Türk milliyetçiliğinin belki ideolojik çekirdeğinde olmasa bile; estetiğinde, formunda, sosyolojik kimliğinde ve tercihlerinde değişiklikler meydana geldi. İşte bu değişim seküler milliyetçilik olarak adlandırılıyor. İdeolojik yoğunluğun en çok olduğu yerlerde seküler Türk milliyetçiliği, Turancılık ya da Türkçülük ideolojilerinden besleniyor. Öte yandan sayıca daha geniş ve ideolojik olarak daha yumuşak halkalarda seküler Türk milliyetçiliği, basit bir milliyetçiliğin seküler eğiliminden öteye gidemiyor. Seküler milliyetçilik kamusal alanda giderek daha çok tartışılıyor. Geçtiğimiz Haziran ayında çıkan, benim de Seküler milliyetçiliğin doğuşu ve yükselişi” yazımla katkı verdiğim Birikim dergisinin Milliyetçilik: Yeni ve Hep sayısı, bu tartışmaları iyice hızlandırmıştı. Geçtiğimiz yaz aylarını takip eden süreçte de seküler milliyetçilik; birçok gazete yazısına veya araştırma raporuna; ya da kamusal tartışmaların yeni biçimleri olan Twitter sohbet odalarına veya YouTube videolarına konu oldu. Türk milliyetçiliğinin Türkiye’nin kurucu ideolojisi olması, milliyetçilik tartışmalarını her zaman önemli ve dikkat çekici kıldı. Fakat Türk milliyetçiliğinin tarihsel yönü bir yana, AK Parti iktidarının önce Biz milliyetçiliği ayaklar altına aldık” çıkışıyla özdeşleşmiş liberalleşme politikalarından 180 derece sapması, ardından da Milliyetçi Hareket Partisi ile ittifak yapması; İslami toplum sentezli Türk milliyetçiliğini iktidarın ana beslenme kaynağı haline getirdi. Milliyetçiliği, tekrar ve güçlü bir şekilde, gündemimize soktu. AK Parti-MHP evliliği Türk milliyetçiliğinin kendine has bazı yönleri var. Aktif ve çatışmacı bir dış politika, Türk etnisitesine fazla vurgu yapmayan fakat güvenlikçi yerli-milli söylemini ana düsturu hale getiren ideolojik hat; fakat bütün bu milliyetçiliğe rağmen göçmenler konusunda açık kapı politikasını devam ettiren bir iktidar. Bu sentez Türk milliyetçiliğinin analizi dahi yeterince yapılmamıştı ki yeni jenerasyonlarda ortaya çıkan bir fenomen milliyetçilik tartışmalarına yeni bir boyut kattı. Milliyetçiliğin tekelini elinde tuttuğu düşünülen MHP’yi karşısına alan, iktidar ortaklarından birinin Türk milliyetçileri olmasına rağmen iktidarı eleştiren bir grup milliyetçi genç muhalifin varlığı.
Ekseriyetle muhafazakar-milliyetçi ailelerden gelen gençler, ailelerin aksine şehirde büyümeleri ve üniversitelileşmeleriyle daha seküler ve bireyselci değerlere sahip oldular. MHP ve Ülkücülüğün tipik teşkilatçı Türk-İslam sentezini takip etmek yerine; Kürt siyasetinin yükselişi ve göçmenlerin varlığıyla Türkçü damarı ağır basan bir seküler milliyetçi refleks geliştirdiler.
