1495’de Parga’da doğar.
Küçük yaşta esir düşerek Manisa’ya getirilir.
Manisa’da, büyütüldüğü aile tarafından ciddi bir eğitimden geçer; farklı dilleri öğrenir ve konuşur.
Şehzade Süleyman onu himayesine alır. 15 Mart 1536’da Sultan Süleyman’ın emriyle idam edilene kadar Sultan’ının yanında kalır.
Parga’da doğduğu için “Pargalı İbrahim Paşa”; Kanuni Sultan Süleymanın kızkardeşi Hatice Sultan ile evlendiği için “Damat İbrahim Paşa”; Avrupa dillerini, tarihini, kültürünü ve düşünce tarzını iyi bildiği ve Avrupa’yı Osmanlı’nın cihan imparatorluğunun stratejik çıpası gördüğü için “Frenk İbrahim Paşa” olarak çağrılır.
Parga’da balıkçı bir ailenin oğlu olarak doğup Kanuni Sultan Süleyman’ın yanında ve onun en yakın dostu olarak çok hızlı bir şekilde Sadrazamlık makamına yükseldiği; bu süreçte büyük güç ve zenginlik kazandığı için “Makbul İbrahim Paşa” olarak;
En güçlü olduğunu düşündüğü bir Ramazan akşamı, 15 Mart”ın ilk saatlerinde, yatağında uyurken, Sultan ile yediği iftar yemeğinden sonra onun emriyle idam edildiği için de “Maktül İbrahim Paşa” olarak bilinir.
Sultan Süleyman’ın kararlarıyla önce Has Odabaşı olan İbrahim Paşa hızla Sadrazamlık makamına yükselir; bu süreçte, Rumeli ve Anadolu Beylerbeyi ve Seraskerlik makamlarını da yürütür.
İbrahim Paşa’nın idam emrini veren Sultan Süleyman, onun tüm varlıklarına el koyar, mezarının bilinmez bir yerde olmasını, kendisinin “cihan (küresel dünya) hükümdarlığı”na gelmesine çok büyük katkı veren yakın dostunu ve devlet insanını sanki tarihten silmek ister.
Öyle de olur. Pargalı İbrahim Paşa, halkın deyişiyle “makbuldü, maktül oldu” tümcesine indirgenmiş nitelenmesiyle kalır; mezarı bugün bile göremeyeceğiniz küçük bir yerdedir.
İbrahim Paşa, Sultanın yanında “güçlü sadrazamlar dönemini” başlatmış ilk sadrazamdır. Devlet yönetiminin ve iktidarın paylaşılmasının ve “sultan-hükümet ayrımı” tartışmasının gerekli olduğunu yönetimiyle göstermiştir.
ü
DEVLET YÖNETİCİSİ İBRAHİM PAŞAHalbuki, gerek Pargalı İbrahim Paşa ve Kanuni Sultan Süleyman üzerine, gerekse de 16.yy. Osmanlı İmparatorluğu üzerine yurtiçi ve dışı yayımlanmış çalışmaları incelediğiniz zaman, önemi ve yaptıkları ihmal edilmiş ve çok farklı bir İbrahim Paşa anlatısını da okuyabilirsiniz, ortaya çıkartabilirsiniz.
Bu anlatının, sadece o dönemi ve çok önemli bir devlet yöneticisini anlamak için değil, aynı zamanda, bugünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında sürdürülen “yürütmeci başkanlık” sisteminin denge ve denetmelesiz ve kurumları yok eden devlet ve dış politika anlayışının eleştirisi ve eğer muhalefet iktidara gelirse bu alanlarda nasıl hareket etmesi gerektiği üzerine önemli ip uçları taşıdığını düşünüyorum.
Birincisi, Osmanlı devlet yönetimindeki başarısı ve gücü içinde, İbrahim Paşa, sadece Kanuni Sultan Süleyman’ın “cihan hükümdarlığı”nın değil, Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa siyasi tarihinin “kurucu dışarısı” olma niteliğinin de Avrupa ve dünya tarafından tanınmasına da büyük katkı sağlamıştır.
Bu dönemde, Osmanlı artık uluslararası ilişkilerin değil, Avrupa içi siyasi ilişkilerin de kurucu bir referansıdır. Osmanlı hesaba katılmadan Avrupa’da siyasi tarihin ve iktidar ilişkilerinin düşünülemeyeceği bir dönemi başlatmıştır.
İkincisi, İbrahim Paşa, Sultanın yanında “güçlü sadrazamlar dönemini” başlatmış ilk sadrazamdır. Devlet yönetiminin ve iktidarın paylaşılmasının ve “sultan-hükümet ayrımı” tartışmasının gerekli olduğunu yönetimiyle göstermiştir. Bugün kavramlarıyla, bir yere kadar, kuvvetler ayrılığı ve güç paylaşımı tartışmasını başlatmış olduğu söylenebilir.
Üçüncüsü, özellikle dış politika ve uluslararası ilişkiler alanında gösterdiği devlet yönetimi, elçilerle konuşmalarında Avrupa dillerini bilmesi, onların zihinsel yapısını ve nasıl düşündüğünü anlayan hareket tarzı ve söylemi içinde, dış siyasetin beyni olmuş, çok başarılı bir dışişleri bakanı gibi hareket etmiştir. Sadrazam İbrahim Paşa devlet yönetiminin, Türk dış politikasındaki devlet ve devlet güvenliği temelindeki “Realist (Gerçekçi) Paradigma” temelinde yönetimin kurucuları arasında ve başarılı bir örneği olduğu önerilebilir.
