Azmat Khan Vaat edilen, her şeyi gören insansız hava araçları ve hassas bombalar tarafından yürütülen bir savaştı. Belgelerin ortaya koyduğu şey ise kusurlu istihbarat, hatalı hedef tespiti, yıllarca süren sivil ölümleri ve hesap verme sorumluluğunun yetersizliği. The New York Times’ın ulaştığı belgeler –1300’ü aşkın sivil zayiat raporuna ilişkin ordunun kendi gizli değerlendirmeleri–, hava savaşının son derece kusurlu bir istihbarata, acele ve çoğu zaman kesin olmayan hedef belirlemeye dayandığını ve çoğu çocuk binlerce sivilin ölümüne sebep olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu, Amerikan hükümetinin lanse ettiği, her şeyi gören insansız hava araçları ve hassas bombalarla yürütülen savaş imajıyla keskin bir tezat oluşturuyor. Ölümcül Hatalar Nasıl Gerçekleşti? Geçtiğimiz Mayıs ayında Pentagon genel müfettişi, “yalnızca geçerli askeri hedeflerin vurulmasını” ve “mülkiyete verilen zararın ve sivil can kaybının azami ölçüde azaltılmasını” sağlamaya yönelik politikaları değerlendiren gizli bir raporu tamamladı. Raporun son yıllarda diğer kurumlar tarafından yapılan benzer çalışmaları yansıtan yeniden düzenlenmiş bir versiyonu, hedefleme sürecinin kusursuz olduğunu iddia ediyor. Pentagon’un kendi değerlendirmeleri ise çok daha kapsamlı bir hikâye anlatıyor. Belgeler genellikle başarısızlığa yol açan nedenleri kesin olarak açıklamıyor ve birçok durumda çeşitli faktörlerin birleşimi ölümcül hatalara yol açıyor. Ancak The Times’ın güvenilir sayılan 216 vakaya ilişkin analizi ve saha raporları birkaç farklı başarısızlık modelini ortaya koyuyor. Yanlış Tespit Düşmana yönelik pozitif tespit, hedefleme sürecinin temel direklerinden biridir. Ancak süreçte sıradan vatandaşlar sürekli olarak teröristlerle karıştırıldı. Genelkurmay Başkanlığı’nın 2018 tarihli çalışmasına itirazını belirten bir dipnotta Bay Lewis ve bir meslektaşı, yanlış tespitin Amerikan askeri operasyonlarındaki sivil kayıpların en önemli iki nedeninden biri olduğunu gösteren araştırmaya atıfta bulundular. Sahada çok az asker varken “ABD askeri raporlarında yanlış tespit sayısının sistematik olarak eksik değerlendirilmesinin oldukça normal olduğunu” belirttiler. Gerçekten de Pentagon kayıtlarına göre vakaların sadece yüzde 4’ünde yanlış tespit olduğu belirlendi. The Times tarafından ziyaret edilen olay yerlerinde ise yanlış tespit, vakaların yüzde 17’sinde önemli bir faktördü. Hataların sebebi zaman zaman yakın tehdide yönelik iyi değerlendirilmemiş istihbaratlardı. Bununla birlikte The Times’ın saha araştırmasına göre yanlış tespit, Doğu Musul’da bir IŞİD “yabancı savaşçı karargâhına” Ocak 2017’de düzenlenen ve 16 kişiyi öldüren saldırıda olduğu gibi çok önceden planlanan saldırılarda da sıklıkla yaşandı. “Yabancı savaşçı karargâhı”nın sivillerin oturduğu üç ev olduğu ortaya çıktı; caddenin aşağısındaki üç IŞİD binasına dokunulmadı. Ne var ki vakalarda sürekli olarak karşılaşılan yanlış teşhis, bir kafa karışıklığından ziyade doğrulama yanlılığı meselesi gibi görünüyor. 20 Kasım 2016’da Özel Harekât görev gücü Rakka’nın kuzeyindeki bir köyde IŞİD patlayıcı fabrikası olduğuna dair bir rapor aldıktan sonra olan şey buydu. Operatörler duvarlarla çevrili bir yerleşkede içinde amonyum nitrat olduğu düşünülen “beyaz torbalar” gördüler. Yerleşkeden bir düzine adamla birlikte iki kamyon çıktı, çeşitli IŞİD kontrol noktalarında durdular, “önceki IŞİD faaliyetleriyle bağlantılı” bir binaya gittiler ve sonrasında yerleşkeye geri döndüler. “İkincil patlamalara” neden olan ilk saldırı kamyonlardan birini hedef aldı. Bu patlamalar ve “beyaz torbalar” delil kabul edildi ve operatörler üç binaya saldırmak için onay aldı. Saldırının ardından iki “nişancı” en batıdaki binadan kaçtı. O ve diğer bir bina tekrar vuruldu. Aynı bölgede düzenlenen bir saldırının dokuz sivili öldürdüğü ve bir düzineden fazla sivili yaraladığına dair çevrimiçi raporların ardından başlayan ordu incelemesinin bulguları, ilk istihbaratın neredeyse bütünüyle çelişiyor. Yerleşkeyi inceleyen analistler amonyum nitrat tespit edemediler. İkincil patlama olduğu sanılan şey aslında yakındaki bir binadan gelen yankılardı ve “nişancılardan” biri bir çocuktu. Son olarak, altı aylık bir görüntü, yerleşkenin “patlayıcı fabrikasından ziyade bir çırçır fabrikası” olduğunu gösterdi. Rapora göre iki sivil hayatını kaybetti. Görev gücü ise IŞİD’in Suriye’nin pamuk