Manşet

PolitikYol Dosya | Levent Üzümcü: Sürekli mesaj vermeye alışmış, duymaya alışmamış bir yapı seçmenin mesajını alamaz

Abone Ol
Serkan Üstün Tiyatro sanatçısı Levent Üzümcü ile 23 Haziran seçimlerini konuştuk. Seçimleri bir sanatçı gözünden yorumlayan Üzümcü, İmamoğlu'nun başarısının sebebinin ortak bir frekanstan herkesin anlayacağı bir şekilde, insanlara dostluk, barış ve kardeşlik çağrısı yapması olduğunu ifade etti. İktidarın seçmenin sandıkta verdiği mesajı almasının mümkün olmadığını belirten Üzümcü, "Sürekli mesaj vermekle yükümlü olan birilerinin böyle bir mesajı alabilme ihtimali yok" ifadelerini kullandı. Üzümcü, Türkiye'nin bugünkü ihtiyacının anlayış ve uzlaşma olduğunu belirterek "Ülkenin içinde bulunduğu bu durumun bir düzelmesi için herkesin dinlenmesi lazım" diye konuştu.
  • AKP’nin seçim yenilgisini nasıl yorumlarsınız? Neden AKP bu sefer İstanbul seçimlerini kazanamadı?
Bugüne kadar ayrıştıran bir tavır içinde, kendi istediği şartları ve renksizliği oluşturmaya çalışan bir ağızdan, bizim evimizde olmayan bir radyodaki frekanstan bağırıldı hep bize. Birilerinin evinde bu radyodan vardı, bu frekans çekiyordu ama bizim evimizde yoktu. Bağırdılar, çağırdılar, bu frekans üzerinden kendi istedikleri yapıyı oluşturmaya çalıştılar. Fakat İmamoğlu geldi ve ortak bir frekanstan herkesin anlayacağı bir şekilde, insanlara dostluk, barış ve kardeşlik çağrısı yaptı. Bence kaybedişin nedeni bu.
  • AKP yöneticileri ya da medyada onların temsilciliklerini yapan insanlar seçmenin mesajının alındığını söyledi. Sizce bu mesaj alındı mı?
Sürekli mesaj vermekle yükümlü olan birilerinin, sürekli mesaj veren bir ağzın frekansının böyle bir mesajı alabilme ihtimali yok. Çünkü o mesaj vermeye alışmış, duymaya alışmamış bir frekans. O dinleyemez. Sadece yayın yapar. Sadece yayın yapıp kendi söylediğini dinleyen, hatta kendisini bile dinlemeyip aklına geleni söyleyen bir yapının dışarıdan gelecek bir mesajı dinleyebileceğini ben zannetmiyorum. Bir kere bunu bir tarafa koyalım. Çünkü mesaj alınış olsa, hala bugün bile Ordu’daki vali gidip de “Bunu duydunuz, bana ‘it’dedi. Tutanak tutalım, davasını açalım.” diye bir şeyin peşinde koşmaz. Mesaj alınsaydı bugün demokratik bir şekilde yetkilendirilen belediye başkanlarının yetkileri bir takım Ali Cengiz oyunları ile kısıtlanmazdı. Bu nedenle bir mesaj alındığı falan yok. Bir mesaj verme durumu var. ‘Ben ne dersem o olur’ durumu var. Mesaj alınmış olsaydı bunlar olmazdı zaten. Sürekli “AKP oy kaybetti” gibi konuşuluyor bir yandan. Aslında Binali Yıldırım’ın kaybettiği oy da çok büyük bir oy değil. Çok da büyük bir oy kaybetmiş gibi görünmüyor ancak İmamoğlu’nun büyük bir oy artırdığı görünüyor. Burada sandığa gitmeyenler tercihlerini İmamoğlu’nda birleştirdiler. Daha önce sandığı çok da fazla önemsemeyen insanlar da İmamoğlu’nda birleştiler.
  • Belediye meclisi ve il genel meclisi seçimlerinde de yurt genelinde AKP açısından büyük bir kayıp olmadı 31 Mart’ta. AKP kurmayları da seçimin galibinin kendileri olduğunu ilan etmişti zaten.
Onları bir şeye ikna etmenin, hata yaptıklarını kabul ettirmenin imkanı yok. Türkiye’yi yönetenler öyle bir hale geldi ki, acaba etraflarında herhangi bir kişi gelip de “Bu gömlek bu kravata uymamış” diyebilir mi? Bugüne kadar bütün başarıları bu yolla ettiğini düşünen birinin kimseyi dinlememe, kimseye kulak asmama, kendi bildiğini yapma, istediği insanı siyaseten azletme gücünü kendinde bulma alışkanlığı öyle kolay kolay değişebilecek bir şey değil.
  • İmamoğlu çok oy kazandı ve AKP çok oy kaybetmedi dediniz. Muhalefet bunu nasıl okumalı peki?
