Siyasal iletişimde şiddet sarmalı açısından cumhuriyet tarihimize baktığımızda birçok örnek ile karşılaşıyoruz. Örneğin ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Macaristan’da kaldığı otelin lobisinde yumruklu saldırıya maruz kalmıştı. Yine Başbakan Turgut Özal, 1988’de ANAP Kongresi sırasında silahlı saldırıya uğramıştı. 1 Mayıs 1959'da CHP lideri İsmet İnönü de Uşak'ta yoğun bir kalabalığın saldırısına uğramış ve kafasına isabet eden taşla yaralanmıştı. Yine 1959 yılında İsmet İnönü, İstanbul Topkapı'da saldırıya uğramıştı.
Barış Atay, Ertuğrul Kürkçü, Akın Birdal, Ahmet Türk, Kemal Kılıçdaroğlu, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel de çeşitli zamanlarda saldırıya uğrayan siyasiler arasında... Hatta cinayet bile işlenmişti. İç tüzük görüşmeleri sırasında çıkan tartışmalarda MHP İçel Milletvekili Cahit Tekelioğlu, DYP Şanlıurfa Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu’na yumruk atmış akabinde kalp krizi geçiren Şıhanlıoğlu hayatını kaybetmiş ve Tekelioğlu da 3 yıl hapse mahkûm olmuştu.
Siyasi tarihimizdeki şiddet ve saldırılar böyle... Peki, yakın dönem siyasi tarihimize şöyle bir projeksiyon tutalım. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki liderlerin söylemleri ile saldırılar arasındaki paralel bir ilişki var. Yani, liderlerin söylemleri ve hedef göstermeleri, beraberinde saldırıları ve suikastları da getirmiş. Örneğin 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 seçimleri arasında muhalefet kanadının, saldırıların merkezinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemde gerçekleşen siyasal saldırılar, yaşanan ölümler özellikle muhalefet tarafına yapıldı veya yönlendirildi. Zira saldırıya uğrayan siyasilerin ortak noktası, iktidar kanadına yönelik eleştiriler yapmış olmalarıydı.
Buradaki temel niyet muhalefeti, toplumu korkutmak, bastırmak, sindirmek ve bu korku iklimini devam ettirmek sureti ile toplumsal kararların yönünü değiştirmek... Burada -özellikle kullanılan- bazı gruplar var ki bunlar genellikle din ve milliyetçilik yönleri baskın olan insanlar. Bu gruplar din ve milliyetçilik konularında oldukça hassas bir inanca sahiptirler ve kullanılmaya, yönlendirilmeye oldukça müsaittirler. Bir bakıma bu kişi veya gruplar manevi değerler üzerinden harekete geçiriliyor.Muhalefet kanadına yapılan şiddet ve saldırıları seyreden ve samimi biçimde eleştirmeyen bir iktidar da söz konusu... Bu durum saldırıyı gerçekleştirenlerin bir süre sonra serbest kalmasını ve arkalarında hissettikleri iktidar gücü ile saldırılarına devam etmelerini sağlıyor.
Bu saldırılar, bir süre sonra siyasetin iletişim kurarak değil şiddet yolu ile yol almasına neden oluyor. Yani bir bakıma siyaset, illegal yollara doğru sürükleniyor ve illegalite meşrulaşıyor. Öte yandan mevcut iktidarın ortaya koyduğu ötekileştirici dil, baskılar, muhalefetinde kendi içerisinde safları sıklaştırmasını ve bütün bu şiddet olaylarını aynı pencereden değerlendirmesini sağlıyor.