üretiminin dörtte üçünü kontrol ettiğine dair bir habere atıfta bulunarak çırçır fabrikasını meşru bir hedef saymaya devam etti. Birkaç ay sonra Irak’ta Amerikan kuvvetleri Batı Musul’un Wadi Hajar mahallesinde hareket eden koyu renkli, ağır zırhlı bombalı bir araç hakkında istihbarat aldı. Gözetleme yayınını tarayan bir hava destek koordinatörü çabucak bir eşleştirme yaptı: pencereleri kapalı gibi görünen yeşil bir arabanın ihbardaki araba olduğunu düşündü. Arabada herhangi bir güçlendirilmiş zırh belirtisi görmedi, ancak hem yeşil arabayı hem de onu yakından takip eden beyaz bir arabayı bombalı araç olarak tanımladı. Her iki araç da uzaklaştı ve birkaç kişinin kaldırımın kapalı bir bölümünde toplandığı bir kavşakta durdu. İlk arabanın sürücüsü indi ve gruba katıldı. Yetkili kişi saldırıyı onayladı. Askeri değerlendirmeye göre hedeflenen araç bir yere “doğrudan isabet aldı”. Ancak görüntülerin incelenmesinde aracın bomba yüklü bir araç olduğuna dair hiçbir kanıt bulunamadı. İkincil bir patlama kesinlikle olmadı. Araba ağır zırhlı da değildi. Kaldırımdaki insanlar görüntülerde mevcut olsa da saldırı öncesi konuşmalarda onlardan hiç bahsedilmedi. Saldırıyı yürüten hedefleme ekibin göremediği resmin tamamı, The Times bu yılın başlarında Wadi Hajar’ı ziyaret ettiğinde ortaya çıktı. IŞİD tarafından mahalleyi terk etmesi emredilen Majid Mahmoud Ahmed, karısı ve iki çocuğuyla mavi –yeşil değil– bir Opel Astra’ya binmişti. Beyaz arabayla onları takip edenlerse kardeşi Firas ve ailesiydi. Mahalleden kaçan diğer sakinlerin toplandığı bir kavşakta Bay Ahmed, arkadaşı Muhammed Jamaal Muhammed’in ona el salladığını gördü ve merhaba demek için dışarı çıktı. Başka bir komşu onlara yaklaşırken hava saldırısı başladı. Kavşakta, evinin kapısının yanında duran yaşlı adam Abdul Hakeem Abdullah Hamash Al Aqidi, “Büyük bir patlama olduğunu hatırlıyorum, sonra bayılmışım” dedi. Bir gözünü kaybetti ve yaralı sol bacağına bir plaka takıldı. Oğlunun sol bacağı kesilmek zorunda kaldı. Ahmed ailesinin tamamı dâhil olmak üzere toplam yedi mahalleli öldürüldü. Bay Ahmed’e el sallayan Bay Mohamed, arkadaşının karısı Hiba Bashir’in koltukta kucağında oğluyla yanmış görüntüsünü aklından çıkaramıyor. Askeri sözcü Yüzbaşı Urban, Ağustos ayında bir ailenin 10 üyesini öldüren Kabil hava saldırısına atıfta bulunarak, “doğrulama yanlılığının gerçek bir sorun olduğunu” kabul etti. “Bu konuda yapılacak daha çok iş var” dedi. Sivillerin Tespit Edilememesi Ordunun sivilleri düşman savaşçılarla karıştırmasının yanında, onların orada olduklarını göremediği veya anlayamadığı durumlar da sıkça yaşandı. Bu, Pentagon belgelerindeki vakaların beşte birinde ve sivil can kayıplarının biraz daha küçük bir kısmında hataların sebebiydi. Bununla birlikte bu hata, güvenilir vakaların yüzde 37’sinde ve The Times tarafından ziyaret edilen sahalardaki toplam sivil ölüm ve yaralanmalarının yaklaşık dörtte üçünde yapıldı. Kaptan Urban, hedefleme sürecinin “yerel halk içinde ve arasında plan yapan, kaynak sağlayan ve üslenen” düşmanlar tarafından büyük ölçüde karmaşıklaştırıldığını söyledi: Büyük oluşumlar halinde görünmüyorlar; koalisyon güçleriyle olan savaşlarında geleneksel taktikleri uygulamıyorlar; coğrafyayı ve araziyi hedefleme çözümlerine elverişli olmayan şekillerde kullanıyorlar. Dahası, sivilleri sık sık ve kasten canlı kalkan olarak kullanıyorlar ve bizim tarafımızdan imzalanan silahlı çatışma hukukuna uzaktan yakından benzeyen hiçbir şeyi kabul etmiyorlar. Öyle olsa bile belgeler gösteriyor ki, analistler sivillerin bölgede olmadığını belirlemede genişletilmiş gözetim yerine 11 saniyelik kısa “ikincil taramalar” kullanıyor. Görüntüler, özellikle Musul ve Rakka’yı geri almak için yapılan savaşlar sırasında, gözetleme uçağı eksikliği nedeniyle genellikle sınırlıydı. Bazı vakalarda, saldırılması savaş yasalarının ihlali anlamına gelen ve dolayısıyla “saldırı yasakları listelerine” alınan hedefler –okul, fırın, sivil hastane–, ordunun yanlışlıkla bu hedeflerin artık düşman tarafından özel amaçlarla kullanıldığına hükmetmesi üzerine yasaklı hedef listesinden kaldırıldı. Şubat 2017’de Musul’da bir hastane, ordunun sivillerin bölgeyi terk ettiği ve binanın sadece IŞİD karargâhı ve propaganda merkezi olarak kullanıldığı sonucuna varması üzerine listeden çıkarıldı. Rapora göre, saldırıdan bir hafta önce analistler hastaneyle “etkileşime