Seçim propagandasının başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar olan süre içinde, kamu tüzel kişilerine ait kaynaklardan yapılan iş ve hizmetler dolayısıyla, (açılış ve temel atma dâhil) törenler tertiplemek, nutuklar söylemek, demeçler vermek ve bunlar hakkında her türlü vasıtayla yayınlarda bulunmak yasaktır.

Seçimlere iki hafta kaldı. Oy verme günü yaklaştıkça siyasi iktidarın seçim sürecine yaptığı müdahalelerin dozu artıyor. Kamu personellerinin görevlerini aksatacak bir şekilde mitinglere ve açılışlara götürülmeleri, seçim sürecinde kamuya ait makam araçlarının kullanılması, kamu kaynaklarının topyekûn iktidarın lehine seferber edilmesi, siyasi rekabete aykırı olan bu müdahalelerin hangi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Oysa demokratik rejimin ilk şartını adil seçimler oluşturuyor. Anayasamızın 67. maddesinin 2. fıkrasına göre seçimlerin “serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında” gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Adil bir siyasi rekabete dayanmayan bir seçimin, seçmenlerin gerçek iradelerini yansıtmayacağı konusunda şüphe yok. Bu nedenle, kanun koyucu tarafından seçim sürecine ilişkin bazı yasak ve yaptırımların kabul edildiğini görüyoruz. İşte, söz konusu çalışmada, uygulamada en çok karşılaştığımız bu yasak ve yaptırımlar tahlil edilmiştir.

Seçim yasaklarına ilişkin konularda 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun önem arz eder. Zira söz konusu Kanun’un 1. maddesine göre Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinde bu Kanun hükümleri uygulanır. Ayrıca, 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu md. 13/4’de, “Propaganda döneminde Başbakan, bakanlar ve milletvekilleriyle ilgili yasaklara ilişkin hükümler dâhil olmak üzere propagandaya dair diğer hususlarda 298 sayılı Kanun hükümleri kıyasen uygulanır.”. ifadeleri yer alır. Dolayısıyla, adil bir seçim için uyulması gereken kuralların ve bu kurallara aykırı hareket edilmesi durumunda uygulanacak yaptırımların 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da bulunduğu söylenebilir.

298 sayılı Kanun’un 63. maddesinin ilk fıkrasında, idarenin tarafsızlığı ilkesini güvence altına almak ve seçim sürecinde başta siyasi iktidar olmak üzere herhangi bir siyasi partiye haksız bir avantaj sağlamamak için kamu görevlilerinin seçimlerde tarafsızlıklarını korumak zorunda oldukları düzenlenmiştir. Aynı hükmün ikinci fıkrasında, kamu görevlilerinin, siyasi partilere veya adaylara her ne ad ile olursa olsun bağış ve yardımlarda bulunamayacakları ve kendilerine ait her türlü araç ve gereç ve olanakları, bir siyasi partinin veya adayın emrinde veya siyasi faaliyette çalıştıramayacakları, kullanamayacakları veya kullandırmayacakları kurala bağlanmıştır.

298 sayılı Kanun’un 64. maddesi ise Türkiye’de seçim dönemi boyunca sıklıkla ihlal edildiğine şahit olduğumuz tören ve açılışlarla ilgili yasakları belirlemiştir. Buna göre seçim propagandasının başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar olan süre içinde, kamu tüzel kişilerine ait kaynaklardan yapılan iş ve hizmetler dolayısıyla, (açılış ve temel atma dâhil) törenler tertiplemek, nutuklar söylemek, demeçler vermek ve bunlar hakkında her türlü vasıtayla yayınlarda bulunmak yasaktır.

298 sayılı Kanun’un 65. maddesi, seçim süresince bakanların yapmalarının yasak olduğu faaliyetleri tespit etmiştir. Bu hüküm uyarınca “Seçim propagandasının başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar olan süre içinde bakanlarla, milletvekilleri, yurt içinde yapacakları seçim propagandası ile ilgili gezileri makam otomobilleri ve resmi hizmete tahsis edilen vasıtalarla yapamazlar. Bu maksatla yapacakları gezilerde, protokol icabı olan karşılama ve uğurlamalarla törenler yapılamaz ve resmi ziyafet verilemez.”.

