur oylamasının romanda işlenen konuyu düşünmeye zorlaması -bence- bir rastlantı olamazdı.
Bugün demokrasi, kişisel hak ve özgürlükler, cumhuriyetimizin demokratikleşmesinden ya da evrensel hukuk kurallarından uzak, otoriter yönetim modelinden yana olduğumuzu gösterecek bir karar vereceğiz.
Ortadoğu’ya yönlendirilmiş bir çaresizlik ile Cumhuriyetin ikinci yüzyılındaki geleceğine ilişkin beklentilerimiz arasında bir tercih yapacağız.
Bu yüzden oy kullanmak; hepimize ağır bir sorumluluk yüklüyor.
İleride hayatta kalmak için çocuklarından birisini feda etmek zorunda kalan, roman kahramanının yaşadıklarından ders çıkarmalıyız.
Unutmayalım; bir oy her şeyi değiştirebilir.