giren” çocukların hareketsiz görüntülerini incelediler, ancak gece saldırısının “ikincil endişeleri hafifleteceğine” karar verdiler. Dört sivil öldü, altı sivil yaralandı. Bazı belgelerde askeri yetkililer insanların yaklaşan uçakların sesiyle evlerini terk edeceklerini iddia edip bunu hedefte sivil olmadığının kanıtı sayıyorlar. Gerçekse bundan tamamen farklı: Saldırı esnasında komşular bir araya toplanarak bir evde veya bir grup evde insansız hava araçlarının göremediği ortak bir sığınak arıyorlar. En ölümcül hava saldırılarının çoğu bu şekilde gerçekleşti. Bunlar arasında Suriye’nin Tokhar mahallesindeki saldırı da vardı. Temmuz 2016’da Özel Harekât görev gücü ABD destekli güçlerin IŞİD’le savaştığı yerden iki kilometre uzakta büyük bir IŞİD grubunu tespit etti. IŞİD’lilerin “bongo kamyonları” olarak bilinen kamyonetlerle sivillerin bulunmadığı üç “hazırlık alanına” seyahat ettiğini gözlemlediler ve bir karşı saldırı için toplandıkları sonucuna vardılar. Sabah saat 3’ten kısa süre önce 85 IŞİD’liyi öldüreceklerinden emin biçimde üç toplanma alanını ve beş aracı bombaladılar. Neredeyse anında, çok sayıda sivil ölüm raporu internette ortaya çıktı. Görev gücü soruşturma yürüttü ve “savaşçılarla karışmış” 7 ila 24 sivilin öldürülmüş olabileceğini belirledi. The Times Aralık 2018’de Tokhar’ı ziyaret etti. Hayatta kalan köylüler şunları söyledi: Bir ay boyunca her gece olduğu gibi o gece de yaklaşık 200 köylü mahallenin dışına yürüdü ve şiddetlenen savaşın en uzak noktasındaki dört eve sığındı. IŞİD’in dört evden herhangi birinin yakınında olduğuna dair hiçbir kanıt olmadığını da eklediler. Hatta bölge sakinleri, insansız hava araçlarının haftalardır üstlerinde uçtuğunu ve koalisyon güçlerinin orada olduklarını bildikleri konusunda onlara teminat verdiğini söylediler. The Times dört evin her birinde öldürülen sivillerin isimlerini belgeledi, ayrıntıları açık kaynaklı bilgiler, yerel gazeteciler ve sahadaki diğer kişiler vasıtasıyla doğruladı ve 120’den fazla kişinin öldüğünü belirledi. Cesetleri enkazdan çıkaracak sadece birkaç kişi kalmıştı. Enkaz çalışmaları neredeyse iki hafta sürdü ve bazı kişilerin bedenine ulaşılamadı. O sırada 8 yaşında olan Saif Saleh sabah yıkılan duvarlara uyandı, kolu enkaz altında kalmıştı. Ailesi bacağından deri nakli ameliyatı için gereken 6.000 doları toplamaya çalışıyor. Amerikan ordusuna ne söylemek istediği sorulduğunda Saif’in babası, “Bombalamadan önce alanın boş olduğundan veya orada sivil olmadığından emin olmanız gerektiğini söylemek istiyorum” dedi. Askeri soruşturma neticesinde ihmal veya görevi kötüye kullanma yönünde hiçbir kanıt bulunmadığı tespit edildi; “politika, prosedür ve uygulamalar”ın “sürekli operasyonlar için yeterli” olduğu, “başka bir önleme gerek olmadığı” söylendi. Hiçbir taziye ödemesi yapılmadı. Hatalı İstihbarata Göz Yumulması Siviller sıklıkla eksik, eski veya muğlak istihbarata dayanılarak gerçekleştirilen saldırılarda öldürüldü. Mart 2017’de Suriye’nin Tabka kentinde en az 10 sivili öldüren saldırıda yaşanan buydu. Amerikan destekli güçler Rakka’nın batısındaki şehri geri almaya hazırlanırken askeri yetkililer bir grup IŞİD hedefine yönelik yapılacak saldırıları onayladı: iki karargâh, bir polis karakolu ve bir silah fabrikası. İlk değerlendirmelere göre bütün saldırılar planlandığı gibi gitti. Ardından sivil kayıp haberleri geldi. Askeri inceleme neticesinde iki karargâha dair istihbaratın aylar öncesinden gelen raporlara dayandığı tespit edildi. (Hedefler daha önceden belirlenmişti, ancak komutanlar stratejik avantaj için Suriye Demokratik Güçleri Tabka’ya girene kadar beklemeye karar vermişti.) İlk binaya ait istihbaratta kararı doğrulamak için “yetersiz” kanıt olduğu konusunda bir uyarı yer alıyordu. İncelemede, istihbaratın ikinci karargâhın da yalnızca IŞİD tarafından kullanıldığı görüşünü desteklemediği tespit edildi. Dahası, her iki karargâh da yakınlarda konutların bulunduğu yoğun nüfuslu bölgelerdeydi ve buna rağmen sivillerin varlığını değerlendirmek için yeterli görüntü yoktu: ilk hedefe dair bir dakikalık, ikincisine dair ise iki dakikadan az süreli bir video vardı. İncelemede ayrıca diğer iki hedefe dair istihbaratın kalitesi hakkında da ciddi sorular gündeme getirildi. Kusurlu Videolar Bazen sorun, videonun miktarından çok kalitesiydi. Ordunun Katar’daki Birleşik Hava Operasyonları Merkezi’nde çalışan analistler, IŞİD’in Ramadi’deki “savunma savaş pozisyonuna” yönelik 13 Kasım 2015 tarihli saldırıdan önceki 17 dakikalık bulanık görüntüleri incelediklerinde bunu açıkça gördüler. Merkezin 62 inç yüksek çözünürlüklü televizyonunu kullanarak, bir binaya sürüklenen “bilinmeyen ağır bir nesne” olarak tanımlanan şeyin aslında “küçük boylu bir insan” olduğu, “yanında bir yetişkinle duran bir çocukla tutarlı göründüğü” sonucuna vardılar. Tepe kameraları genellikle oturan veya bir şeyin altında duran, en sıradan şeyleri yapmakta olan insanları gözden kaçırdı. 