Dilan Karacan “Sokak suçu ya da katalog suçu olarak tanımlanan bu suç tiplerinin düşmesinin yanında başka suç türlerinin artması ile suç davranışının tamamıyla yok olmadığını görüyoruz.” Bu sözler pandemi döneminde kriminal vakalarda yaşanan değişimleri yorumlayan Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji bölümünden Dr. Ahu Özmen Akalın’a ait. 2020 yılı sonunda İstanbul valisi Ali Yerlikaya’nın yaptığı açıklamalara göre hırsızlık ve gasp gibi suçlarda 5% ila %30 arası bir düşüş görüldü fakat internet ve telefon dolandırıcılığında %14’lük bir artış yaşandı. Asayiş suçlarda azalma yaşanan bu dönemde ise en dikkat çekici vakalar aile içi şiddet alanında geldi. Pandeminin belki de ender olumlu etkilerinden biri zaten var olan ve süregelen bir yüksek orana sahip aile içi şiddet vakalarına çektiği dikkat olmuştur. Jandarma Genel Komutanlığı'nın 2020 yılı verilerine göre asayiş suçlarında tek artış %38.2 ile aile içi şiddette yaşandı. Hem yerel hem de uluslararası çapta aile içi şiddet konusunda pandemi döneminde farkındalık artırıcı yaklaşımlar sergilendi. Fakat bu, vaka sayılarına henüz yansımış değil. Ülkemizin dört bir yanından özellikle kadına şiddet olmak üzere birçok aile içi şiddet vakası haberi geldi. İnsanoğlunun suçla ilişkisini hangi açıdan ele alırsak alalım suça eğilimi olan bir canlı olduğumuzu kabul etmek gerekir. Pandemi gibi olağanüstü bir dönemde kriminal vakaların yalnızca şekil ve biçim olarak değiştiğini fakat bir şekilde suçun işlenmeye devam ettiğini görüyoruz. Sokağa çıkma yasaklarından, sıkı denetim önlemlerinden ötürü azalan popüler asayiş suçlar yerini siber suçlara, aile içi şiddet gibi vakalara bırakmış durumda. İnsanların elinden özgürlükleri alınmasına rağmen kendilerine suç işleyecek bir dünya yaratabiliyorlar diyebiliriz. “Suç ve şiddet gibi toplumsal olayların seyrinin değişmesine sebep oldu” Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji bölümünden Dr. Ahu Özmen Akalın pandeminin dünya çapında birçok toplumsal hareketin niteliğini değiştirdiği gibi kriminal alanda da değişimlere sebep olduğunu belirtiyor. Akalın yaşanan değişimleri veriler ve örnekler eşliğinde ifade ediyor: “Yaklaşık 1,5 yıldır tüm dünyayı etkisi altına alan Covid 19, sadece ekonomik, finansal ve politik arenada değişimlere sebep olmamış, aynı zamanda, toplumsal ve kültürel alanları da etkisi altına aldı. Özellikle, tüm dünyanın yıllardır mücadele ettiği suç ve şiddet gibi toplumsal olayların seyrinin değişmesine sebep oldu ve bir takım yeni toplumsal olay ve davranışların da ortaya çıkmasına sebebiyet verdi. Kriminolog ve suç bilimcilerin pandeminin çıktığı günden günümüze kadar yaptıkları araştırmalarda, “sokak suçları” ya da “katalog olarak tanımlanan hırsızlık, kapkaççılık, yağmacılık, uyuşturucu satıcılığı gibi suç tiplerindeki oranların özellikle pandemin ilk yarısında gözle görülür bir şekilde düştüğü, bu düşüşün bir yandan evde kalmak ile ilişkili olduğu diğer yandan ise, sokaklardaki sıkı denetim ve kontrolün bir sonucu olarak ortaya çıktığı ifade edildi. Örneğin, Kanada’da yapılan bir araştırmada, pandeminin ortaya çıktığı ilk 6 ayda, suç oranlarının yüzde 20 ile yüzde 50 oranında düştüğü, fakat Mayıs 2020’den itibaren kısıtlamaların kalkmasıyla bu oranın yükselmeye başladığı tespit edilmiş. Özellikle, 2019 yılı ile