Yalanlar üzerine kurulu bir siyaset anlayışıyla herhangi bir ülkenin meselelerini ne kadar çözebilirsiniz ki! Daha önce de ifade ettiğimiz üzere; yalanı kaldırmadan bu ülkeye veya yeryüzündeki herhangi bir yere huzur getiremezsiniz.

Hani bir türkü vardı: Yalan… Yalan… Yalan… Maalesef bizdeki siyasetin özeti de bu! Peki, bu vatanın güzel insanları hak ettiği anlamda siyasetçi ve siyasete ne zaman kavuşacaktır? Modern siyaset bilindiği üzere ayak oyunları ve yalan üzerine kuruludur. Bu iddiamızı ispatlamanın en basit göstergesi: Yeryüzünde yalan söylemeyen bir siyasetçi tanıyor musunuz?

Fakat bu ölümlü dünyada hâlâ yalan söylemeyen nice insanlar var değil mi? 14 ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde seçimlere tanıklık edenlerin en azından yarısı veya yarıya yakını siyasi iktidarın el değiştireceğine gerçekten inanmışlardı. İnanmak ve çalışmak hayalini kurduğumuz gerçeklere ulaşmak veya elde etmek için bir bütünün olmazsa olmaz iki parçasıdır. Önce inanacaksınız sonra inandığınıza ulaşmak için çalışacaksınız. Kanaatimce Türkiye’deki siyasi muhalefetin en büyük açmazlarından birisi bu olsa gerek. Bu dünyanın en önde gelen kanunlarından birisi de elde etmek istediğiniz amaç için gayret ve çalışma gereklidir.

Yalanlar üzerine kurulu bir siyaset anlayışıyla herhangi bir ülkenin meselelerini ne kadar çözebilirsiniz ki! Daha önce de ifade ettiğimiz üzere; yalanı kaldırmadan bu ülkeye veya yeryüzündeki herhangi bir yere huzur getiremezsiniz. Yalanı kaldırmanın ilk şartı daha anne karnındayken başlamaktadır. Ardından anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite ve bir hayat boyu devam edecek olan bir süreçtir. Bir sistem dürüst ve liyakatli insanları ödüllendirmeli, liyakatli olup nice yalancı insanlar vardır.

Onların liyakati bizi aldatmamalı. Ahlakı olmayan liyakatin koşusu fazla uzun soluklu olamayacağından ahlak ve liyakat bir madalyonun iki yüzü gibidir. Nice liyakatli insanlar dürüstlüğe gereken değeri vermediğinden yarışın daha ilk kilometrelerinde kendisinden beklenenin aksine düzeltmesi istenilen şeyi eskisinden daha kötü hale getirerek sahayı terk etmek zorunda kalmıştır.

Son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s. a. v.)’nın dediği muhteşem ifadesi: “Aldatan bizden değildir.” Demek ki formül çok açık ve net, sayfalarca yazıp çizmeye hiç gerek yok: “Aldatan bizden değildir.”

Bu ülkenin en büyük problemlerinden birisi iki uç noktada durarak laikliği temsil ettiğini iddia eden laikçiler (laikliği ideoloji olarak benimseyenler) ve dini temsil ettiğini iddia eden dincilerdir (dini din olarak değil sahte bir kılıfla ideoloji olarak kabul edenler). Gerçek anlamda laik bir kişi liberal hukuk devletinde kimsenin çarşafı, şalvarı veya mini eteğine müdahale etmeyi aklından geçirmez ya da hayat tarzı ve inancına karışmayı bırakın onu eleştirmeyi kendinde bir hak olarak görmez. Gerçek bir dindar da aynı şekilde insanları kamplaştırmak yerine dini ruhuyla yaşayarak insanlara örnek olmanın derdinde olur.

Yalan ve aldatma, Allahçılık oynamanın (perde arkasından oyun kurarak her şeyi ve herkesi idare ettiğini zannetme anlayışına verdiğim bir kavram) bu kadar yoğun olduğu bir toplumda ne yapmak gerekir? Bunca mesele ve dert nasıl çözülecektir? Bunun için bir formül: Yalan olmayacak ve eldeki imkânlar paylaşılacak. O zaman geriye bir problem kalır mı? Peki, yalan nasıl terk edilecek? Aslında iki tane altın kural var bu hususta birisi Kuran-i Kerim’den “Sizin dininiz size, benim dinim banadır” (Kafirun Suresi, 6. Ayet) ve diğeri de son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s. a. v.)’nın dediği muhteşem ifadesi: “Aldatan bizden değildir.” Demek ki formül çok açık ve net, sayfalarca yazıp çizmeye hiç gerek yok: “Aldatan bizden değildir.”

ü