Başlangıçta muhalif Türk milliyetçileri, İYİ Partili gençler ya da öfkeli genç Türkler olarak yavaş yavaş karşımıza çıkan bu fenomen olgunlaşarak kendini seküler Türk milliyetçiliği kavramıyla ifade eder oldu. Yanlış anlaşılmasın. Seküler milliyetçiler ile İYİ Partili gençler aynı şey değil. Ya da kendini bir zamanlar “öfkeli genç Türkler” olarak adlandıranlar, seküler milliyetçilerin tamamını oluşturmuyor. Fakat bazı ortalıklar, örüntüler mevcut. Daha önemlisi ise şu: 2018 yılında İYİ Parti’nin genç yüzleri şeklinde yapılan haber, 2020 yılında çeşitli gazete yazıları üzerinden tartışılan seküler milliyetçilik kavramı ya da 2021 yılında haberleştirilen öfkeli genç Türkler; yavaş yavaş alttan gelen bir sosyal dönüşümün habercisiydi aslında. Milliyetçilik yeni jenerasyonlarda önceden bildiğimiz haliyle yaşanmıyordu. Öyle ifade edilmiyordu. Türk milliyetçiliğinin belki ideolojik çekirdeğinde olmasa bile; estetiğinde, formunda, sosyolojik kimliğinde ve tercihlerinde değişiklikler meydana geldi. İşte bu değişim seküler milliyetçilik olarak adlandırılıyor. Ekseriyetle muhafazakar-milliyetçi ailelerden gelen gençler, ailelerin aksine şehirde büyümeleri ve üniversitelileşmeleriyle daha seküler ve bireyselci değerlere sahip oldular. MHP ve Ülkücülüğün tipik teşkilatçı Türk-İslam sentezini takip etmek yerine; Kürt siyasetinin yükselişi ve göçmenlerin varlığıyla Türkçü damarı ağır basan bir seküler milliyetçi refleks geliştirdiler. Bu bir açıdan Türkiye siyasetinde son 20 yılda yaşananlara karşı bir reaksiyonizmken öte yandan hem Türkiye hem de dünya siyasetinde yaşanan derin kırılmaların bir sonucuydu. İdeolojik meşruiyetlerini ise Türk milliyetçiliğinin erken dönemlerine buluyorlar. Ülkücülük ile rafa kaldırılan Türk milliyetçiliğinin seküler birey ve laik devlet hattını tekrar keşfediyorlar. Bunun sonucunda daha bireysel, şehirli, seküler; kadın haklarına daha yakın ya da devletin kutsanmasına daha uzak yeni bir milliyetçilik ortaya çıkıyor. Öte yandan Türk milliyetçiliğinin özü olan Türk kimliği ve vatandaşlık tanımı devam ediyor. Kürt siyasetine olan mesafe, hatta düşmanlık, korunuyor. Göçmenler ise yeni ve önemli bir kırmızı çizgi olarak karşımıza çıkıyor. Daha önce PolitikYol’da çıkan 3 serilik bir yazı dizisinde seküler milliyetçiliğin ne olduğunu ve neden giderek popülerleştiğini daha detaylı bir şekilde incelemiştim. Sadece ben değil, çeşitli mecralarda bu konuya dikkat çeken, böyle bir sosyolojik dönüşüme işaret eden yazılar çıktı. Öte yandan seküler milliyetçilik konusunda eleştirileri olan, milliyetçiliğin dönüşmediğini, seküler milliyetçiliğin değil sekülerliğin yayıldığını ya da hiç değilse bunun yeni bir fenomen olmadığını iddia eden yazılar da. Dahası, tartışmanın kendisi Türk milliyetçiliğinin kendisine kadar genişledi. Farklı Türk milliyetçiliklerinin birbirinden farkını konu alan haberler ya da tarihsel gelişimini inceleyen yazılar da bu tartışmayı zenginleştirdi. Bunları incelemek isteyenler için bu yazıları kaynakçaya ekliyorum. Bu tartışmalara önemli katkı veren son yazılardan biri Gazete Duvar’da Cenk Saraçoğlu’nun kaleminden çıktı. Cenk hoca’nın yazısı, resmi (devletin) milliyetçilikle toplumun geneli tarafından sahiplenen milliyetçilik arasında oluşan tansiyonun yeni ideolojik yarılmalar yaratabileceği iddiasıyla başlıyor. Türk milliyetçiliğine dair güncelde tartışılan meseleyi ise buradan yorumluyor: AKP-MHP tekeline girmiş milliyetçiliğin sivil toplumda karşılığı olmadığını ve bundan dolayı Türk milliyetçiliğinin bir krize girdiğini. Buradan yola çıkarak seküler Türk milliyetçiliğinin kısaca henüz doktriner olmadığını, yeni bir şey söylemediğini iddia ediyor. Seküler Türk milliyetçiliğini, klasik Türkçü ideolojinin devamı şeklinde yorumluyor. Eğer bahsettiğimiz yönelim yeni bir milliyetçiliğe” denk düşüyorsa o zaman onun bugüne kadar var olmuş Türk milliyetçiliği anlayışlarından ayrı bir ulusal” kimlik kurgusuna, tarih anlatısına ve bir ulusal çıkar anlayışına sahip olması gerekir. Peki bugün seküler milliyetçilik” olarak adlandırılmaya çalışılan bu yönelimin böyle bir doktriner çerçeveye sahip olduğu söylenebilir mi?  Eğer seküler milliyetçiliğin” AKP karşıtlığından köklenmekle birlikte nihayetinde etnisist/ırksal/Turancı bir Türklük anlayışında sabitlendiği ifade ediliyorsa o zaman bu eğilimi ideolojik ve sembolik muhteva açısından radikal Türkçü milliyetçilikten ayırmak mümkün olmuyor, yeniliği” sorgulanır hale geliyor demektir.