15 Haziran 2016’da motosikletli bir IŞİD savaşçısı Musul Üniversitesi yakınlarındaki tali yola saptı. Ramazan ayıydı; dükkânlar ve tezgâhlar insanlarla dolup taşıyordu. Saldırıda öldürülen ve yaralanan beş sivilden dördü şu kişilerdi: Şarapnel tarafından öldürülen Abdul Vahab Adnan Kasım, evinin ağaçlarla dolu avlusunda duruyordu. Patlamada hayatını kaybeden Zanoun Ezzedine Mahmud, güneşten koruyan mavi bir muşamba ile kaplı bir meyve tezgâhında duruyordu. Meyve tezgâhının sahibi İlyas Ali Abd Ali sağ bacağını kaybetti. Cam ve şarapnel tarafından öldürülen bir baba ve kızı, yakınlardaki bir arabada oturuyordu. Şarapnel tarafından öldürülen Nashwan Abdul Majeed Abdul Hakim Al Radwani, Hammurabi Dondurma Dükkânı’nın tentesinin altında duruyordu. Tehlikeye Yürümek Ordunun güvenilir bulduğu vakaların yarısından fazlasında bir silahın ateşlenmesi ile hedefi vurması arasındaki anlarda hedef alana giren insanlar vardı; Mart 2017’de Musul’da yapılan bir saldırıda olduğu gibi: bir şarapnel parçası IŞİD havan topunun yakınında arabasını yoldan aşağı iten bir adamı öldürdü. Kabul edilen sivil kayıpların yüzde 10’unu oluşturan bu ölümler genellikle kaçınılmaz kazalar olarak nitelendiriliyor. Arabalı adamı öldüren Musul saldırısında operatörler saldırı alanına siviller girdiği için silahların ateşlenmesini iki kez iptal etmişti; yani tehlikeyi önlemek için çaba sarf ediliyordu. Ne var ki sorunun sistematik doğası ordunun daha fazlasını yapabileceğini gösteriyor. Nitekim Şubat 2017’de Musul’daki bir cenaze töreninde “yüksek öncelikli bir hedefe” yönelik olarak yapılan ve iki sivilin yaralanmasına neden olan saldırıya dair inceleme bazı dersler ortaya koyuyor. İncelemede, sivillerin varlığının “makul bir kesinlikle tahmin edilemeyeceği” belirtilmekle birlikte ilave bir gözetleme uçağının daha kapsamlı bir görüş sağlayabileceği de vurgulanıyor. (Hedefin önemi nedeniyle görüntüyü uzaklaştırmak yerine yakınlaştırmak için iki uçak kullanıldı.) Bu vakada da gözetleme yapan insansız hava araçlarının sayısı yetersizdi. İkincil Patlamalar 2015 baharının sonlarında IŞİD saldırılar düzenlemeye ve toprakları elinde tutmaya devam ederken Amerikalı hedefleme ve silah uzmanları Bağdat’ın kuzeyindeki Hawija sanayi bölgesinde bulunan bir araba bombası fabrikasına hava saldırısı düzenledi. Çevre, işgal altındaki apartmanlarla doluydu. Ancak en yakın “ikincil endişe” bir “hangar” olarak belirlendi. Kısa bir süre önce kira ödeyemeyen onlarca yerinden edilmiş aile de sanayi bölgesindeki terk edilmiş evlerde kalmaya başlamıştı. Aralarında memleketi Yesrib’deki savaştan kaçan Khadijah Yaseen ve ailesi de vardı. 2 Haziran gecesi hava çok sıcaktı, bu yüzden aile dışarıda uyumuştu. Çığlık ve jet seslerine uyandılar. The Times Ekim 2016’da yerinden edilmiş kişiler kampında Yaseen’le görüştü. Yaseen’in hatırladığına göre, “Her yerde yangın vardı. Öldürülenlerin çoğu bizimki gibi gecekondu ailelerindendi. Sayabilmek mümkün değil. Çok insan öldü.” Askeri soruşturmaya göre ölü sayısı 70’ti. Yaseen üç torununu kaybetti: 13 yaşındaki Muhammed, 12 yaşındaki Ahmed ve 3 yaşındaki Zahra. Hawija, ikincil patlama potansiyeli olan silah depolarına veya diğer hedeflere saldırmanın sonuçlarını tahmin edememenin en ölümcül örneklerinden biridir. Bu tür patlamalar genellikle beklenen patlama yarıçapının çok ötesine ulaşır; ordu tarafından kabul edilen tüm sivil kayıpların yaklaşık üçte birinin ve The Times’ın ziyaret ettiği yerlerdeki sivil ölüm ve yaralanmaların yarısının sebebi bu ikincil patlamalar. Hawija saldırısını Amerikan ordusu planlamış olsa da bombalar Hollanda hava kuvvetleri tarafından atılmıştı. Savunma bakanının askeri soruşturmanın bulgularını yok etmeye çalıştığı ortaya çıkınca olay toplumda büyük yankı uyandırdı. Soruşturma raporunda hedefleme ve silah uzmanları, saldırı onayı almak