karşılaştırıldığında, hırsızlık oranında yüzde 50, cinsel saldırıların oranında yüzde 20, araba hırsızlığında ise yüzde 19 civarında bir düşüş olduğu gözlemlenmiş. “  “Batı Avrupa ülkelerinde de 2020 yılı boyunca “sokak suçlarında” bir düşüş gözlemlendi.” Uluslararası alanda yaşanan değişimlere dair konuşan Akalın vakalardaki düşüş sebebinin yalnızca sokağa çıkma kısıtlamaları ile ilgili olmadığını görüşüne dikkat çekiyor: “Fransa, Almanya, Belçika, İsviçre başta olmak üzere, Batı Avrupa ülkelerinde de 2020 yılı boyunca “sokak suçlarında” bir düşüş gözlemlendi. Kapkaççılık, ev soygunculuğu, silahsız hırsızlık oranları 2019 yılı ile karşılaştırıldığında yaklaşık yüzde 20 oranında bir düşüş gösterirken, araba hırsızlığı, ortak mallara zarar verme ve silah zoruyla hırsızlık oranların da ise yaklaşık yüzde 20 civarında düştüğü görüldü. Gerçi, Fransa’da yayınlanan bir gazete haberine göre, elde edilen bu oranların sadece insanların evde kalmasıyla ilişkili olamayacağını, saldırıya uğrayan ya da tehdit edilen insanların şikâyet etmek için evden çıkamamalarının sonucu olarak da gerçek verilere ulaşmanın pek mümkün olamayacağı ifade edildi” Akalın İstanbul Valiliğinin pandemi sürecine dair açıkladığı verileri paylaşıyor: Türkiye’de de benzer şekilde, 2020 yılı süresi boyunca, özellikle İstanbul Valiliğinin paylaştığı rakamlar ekseninde, suç oranlarında ciddi bir düşüşün yaşandığı; “katalog suçlar” olarak adlandırılan, evden hırsızlık suç oranının yüzde 11, işyerinden hırsızlık oranının yüzde 10, otodan hırsızlık oranının yüzde 31, oto hırsızlığı oranının yüzde 5 ve gasp suç oranının da yüzde 8 civarı düştüğü söylendi.” “Özellikle İnternet ve Telefon dolandırıcılığı dahil olmak üzere siber suçun ve aile içi şiddetin arttığı gözlemlendi” Akalın belirli suç tipleri düşüş gösterirken farklı suç türlerinin de artış gösterdiğini belirtiyor ve pandemi dönemindeki yoğun internet kullanımıyla bağlantılı olarak siber suçlara dikkat çekiyor: “Fakat, “sokak suçu” ya da “katalog suçu” olarak tanımlanan bu suç tiplerinin düşmesinin yanında başka suç türlerinin artması ile suç davranışının tamamıyla yok olmadığını görüyoruz. Örneğin, ABD, Kanada, Batı Avrupa, Türkiye gibi ülkelerde, özellikle İnternet ve Telefon dolandırıcılığı dahil olmak üzere siber suçun ve aile içi şiddetin arttığı gözlemlendi. İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırma sonuncunda paylaştığı verilerde, izolasyon döneminde İnternet kullanımının yüzde 70 civarında arttığı gözlemlendi. Haliyle, İnternetin iş için daha sık kullanılması, alışverişlerin internet yoluyla yapılması, sosyalleşme aracı olarak sosyal medyanın da daha sık başvurulması, yeni suç alanları yaratmış ve toplumların önceleri daha az maruz kaldıkları ya da karşılaşmadıkları türden siber suç tipleriyle tanışmalarına sebep oldu diyebiliriz. İnternet kullanan en az 100 kişiden 2’sinin siber suç mağduru olduğu gözlemlendi. Bu artış dünya ülkelerinin genelinde görülmüş ve devletleri bu tip suçlarla mücadeleye yönlendirmiştir.” PANDEMİ DÖNEMİNDE KADINA ŞİDDET Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Birimi (UN Women) kadınlara yönelik şiddet çerçevesinde 8 Mart 2021’de paylaştığı bazı istatistiklere göre yeni tip koronavirüsünün küresel salgın ilan edildiği 11 Mart 2020'den bu yana kadına karşı şiddet özellikle aile içinde