Siyasi neticeleri olan mahkeme kararları ve demokrasi
Hukuk ve demokrasi bizim içindir: Olmak istediğimiz insanlar, sahip olmak istediğimiz birlik için… Soyut formülasyonların ötesinde somut yaşamı onaylayan, olumlayan netice için.
Tevfik Fikret, şiirinde seslenir: “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1924’te öğretmenlere hitap ederken bu dizelere atıf yapar: “Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”
Atatürk’ün bu sözleri eğitimcilere söylemesi tesadüf değil. Sonuçlara odaklanan bir eğitim anlayışının genellikle verileri koşullardan bağımsız biçimde sunması, ezberci mantaliteye ve sorgulamayan topluluklara neden olur. Kabulü mutlak doğru addedilen pek çok beşerî husus, alternatif anlayışa ve koşullara göre değerlendirmeye uzaktır.
Ancak önyargılardan, kalıplardan, ezberlerden sıyrılmış kurumlar ülke sorunlarına çözüm getirebilir. Sorunlara çözüm getiren, getirmesi gereken kurumların başında bağımsız mahkemeler var, yargı var. Kişisel kararlar dahi değerlendirmeye, prensiplere, muhakemeye tabiyken; elzem olan, yüksek mahkemelerin, kararlarında bağlamı göstermesi, toplumsal olayları, zamanı, atmosferi dikkate almasıdır.
Kıymetli Uğur Mumcu, 27 Eylül 1983 tarihli yazısına şöyle başlıyor:
“Anayasa ile Ceza Yasasının bazı hükümlerini karşılaştırırsanız ‘Acaba adamla alay mı ediyorlar,’ diye düşünmekten kendinizi alamazsınız. Niçin mi?
Açın Anayasayı okuyun: “Herkes düşünce kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun, kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz… diyor, Ceza Yasası da bu düşünce ve kanaatleri nedeniyle insanın nasıl suçlanıp cezaevine sokulacağını öngörüyor.”
ZAMAN, ZAMANLAMA VE BAĞLAM:
Neredeyse 40 sene sonra… Siyasi gündem ve yüksek mahkeme kararlarının koşut gittiği zamandayız. Tüm ani emsal kararlar silsilesi, son yirmi yılın en yüksek enflasyon oranındayken ve seçim sath-ı mailindeyken gerçekleşiyor.
Ceza Kanunu hükümleri aynen muhafaza edilmekle birlikte sistem tamamen farklılaşmışken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre bir yasanın taşıması gereken nitelikleri taşımadığına hükmedilen yasaların, maddelerin ve ilgili mevzuatın değiştirilmesi planlanmalı iken, Avrupa ölçeğinde tartışmalı bir maddeden hüküm verilirken…
Bu ilintide, neden adaletin hemen tesisi mühimdir? Neden zamanlama kurgusu içerdiği iddiasıyla karşılaşan değil de derhal adalet hakkaniyettir? Çünkü on yıl önce gerçekleşen olaya ve suç isnadına ilişkin yorumun dayandığı algı, gerçekliğe değil, retinadaki izlenime dayanır.
Ancak normlara, gerçeklere, illiyet bağına dayanan hükümler hukuki değer ihtiva eder. Asıl meselenin olayların bağlamından, zamanından koparılamaz olduğunu idrak etmenin sayısız faydaları olacaktır.
Diplomasiden yüksek mahkeme içtihatlarına kadar her karar demeti, yaşam biçimlerimizi etkiler. İşte bu nedenle, yargı bir konum alıştır.
Çok yönlü, çok boyutlu düşünmeli. Başka bir akıl yürütmeyle yola çıkarsak sarih bir perspektif daha kazanırız: Nasıl bir ülkede mahkeme kararlarının siyasi neticesi olumlu olur? Devlet kurumlarına güven had safhadaysa, ülke üretim ve iktisadi paylaşımın daha iyi olma metotları üzerinde çalışıyorsa, siyasetçilerin bulundukları konum, seçtikleri hayat nedeniyle tahammül düzeylerinin yüksek olması gereğinin farkındalarsa… İşte tarif edilen içerikte içtihatlar, siyasi sonuçlara olumsuz ve doğrudan etkili olmaz, hatta halka güven zerk eder.
KUVVETLER AYRILIĞI İFADESİNİN BİR ANLAMI VAR:
Siyaset, yaşam kalitesini yükseltmek, iktisadi kazanımlardan istifade edemeyen toplum için çözüm üretmek ve kurumlara güvenin yitirilmesini önlemek için var. Hâkimin takdir yetkisi, yargı yetisi ile vicdani cesaretine tabidir. Ve en nihayetinde tüm hükümler ulusun vicdanında yankı bulur, gerçeklik kazanır. Günümüzün siyasi neticeleri olan mahkeme kararlarının gerçekliği ne olacak? Tarih bugünü nasıl yazacak? Demokrasiye zarar verebilecek hükümler karşısında konumlandırma iradesi nasıl olmalı?