Seküler Türk milliyetçiliğine dair temel noktanın öncelikle onun jenerasyonel bir dönüşümü işaret etmesi olduğunu düşünüyorum. Yazının giriş kısmında kavramsallaştırmaya çalışırken altını çizdiğim gibi, aileleri ekseriyetle ülkücü kökenden gelen 90 sonrası doğumlular, ülkücülükten ziyade daha seküler bir Türk milliyetçiliğini benimsiyorlar.
Seküler milliyetçilik neye işaret ediyor? İtirazlarımdan önce şu soruyu sormanın analitik olarak önemli olduğunu düşünüyorum. Seküler milliyetçilik, milliyetçiliğin kendisine dair yeni bir ideolojik hat mı yaratıyor? Yoksa milliyetçi olan kitlenin sosyo-politik kimliği değiştiği için mi yeni bir milliyetçilik doğuyor? Seküler Türk milliyetçiliğine dair temel noktanın öncelikle onun jenerasyonel bir dönüşümü işaret etmesi olduğunu düşünüyorum. Yazının giriş kısmında kavramsallaştırmaya çalışırken altını çizdiğim gibi, aileleri ekseriyetle ülkücü kökenden gelen 90 sonrası doğumlular, ülkücülükten ziyade daha seküler bir Türk milliyetçiliğini benimsiyorlar. Sosyo-politik kimlikleri değişiyor. Dolayısıyla yeni jenerasyonun Türk milliyetçiliği ile kurdukları bağ da.
Seküler Türk milliyetçiliği ortaya yeni bir ideolojik hat koyamasa dahi, yeni jenerasyonlarda milliyetçiliğin seküler halinin daha çok ilgi görüyor olması; içinde olduğumuz topluma dair yeni bir şeyler söylüyor.
Bütün bu tartışmaları çetrefilleştiren nokta seküler Türk milliyetçiliğinin politik bir yapılanma olmaması. Daha çok sosyolojik bir dönüşümü işaret ediyor. Alttan yeni jenerasyonlarla geliyor. Halka halka farklı gruplar mevcut. Bu gruplar, ideolojik olarak farklı yoğunluklardan ve farklı politik eğilimlerden oluşuyor. İdeolojik yoğunluğun en çok olduğu yerlerde seküler Türk milliyetçiliği, Turancılık ya da Türkçülük ideolojilerinden besleniyor. Öte yandan sayıca daha geniş ve ideolojik olarak daha yumuşak halkalarda seküler Türk milliyetçiliği, basit bir milliyetçiliğin seküler eğiliminden öteye gidemiyor. Genel hatlarıyla birbirine benzeyen fakat ideolojik yoğunluk ve politik tercihler konusunda birbirinden ayrışan bu farklı halkaları, sekülerleşen milliyetçiler ile seküler Türk milliyetçileri diye iki gruba ayırmak mantıklı olabilir. Seküler Türk milliyetçiliği ortaya yeni bir ideolojik hat koyamasa dahi, yeni jenerasyonlarda milliyetçiliğin seküler halinin daha çok ilgi görüyor olması; içinde olduğumuz topluma dair yeni bir şeyler söylüyor. Bu genişleme, sadece Türkçülüğe yakın olanlarda gerçekleşmiyor. Yeni kuşağın içerisinde her türden milliyetçi eğilimi olan gençler, seküler milliyetçiliğe doğru kayıyor. Seküler Türk milliyetçiliği, bir nevi bir ağırlık merkezi yaratarak daha geniş kesimleri ikna ediyor.  "Evet. Sekülerim ve milliyetçiyim, ülkemin iyi olmasını; çok fazla göçmene baktığımızı düşünüyorum" gibi bir cümleyle ifade edebilir kendini örneğin.. Cenk hocanın bahsettiği toplum ve devlet arasındaki milliyetçilik ayrışmasını da buradan yorumluyorum. Buradaki önemli soru şu olabilir: Seküler milliyetçilik bir ağırlık merkezi yaratıp birçok orta sınıf, şehirli, eğitimli milliyetçi eğilimi genci içine doğru çekerken onları da bir yandan daha çok milliyetçileştiriyor, Türkçüleştiriyor mu? Seküler milliyetçilikte ne yeni? Cenk Saraçoğlu’nun yazısına ise seküler milliyetçilik konusunda en çok öne çıkan isimlerden biri olan Bahadırhan Dinçaslan cevap yazdı. Bahadırhan bey yazısının ilk kısmında benim de altını çizdiğim benzer bir noktaya değinmiş: Bir ideolojiye hitap eden ya da o ideolojiyi sahiplenenlerin sosyal kimlikleri dönüştüğü için ideolojinin kendisi dönüşüyor. Öte yandan Turancılık vurgusunu yaparak Türk milliyetçiliğine dair tarihsel-ideolojik bir hat da çekiyor kendine. Fakat benim ilgimi çeken asıl nokta kendisinin politik tercihlerini tanımladığı ve anlattığı pasaj oldu. “Şu halde söyleyebilirim ki en azından benim teorileştirmeye çalıştığım milliyetçilik koşulsuz bir ifade hürriyeti, vatandaşlık hakları savunusu, devlete karşı bireyi cihazlandırma taraftarı. Bu, pop-kültürün anladığı haliyle her fikre saygı duymak da değil – örnek vermek gerekirse eşcinsellerin evlenme hakkını onları sevdiğim, queer theory denen zırvaya inandığım yahut özdeşim kurduğum için savunmuyorum. Hayır, hukuki bakışı önemsediğim için savunuyorum: Evlilik bir hukuki müessesedir ve aşk kurumu değildir, aşk kağıtla kırtasiyeyle tespit edilmez. Maddi bir kurumdur, tarafların sosyal güvencelere kavuşmasını sağlar. Bundan eşcinsellerin mahrum edilmesi hukuki değildir. Üstelik mahzurludur da, taraflardan en az birinin sömürülmesinin, müteselsil olarak fuhuş gibi yeraltı meşgalelerine itilmesinin yolunu açabilir. Siz de, karşınızda böyle bir milliyetçilik varsa, bu milliyetçilikle medeni kavgalar edebilirsiniz.” Seküler Türk milliyetçiliğine dair yeni olan şeylerden biri milliyetçi ideolojinin çekirdeğindeki değişim değil. Türk kimliği ya da vatandaşlık tanımı aynı. Fakat bir ideolojiyi şekillendiren şey sadece o ideolojinin ana sorun olarak gördüğü sorunun nasıl cevaplandığı olmuyor. Ayrıca ideolojiler, benimsedikleri tutumlar ile ikincil ve üçüncül değerler üzerinden de anlam kazanıyorlar. Yani kutsallık - dünyevilik, sorumluluk - hazcılık, bireycilik - kollektivistlik, rasyonalite - etik / değer / doğa gibi temel soru ve dikotomiler, ideolojilerin yönünü tayin ediyor. Söz gelimi liberalizm ve cumhuriyetçilik daha en başta bireye bir sorumluluk yükleyip yüklememe konusunda ayrışıyor. Öte yandan milliyetçilik ve cumhuriyetçilik vatandaşlara bir sorumluluk yükleme ve ortak çıkara inanma konusunda benzeşen politik fikirler. Fakat bu sorumluluğun ne olacağı ve nasıl kurulacağı konusuna farklı cevaplar üretiyorlar. Dinçaslan’ın pasajından da anlaşılacağı üzere rasyonalite ya da pragmatizm değeri önemli bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Hem