için yapılan korkunç hesaplamaları anlatıyor: uzmanlar, modelleri hiçbir sivil ölümün olmayacağı sonucunu ortaya koyana kadar —yakınlarda apartmanların bulunduğu bir araba bombası fabrikasını vuracak olmalarına rağmen— hedef üzerinde çalıştılar, yeniden çalıştılar, ne tür mühimmat kullanacaklarını dikkatli bir şekilde hesapladılar. (Hollanda ordusu yalnızca beklenen sivil kayıp sayısı sıfır olan saldırılar gerçekleştirir.) Soruşturma belgesinde hedefin 250 metre uzağına ulaşan “görünür bir şok dalgası” oluşturan ikincil patlama anlatılıyor. IŞİD’e karşı yapılan hava harekâtında görevli eski bir üst düzey yetkili, misilleme korkusuyla isminin açıklanmaması koşuluyla, “Bir videoda böyle bir şok dalgasını görebilmek çok büyük bir şey” dedi. Şimdiye kadar gördüğü buna benzer tek patlamanın Beyrut limanını harap eden 2020 patlaması olduğunu söyledi. The Times tarafından ziyaret edilen yerlerde ikincil patlamalı saldırıların en az yarısında ordunun bu tür patlamalar gerçekleşeceğini tahmin edebileceği hedefler —elektrik santrali veya patlayıcı fabrikası gibi— bulunuyordu. Ancak diğer zamanlarda ordu silah depolarından da sivil varlığından da habersizdi. Ordunun kabul ettiği en büyük sivil zayiat olayında durum buydu: 17 Mart 2017’de Musul’un al-Jadida mahallesinde iki IŞİD keskin nişancısına yönelik düzenlenen saldırıda en az 103 sivil öldürüldü. Hesap Verme Sorumluluğunun Yerine Getirilmemesi 6 Ocak 2017’de Rafi Al Irak, yakınında patlayan bir bombanın sesiyle uyandı. Ardından bitişiğindeki evde bir patlama oldu. Dakikalar sonra kendi evi basıldı. En büyük oğlu Hamoody’nin enkazın içinden çığlık attığını duyabiliyordu. Bay Al Irak, “Onu hastaneye götürmeleri için birilerine verdim” dedi. “Sonra diğer çocuklarımı bulmak için geri döndüm.” Daha sonra olanlar, propaganda için sık sık patlama alanlarını ziyaret eden IŞİD medya ajansı tarafından çekilen videoya kaydedildi. İnsanları kurtarmak için olay yerine gelenler cansız bedenleri tutuyordu. Bay Al Irak’ın kızı Nur hayattaydı. Geçtiğimiz Haziran’da The Times ile yaptığı röportajda, “Onu kendi ellerimle hastaneye götürdüm” dedi, “ama yetişemedim, hastaneye varmadan öldü”. IŞİD savaşçılarının kaldığı yakındaki bir eve dokunulmadı. Kısa süre sonra IŞİD videosu ve haberler aracılığıyla Musul’un Ulu Camii yakınlarındaki Zerai semtinde üç ailenin hedef alındığı haberi internette yayıldı. Al Irak’ın üç çocuğu ve kayınvalidesi dâhil olmak üzere toplam 16 sivil öldürüldü. Hamoody’nin bacağı yırtıldı. Ordu sivil zayiat incelemesi başlattı. İnceleme neticesinde o gün Zerai’de yalnızca IŞİD’in “yabancı savaşçı karargâhı” ve “topçu birliği toplanma yeri” olarak kullanıldığı değerlendirilen bir eve tek bir saldırı yapıldığı tespit edildi. Saldırı önceden planlanmıştı ve herhangi bir sivil kayıp beklenmiyordu. Saldırı sonrası görüntülerde ölen ya da yaralanan sivil olmadığı görüldü. Saldırı sonrası yapılan konuşmalardan sivil varlığı tespit edilmedi, ancak yaralı bir adama —IŞİD savaşçısı olduğuna karar verildi— yardım edildiği ortaya çıktı. Görüntüler 1 dakika 22 saniye uzunluğundaydı. İddia inandırıcı bulunmadı. Resmi olarak o gün Zerai’de 16 kişi ölmemişti. (Pentagon, The Times’ın yıllar süren araştırması neticesinde, Eylül 2020’de nihayet iddiaları kabul etti.) Nadir görülen ifşaatlar ve bunu izleyen kamuoyu tepkileri dışında, Pentagon’un güvenilir bulduğu az sayıdaki vakaya ilişkin yayınlanan kısa raporlar hava savaşının yol açtığı sivil kayıplara ilişkin tek resmi kabuldür. The Times’ın Irak, Suriye ve Afganistan raporları ise daha farklı bir gerçeğe işaret ediyor. Sivil kayıplarla ilgili birçok iddianın yanlışlıkla reddedildiği bulgusuna ek olarak, The Times, sivil ölümler kabul edildiğinde bile bunların sayısının çoğu zaman önemli ölçüde eksik gösterildiğini ortaya koydu. Güvenilir bulunan iddiaların yaklaşık yüzde 37’si gazeteciler veya sivil toplum kuruluşları tarafından daha önce yapılan saha araştırmalarına dayanıyor; bu durumlarda ölüm sayıları ordu raporlarına bakılmaksızın kabaca değerlendirilebiliyor. Ancak diğer durumlarda The Times’ın kendi raporları, öldürülen sivillerin sayısının ordu tarafından kabul edilenin neredeyse iki katı olduğunu gösteriyor. (Bu, bilgilerinin doğrulanması zor olan IŞİD savaşçılarının eşlerini ve çocuklarını kapsamıyor.) Belgelere göre vakaların yüzde 27’sinde ölen veya yaralananlar çocuklar; The Times’ın