Seçimlere az bir zaman kala, İsrailli yetkililerin siyasi temaslara ağırlık vermelerinin bir sebebi, dış politikada etkin bir liderlik sergileyerek seçmen desteğini artırmak olabilir. Bunun seçim sonuçlarına ne kadar yansıdığını göreceğiz.
İsrailliler yine sandığa gidiyor. Yaklaşık üç yıl içinde beşinci kez... 1 Kasım’da yapılacak seçimler öncesi yayınlanan kamuoyu yoklamaları siyasi kutuplaşmanın aynen devam ettiğini, partilerin temelde Likud Partisi lideri Binyamin Netanyahu ile ittifaka yakın olanlar ve karşı çıkanlar şeklinde ayrıştığını gösteriyor. Üstelik bu iki blok arasındaki fark hala bıçak sırtı.
Koalisyon ortağı iktidar partilerinin oy oranlarını artırıp artıramayacağı, İsrailli Arap seçmenlerin sandığa gidip gitmeyeceği ve Netanyahu karşıtı blokta yer alan partilerden bazılarının seçim barajına takılma ihtimali gibi pek çok faktörden ötürü seçim sonucunu şimdiden kestirmek güç. Hal böyleyken, “Netanyahu geri gelir mi?” sorusu Türkiye-İsrail ilişkilerini yakından takip edenlerin zihinlerini meşgul ediyor. Neden mi?
2020 İSRAİL SEÇİMLERİ YAKINLAŞMA İÇİN FIRSAT YARATTI
Mart 2020 seçimlerinde Bennet-Lapid koalisyonunun 12 yıllık Netanyahu iktidarına son vermesi, Türkiye-İsrail yakınlaşma sürecinin ivme kazanmasında önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Netanyahu’nun -benzer kutuplar birbirini iter misali- geçmişte pek de iyi geçinemedikleri herkesçe malum. İsrail’de yeni bir hükümet kurulurken, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna da yeni bir ismin, Isaac Herzog’un gelişi, Ankara açısından, bölge ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmek adına başlatmış olduğu diplomatik girişimlerin bir parçası olarak, İsrail ile liderler arası temas kurmak için beklediği uygun fırsatı yaratmış oldu. Cumhurbaşkanları arasındaki tebrik telefonunu, karşılıklı mesaj alışverişi ve üst düzey ziyaretler izledi.
O dönemde açılan diyalog kanalı, İran istihbaratının Türkiye’de bulunan İsrailli vatandaşları hedef alan suikast girişimlerinin önlenmesine de katkıda bulundu. Operasyonlarda Ankara’nın yakın işbirliği göstermiş olması, ikili ilişkilerin normalleşmesi konusunda samimiyetinin göstergesi olarak yorumlandı.
CB Herzog’un geçtiğimiz Mart Ankara’ya yaptığı ziyaretle birlikte Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni ve olumlu bir evreye geçildi. Temmuz ayında imzalanan sivil havacılık anlaşması ile İsrail havayolu şirketlerinin Türkiye’ye uçuşlarına 15 yıl aradan sonra yeniden başlaması kararlaştırıldı. Ardından İsrail Ekonomi Bakanı Orna Barbivay Türkiye’deki ticaret ateşeliğinin yeniden açılacağını duyurdu. Bu sıcak gelişmeleri yine İsrail’in Ankara’da iki senedir maslahatgüzar olarak görev yapan İrit Lilian’ı büyükelçi olarak atayacağı açıklaması izledi. Türk tarafı da, daha önce Kudüs Başkonsolosu (2010-2014) olarak görev yapan Şakir Özkan Torunlar’ı İsrail’e büyükelçi olarak atayacağını duyurarak karşılık verdi.
İsrail’de iktidara gelecek olan liderin kendisinden evvel temeli atılmış politikaları devralması, işlemekte olan bir süreci sahiplenmesi, daha sorunsuz bir geçişi mümkün kılabilir.
NETANYAHU YENİDEN İKTİDAR OLURSA…
Bennett liderliğindeki koalisyon hükümetinin seçime gitme kararı aldığı Temmuz ayından bu yana Türkiye-İsrail arasındaki yakınlaşmanın hız kesmeden devam ettiğini görüyoruz. Eylül ayında BM Genel Kurul Toplantısı için New York’a giden CB Erdoğan,İsrail Başbakanı Lapid’i Türkevi’nde ağırlamıştı. Bu hafta ise İsrail Savunma Bakanı-aynı zamanda gelecek dönemin başbakan adaylarından olan- Benny Gantz Ankara’ya gelerek önce mevkidaşı Hulusi Akar daha sonra ise CB Erdoğan ile görüştü. Seçimlere az bir zaman kala, İsrailli yetkililerin siyasi temaslara ağırlık vermelerinin bir sebebi, dış politikada etkin bir liderlik sergileyerek seçmen desteğini artırmak olabilir. Bunun seçim sonuçlarına ne kadar yansıdığını göreceğiz.
