Dünya Putin’in varsaydığı gibi salt tek kutuplu değildir; tek kutuplu ama çok aktörlü bir düzen söz konusudur.Yaşananların farkında olan ülkeler için bu süreç, etkin katılım, etkileme yani siyaset anlamını taşıyor. Bütün gelişmeleri dışardan izleyip pasif kalan ülkeler için ise bu süreç, yaşananları anlamaya çalıştıkları bir adaptasyon çabasını ifade etmektedir. Bu çaba kimi ülkeler için iradi, kimileri için ise zorunlu bir tercih olarak yaşanmaktadır. Nitekim Rusya’nın ekonomik olarak güçlenmesi sahip olduğu doğal kaynakları dünya sistemine katabilmesi ve ticarileşmesiyle mümkün olabildi. Son yıllarda uluslararası kriz bölgelerinde (Irak Suriye, Libya ve son olarak Ukrayna) sadece ABD ile Rusya karşı karşıya gelmemiştir. Etki ve güçleri farklılaşsa da AB de Fransa da Almanya da Çin de İran ve hatta Türkiye de bu ihtilaflarda taraf olmuş sürecin için olma çabası göstermiştir. Bu açıdan dünya Putin’in varsaydığı gibi salt tek kutuplu değildir; tek kutuplu ama çok aktörlü bir düzen söz konusudur. PUTİN’İN ALTIN ÇAĞ HAYALİ Putin’in bu söyleminin arkasında büyük ölçüde geçmişte kalmış bir “altın çağ” hayalini yeniden gerçekleştirme arzusu vardır. Bu sadece Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) değil Çarlık Rusya’sı hayali, yani bir anlamda “altın çağ” hayalidir. Ulus-devletler çağında geçmişin “altın çağ” hayalini gerçekleştirme arayışında olan ülkelerin durumlarını bugün görüyoruz. Putin/Rusya da o yolda. Putin şimdiye kadar attığı adımlara kimsenin dur dememesine güveniyor olabilir. Ukrayna’ya açtığı savaşa karşı dünya genelinde oluşan ortak tepki Putin’e karşı “artık dur” mesajıdır. Bu açıdan Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş yeni bir dünya düzenin başlaması açısından bir ilk adım işlevi de görebilir. Ama asıl önemlisi ulus-devletlerin geçmişte kalan “altın çağ” hayallerinin bugünün dünyasında açtığı tahribatın büyüklüğüdür.
Putin'in "altın çağ"a dönme hayalinin bedeli
Geçmişin “altın çağ” hayalini gerçekleştirme arayışındaki ülkelerin durumlarını bugün görüyoruz. Putin/Rusya da o yolda. Ama asıl önemlisi ulus-devletlerin “altın çağ” hayallerinin bugünün dünyasında açtığı tahribatın büyüklüğüdür.
Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşta 10 gün geride kaldı. Geride kalan 10 günde Rusya hedeflerine ulaştığını açıklarken, Ukrayna direnmeye devam ettiğini ifade ediyor. Ancak savaşla birlikte batı güçlü biçimde Ukrayna’nın arkasında oldu. ABD’den İngiltere’ye, NATO’dan AB’ye kadar ülke ve uluslararası yapılar Ukrayna’nın yanında olduklarını açıkladılar.
Rusya lideri Putin 22 Şubat gecesi Dombas bölgesindeki iki cumhuriyeti tanıdığını açıklarken olası bir askeri operasyonun bu bölge ile sınırlı kalacağı bekleniyordu. Ancak Rusya 24’de başlattığı askeri müdahale sadece bu bölge değil tüm Ukrayna’yı hedef aldı. Görünen o ki Rusya’nın hedefi tüm Ukrayna’yı ele geçirmek.
Nitekim Putin’in 22 Şubat tarihli konuşmasında da sonrasında da Ukraynalıların Rus olduklarını, Ukrayna’nın da bir devlet olmadığını mealen ifade etti.
Putin yönetimi, ülkesi ekonomik ve askeri olarak güçlendikçe çevresindeki ülkeleri kendisi için risk olmaktan çıkarmaya dayanan politikasında bugüne kadar başarılı oldu. Ancak bu politika esasta çevre ülkeleri kendisi için risk olmaktan çıkarmaktan çok kendi nüfuzuna alma ve yönetmeye dayanıyordu. Bunda da başarılı oldu.
Ukrayna için de seçeneklerden birisi buydu. Nitekim Putin’in Ukrayna ordusuna yaptığı seçilmiş yönetimi devirin çağrısı bunun bir işaretidir. Burada da öncelikli hedef savaşmadan kendine yakın, kukla bir yönetimi başa getirmekti. Ama bu olmadı.
DÜNYA TEK KUTUPLU MU?
Putin ve Rusya yönetimi kurumsal olarak bakıldığında 1989 sonrası ortaya çıkan tek kutuplu dünyaya itiraz ediyorlar. Ve hedefleri bu tek kutuplu dünyayı değiştirmek ve yeni kurulacak dünya düzeninde de güçlü bir ülke olmak.
Burada temel soru şu; dünya gerçekten tek kutuplu mu?
Bu soruya kolayca evet cevabını vermek kolay değil.
Çünkü dünya steril biçimde tek kutuplu değil. ABD dışında farklı kıta ve bölgelerde bölgesel güç blokları ve gelişen teknoloji ile birlikte makro düzeyde bir değişim var. Ve farklı ülkeler farklı alanlarda güçlü ve belirleyici.
Evet, görünürde ABD'nin hiyararşinin tepesinde olduğu bir düzen var ama bu ABD’nin her şeyi tek başına belirlemesi anlamına gelmiyor. ABD dışında bölgesel güç blokları; ulus-devlet üstü bölgesel yapılanmalar (AB gibi) olduğu gibi, Çin, İran ve Rusya gibi dünya gelişmelerini etkileyen ülkeler/güç blokları var.
Bu güç blokları çevresinde olan ülkeler için, bu yapılanmalara dâhil olma yönünde gösterecekleri siyasi iradeye bağlı olarak yükselebilecekleri hiyerarşi söz konusudur. Bunun anlamı; ülkelerin önünde risk aldıkça yükselebilecekleri yeni bir siyasal denklem çıkmış olmasıdır.
Bunlar da ilginizi çekebilir