CHP’li olmayan bir aday partinin etkisini de azaltacaktır. Yepyeni bir Türkiye tahayyülünü gerçekleştirmek için amaçlanan geçiş sürecini muhafazakâr sağ bir aktör yerine herkese konuşabilen bir aday tarafından yönetilmesi Kürt meselesi için de önemli.
Loading...
Altılı masanın son toplantısı yeniden adaylık tartışmalarını gündeme taşıdı. Aynı üç isim üzerinden dönen tartışma aslında muhalefet içindeki dengeler ve siyasete dair de ipuçları veriyor. Unutulmamalı ki altılı masa ne kadar bir ortaklık kursa da masanın etrafındaki aktörler arasında siyasi rekabet devam ediyor. Dolayısıyla adaylık tartışmalarını bu dengelerden bağımsız düşünmemek lazım. Bir taraftan siyasi sahneye yeni adım atan aktörler kendi pozisyonlarını kurma telaşındayken diğer taraftan CHP, İYİP gibi aktörler kendi etki alanlarını artırma ihtiyacı içerisindeler. Seçim sonrası olası bir normalleşme sürecinde kartların yeniden dağıtılacağını herkes biliyor ve oyun planını seçim sonrası siyasi rekabet dinamiklerini de dikkate alarak tasarlıyor. Aday belirleme sürecini buradan da okumak lazım.
KILIÇDAROĞLU VE ALTILI MASA
Altılı masada en kabul görebilecek ismin Kılıçdaroğlu olması şaşırtıcı değil. Bugün bütün ibrelerin kendisini göstermesi sadece CHP’nin talebi değil aynı zamanda masadaki aktörlerin de en işine gelen aktör olmasından kaynaklı. Bunun birçok nedeni var. Birincisi Kılıçdaroğlu muhalefet ortaklığının mimarı. Tartışmasız süreci başından beri tasarlayan ve gerekli girişimlerin arkasındaki isim. Bu tabii onun masa etrafında kabul görmesini sağlıyor. İkincisi CHP ve parti örgütü aday olarak kendi liderini görmek istiyor ki bu da şaşırtıcı olmamalı. Kendisini geçiş dönemi sonrasına hazırlayan Akşener ve İYİP için de Kılıçdaroğlu tercih edilen bir isim çünkü geçiş dönemi sonrasında siyaseti bırakacağını süreci CHP lehine değil muhalefetin hamisi konumunda götüreceğini defalarca ima etti.
Dolayısıyla geçiş dönemi sonrasında İYİP’in birinci parti hayalini güçlendiriyor. Bu da seçim sonrası dönemde muhafazakâr sağ seçmenin CHP’ye teveccüh etmeyeceği inancına dayanıyor. Peki yeni partiler? Deva ve Gelecek Partileri için önümüzdeki seçimler çok kritik çünkü her iki aktör de henüz toplumun ne kadarını ikna edebilecekleri bilgisine sahip değil. Seçimlerde alacakları sonuç, sonrası için de önemli ipuçları verecek. Her iki parti de normal bir siyasi rekabete geçildiğinde etkin olabilmek için süreci kendini değil idealleri ön plana çıkaracak birinin yanı Kılıçdaroğlu’nun yürütmesini tercih edecektir.
Saadet Partisi’ne gelince bu tabloda en samimi aktörlerden birisinin Temel Karamollaoğlu olduğu söylenebilir. Parti AKP ile kuracağı herhangi bir ortaklıkla ciddi siyasal çıkar elde edebilecekken muhalefette devam ediyor ve masadaki varlığı altılı masanın kapsayıcılığını inandırıcı kılıyor. Kılıçdaroğlu konusunda da kendisinin sürecin mimarı olması desteklerini açıklıyor sanki.
İMAMOĞLU İSMİ NEDEN ARTIK KONUŞULMUYOR?