bütün cinsel yönelimlere dair evlilik hakkını pragmatik bir yönden savunduğunu belirtmesi hem de rasyonalite şemsiyesiyle tartışılan fikirlerin daha iyi çıktılar üreteceği inancı, bunu gösteriyor. Ülkücülük ise daha Mesiyanik bir milliyetçilik anlayışını bünyesinde barındırıyor. Sorgulanamaz Başbuğ, parti ve teşkilat doktrini hiyerarşiyi en baştan ideolojinin içerisinde yaratırken vatan, namus, ülke, bayrak gibi değerler sosyal faydalar ürettiği için değil de kutsal oldukları için savunuluyor. Seküler milliyetçilikte gördüğümüz önemli yeniliklerden biri bu. Öte yandan yine aynı yazıda Dinçaslan’ın dikkat çekici bir bitirişi var. Seküler milliyetçiliği doğuran arayışlara neden olan eksikler ikmal edilmedikçe, sorunlar” çözülmedikçe, kronik çözümsüzlük belki bu kitlelerin büsbütün radikalleşmesine neden olabilir. Bu, hatta, mevcut ve sorunlu bulduğum hiyerarşik, Ortodoks milliyetçilikten bile tehlikelidir: Seküler milliyetçilik “kendiliğinden” iyi bir yere kanalize olmak zorunda değil. Hatta BaBaLa TV’nin her Mevzular Açık Mikrofon programından sonra sürekli tartışılan milliyetçi vasat ve hamasetin motor ideolojilerinden biri olarak bile gösterilebilir. Benzer bir nokta rasyonellik için de geçerli. Zira 1920 ve 30’ların milliyetçi ideolojileri Sosyal Darwinizm ile iç içe geçmişti. Irk rekabeti doğanın kanunu olarak görülüyordu. Rasyonel ve pragmatik olan bile kendiliğinden iyi olmak zorunda değil. Seküler milliyetçilik ve kolektivizm Dinçaslan’ın pasajı dikkatli okunduğunda bireyciliğin önemli olduğu anlaşılıyor. İfade hürriyetinin önemli olması, devlete karşı vatandaşı cihazlandırma kalıpları bunu gösteriyor. Sehirleşme ve sekülerleşmenin bireysellikle paralel gittiği düşünülünce bu şaşırtıcı değil. Seküler milliyetçilerle yaptığım görüşmelerde fark ettiğim noktalardan biri Amerikan tipi hürriyet ve fert anlayışının seküler milliyetçilik üzerinde ne kadar etkili olduğuydu. Seküler milliyetçilik üzerinde Avrupa tipi kamusal demokrasi ve sorumluluk vurgusundan ziyade liberteryenizme yakın bir hürriyet vurgusu daha çok etki sahibi. Sorumluluk zaten işini iyi yapmak olarak tarif ediliyor. Klasik liberal vurguyla paralel bir şekilde her bir birey kendi çıkarının peşinden koşarsa ve rekabetçi olursa toplumun geneli için en uygun faydaya zaten ulaşılacaktır anlayışı var. Seküler Türk milliyetçiliğinin buradaki temel sıkıntısıysa şu: Milliyetçilik kollektvizmden besleniyor. Toplumsallığa, görev ve sorumluluklara vurgu yapıyor. Ortak bir çıkarı herkes için çiziyor. Toplumsallığı zayıflamış, kolektivizmi kötü gören bir milliyetçilik kendini nasıl sürdürebilir? Vatandaşların yeri geldiğinde toplumsal çıkarı kendi çıkarının önüne koyması gerektiğini nasıl ikna edebilir? Ya da ulusun ortak bir çıkarı olduğunu? Seküler milliyetçiliğin sahiplendiği tutumlar bizzat milliyetçiliği zayıflatmıyor mu? Öte yandan ortak bir siyasi kimlik