saha araştırmalarına göre ise bu oran yüzde 62. Ziyaret edilen alanların yüzde 40’ında hayatta kalanlar ordu tarafından izlenmeyen ciddi sakatlıklar yaşadı. Yaralı sayısının ötesinde, değerlendirmelerin yapısı ve uygulanması, acil derslerin veya daha derin eğilimlerin düzenli olarak incelenmesini gerektiriyor. The Times tarafından elde edilen ve bazıları önemli ölçüde düzeltilmiş olan kayıtlar, kısa ilk izlenim raporlarından, daha resmi güvenilirlik değerlendirmelerine kadar uzanmaktadır. Raporlar genellikle saldırının “hedef paketinden” alınan bir anlatıyı içerir —hedef hakkında istihbarat, sivil ölüm tahmini, sivil zararı azaltmaya yönelik eylemler, video görüntüleri ve sohbet kayıtları—. Her 10 vakadan yaklaşık 9’unda disiplin cezası veya tam soruşturma kaydı olmamasının yanı sıra, yalnızca dörtte biri daha fazla inceleme emri veya tavsiye içeriyor. Formların yapısı bile hataların nedenlerini toplu olarak analiz etmeyi zorlaştırıyor: önemli bir hataya dair belirli faktörlerin yazılacağı özel boşluklar yok; hatanın muhtemel nedenleri veya çıkarılan dersleri kaydetmek için birkaç yer var, ancak bu alanlar çoğunlukla boş veya düzeltilmiş. Kayıtlar ve ekler genellikle eksik veya paylaşılan veritabanlarına yalnızca kısmen giriş yapılmış. Çoğu durumda saldırıyı soruşturan birim, saldırıyı gerçekleştiren birimdi ve yapılan değerlendirmeler genellikle çok az bilgi içeriyordu. Örneğin bir Özel Harekât biriminin Aralık 2016’da Rakka yakınlarında gerçekleştirilen bir hava saldırısının dokuz kadar sivili öldürdüğü iddialarını reddetme gerekçesi, bölgedeki saldırıların gözden geçirildiğini ve “olası sivil kayıplara dair hiçbir kanıt bulunmadığını” belirten tek bir paragraftan oluşuyordu. Olaya ilişkin görüntülerden başka bir bilgi veya detay da verilmemişti. The Times, bu tür eksikliklerin yanı sıra belgelerde yapılan düzeltmeler ve eksik belgelerin genellikle 2019’da Suriye’de onlarca sivilin öldürüldüğü hava saldırısını gerçekleştiren Özel Harekât birimi Talon Anvil ile ilişkili olduğunu tespit etti. Video Delilleri Pentagon’un yaptığı 1.311 değerlendirmeden sadece birinde müfettişler saldırı bölgesini ziyaret ettiler ve sadece ikisinde tanıklar veya hayatta kalanlarla görüştüler. Askeri sözcü Yüzbaşı Urban, düşman topraklarında müfettişlerin patlama alanlarını ziyaret etmesinin ve “sahadaki personel” ile görüşme yapmasının mümkün olamayabileceğini söyledi. İncelenen kanıtların çoğu saldırıların ardından kaydedilen videolardı ve zayıf veya yetersiz çekimler sıklıkla ölümcül hedefleme başarısızlıklarına katkıda bulunduğu gibi onları inceleme çabalarını da sekteye uğrattı. Çoğu zaman görüntüler yalnızca saniyeler veya dakikalar uzunluğundaydı, yani kurtarıcıların çöken bir binadan kurtulanları taşıdığını gösteremeyecek kadar kısaydı. (Kurtarıcılar, orduda “çift vuruş” olarak bilinen ikinci bir saldırıya neden olma ve yanlış teşhis korkusuyla bombalanan bölgeye yaklaşmadan önce genellikle bir süre beklerler.) Görüntülerin patlamanın dumanı yüzünden görülmemesi de sıklıkla karşılaşılan bir durumdu. Zaman zaman inceleme yapılacak hiçbir görüntü bulunmuyordu ve bu, sivil zayiat iddialarını reddetmenin temel gerekçesi haline gelmişti. Bunun nedeni genellikle “ekipman hatası”ydı: ya hiçbir uçak “saldırıyı izlememiş veya kaydetmemiş”ti, ya görüntüler bulunamamıştı ya da kayıtlar gerektiği şekilde saklanmamıştı. Bazı davalarda iddianın ayrıntıları görüntülerle tam olarak eşleşmediği için güvenilir iddialar reddedildi. Örneğin, orduyu hedef alan sivil zayiat iddialarının temel kaynaklarından biri olan Airwars, Nisan 2015’te Doğu Musul’da düzenlenen bir saldırının onlarca sivil kurtarıcıyı öldürdüğünü bildirdiğinde iddia “tanık ifadelerindeki tutarsızlıklar” nedeniyle reddedildi. Bir tanık, üç bombanın bir elektrik trafo merkezine çarptığını doğru bir şekilde ifade etmesine rağmen üçüncü bombanın ikinciden on beş dakika sonra geldiğini ve patlamadığını söyledi; belgede, ifadenin ordunun görüntüleri ve saldırı raporuyla “tutarsız” olduğu belirtildi. (İddia daha sonra The Times’ın bölgeyi ziyaret etmesi ve orduya en az 18 sivilin öldürüldüğünü, en az 12’sinin ise yaralandığını söylemesinden sonra güvenilir kabul edildi.) İddialar güvenilir bulunsa bile ordu genellikle sivil zayiat sayılarını eksik hesapladı çünkü saldırıdan önce tepe kamerası tarafından görülmeyen kurbanlar sonrasında da görünmez kaldılar. 