büyük artış gösterdi. Covid-19 salgını döneminde bazı ülkelerde aile içi şiddet nedeniyle (telefon) yardım hatlarını arayan kadınların sayısı 5 kat arttı. Salgınla beraber ülkelerdeki "evde kal uygulamaları, sosyal izolasyon ve ekonomik güvensizlik" gibi nedenler, dünyanın her tarafında kadınların evlerinde şiddette karşı savunmasızlığını artırdı. COVİD-19 sürecinde aile içi şiddet tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygın görülüyor. Sosyo politika Saha Araştırmaları Merkezinin 3-8 Nisan 2020 tarihleri arasında 28 ilde 1873 kadınla yaptığı anket sonucunda karantina sürecindeki kadına yönelik şiddetin %27,8 oranında olduğu; %23,7’si psikolojik, %10,3’ü ekonomik, %4,3’ü dijital, %1,7’si fiziksel, %1,4’ü cinsel, %1,1’i ısrarlı takip şeklinde veriler sunuyor. Benzer şekilde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Mart 2020 raporunda pandemi sürecinde 29 kadının öldüğünü aktardı. İstanbul’da 2019 yılı Mart ayında 1804 kadına şiddet vakası yaşanmış olup, geçen yıla göre bu oran %38,2’lik artış göstererek 2020 Mart ayında sayı 2493’e yükseldiği gözlendi. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) tarafından yapılan açıklamalarda pandemi sürecinde fiziksel şiddetin %80, psikolojik şiddetin %93, sığınma evi talebinin ise %78 arttığını belirtildi. Kadinhaklari.org'un 'Kadınlar Haklarını Google’da Arıyor' başlıklı 2020 Ocak-Aralık İnternet Aramaları Raporundan alınan verilere göre pandemi kapanmalarının ilk yoğun dönemine denk gelen Nisan 2020’de, kadınların yaptıkları aramaların Mart ayına oranla neredeyse iki katı seviyelerine ulaştığı görülüyor. Araştırmaya göre bu aylarda, “Zorla evlendiriliyorum” araması % 228, “Kardeşim beni dövüyor” araması % 295, “Kocam beni dövüyor” araması % 175 artmış görünüyor. “Evde kalma zorunluluğu, fail ve kadının bir eve hapsedilmesi demek“ kadinhaklari.org ve İnternet Gözlemevi kurucusu Handan Uslu evde kalma zorunluluğunun perçinlediği şiddet eğilimi ve şiddetten kaçınma zorluğuna dikkat çekiyor: “Pandemide şiddetin artmasının bir çok nedeni var. Sürekli evde kalma mecburiyeti ve ekonomik problemlerle baş etme gibi etkenler devreye girdiğinde, sinir problemleri olan ve şiddet eğilimi olan kişiler daha çok şiddet göstermeye eğilimli oluyor. Ekonomik problemden bahsettiğimiz çoğu kişi için açlıktı. Evde kalma zorunluluğu, fail ve kadının bir eve hapsedilmesi demek. Hali hazırda binlerce kadına uygulanan duygusal, fiziksel, cinsel şiddet kat be kat arttı. Eğer gerekli tedbirler alınsaydı, şiddetin önüne geçilebilirdi. Şiddet gören kadınlar, sokağa çıkma yasağı varken polise gidebilecek mi? Kadınlar bu süreçte karanlıkta bırakıldı. Ama şiddet, engellenebilir ve önlenebilir.” “Şiddet artık daha sinsi, daha görünmez.” Uslu suç ve suçun raporlanması arasındaki farka değiniyor: “Pandemi, şiddeti arttırdı evet, ancak şiddet raporlanmasını düşürdü. Şiddet artık daha sinsi, daha görünmez. Şunu asla unutmamalıyız ki, şiddetin varlığı ve raporlanması bambaşka şeylerdir. Kurduğumuz sistemle ölçümlediğimiz üzere, pandemi döneminde şiddet gören kadınlar iki kat daha çok şiddete başvurdu. Pandeminin en çok hissedildiği 2020 Nisan ayı aramalarını, 2020 Mart ayı aramalarına kıyasladık. Bir ay içinde “Kardeşim beni dövüyor” araması 3 kat, “eşim beni dövüyor” ve “kocam beni dövüyor” aramaları 2 kat arttı.” “Bu