Bir kere seküler bir muhalefetten bahsediyoruz. Seküler olmayan bir siyasi garabetin içinden gelmiş olmasına rağmen İYİ Parti’de de bunu görüyoruz. Ülkenin bekası ile ilgili bir sorun olduğunu fark etmeye başladılar. Ben burada CHP liderinden bahsetmiyorum tabi ki. O en başından beri durumun farkındaydı. Çünkü cumhuriyeti ilan etmiş bir partiden bahsediyoruz. CHP için cumhuriyetin değeri büyüktür. Tabi ki, onun devamlılığı için her zaman tetikteydi. Onun dışında sağdan ve soldan çok fazla savrulan oldu bu seçimde. Boykot eğilimleri, ayak diremeler, oy kullanmama gibi eylemlere girenler oldu. Bu seçim bir ortalama seçimidir. Bir inat seçimi değil. Bu seçim kartları dağıtmadan önce yapılan son karıştırma gibi. Artık Türkiye’nin gideceği yol çok belli. Bu yol sadece Cumhuriyetin ilanı ile belirlenmiş bir yol değil. Tanzimatların meşrutiyetlerin olmasının nedeni bu. Bu bir entegrasyon projesi. Hatta bunu Büyük İskender’in Helenizm projesinden bile alabiliriz. Osmanlı da bunu yapmaya çalıştı. Padişahların eşlerinin gayrimüslimlerden seçilmesi de bir doğu batı entegrasyonunun parçası. Ezcümle, bir takım kendini kaybetmiş, bir nedenden ötürü cumhuriyete düşman olmuş bir takım şahıslar var etrafta. Sosyal medya nedeniyle de seslerini duyurabiliyorlar. Onlar bir şeyin farkında değil; 28 Ekim 1923 akşamı Mustafa Kemal, “Arkadaşlar, yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz.” dediğinde acaba bu ülkede yaşayanların yüzde kaçı cumhuriyetin ve laikliğin anlamını biliyordu. Bugün cumhuriyet dediğimiz yönetim şekli, laiklikle birlikte toplumda çok büyük bir karşılık buldu. Bugün mecliste siyasi hayatlarını devam ettiren partiler içerisindeki laik oranı mı fazladır, laik olmayan oranı mı fazladır? Seçtiğiniz temsilcileri, hırsız, dürüst, sağcı, solcu olarak tanımlayabilirsiniz. Soruyorum size bunların kaçı laiktir? Sekülerlik, cumhuriyet büyük kazanımlar. Herkes bunun farkında. Hatta bu şahıslara oy atan halkın da pek çoğu bunun farkında. Bugün sağ bir partiye oy atanla sol bir partiye oy atanı birleştiren tek şey laiklik.
  • Bu seçim sonuçlarının ardından Türkiye’nin gelecekteki siyasi yönü ne olacak sizce?
Ülkenin anlayışa ihtiyacı var. Uzlaşmaya ihtiyacı var. Belki umutsuzca bir istek ama; merkezi yönetimin bir şeylerin farkına varmasına ihtiyaç var. O kadar korkunç bir durumun içinde kaldılar ki, hem MHP ile hem PKK ile aynı pistte dans etmeye kalktılar. Bu siyasi bir çaresizliğin de göstergesi. Binali Yıldırım’a bir önceki seçimde oy verenlerin bir kısmı sandığa gitmeyerek de bütün bunlara tepkisini gösterdi. Ülkenin içinde bulunduğu bu durumun düzelmesi için herkesin dinlenmesi lazım. Dedim ya bir az önce “Bu kravat bu gömleğe olmamış" diyemeyecek insanlar “Bu ekonomi politikası yanlış” diye nasıl diyebilir. Birçok ekonomist söylüyor ama olmuyor. Ülkenin sistemi o kadar yanlış ki. Oyuncu olmadığını televizyonda çektiği dizinin her karesinde ayrı ayrı ispat etmiş insanlar oyunculuktan en yüksek parayı kazanıyorlar bu ülkede. Benim işim oyunculuk. Ben onun oyuncu olmadığını görüyorum. Bunun yanlış olduğunu da biliyorum. Ama halk izliyor. Burada ekonomiyi çökertecek bir şey yok. Kötü aktör/aktris insan öldürmez ama kötü doktor insan öldürür. Kötü ekonomist de ekonomiyi bitirir, ülkeyi çökertir. Her işin uzmanı var. “Ekonomi böyle idare edilmez” diyorlar ama dinleyen yok. Serbest piyasa ekonomisinde pazarda limon dahi satamayacak insanlar, tahtaya adını dahi yazamayan insanlar bu ülkede çok yüksek yerlere getirildiler. Getirilmelerindeki nedense, “Harika bir kravatınız var, bu gömleğe de çok yakışmış.” diyen ama aslında bunun öyle olmadığını gören insanların iki yüzlülüğü sadece.
PolitikYol Dosya | İsmail Saymaz: Yurttaşlar 31 Mart-23 Haziran sürecinde partili cumhurbaşkanlığı ile ülkenin yönetilemeyeceğine karar verdi
PolitikYol Dosya | Sezai Temelli: Muhalefet bu kadar güçlü ve halkı bir zemin yakalamışken geçmişin kutuplaşmış siyasetine tutsak olmaktan kurtulmalı
PolitikYol Dosya | Selin Sayek Böke: Halkın bir itirazda şekillenmiş ortaklığını yeni bir kurucu iradeye dönüştürme fırsatımız var