İmamoğlu’nun konuşulmaması ya da daha az dile gelmesi de yukarıdaki siyasi dengelerle birebir bağlantılı. İmamoğlu iddialı bir isim ve Türkiye siyasetini önümüzdeki dönem domine edebilecek biri isim. Genç ve çalışkan, İstanbul gibi mega bir kenti bütün engellemelere rağmen başarıyla yöneten bir aktör. Kreş projesi, yurt projesi, metro inşaatları, kültür-sanat faaliyetleri ile İstanbul’da alternatif bir iktidarın neler yapabileceğinin ipuçlarını veriyor. Ben masadaki CHP hariç bütün aktörler için böyle bir ismin tehdit oluşturabileceğini düşünüyorum. İYİP için seçim sonrası dönemde de etkisini gösterebilecek ve muhafazakâr sağ seçmeni de etkileyebilecek bir isim makbul görülemez. Küçük aktörler için kendilerinden daha popüler bir isim onların siyasi alan açmasını zorlaştıracaktır dolayısıyla siyasi rekabetin normalleşmesi ile kendilerini gölgede bırakacak bir aktöre dönüşebilecek bir isim onlar tarafından tehdit olarak algılanabilir.
Önümüzdeki seçimler Türkiye siyasi tarihinin en önemli seçimleri. Bunun birçok nedeni var ama en önemlisi bugün ülkenin hukuk devleti olma özelliğini tamamen yitirmesi ve dolayısıyla herhangi bir muhalif varlığın korunma ihtimalinin giderek azalması.
İmamoğlu’nun aday olabilmesinin yolu ise CHP’nin onu sahiplenmesi ve kazanacak aday olarak ön plana çıkarmasıyla mümkün. Bu formül masa üzerinde toplumsal baskı yaratıp İmamoğlu’nun önünün açılmasını sağlayabilir. Fakat parti içi dinamikler ve parti örgütü bugün Kılıçdaroğlu adaylığını yeğliyor görünüyor. Dolayısıyla böyle bir strateji izlemek istemiyor. Bütün bu nedenlerle İmamoğlu’nun adını gün geçtikçe daha az duymaya başlıyoruz. Fakat önümüzdeki dönemde kamuoyu yoklamalarında herhangi bir değişiklik ibreyi yeniden kendisine çevirebilir.
PEKİ MANSUR YAVAŞ?
Mansur Yavaş kanımca İYİP için ideal aday ve İYİP’in adayı. Ne kadar Ankara Belediyesi seçimlerinde CHP ile seçime girmiş olsa hiçbir zaman CHP’li olmamış ve bunu da farklı şekillerde ifade etmiş biri. Yavaş aynı zamanda ülkücü gelenekten geldiğini gururla taşıyan biri. Bugün radikal milliyetçi sağdan ziyade İYİP’in çizgisine daha yakın bir yerde durduğu bir gerçek olsa da Yavaş muhafazakâr sağ seçmenin adayı.
Dolayısıyla Yavaş’ın adaylığı, bütün bu tabloda İYİP in pozisyonunu güçlendirecektir. Gelecek ve Deva gibi partiler için sağ seçmene hitap etmesi İYİP tabanını besleyeceği için bir tehdit olarak görülebilir. CHP için ise Yavaş’ın adaylığı olumsuz görünüyor. Yavaş’ın sonraki dönemde CHP’nin pozisyonuna artı bir katkı sağlamayacağı gibi aynı zamanda CHP’nin her kesimi kapsama projesine de zarar verebilir.
Son tahlilde CHP’li olmayan bir aday partinin yeni dönemdeki etkisini de azaltacaktır. Bütün bu nedenlerin dışında yepyeni Türkiye tahayyülünü gerçekleştirmek için amaçlanan geçiş sürecini muhafazakâr sağ bir aktör yerine herkese konuşabilen bir aday tarafından yönetilmesi Kürt meselesi için de önemli. Dolayısıyla Yavaş’ın adaylığı ve seçilmesi durumunda cumhurbaşkanlığı pozisyonunu alması kapsayıcılık iddialarını zedeleyebilir.
Önümüzdeki seçimler Türkiye siyasi tarihinin en önemli seçimleri. Bunun birçok nedeni var ama en önemlisi bugün ülkenin hukuk devleti olma özelliğini tamamen yitirmesi ve dolayısıyla herhangi bir muhalif varlığın korunma ihtimalinin giderek azalması. AKP’nin yeni bir seçim zaferi elde etmesi rejimin aradalık haline tamamen son verip otoriter bir rejim inşa etmesinin önünü açacaktır. Dolayısıyla yukarıda bahsedilen bütün siyasi hesapların bir kenara bırakılıp seçimleri açık ara farkla kazanacak bir adayın belirlenmesi bu kritik seçimler için temel amaç olmalı diye düşünüyorum.