Burada Cumhurbaşkanı ifadesi kullanılmamış olsa da Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu md. 13/4 uyarınca söz konusu hükmün Cumhurbaşkanı için de uygulanacağı kabul edilmelidir. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin E. 2022/50, K. 2022/107 sayılı ve 28.09.2022 tarihli kararında, “Anılan Kanun’un bakan ve milletvekillerinin seçim propagandası ile ilgili yasaklara ve bakanların seçimle ilgili faaliyet ve konuşmalar bakımından tabi olduğu hususlara ilişkin düzenlemeler öngören 65. maddesinde Cumhurbaşkanı’na yer verilmemiştir. Bununla birlikte Cumhurbaşkanı seçimine dair usul ve esasları düzenleyen 6271 sayılı Kanun’un 13. maddesinin (4) numaralı fıkrasında propaganda döneminde başbakan, bakanlar ve milletvekilleriyle ilgili yasaklara ilişkin hükümler dâhil olmak üzere propagandaya dair diğer hususlarda 298 sayılı Kanun hükümlerinin kıyasen uygulanacağı belirtilmek suretiyle Cumhurbaşkanı’nın, Cumhurbaşkanı seçimi de dâhil olmak üzere 298 sayılı Kanun hükümleri kapsamındaki seçimler bakımından propagandayla ilgili hususlarda anılan Kanun hükümlerine tabi kılındığı anlaşılmaktadır.” denilmiştir.

Seçim yasakları ile ilgili bir diğer düzenleme, 298 sayılı Kanun’un 66. maddesidir. Bu düzenlemede, “Seçim propagandasının başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar geçen süre içinde bakanlar, milletvekilleri ve adayların seçim propagandası ile ilgili olarak yapacakları gezilere hiçbir memur katılamaz.” ifadelerine yer verilmiş, böylelikle, seçim süresince idarenin siyaseten tarafsız kalması amaçlanmıştır.

298 sayılı sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da seçim dönemi boyunca uyulması gereken kurallar ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Ayrıca, aynı Kanun, bir adım daha ileriye gitmiş ve bu yasaklara uyulmadığı takdirde ne gibi yaptırımlara maruz kalınacağını hükme bağlamıştır. Kanun’un 154. maddesinin son fıkrasına göre 63. maddede belirtilen yasaklara uymayanlar altı aydan bir seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılırken, 155. madde gereğince 64, 65 ve 66. maddelerde yazılı yasaklara uymayanlar bakımından bu yaptırım üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıdır. Devlet Memurları Kanunu’nda öngörülen disiplin hükümleri saklıdır.

Bu çerçevede kamu görevlileri, kendilerine amirleri tarafından verilen seçim adaletini bozucu emir ve talimatları kesinlikle yerine getirmemelidirler. Zira Anayasa’nın 137. maddesinin 2. fıkrası açıktır. Buna göre “Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”. Diğer bir ifade ile hem yukarıda ifade edilen suçlardan birinin işlenmesini emreden amir hem de bu emri yerine getirerek tarafsızlığını kaybeden kamu görevlisi cezai açıdan sorumlu olur.

Görüldüğü gibi kanun koyucu, seçim yasaklarını cezai yaptırımlara bağlayarak seçmen iradesinin manipüle edilme riski karşısındaki hassasiyetini ortaya koymuştur. Ancak, aynı Kanun’un 180. maddesinde, “Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren altı ay içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz.” denilerek seçim yasaklarına aykırılıkla ilgili ceza muhakemesi süreci uygulamada işlevsiz bırakılmıştır. Zira bu hükme göre seçimin bittiği andan itibaren altı ay içinde bir soruşturma açılarak iddianame düzenlenmiş ve bu iddianame ceza mahkemesi tarafından kabul edilmiş olmalıdır. Süreye uyulmaması durumunda seçim yasaklarına aykırı davrananlar için cezai süreç başlatılamayacak, adil seçim ilkesini ihlal edenlerin işledikleri suçlar yanlarına kâr kalacaktır. Bu durum, seçimlerin demokratik bir niteliğe kavuşması için seçim mevzuatımızın güncellenmesini ve seçim yasaklarını ihlal edenler hakkında hukukun işletilmesine olanak veren düzenlemelerin hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.

ü