Yorumu ilkeler belirler. Mahkeme kararını olduğu gibi, ulusun vicdanını da. Görünen o ki, ilke; biçimi ve usulü de kapsamak zorundadır. Kararlı tutumla, istikrarlı çağrıyla halkın vicdanı ile birlik olmaktır çözüm.
Türkiye, demokrasisini ve bireysel özgürlükleri üst derecede koruyan bir ülke konumlandırmasını değerlendirmeli, öncelemeli, şekillendirmelidir. Kararlar kurumsal değişim talebi için fırsat olmalıdır. Kurumu kurum yapan insan faktörüdür. Ronald Dworkin diyor: “Hukuk imparatorluğu egemenlikle, güçle veya usulle değil tutumla tanımlanır. Hukukun sergilediği tutum inşaidır.”
O zaman tutum, yorum, anlayış için sorumuz şu olmalı: Ne inşa etmek istiyoruz? Server Tanilli’nin kitabına verdiği adla: “Nasıl bir demokrasi istiyoruz?”
Çünkü hukuk ve demokrasi bizim içindir: Olmak istediğimiz insanlar, sahip olmak istediğimiz birlik için… Soyut formülasyonların ötesinde somut yaşamı onaylayan, olumlayan netice için.
Dworkin hukuk betimlemesine devam ediyor: “Geçmişe gerektiği ölçüde duyduğu inancı koruyarak yorumcu bir ruhla, daha iyi bir geleceğe giden en iyi rotayı göstermek için pratiğe bir ilke kazandırmaya çalışır.”
Dilekçelerimizde yasa maddelerini lafzıyla, ruhuyla ele alırız, hangi yasa maddesinin neden söz konusu davaya uygulanması gerektiğini, delilleriyle birlikte yorumlarız, savunuruz. Dikkatinizi çekerim, yine de dilekçede sadece uygulanacak madde hükümlerini, savları sıralamayız, ötesinde ve mutlaka hukukun genel ilkeleri gereğince karar verilmesini vekaleten talep etmemizin anlamı büyük! Hâkimin takdir yetkisi, bizzat ilkeselliğe ve vicdani cesarete dahildir.
Bu anlamda, seçime giden ülkede siyasi sonuçların böylesine önemli olduğu zamanda ilke nedir? Zira yorumu ilkeler belirler. Mahkeme kararını olduğu gibi, ulusun vicdanını da. Görünen o ki, ilke; biçimi ve usulü de kapsamak zorundadır. Kararlı tutumla, istikrarlı çağrıyla halkın vicdanı ile birlik olmaktır çözüm.
YURTTAŞIN VE VİCDANIN MERKEZİLİĞİ:
Devlet kapasitesi inşasında toplumun siyasete katılımı önemli. Yurttaşın, toplumun periferide değil, merkezde olduğu bir sistemdir gereken. Daha iyi işleyen bir sistem.
Birlikte yaşamamızı organize eden siyaset kurumları, yaklaşımlarını hakkaniyetle saptamalılar. İnanın özgürlükçü yönelimle tutum değiştirmek pek çok yaratıcı uygulamayı da beraberinde getirecek. Siyasal sistemin işlerliği, kurumsallaşmanın şart olduğu demokrasi içinde mümkün.
Yaşadığımız her olayı, her ihtilafı, her mevzuyu Ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş bir ülkenin yurttaşı olmanın gönenciyle, aklıyla, yüreğiyle okumalıyız. İlerlemek; tüm kazanımların korunmasını, ekonomik hakları, adil yargılamayı içeren sürekli talep istikametine bağlıdır.
Marcus Aurelius, “Yaşamlarımız düşüncelerimizin yaratımıdır,” der. Hukukun üstünlüğünün tüm kurumlarıyla geçerli olduğu ülkenin yaratımı düşüncelerimizde başlar, yaşamlarımızda tezahür eder. Her bir savunu, nedenselliğe dayalı her bilinçli adım, dayanışma gözeten her vurgu, bilhassa sürekli talep, adil geleceğe açılacak.
Tevfik Fikret’in şiirinin ikinci mısraı özgürlüğü soluyor:
“Kendi cevvim, kendi eflâkimde, kendi tâirim”
“Kendi göklerimde, kendi boşluğumda, kendim uçarım”
Yaşam biçimlerinin kurumsal hükümler ile ekonomiye yönelik kararlarla bu denli etkilendiği zamanlarda adalet isteminden ve ulusun vicdanından başka gök, yer, yurt ve yön yoktur.
Adalete susamış güzel ülkemde yasal, etkin, çözüm odaklı edim bellidir: Her gün demokrasiden bahis açmak! Her gün!
Bunlar da ilginizi çekebilir