Öte yandan, İsrail’in karşılıklı büyükelçi atamalarına öncülük eden yaklaşımından hareketle, Türkiye ile normalleşme sürecini iç politika kaynaklı gelişmelerin etkisine dayanıklı kılmak amacıyla, mümkün olduğunca kurumsal bir zemine oturtmaya çalıştığını söylemek mümkün. İktidara gelecek olan liderin kendisinden evvel temeli atılmış politikaları devralması, işlemekte olan bir süreci sahiplenmesi, daha sorunsuz bir geçişi mümkün kılabilir.
Her ne kadar, Ankara’nın gönlünden geçen Netanyahu’nun tekrar iktidara geldiği bir seçim senaryosu olmasa da, böylesi bir durum, ikili ilişkilerin illa kötüleyeceği anlamına gelmemeli. Elbette, ilerleyen dönemde, Türkiye’nin de önündeki seçimler olduğu düşünülürse, liderler arası gerginliğin yeniden nüksetme riski yok değil. Hatta, İsrail-Filistin arasında olası bir çatışma durumu, iç siyasetteki koşullara bağlı olarak her iki tarafın bir süredir benimsediği ılımlı ve dengeli diplomatik dilin değişmesine sebep olabilir. Ancak gerek Erdoğan gerekse Netanyahu’nun dönemin koşullarına adapte olmayı bilen pragmatik liderler oldukları da unutulmamalı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin yarattığı istikrarsızlık, doğu-batı ekseninde yönetilmesi gereken hassas dengeler, ABD’nin Orta Doğu güvenliğine ikircikli yaklaşımı ışığında bölgesel konjonktür iki ülkeyi yakınlaşmaya, dış politikada ittifak ilişkilerini çeşitlendirmeye teşvik ediyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek isteyen Avrupalı devletlerin Doğu Akdeniz enerji kaynaklarına olan ilgisini artırdı. Kısa vadede sıvılaştırılmış doğalgaz seçeneği öne çıksa da, orta ve uzun vadeli projeksiyonlarda, boru hattı seçeneği hala tartışılıyor.
SAVUNMA İŞBİRLİĞİ VE DOĞU AKDENİZ
Bu bağlamda, İsrail Savunma Bakanı’nın Benny Gantz’ın Ankara ziyaretinde verdiği mesajlar, iki ülke arasında Mavi Marmara’dan bu yana duraklamış olan savunma işbirliğinin yeniden canlanacağına işaret etmekte. Aslında bu alanda değişimin ilk sinyalini, geçen ay NATO tatbikatı için bölgede bulunan TCG Kemalreis Fırkateyni’nin 12 yıl sonra ilk kez Hayfa limanına demirlediği haberiyle almıştık. Gazeteci Tülin Daloğlu’nun aktardığına göre, bu gelişmelere zemin hazırlayan temaslar iki ay önce İsrail Savunma Bakanlığı Siyasi-Askeri Bölüm Başkanı Emekli Tuğgeneral Dror Shalom’un Türkiye ziyareti sırasında
kurulmuş. Bakan Gantz, Ankara’dan ayrılırken “Ortadoğu ile Doğu Akdeniz bölgesinde güvenlik, istikrar ve barışı artırmaya ilişkin verimli
tartışmalar” yaptıklarının altını çizdi. “Verimli tartışmaların” içeriği zamanla netlik kazanacaktır.
Doğu Akdeniz demişken, İsrail ile Lübnan arasında deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasının imzalanması Ankara tarafından olumlu karşılandı. Diplomatik ilişkisi bulunmayan iki ülkenin üçüncü bir devlet arabuluculuğunda, siyasi meseleleri bir kenara koyarak ekonomik ortaklık kurmak üzere anlaşması, Türkiye-İsrail doğalgaz boru hattı projesinin önünü tıkayan Kıbrıs sorununa uygulanabilir olması nedeniyle heyecan uyandırıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek isteyen Avrupalı devletlerin Doğu Akdeniz enerji kaynaklarına olan ilgisini artırdı. Kısa vadede sıvılaştırılmış doğalgaz seçeneği öne çıksa da, orta ve uzun vadeli projeksiyonlarda, boru hattı seçeneği hala tartışılıyor. ABD ve AB desteğiyle, bu konuda bir gelişme pekâlâ mümkün olabilir. Fakat boru hattı projelerinin hem siyasi hem de ekonomik ayağı olduğunu bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Enerji fiyatlarının seyri, projelerin maliyeti üzerinde belirleyici. Ama yatırımcı aynı zamanda siyasi istikrar ve güven arıyor. Türkiye-İsrail normalleşme sürecinin akamete uğramadan devam etmesi bu açıdan da önemli.