Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, sadece Türkiye’nin demokratik, adil ve iyi yönetimi bağlamında ciddi sorunlar yaratmamış, aynı zamanda AK Parti’yi de değiştirmiş ve seçimi kaybetme riski yüksek bir parti konumuna getirmiştir.
14 Mart: AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
Hayati Yazıcı ve MHP Genel Başkan Yardımcısı
Feti Yıldız, “
Milletvekili Seçim Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ni TBMM’ye sunduklarını açıklıyorlar.
15 maddelik bir teklif.
Cumhur İttifakı’nın anlaştığı değişiklik en azından üç önemli noktayı içeriyor: (a) seçim barajı
7% düşürülüyor, (b) İttifak yaparak
ülke barajı geçilebiliyor ama D’Hondt sistemi uygulanarak
ittifak içinde yer alan partilerin milletvekili sayısı almış oldukları oy sayısıyla belirleniyor ki bu büyük partilerin avantajına,
küçük partilerin dezavantajına; (c)
erken seçim olasılığı şimdilik ortadan kalkmış gözüküyor, çünkü bu kanun değişikliği yürürlüğe girerse uygulamaya sokuması için bir yıl geçmesi gerekiyor.
Türkiye siyasi tarihinin olumsuz nitelliklerinden biri olan “
seçim öncesi seçim sisteminde iktidarın lehine değişiklik yapma” girişimi bir kere daha karşımıza geliyor.
Değişiklik hiç şüphe yok iktidarın lehine.
Peki, acaba seçim sistemiyle oynanarak seçim kazanılabilir mi?
Niyet bu ama Türkiye siyasi tarihi bize bu tür manevralarla seçim kazanmanın her zaman mümkün olmadığını gösteriyor.
Türkiye’de seçmen davranışı üzerine yapılan çalışmaların ortaya koyduğu gibi:
seçmenler oy vermeyi ciddiye alıyorlar. Oylarını kutsal görüyorlar. Siyasi katılımı ve etkiyi büyük ölçüde oylarıyla yapıyorlar, seçimlere yani oylarına müdahale edilmesinden hoşlanmıyorlar.
Şüphesiz ki değişiklikler önemli ve tartışacağız.
Siyasi partiler bu değişikliklere göre kendilerini konumlayacaklar, olumsuz durumları engellemeye çalışacaklar.
Bu konu özellikle muhalefet partileri için “
stratejik ve
taktiksel” boyutlarıyla kritik önem taşıyor.
Millet İttifakı ve diğer muhalefet partilerinin olası stratejileri ve taktikleri üzerine yazmaya devam edeceğim.
Bu yazı da, Cumhur İttifakı temsilcilerinin basın toplantısını dinlerken aklımdan geçenleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
“
Nereden nereye?” dedim.
AK Parti Genel Başkanı, seçim sisteminde yapılan değişikliklerden bahsediyordu ama benim duyduğum:
3 Kasım 2002 seçimlerini kazanarak iktidara gelen ve girdiği seçimleri kazanarak “egemen parti” konumuna gelen AK Parti’den, seçimleri ancak seçim sisteminde kendi lehine yaptığı değişikliklerle kazanabilecek AK Parti gerçeğine geçişin itirafıydı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti, seçimleri kaybetme olasılığının ciddi olduğunu kabul etmişlerdi.
Yeni sistem açıklanırken aslında bize hem AK Parti’nin yaklaşan seçimleri kaybetme riskinin yüksek olduğunun anlaşıldığı, hem de daha genelde, seçim kazanması garanti AK Parti kimliğinin artık sona erdiği itiraf ediliyordu.
2019 Yerel Seçimlerini büyük ölçüde kaybetmiş AK Parti, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerini de kaybedebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu olasılığı ve riski ciddiye almıştı.
Vurgulayalım: Seçim sisteminin değişikliği değil muhalefetin yapacağı hatalar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve AK Parti’ye seçim kazandıracaktır.