Dördüncüsü, özellikle dünya askeri tarihine geçen ve Macaristan’da gerçekleşem “Mohaç Muharebesi”nin kazanılmasında oynağı kilit rol; I. Viyana Kuşatması’ndaki ve Mısır’da ortaya çıkan isyanları bastırmasındaki ve düzen getirmesindeki başarıları; Avustura ile yapılan İstanbul Antlaşması ile Osmanlı sadrazamının Avusturya arşidüküne denk konuma getirilmesini müzakerelerini yürütmesi, ve diğer başarılı olduğu bir sürü örnek içinde, “askeri devlet aklı”, “askeri strateji” ve “etkili dış politika” alanlarında ciddi bir değişim ve dönüşümü yaratmıştır.
Beşincisi, Osmanlı İmparatorluğu’nda, özellikle dış politika ve uluslararası ililşkilerde, “seküler devlet aklı ve yönetimi”ni kurmaya çalışan bir devlet yönetici olmuştur. Osmanlı’da ve bugüne kadar gelen süre içinde, “sultan-hükümet ayrımı” kadar, “seküler devlet aklı” tartışmasının önemli referanslarından biri olduğunu vurgulamalıyız.
Bu bağlamda, Pargalı İbrahim Paşa’nın, realist uluslararası ilişkiler ve devlet çalışmalarının kurucu metilerinden olan Machiavelli ve Prens’den çok etkilendiğini düşünüyorum.
İbrahim Paşa üzerine çalışmalardan ve arşivden onun üzerindeki “Machiavelli etkisi”ni çıkartmak mümkün.
İtalyanca bilmesi ve Machiavelli’nin Prens’inin ilk ve kısa versiyonunun 1513/5 de basılmış olması da onun bu kitabı okuma ihtimalini yükseltiyor. Fakat, bu konuda yaptığım araştırmalarda, İbrahim Paşa’nın Prens’i okuduğu üzerine kesin bilgiye ulaşamadığımı da belirtmeliyim.
Tüm bu noktalar içinde, İbrahim Paşa’nın, Sultan Süleyman’a haber vermeden çalışması, kararlar alması, aşırı güçten gelen kibri ve Hürrem Sultan’ı hafife alması gibi nedenler sonucunda idam edilmesi kadar, inandığı, uygulamaya soktuğu ve temsil ettiği “devletin sultandan önce gelir düşüncesi” ve Machiavelli’den etkilenen “seküler devlet ve devlet yönetimi anlayışı” nedeniyle de bu haksız ve gereksiz karara uğradığını önermek isterim.
Sultan Süleyman, kendine ve imparatorluğa büyük katkılar veren sadrazamını ve onun “gerçekçi, seküler ve kurumsal devlet anlayışı”nı tam olarak anlayamadığı için onun idam kararını almıştır.
Sultan Süleyman’ın, 47 yıllık dönemini, İbrahim Paşa’nın idamına kadar çok başarılı, fakat sonrasında statükoyu koruyan ve trajik bir dönem olarak okumak da mümkündür.
Sadrazam İbrahim Paşa devlet yönetiminin, Türk dış politikasındaki devlet ve devlet güvenliği temelindeki “Realist (Gerçekçi) Paradigma” temelinde yönetimin kurucuları arasında ve başarılı bir örneği olduğu önerilebilir.
ü
PARGALI İBRAHİM PAŞA’DAN NE ÖĞRENEBİLİRİZ?İbrahim Paşa’yı okumak bize sadece 16. yüzyıl ilk yarısı Osmanlı İmparatorluğu devlet yönetimi ve dış politika alanlarını anlamamıza değil, bugün, sahip olduğu “değerli jeopolitik stratejik konum” ve dış politika kimliği olarak “kilit ve güçlü ülke” olma kapasitesi varken, Türk dış politikasının bugün niye çıkmaza girdiğini ve “model ve dönüştürücü/dengeleyci aktör” olma niteliğini kaybettiğini anlamamıza da yardımcı olacaktır.
Bugünün, söylem ile eylem ve retorik ile gerçeklik arası makasın açılmasına neden olan “grand (büyük) strateji”, “stratejik otonomi” ve “lider ülke” vb. abartılı ve gerçek dışı anlatılarının yerine, “kapasite-strateji-çevre” ve “saha-masa-algı” eksenlerinde gerçekçi ve etkili dış politika yapımı ve uygulamasına katkı verecektir.
Batı ile ilişkilerde, anti-Batı bir pozisyon almak yerine, zihniyet-dil-düşünce tarzı içinde Batı’yı içerden okuyarak ve Batı ile karşıtlık yerine, karşılıklı yarara ve eşitliğe dayalı ilişki kurarak nasıl etkili olunacağını göstermiştir ve devleti liderden önce gören ve güç merkezileşmesine karşı kurumsallaşma ve güç paylaşımını benimseyen yaklaşımıyla, devlet ve dış politika yönetiminde başarılı örnek oluşturmuştur.
İbrahim Paşa dönemini okumak ve öğrenmek, bir taraftan, Türkiye’nin küresel dünya siyaseti içinde ve “jeopolitik ve siyasi kimlik” ekseninde potansiyelini ve önemini nasıl düşünmeliyiz sorusuna tarih içinden aydınlatıcı ip uçları verirken; diğer taraftan da seçimler sonrasında farklı bir Türkiye yönetimi ve dış politikası kurma çabası için de önemli bir pencere açacaktır.
NOT: Bugün tarihi ve hayati seçimleri yapıyoruz. Oyumuzu dikkatli ve doğru atalım ve oyumuza ve sandıklara sahip çıkalım. Güzel günler geliyor dileğimle.
ü