dönemde şiddetin azaldığına dair yayınlanan bütün veriler tamamen manipülatiftir” Pandemi döneminde oluşan raporlama imkansızlığı ortamına özellikle vurgu yapan Uslu, bu dönemde çocukların yaşadıklarına da dikkat çekiyor: “Bu dönemde şiddetin azaldığına dair yayınlanan bütün veriler tamamen manipülatiftir. Pandemi, birçok suçun ortaya çıkmasını ve raporlanmasını engelledi. Örneğin, aile içi şiddet ve cinsel istismar yaşayan çocukların yaşadıkları, öğretmenlerinin durumu fark etmesi ve konunun üzerine gitmesi ile ortaya çıkabiliyor. Öğretmenlerle öğrencilerin yüzyüze görüşememesi, bu olayların fark edilmesini engelledi. Bazı durumlarda şiddet gören kadınların, “pandemide gidecek bir yeri yok” diye düşünerek, iyi niyetleri ve merhametleri yüzünden şiddet uygulayan eşlerini raporlamamayı tercih ettiklerine şahit olduk.” “Hayalet pandemi: Aile içi şiddet” Pandemi döneminde aile içi şiddet vakalarından uluslararası çapta bir artış yaşandığına dikkat çeken Ahu Özmen Akalın birçok ülkenin bunun önüne geçmek adına uygulmalarda bulunduklarını ifade ediyor: “Yoğun olarak karşılaşılan diğer suç türü ise, toplumların çok uzun zamandır maruz kaldığı ve bir mücadele içinde olduğu aile içi şiddettir. Avrupa basınında “Hayalet pandemi” ya da “gölge pandemi” olarak adlandırılan bu şiddet türü, pandeminin ilerleyen aylarında çoğu ülkede kendini gösterdi. Birleşmiş Milletler Örgütü başta olmak, uluslararası örgütlerin çoğu, hükümetler, sivil toplum örgütleri bu duruma müdahale etmek zorunda kaldılar. Birçok ülkenin Cumhurbaşkanı, İnstagram hesaplarından aile içi şiddete son verin demek için halka çağrıda bulundu. Örneğin İsviçre’de, araba ve benzeri hırsızlık oranları pandemi döneminde düşüşe geçmişken, 2020 yılı boyunca 11 kadın evdeki şiddet sonucu hayatını kaybetti. ABD, Kanada, Avrupa ülkelerinin çoğu, şiddet mağduru kadınlar için telefon hatları açtı. Özellikle 2. Kapanma döneminde telefon aramalarında yüzde 60’a yakın bir artış olduğu gözlemlendi.” “İnsanoğlunun hiç beklemediği bir anda hiç tanımadığı bir sosyal yaşam biçimiyle tanışmış olmasının sonucu” Akalın aile içi şiddet vakalarını sebebiyet veren birçok etken oluştuğunu belirtiyor: “Söz konusu aile içi şiddeti sosyolojik açıdan ele alan Akalın durumun Sosyal psikologlar ve suç bilimciler suç davranışını hem psikolojik hem sosyolojik hem de biyolojik nedenlerle açıklıyorlar. Hiç kuşkusuz bu 3 faktöründe insanları suça yönlendirmede etkileri var. Fakat, spesifik olarak pandemi döneminde toplumların yaşadığı “eve kapanma”, “izolasyon”, “karantina” gibi durumlar, insanların sosyal yaşamlarını ciddi anlamda etkiledi ve aylarca kapalı alanlarda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmış olmaları bir takım davranışsal değişimlere sebep oldu. Bu durum da haliyle, korku, kaygı, depresyon, aşırı mutsuzluk gibi duygusal ve davranışsal durumların ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Bu duygusal, psikolojik ve sosyolojik değişimin sonucunda da başta kadınlara yönelik olmak üzere, aile içi şiddet vakalarında artış gözlendi. 