2016 Ramazan ayında Musul Üniversitesi yakınlarında beş sivili öldüren ve dördünü yaralayan bombalı saldırı buna bir örnekti: ordu, saldırı öncesi görüntülerde bulunan iki sivilin yaralandığını bildirdi. Kapatılan Dosyalar Ordu bir sivil zayiat iddiasıyla karşılaştığında olayın araştırılmaya değer olup olmadığını belirlemek için onu bir kontrol listesine tabi tutar. Olayların çoğu hiçbir şekilde video inceleme noktasına ulaşmaz. Güvenilir sayılmayan dosyaların yaklaşık dörtte biri belirli bir yer veya 48 saatlik zaman dilimi gibi yeterli bilgi veya ayrıntıya sahip olmadıkları için kapatıldı. Yarıdan fazlası bazı durumlarda hatalı olarak reddedildi, çünkü ordu iddiada belirtilen coğrafi alanda doğrulayıcı bir saldırı kaydı bulamadığını ya da çok fazla potansiyel eşleşme ve çok az ayrıntılı bilgi olduğunu iddia etti. Bu bilgi, farklı yetkililer tarafından tutulan resmi kayıtlarda bulunacaktır. Ancak The Times, kayıtların eksik veya yanlış olduğu çok sayıda örneğe rastladı: kayıtlar çoğu zaman koalisyonun kayıtların hatalı olduğunu bildiğini gösteriyor. Ordu, olayların geçtiği mahalleyi tam olarak belirleyecek bilgiye sahip olmadığını söylediği için dosyalar sıklıkla kapatıldı. Bazen bu sonuç, yerel gelenek ve kültürün yanlış anlaşılmasından kaynaklanıyordu. Ocak 2017’de bir görevli, yetersiz bilgiye dayanarak Batı Musul’un Al Shifaa mahallesindeki bir cenaze töreninde sivillerin öldürüldüğüne dair sosyal medya raporlarına dayanan bir davayı hızla kapattı. Görevli, söz konusu mahalleye en yakın mezarlıkta gerçekleşen bir saldırıya dair kayıt aramıştı. Ancak, ilk raporlara eşlik eden bir videodan da görüldüğü üzere saldırı mezarlıkta değil, bir evde gerçekleşti. Aslına bakılırsa Müslüman cenazelerinin mezarlıkta yapılması oldukça nadirdir. Üstelik Müslümanlar ölüleri hemen gömerler ve Albay Aziz Ahmed Aziz Sanjari adlı bu adam öleli dört gün olmuştu. Albayın ölümüyle Sanjari kabilesinin birçok üyesi yas tutmak için Sanjari ailesinin evine gelmişti. Güneşli bir öğleden sonraydı, bu yüzden bir düzineden fazla insan dışarıda oturdu. Yukarıda uçan insansız hava aracının gürültüsünü duyabiliyorlardı, ama endişelenmediler. Yaygın bir olaydı. Birkaç dakika sonra bomba patladı. The Times 11 kişinin öldürüldüğünü tespit etti. “Zaman Zaman Kötü Şeyler Olur” Yüzbaşı Urban, “Bazı durumlarda sivil kayıpların sayılarına ilişkin değerlendirmemiz dışarıdaki gruplarınkiyle eşleşmez” dedi. “Operasyonlarımızın etkilerini ve masum hayatlara verilen zararları tam olarak anlamak için koşullar göz önüne alındığında elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Bazen dış gruplarla aynı sonuca varmamamız, sonucu doğru bir şekilde elde etmek yönünde gösterdiğimiz samimiyete gölge düşürmez.” Askeri bürokrat retoriğiyle yapılmış olan birkaç Pentagon çalışmasına bakıldığında hesap verebilirliğe dair kusurlar gözlemleniyor. Nisan 2018’de Orta Doğu ve Afrika’daki hava saldırılarından kaynaklanan sivil ölümlerine ilişkin Genelkurmay Başkanı tarafından yapılan incelemede, “bir sivil zayiat olayının nedenine ve/veya alınan derslere ilişkin alt komutanlıklara verilen geri bildirimler tutarsız” bulundu. Pentagon Genel Müfettişliği’nin yakın tarihli raporunda “ihmallerden” söz edildi. Yine de çoğunlukla bu raporlar hava saldırılarının neden sürekli olarak kusurlu yürütüldüğüne dair sorulara yanıt vermiyor. Değerlendirmeleri toplu olarak analiz etme çabaları Genelkurmay Başkanlığı’nın çalışmasından çıkarılmış olan yazar Bay Lewis, raporun toplu analiz yerine görevlilerle yapılan görüşmelere dayandığını söyledi. The Times, ordunun sivil kayıpları önlemek için bu kadar karmaşık prosedürler geliştirmesine rağmen sivil kayıpların sebeplerini ve vakalardan çıkarılan dersleri belgelemeye veya incelemeye neden öncelik vermediğini sordu. Sistem sadece ordunun eylemlerine meşruiyet sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda ABD’nin küresel bir hesap verebilirlik modeli olan bir süreçle övünmesine olanak tanıyor. IŞİD’e karşı yürütülen savaşta görev yapan eski üst düzey Amerikalı yetkili, prosedürlerin ek bir amaca, ilgili kişilere “psikolojik bir cila” sağlamaya hizmet ettiğini söyledi: “Süreci biz yürüttük. Yapmamız gerekeni yaptık. Zaman zaman kötü şeyler olur.” Söz konusu yetkili, görevinden döndükten sonra gördükleri karşısında ıstırap içinde terapiye başladığını söyledi. Amerikan öncülüğündeki hava