2018’den bugüne, ülke yönetiminde demokrasiden ekonomiye çevreden birlikte yaşamaya kadar geniş yelpazede yaşanan ciddi yönetim sorunlarının sonucunda, AK Parti’nin ve Cumhur İttifakı’nın Meclis’te çoğunluğu elde etmesi giderek zorlaşıyor. 15 maddelik değişiklik, kaybetmeyi engelleme girişimi olarak görülebilir.
Bu tür girişimlerin devamının geleceğini de görebiliriz.
Yapılmak istenen, Millet İttifakı içinde CHP ve İyi Parti dışında kalan partileri, özellikle de DEVA, Gelecek ve Saadet Partilerinin konumlarını, algılarını, milletvekili sayılarını ve AK Parti’den gelecek oylarını engellemektir.
Bundan sonraki adımlar, HDP ve diğer partiler üzerine olacaktır.
AK Parti ve Cumhur İttifakı bu hamleleriyle başarılı olabilir mi?
Zor gözüküyor?
Değişiklik önerisini dinlerken duyduğum; güçlü ve kendine güvenen partilerin değil aksine,
zayıflayan ve
toplumsal tabanının kaybeden partilerin sesiydi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, sadece Türkiye’nin demokratik, adil ve iyi yönetimi bağlamında ciddi sorunlar yaratmamış, aynı zamanda
AK Parti’yi de değiştirmiş ve seçimi kaybetme riski yüksek bir parti konumuna getirmiştir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin “güçlü ve denetimsiz yürütme” ve “yürütmeci başkanlık” temelinde hareket tarzı, siyasi partilerin ve yasama organının (ve de yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının) zayıflamasını ve işlevsizleşmesine yol açacağını biliyorduk.
Buna AK Parti’nin dâhil olduğunu vurgulamıştık.
Parlamenter Sistemin egemen partisi konumundaki AK Parti,
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin seçimleri sistem değiştirerek kazanmaya çalışan partisi konumuna gelmişti.
Gerçekten nereden nereye?
Buna karşılık ilginç olan, yürütmeci başkanlık sisteminin Cumhurbaşkanı seçilmek için getirdiği “
50%+1” ilkesinin ortaya çıkarttığı “
İttifak Siyasetinin” beklenmeyen sonucunun
muhalefet alanını canlandırması ve
seçim kazanma olasılığının yükselmesiydi.
Muhalefetin seçimleri kazanarak Türkiye’yi yönetmesi artık önümüzde ciddi bir olasılık olarak duruyor.
Parlamenter Sistemin egemen partisi konumundaki AK Parti, Cumhurbaşkanlı Hükümet Sisteminin seçimleri sistem değiştirerek kazanmaya çalışan partisi konumuna geldi.
Vurgulayalım:
Seçim sisteminin değişikliği değil muhalefetin yapacağı hatalar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve AK Parti’ye seçim kazandıracaktır.
O nedenle, önemli olan,
stratejik ve taktiksel olarak muhalefetin seçim sisteminde yapılmak istenen bu değişikliğe karşı
nasıl yanıt vereceği ve
toplumun geniş kesimleriyle ilişkisini inandırıcı bir tarzda
ne derecede güçlendireceğidir.
Bu ara şu noktayı da vurgulayayım: Bu değişiklik sadece Meclis ile ilgili. Cumhurbaşkanlığı Seçimi yine 50%+1 ilkesi temelinde yapılacak.
Sadece insani ve yaşamsal yıkım ve trajedi değil, aynı zamanda, dünya siyasetinde ve uluslararası ilişkilerde tektonik taşları yerinden oynatan ve “
sistem dönüştürücü” nitelik taşıyan Putin’in Ukrayna Savaşına dönüyorum.
Esas kritik öneme sahip olan ve geleceğimizi büyük ölçüde belirleyecek konu, bu savaşın, işgalin nasıl sonlanacağı.
“1990’lara dönülmesin” denirken, 90’ların siyasi hamlelerinden biri olan seçim sistemiyle oynamaya dönüyorlar diyorum.