yaratmak noktasınd aseküler Türk milliyetçiliğin kolektivizmi hala sabit. Görev ve sınırları belirleyen yegane unsur vatandaşlık. O da seküler Türk vatandaşlığı. Seküler milliyetçiler Kürtlerin varlığını kabul ediyor (Dağ Türkü demiyor) fakat HDP karşıtlığında da gördüğümüz biçimde Kürtlüğün siyasal bir kimliğe dönüşmesine kesinlikle karşılar. Ayrı bir siyasi kimlik ya da grup talebi olmasını istemiyorlar. Benzer bir tutum laiklik için de mevcut. Yani kolektivizm tamamen yok değil. Kolektivizmi, vatandaşlığın hukuki ve siyasi sınırları belirliyor. Seküler milliyetçilik neo-ülkücülük mü? Seküler milliyetçilik, yeni Ülkücülük olabilir. Muhteva olarak değil. Çağın ruhunu yansıtması açısından. Ülkücülük ideolojisi, 1960’lı yılların ortalarından itibaren dalga dalga yayılmaya başladı. 1970’li yıllarda gençliğin önemli politik hatlarından biri haline geldi. Çünkü Ülkücülük o dönemin şartlarına uygundu. O dönemde “ihtiyaç olana” cevap veriyordu. “Komunüzm tehditi altında” anti-komünist bir tutum, Ülkücüleri bir araya getirmişti. Türkiye’nin henüz şehirlileşen yapısında İslam, ataerkillik, hiyerarşi ve kolektivizm değerleri önemliydi. Hatta kitleleri bir araya getiren gücü yaratıyordu. Ülkücülük ideolojisi bunların üzerine kuruldu. Seküler ve aydınlanmacı olarak ortaya çıkmış Türk milliyetçiliği, 9 Işık doktriniyle beraber İslami değerlerle yoğruldu. Alparslan Türkeş sorgulanamaz bir Başbuğ’a dönüştü. Parti de öyle. Bireyciliğe önem vermeyen, hatta bunu bir zayıflık olarak işleyen bir kolektivizm hakim oldu. Bu düstur Lider-Parti-Teşkilat doktrini ile vücut buldu. Şimdinin şartları ve zamanın ruhu ise bambaşka. Yeni jenerasyondaki milliyetçiler, AK Parti iktidarı altında geçen 21 yılın ve dünyada sağ siyaseti güçlendiren küreselleşme, göç ve refah kaybının altında yoğruldular/yoğruluyorlar. Bu anlamda ülkücülük Soğuk Savaş Türk milliyetçiliğinin bir ruhuysa seküler milliyetçilik de günümüzün ruhu olabilir. --- Kaynakça:
  • Mehmet Yaşar Altundağ - (Yeni) Seküler Milliyetçiliğin Doğuşu (I)
https://www.politikyol.com/yeni-sekuler-turk-milliyetciliginin-dogusu/
  • Mehmet Yaşar Altundağ - (Yeni) Seküler Milliyetçiliğin Doğum Sancıları (II)
https://www.politikyol.com/yeni-sekuler-milliyetciligin-dogum-sancilari/
  • Mehmet Yaşar Altundağ - Biz bu filmi 90’larda gördük mü? (III)
https://www.politikyol.com/biz-bu-filmi-90larda-gorduk-mu/  
  • Murat Somer - Hangi Milliyetçilik? Milliyetçilik mi yurtseverlik mi?
https://www.politikyol.com/hangi-milliyetcilik-milliyetcilik-mi-yurtseverlik-mi/  
  • Sema Kızılarslan - Zafer’in, İYİP’in, MHP’nin gençlerine sorduk: Nerede benzeşiyorlar, nerede ayrışıyorlar? İslamcılık, Turan, LGBTİ, NATO, AB, HDP, sığınmacılar
https://serbestiyet.com/serbestiyet-in-english/zaferin-iyipin-mhpnin-genclerine-sorduk-nerede-benzesiyorlar-nerede-ayrisiyorlar-islamcilik-turan-lgbti-nato-ab-hdp-siginmacilar-97283/