Bu ülkeye yeni bir anayasa kazandırmak istiyorsanız bunun yolu halk egemenliğine dayalı bir anayasal cumhuriyetin sacayaklarına dayanmaktan geçmektedir.

İngilizce’deki tabirle ilk söylenilmesi gerekenleri (first things first) hemen söyleyerek yazıya giriş yapmış olalım: Anayasa hukuku literatüründe sivil bir anayasa tabiri var mıdır? Eğer sivil anayasa diye bir kavram varsa kamu otoritesini kullananlar sivil bir anayasa hazırla(ta)yabilir mi? Sivil bir anayasa varsa bunu hazırlamanın şartları nelerdir? Kurucu meclis olmadan yeni bir anayasa hazırlanabilir mi? Siyasi ve esasen hukuki meşruiyeti olmayan darbe ve plebisit anayasalardan kurucu meclis olmadan hazırlanan anayasaların farkı ne olacaktır? Bu yazımızda bu vb. sorulara cevap aranacaktır.

Bilebildiğimiz kadarıyla anayasa hukuku literatüründe sivil bir anayasa tabiri bulunmamaktadır. Anladığımız kadarıyla bugünün Türkiye’sinde sivil anayasa tabirini kullanan siyasetçiler, sonuçta kendilerini seçenlerin millet olduğunu, milletin temsilcileri olduklarından, o nedenle yapacakları her eylemle milleti temsil ettiklerinden bahisle yola çıkarak siyasilerin hazırladığı veya hazırlatacağı her anayasanın sivil bir anayasa olacağını kast etmektedirler. Belki de Türkiye’nin siyasetçileri anayasa hukuku literatürüne “sivil anayasa” tabiriyle bir kavram kazandırmış oldular.

Anayasa hukuku literatüründe sivil tabiri daha çok askeri kuvvetin veya silahlı güçlerin sivil yönetimlerce nasıl kontrol edileceği meselelerinde kullanılmaktadır. Geçmişten gelen kötü tecrübeyle bizde de bundan yola çıkarak sivil bir anayasa tabirinin geliştirilmeye çalışıldığı düşünülebilir. Sonuçta anayasayı hazırlayanlar veya hazırlatanlar nihayetinde kamu gücünü kullanacağından esasında hiçbir anayasa bu anlamda sivil bir anayasa olamayacaktır.

Farz edelim: Sivil anayasa kavramı var ve bu kavram üzerinden yürümeye devam edelim. Milli egemenlik anlayışıyla hazırlanan hiçbir anayasa asla sivil bir anayasa olmayacaktır. Milli egemenlik anlayışına göre meclisler bir ülkenin hem dünü hem bugünü hem de yarınlarını temsil etmektedir. Halkın görevi sadece meclise gidecek olanları seçmektir. Seçilen vekil artık tüm milleti temsil etmektedir. Temsili vekalet vardır. Türkiye’deki egemenlik modeli milli egemenlik modelidir.

Eğer halk egemenliğine dayalı modele sahip olsaydık yani seçilen milletvekilleri kendilerini seçenlerin vekili olduğundan her daim seçmenlerin denetimi altında olduklarından, anayasayı hazırlayan normal bir meclis olsa bile yani kurucu meclis olmasa da denetim ve kontrol mekanizması nedeniyle anayasayı her zaman halk girişimiyle değiştirebileceğinizden böyle bir modelde yapacağınız anayasaya sivil anayasa diyebilirsiniz. Ayrıca bu modelde temsilcilerin azli mekanizması da olduğundan dolayı halka söz verip sözünü tut(a)mayan yöneticileri de görevden almanız her daim mümkündür. Bu modelde halkın anayasa ve kanun yapımına katılımı bir haktır. Bu modele anayasal cumhuriyette diyebilirsiniz yani idarenin diğer adı cumhurun yönetimidir.

Bu model Bonaportist, jakoben, elitist, burjuva modelin aksine sırtını gerçekten halka dayayan bir modeldir. Bu modelde halkı ikna eden kazanır. Bu modelde halkın değerlerine ve inançlarına saygı vardır, küfür etmek yoktur. Bu modelde laiklik bahanesiyle Kur’an kurslarına veya dini kuruluşlara küfür yoktur. Bu modelde gerçek dindarlar korunur, dinciler prim yapamaz.

Bu paragraf ve devamındaki paragrafın yazılma nedeni, her anlamda Türkiye’nin önündeki en büyük engelin akademik dünyadaki elitist, jakoben uygulamalar olduğuna inandığımızdan dolayıdır. Anayasal cumhuriyette akademik dünyada çalışan ve dürüst olanlar kazanır. Film değil ilim üretenler baş tacı edilir. Anayasal cumhuriyet mahkeme kararlarını uygulamayanları, geciktirenleri, ayak oyunlarına çanak tutanları hukuken sorumlu tutar ve onlara doğrudan bedel ödettirir. Anayasal cumhuriyette devletin ajanı (idare hukuku tabiriyle) eylemlerinden doğrudan sorumludur ve ona karşı doğrudan dava açılır. Ajanın yanlışları vatandaşın vergisiyle ödenmez, doğrudan ajana kendi mal varlığıyla ödettirilir. Anayasal cumhuriyette daha çok çalışan daha çok kazanır. Anayasal cumhuriyette atamalar liyakat esasına göre yapılır. Anayasal cumhuriyette doktoradan sonra hala ilk ve orta öğretim çocuğu gibi adaylar sınava ve mülakata tabi tutulmaz, gerekli yayın şartlarını sağlayanlar doğrudan Dr. öğretim üyesi, doçent ve profesör olarak atanır. Anayasal cumhuriyet bizim adam modelini bitirecek bir sistemdir diğer bir ifadeyle adam kayırmacılığa son verecek sistemdir.

Mevcut sistemi bu anlamda değiştirecek kişi şu an bu ülkeye en büyük iyiliklerden birini yaparak yarının aydınlık Türkiye’sine en büyük hizmeti yapmış olacaktır. Üniversitelerde akademisyenlerin birbiri üzerinde tahakküm kurmasına son vermek istiyorsanız acilen bu sistemi sona erdirip yeni bir sisteme geçmek zorundasınız. Bu anlamda İrlanda örneği kullanılabilir. Fakülteler de atamalar, izinler ve fonlar akademik olmayan ve sürekli denetime açık olan bu konularda eğitime tabi tutulmuş yöneticiler eliyle yürütülmektedir. Sonuçta aynı işi yapanlar arasında rekabet olacağından bu nedenle aynı meslekten olmayanlar tarafından bu işin yönetiminin yapılmasıyla oluşacak yanlışları minimize etmiş olacaksınız. Bu anlamda Maliye Bakanlığına bağlı olarak üniversitelerde çalışan iç denetim uzmanları bu anlayışın başlangıcı olarak görülebilir.

Eğer gerçekten yukarıdaki anlamıyla bu ülkeye yeni bir anayasa kazandırmak istiyorsanız bunun yolu halk egemenliğine dayalı bir anayasal cumhuriyetin sacayaklarına dayanmaktan geçmektedir. Bonaportist, seçkinci, elitist ve burjuva modeliyle hazırlanan bir anayasa korkarım ki bizlere önceki anayasaları aratır hale getirecektir. Eğer gerçekten derdimiz bir anayasa mı yoksa adalete duyduğumuz özlemleri gidermek mi! Umudumuz ve temennimiz o olsun ki, bu ülkenin çilekeş insanları en güzeline layık, bu nedenle inşaAllah yakın bir gelecekte öyle bir anayasaya da kavuşmuş oluruz.