saldırılarıyla bir ölü şehir haline getirilen Rakka’ya işaret etti ve onu, Amerikan ordusunun karmaşık orantılılık değerlendirmelerine (ikincil hasar tahminleri, saldırı yasağı listeleri veya savaş kuralları) sahip olmayan Ruslar tarafından bombalanan Halep’in harabeleriyle karşılaştırdı. “Sonunda bunun savaş tarihindeki en hassas bombalama kampanyası olduğunu söylemeyi bıraktım” dedi. “Ne olmuş yani? Bunun en hassas bombalama kampanyası olması önemli değil, şehir işte böyle görünüyor.” Afganistan’da Band-e-Timor’un bütün erkekleri Toyota Hilux gördüklerinde hayatlarını kurtarmak için kaçmaları gerektiğini biliyorlardı. İnsanlar onlara wego diyorlardı. Direksiyonda, genellikle dolunay gecelerinde Leşkergâh’dan yola çıkan, Kandahar-Helmand sınırındaki Barang köyünden geçip Band-e-Timor’a saldıran Afgan paramiliter güçleri vardı. Matiullah adında bir mahalle sakininin söylediğine göre, “genç, yaşlı bütün adamları yakalıyorlardı”. İnsanların söylediğine göre Taliban üyesi olmaman önemli değildi. Eğer erkeksen Afgan güçleri sadece serbest bırakılman karşılığında para almak için seni tutuklardı. Yaşlı veya zayıfsan fiyat 500 doların biraz üzerindeydi; genç ve sağlıklı bir adam bunun iki katını vermek zorundaydı. Mahalle sakinlerinden Rahmatullah, “Akrabalarınızı kurtarmak için ineğinizi veya arazinizi satmanız gerekiyor” dedi. 31 Ocak 2018 gecesi ay çok parlaktı. Wego’lar her zamanki gibi köylülerin Amerikan uçakları olduğunu söyledikleri şeylerle birlikte geldi. Mesleği şoförlük olan Hidayetullah, evlenmesine üç gün kala, haraç ve nikâhı aynı anda karşılayamayacağını bildiğinden çöle doğru yola koyuldu. Sonra, kuzeni Matiullah’ın anlattığına göre, bir hava saldırısında hayatını kaybetti. Motosikletle ve yaya olarak Band-e-Timor üzerinden kaçarken Taliban üyesi olduğu zannedilen onlarca sivil daha baskında öldü. Ağustos ayında Kabil’de bir Afgan yardım görevlisini ve dokuz akrabasını öldüren insansız hava aracı saldırısı dünyanın dikkatini çekti. Ancak Afganistan’daki Amerikan hava saldırılarının çoğu şehirlerden uzakta, kameraların çekim yapmadığı, mobil hatların sık sık kesildiği ve internetin olmadığı uzak bölgelerde gerçekleşiyordu. Amerika’nın en uzun savaşı birçok açıdan en az şeffaf olanıydı. Yıllar boyunca bu kırsal savaş alanları Amerikalı muhabirlere büyük ölçüde yasaktı. Ancak Taliban’ın Ağustos’ta yeniden iktidara gelmesinden sonra Afganistan’ın iç bölgeleri muhabirlere açıldı. The Times bir aydan biraz daha uzun bir süre sonra Barang’a geldi, kerpiç evler ve tarım arazilerinden oluşan mahalledeki 15 haneyi ziyaret etti ve ayrıca Band-e-Timor’daki kabile yaşlıları ve diğer sakinlerle röportajlar yaptı. Çoğu daha önce bir gazeteciyle konuşmadığını söyledi. Saatlerce süren görüşmelerde verdikleri tutarlı ve güvenilir ifadeler, Amerika’nın ülkeyi nasıl yok oluşa sürüklediğini, hava saldırılarının ve yozlaşmış güvenlik güçlerine verdiği desteğin Taliban’ın geri dönüşüne nasıl yol açtığını açıklıyor. Savaşta her hane ortalama beş sivil aile üyesini kaybetti. Bu ölümlerin ezici bir çoğunluğu, çoğu wego baskınları sırasında olmak üzere hava saldırılarından kaynaklanıyordu. Birçok kişi Taliban savaşçısı akrabaları olduğunu kabul etti, ancak kayıpların çoğu sivillerden oluşuyordu. Bir baba, ormana doğru koşarken hava saldırısında öldürüldü. Bir yeğen, koyun sürüsüyle uyurken öldürüldü. Bir amca, akşam yemeği için bamya almaya çarşıya giderken Amerikan askerleri tarafından vuruldu. Helikopterlerin sesini duymalarıyla Hacı Muhammed İsmail Ağa’nın oğulları çöle doğru yola koyuldu. “Yabancı helikopterler” üzerlerine ateş açtı. Bir oğul, Nur Muhammed öldürüldü; diğeri, Hacı Muhammed hayatta kaldı. Baba, “Uçaklar bir sivil ile bir Taliban arasındaki farkı nasıl anlayabilir?” diye sordu. “Oğlum buradan biraz uzakta öldürüldü. Öldürüldüğünü gördüm.” Pentagon basın bültenlerinde bu olayların hiçbirinden bahsedilmedi. Birleşmiş Milletler hesaplamalarında çok az kişi sayıldı. Vatandaşlar Afgan hükümetinden o kadar tecrit edilmişti ki, yakınlarının ölüm belgeleri istendiğinde onları nereden alabileceklerini sordular. Bunun üzerine The Times, ölümleri doğrulamak için çölün dört bir yanına dağılmış mezarlıklardaki mezar taşlarını inceledi. (https://www.nytimes.com/interactive/2021/12/18/us/airstrikes-pentagon-records-civilian-deaths.html?smid=tw-share adresinden Pelin Tuştaş tarafından çevirilmiştir.)