Kapalı bir toplantı olduğu için paneldeki soru-cevap bölümünü anlatamayacağım ama durun üstüme şu paparazzi gömleğimi giyip, size biraz çalıştay dedikodusu… Daha önce Ünye’ye gitmemiştim hiç ama geçen hafta, adeta o senelerin acısını çıkarırcasına, üç gece kaldım ve her sokağını, her yokuşunu yürüdüm. Sevgili Öner Günçavdı, kimilerince “Türkiye’nin Davos’u” diye nitelendirilen çok ciddi bir ekonomi çalıştayı düzenliyor. Yapılan sunumları bir kenara bırakarak soru soranlardan birkaçının ismi burada ifade edeceğim ki niteliğin ne kadar yüksek olduğu daha iyi anlaşılsın: Asaf Savaş Akat, Şevket Pamuk, Güldem Atabay, Bilin Neyaptı, Hakan Kara, İbrahim Kahveci, Çiğdem Boz, Ünal Zenginobuz, gazeteci kontenjanından PolitikYol Yayın Koordinatörü Murat Aksoy ve bendeniz… Sunumları yapan hocalara da bakalım: Boğaziçi’nden İhsan Tunalı ve Ceyhun Elgin, Bilgi’den Haluk Levent, Sabancı’dan Alpay Filiztekin, Hacettepe’den Aykut Attar… Kapanış gününde ise Seyfettin Gürsel moderatörlüğünde dört saat süren harika bir panel: Gelecek Partisi’nden Kerim Rota ile Serkan Özcan, DEVA’dan İbrahim Çanakcı, CHP’den Faik Öztrak. Şimdi benim haddime değil sunumları eleştirmek, o konuyu işin uzmanlarına bırakalım. Panelinse -zaten süresinden belli- çok iyi geçtiğini söyleyebilirim. Kapalı bir toplantı olduğu için paneldeki soru-cevap bölümünü anlatamayacağım ama durun üstüme şu paparazzi gömleğimi giyeyim; heh, şimdi gelin size birkaç çalıştay dedikodusu vereyim. Bizim Öner Hoca, Ünyeliymiş. Aldı bizi götürdü Ünye’nin merkezine, Çamlık diye ağaç kıyımından kurtarılan bir yerden geçtik, Kadılar Yokuşu başta olmak üzere indirdi çıkardı, Ünye’nin bütün ara sokaklarını ve dahi yeni yapılan binalarını, surlarını, eski yapılarını, hamamlarını gezdirdi. Sonra aldı bizi bir dükkâna soktu. Öner Hoca değil de rehber gezdirse diyeceğim ki bu dükkândan hanut alacak! Bu Ünye’nin kumu meşhurmuş, meşhur ne kelime dillere destanmış, zira dünyada sadece beş yerde olan bu kum manyetikmiş! Tamam, kum manyetik de bundan bize ne diye düşünmeyin çünkü bir eşi ancak Tarkan’da -Kartal Tibet’in Tarkan’ı tabii, şarkıcı değil- olabilecek birer madalyonla çıktık dükkândan. Bu kumun içinde yirmi mineral varmış, kolye bizim göğüs arasında kalan bir bezimizi -Timüs bezi- titreştirerek bizi her türlü melanetten koruyormuş. Dükkân sahibi faydalarını anlatırken “romatizmayı zaten geçiriyor,” diyor, varın siz bu kumun gücünü düşünün. Bunca şifa 100 lira olur da almadan durulur mu? Baktım Asaf Hoca aldı, ardından Şevket Pamuk, Öner Hoca ev sahibi olarak hemen kolyelendi… Durur muyum, ben de aldım hemen. Bizim Murat Aksoy en inançlımız çıktı, bu fırınlanıp taş haline getirilmiş mineralli kumdan hem boynuna bağladı hem de bileğine, artık birkaç haftaya Robocop’a dönüşürse sebebini biliyorsunuz. Biz de madalyonlu ihtiyar heyeti olarak dolaşmaya koyulduk Ünye’yi. Ünyelilerin “lokum” dedikleri bir kurabiyeleri varmış, ondan da aldık, şehrin göbeğindeki güzel bir çay bahçesine kurulup yedik. Asaf Hoca gibi “aşırı Galatasaraylı” birine yapılabilecek en büyük şakayı Şevket Pamuk yaptı. Ali Babacan’ın paradan altı sıfır atmasıyla, Fenerbahçe’nin Galatasaray’a altı atması arasında bir analoji yaparak içimin yağlarını eritti.
Ünyelilerin lokum” dedikleri bir kurabiyeleri varmış, ondan da aldık, şehrin göbeğindeki güzel bir çay bahçesine kurulup yedik. Asaf Hoca gibi aşırı Galatasaraylı” birine yapılabilecek en büyük şakayı Şevket Pamuk yaptı.
Ünye’de denizin resmen içinde bir mavi yalı var, deniz alıp götürecek sanıyorsunuz ama o kadar güzel ki seyrine doyum… Yani o kadar demeyelim ama çok güzel bir ev. Meğer Öner Hoca sürprizi sona saklamış. Servisle otelden beş dakikada indiğimiz Ünye’den bizi geri yürüttü. Yürü Allah yürü bitmiyor yol, Asaf Hoca diyor ki “Samsun’a geldik keşke valizi alsaydık!”, ama ben madalyonuma güvendim, bezlerim titreştikçe bacağıma kuvvet geldi, yürüdüm hiç durmamacasına. Ünye pidesi kıymalı ve kapalı olurmuş, yemeden dönmedim. Bir de Ünye’de fındık öğrendim. Bu Ünyelilerin hepsi fındıkçı ama Giresun’un yağlı ve narin fındığının dünyanın en iyisi olduğunu Ordulular da kabullenmişler. Ama Ordu’nun fındık rekoltesi daha çokmuş, bir de Ordu fındığı daha dayanıklıymış, tepelerde de yetişiyormuş. Bölge dağlık olduğu için elle toplanıyormuş fındık, o yüzden de maliyeti yükseliyormuş. İtalyanlar çikolata için fındık üretmeye çalışmışlar ama asla Giresun’un yerini tutamamış. Ünyeliler, Giresun’un “fındık şampiyonu” olduğunu kabullenmişler ama Akçakoca, Düzce dolaylarında yetişen fındığa fındık demiyorlar. Neredeyse, Akçakoca fındığı ancak şömineyi yakmaya yarar diyecekler. Ferhan Şensoy’un Ünye’de yaşadığı evi göstermeyi de ihmal etmedi Öner Hoca. O zaman, ben de Ferhan Şensoy’dan bir Ünye şiiriyle bitireyim. Altıncı ayın altıncı günü Ünye’deyim Çocukluğumun güdük çamları Dev ağaçlar olmuşlar Ben kim bilir ne hâldeyim Felek bir gün salakken on ikinci oyun Altıncı ayın altıncı günü Ünye’nin eşrafına karşı