Maalesef Türkiyeli aydınların büyük çoğunluğu sadece Batı’ya baktığı için kendi toplumuna uzaklaştı. İhtiyacı anlamlandıramadığında da alay etmeye, küçük görmeye başladı. Şerif Mardin’den önce kim Bediüzzaman konusuna eğildi?
Loading...
Bir yanda Atatürk’ün birçok filmde bile üstüne basıla basıla tekrarlanan o meşhur sözü var: “Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.”
Öte yanda ise İsmailağa cemaatinin resmî açıklaması duruyor: “Sevgili Şeyhimiz Mahmud Efendi Hazretlerinin…”
Muhafazakâr değil “liberal” olduğunu, AKP’nin devamı olarak görülmemeleri gerektiğini vurgulayan DEVA’da hem Genel Başkan Ali Babacan hem de Parti Sözcüsü İdris Şahin, “Şeyh’in Ölümü”nü rahmetle andıklarını açıkladılar.
Kazanımların bir numaralı takipçisi ve şahıslara değil ilkelere bağlanan davanın temsilcisi olduğunu ifade eden Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu mesajla yetinmeyip cenazeye katıldı.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da cenazedeydi.
Vefat haberi gelmeden önce Mahmut Ustaosmanoğlu’nun hastalığına kayıtsız kalmayanlardan biri de İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta’ydı.
Derken, “Demirel’in damadı” CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’yi de cenazede gördük.
İktidar kanadından cenazeye katılım yoğundu, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tabuta omuz vereneler arasındaydı.
Fatih Camii, biraz da “zamanın ruhu” sayesinde hıncahınç dolunca siyasetin bu toplanmaya bigâne kalması mümkün değildi.
Altılı Masa neredeyse tam kadro halinde oradaydı.
Tabii bu katılımı, Ustaosmanoğlu’nun rahmetle anılmasını öfkeyle karşılayanlar oldu.
Ölüler hayırla değil, sosyal medyaya düşen kesitlerle anılınca ortalık bilgi kirliliğinden geçilmez hale geldi.
Mahmut Ustaosmanoğlu’nun kim olduğunu, cemaatinin ne yaptığını bilmiyorum; bana göre “yanmaz kefen, terlik” satan bir adamı büyük âlim diye öne çıkaran bir hareketi çok da ciddiye almamak gerekir.
Dahası Ustaosmanoğlu’nun dünya görüşüyle benimkinin neredeyse hiçbir alanda uyuşmadığına da eminim; kadınların peçelere evlere kapatılmasına, eşcinsellerin, travestilerin dışlanmasına, “insan haklarının” çeşitli kutsal metinlerin belirli yorumları öne sürülerek askıya alınmasına benim gönlüm razı değil.
Mahmut Ustaosmanoğlu’nu bir kenara bırakın, ben neredeyse hiçbir cemaate dair derinlemesine bilgi sahibi değilim.
Benim ilgi alanımın tamamen dışındalar, zaten yaşadığım mahallede de onları gördüğüm yok, cübbeli sarıklı kimse geçmiyor bizim buralardan.
Ama orada bir yerde, bana çok uzak olan dünyada bir ihtiyaç var ve bu şeyhler insanların belli ihtiyaçlarını karşılıyorlar.
Nesnel yaklaşan, anlamak isteyen bir çalışma için zaman harcamak yerine “ey kadınlar sizi cenazesine istemeyen adama inanmayın” demek kolaycılığına sapılıyor.
Bu topraklardaki hemen her coğrafyada her tarihte buna benzer ihtiyacın olması toplumda belli “boşluklar” olduğunu da gösteriyor bize.
Maalesef Türkiyeli aydınların büyük çoğunluğu sadece Batı’ya baktığı için kendi toplumuna uzaklaştı.
İhtiyacı anlamlandıramadığında da alay etmeye, küçük görmeye başladı.
Şerif Mardin’den önce kim Bediüzzaman konusuna eğildi?
Kim anlamaya çalıştı?
Başka bir konu da arabesk müzik mesela,
Birikim’den önce kim “minibüslerde ne çalıyor” diye merak etti?
Benzer bir sözü İsmailağa ve Ustaosmanoğlu için de söyleyebiliriz sanırım.
Nesnel yaklaşan, anlamak isteyen bir çalışma için zaman harcamak yerine “ey kadınlar sizi cenazesine istemeyen adama inanmayın” demek kolaycılığına sapılıyor.
Böylesi daha kolay çünkü.
İyi de ne değiştiriyor?
Kocaman bir hiç.
Dediğim gibi, Ustaosmanoğlu’nun dünyasıyla benim dünyam birbirinden çok farklı.
Ustaosmanoğlu’nun “genç kızlar okula gitmesin” sözlerinin yayınlandığı klibi izledim ben de üzülerek izledim.
Ama sadece o bir dakikalık kesit doksanüç senelik ömrü, binlerce insanın karşısındaki kişiye Allahmışçasına kendisini adamasını, bu konumu on senelerce sürdürebilmesini açıklamaya yetmiyor.
Tabii son kertede Ustaosmanoğlu’na laf etmek kolay çünkü o “pratik”, gelgelelim “teoriyi” eleştirmek neredeyse mümkün değil.
Bugün İslam’a laf ederek, misal Kuran’da tutarsızlıklar olduğunu söyleyerek siyaset yapmak mümkün değil.
O yüzden Altılı Masa’nın cenazeye kayıtsız kalmamasını, CHP dahil bir temsilci göndermesini çok doğru buluyorum.
Mesela inanmak inanmamak veya tasvip etmek değil çünkü anlamaya çalışmak.
Diyalog kanallarını kapalı tutarsanız anlayamazsınız.
Siz anlayamadığınızda da bir anlayan elbet çıkar.
Şayet Altılı Masa o cenazeyi hiç görmeseydi, yeni şeyhlerin söyleyecek çok güçlü bir sözü olurdu.