Şiddet ve saldırılar “kutuplaşmaktan” beslenir. An itibari ile içinde bulunduğumuz ortam kutuplaşmanın zirve yaptığı, toplumsal ayrışmanın ve düşmanlıkların suni olarak yaratıldığı bir dönem… Elbette siyasiler marifeti ile gerçekleştirilen şiddet olayları, yaşadığımız kutuplaşmayı da kolaylaştırıyor. Bir siyasetçi veya gazetecinin farklı düşünüyor olması şiddeti meşru hâle getirmez. Şiddet ve saldırı çaresizliğin işaretidir. Şayet fikrinize güveniyorsanız şiddete başvurmazsınız, ama fikir zayıfsa şiddet kaçınılmazdır.Muhalefet kanadına yapılan şiddet ve saldırıları seyreden ve samimi biçimde eleştirmeyen bir iktidar da söz konusu... Bu durum saldırıyı gerçekleştirenlerin bir süre sonra serbest kalmasını ve arkalarında hissettikleri iktidar gücü ile saldırılarına devam etmelerini sağlıyor. Oysa iktidar partileri kendilerine yapılan haksız eleştirilerde, hukuki yollara başvuracağına hakaret, iftira ve hedef gösterme yolunu deniyor.
Hatırlayalım, daha geçen aylarda İskoçya Başbakanı seçilen Hamza Yusuf, Pakistan kökenli Müslüman bir aileden geliyordu. O Müslümanı, başbakan olarak Hristiyanlar seçti. Biz ise bu toprağın yetiştirdiği insanlarımıza bile tahammül edemiyoruz.
Ortaya konan hedef göstermelerden güç alan bazı cahil kişiler de saldırılar gerçekleştiriyor. Siyasetçilerin sert ve şiddet içeren açıklamalarından vazife çıkaran insanlar var bu toplumda. Sonuçta toplumun eğitim düzeyi çok yüksek değil; sloganlar ve holiganlıkla hareket eden, duygusal bir toplum... E, tabii bu kişiler hakkında gerekli yaptırımlar da uygulanmaması bu kişileri şiddet konusunda daha çok iştahlandırıyor.
İki gün önce seçim çalışmaları sebebi ile gittiği Adıyaman'da mezarlık ziyareti yapan 13. Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir vatandaş tarafından protesto edildi. Depremde yaşamını kaybeden insanlar için dua edildiği sırada vatandaşın biri "Bu adam Fatiha okumayı bilmiyor, sen buna neden Fatiha okutturuyorsun?" diyerek Kılıçdaroğlu'na bağırdı. Bağıran vatandaş çevredekiler tarafından uzaklaştırıldı. Konuyla ilgili ise Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından "Mezarlıkta acılı insan her şeyi söyleyebilir, yapabilir; acısına vermek gerekir. Bugün bunları konuşmayalım, kayıplarımızı hakkıyla analım. Lütfen o insanımızı da ifşa edecek şeyler yapılmasın, özellikle sosyal medyada sorumlu davranalım. Benim hakkım varsa ben helal ettim" dedi. Siyasetçilerin yapması gereken tek şey de buydu aslında: ötekileştirmeden saygı duymak, hedef göstermemek, ifşa etmemek ve demokrasi çerçevesinden çıkmamak…Çünkü din ve kimlik üzerinden siyaset yapmaya devam ettikçe ileriye gitmemiz mümkün görünmüyor. Hatırlayalım, daha geçen aylarda İskoçya Başbakanı seçilen Hamza Yusuf, Pakistan kökenli Müslüman bir aileden geliyordu. O Müslümanı, başbakan olarak Hristiyanlar seçti. Biz ise bu toprağın yetiştirdiği insanlarımıza bile tahammül edemiyoruz.
Ancak siyasi tarihimizden eksik olmayan bu siyasi saldırıların tek çözüm yolu da ortak akıldan geçiyor. Cumhur İttifakı uzun zamandır ve Millet İttifakına kapılarını kapatmış, iletişim kanallarını sıfırlamış, ziyaretleri ortadan kaldırmış durumda. Bu durum beraberinde, iletişimin yerini şiddetin, ortak aklın yerini saldırıların almasını getiriyor. Çünkü siyasi partiler bir araya gelemediklerinde şiddet gündeme gelir. Bu tatsız durumu ortadan kaldırmanın en hızlı yolu “demokrasi, iletişim, hukuk ve barış” için aynı masada oturabilmekten, ortak aklı, hukuku, etkili iletişimi harekete geçirmekten geçiyor.