21. Yüzyıl insanoğlunun hiç beklemediği bir anda hiç tanımadığı bir sosyal yaşam biçimiyle tanışmış olmasının sonucu olarak ortaya çıkan bu davranışsal durum, pandeminin uzamasıyla kontrol altına alınmaya çalışılıyor. “İstanbul Sözleşmesini de devreye sokarak” Böylesi bir dönemde özellikle kadına yönelik şiddetteki artışa vurgu yapan Akalın İstanbul Sözleşmesinin önemine dikkat çekiyor: “Özellikle kadınlara yönelik yapılan şiddet hem devletler hem uluslararası örgütler hem de yerel yönetimler tarafından engellenmeye çalışılıyor. Bu kapanma süreçlerinin bir süre daha devam edeceği düşünülürse, her tür suçun önünü almak için çok daha ciddi önlemler almak ve başta İstanbul Sözleşmesini de devreye sokarak, kadına yönelik artmakta olan şiddet ile mücadelede farklı hukuki yollara başvurmak gerekiyor” “Pandemi ile birlikte artmakta olan gelir, iş ve akraba kayıpları, sosyal eşitsizlik, azalan refah, ekonomik sıkıntılar” Pandemi döneminde artan sosyal eşitsizlik ve gelir eşitsizliklerinin yanında yaşanan iş kayıpları ve refah düzeyindeki azalmalara değinen Akalın bu gibi durumların suça eğilimi daha da artırabileceğine dikkat çekiyor: “Ayrıca, pandemi ile birlikte artmakta olan gelir, iş ve akraba kayıpları, sosyal eşitsizlik, azalan refah, ekonomik sıkıntılar toplumsal tabakalar arasında zaten var olan makasın daha da açılmasını ve bunun sonucunda da suça eğilim durumunun artabileceğini mümkün kılıyor. Suç işlemenin temel nedenlerinden biri olarak geçim sıkıntısı düşünülürse, pandemi döneminden sonrada bu tip zorlukların devam etmesi sonucunda, suça eğilim durumu da kendini gösterebilir. Zira, söylenildiği gibi, pandeminin etkisinin 2022 sonuna doğru azalacağı düşünülürse, önümüzdeki 1,5 sene süresince, suç işleme, şiddet uygulama gibi sapkın olarak tanımlanabilecek insan davranışlarında da maalesef bir artışın kendini gösterebilme durumu oldukça olası gözüküyor. Tüm bu süreci önleyebilmenin, yine devletlerin, uluslararası örgütlerin, sivil toplum örgütlerinin ve derneklerin yardımıyla mümkün olabileceğini söyleyebiliriz.” PEKİ YA ÇOCUKLAR? YÖRET Vakfı’nın andemi döneminde çocukların uğradığı şiddet ve ihtiyaçlarını analiz ettiği “Pandemi Dönemi Çocuğa Karşı Şiddet ve İhtiyaç Analiz Raporu’nda” çocuklar ve pandemi dönemi adına birçok çarpıcı veri yer alıyor. Rapor doğrultusunda psikolojik danışmanlara pandemi dönemi boyunca ilgilendikleri çocuk kitleleri hakkında bazı sorular soruldu. Çoğu psikolojik danışmanı yaptıkları veli görüşmelerinde ailelerin tahammül kapasitelerinin azalması ile şiddete başvurduklarını belirttiği görüldü. Rapora göre katılımcılara çocuklara karşı uygulanan hangi şiddet türünün arttığı sorulduğunda ise katılımcıların %83.3’ü psikolojik, %62.1’i dijital, %54.5’i ihmal, %43.9’u fiziksel, % 30.3 hepsinin arttığı cevabını vermiş;e sadece %18.2’si cinsel şiddetin arttığını bildirdiği belirtiliyor. Anket çalışmasında da katılımcıların %72.2 sinin şiddetin arttığını belirttiği gözlendi. Bu verilere ek olarak çocukların şiddet türlerini bilmedikleri ve ayırt edemedikleri de STK’larda çocuklarla çalışan uzmanlar tarafından belirtildiği bildirildi. Raporda katılımcıların %40,9’u çocukların evlerde kaldıkları sürede daha öfkeli olduklarını, %51,1’i ise çocukların daha neşeli olduklarına katılmadıklarını bildirdiği belirtiliyor. Rapora göre çocuklarda gözlemlenen diğer bir konunun ise öfke, kaygı, korku ve tahammülsüzlükte yaşanan artış. Bu süreçte çocukların iletişim kurmaktan kaçınarak sabırsız, duyarsız ve agresif duygu durumları sergilediği belirtiliyor. Raporda okul psikolojik danışmanlarının gözlemlerine dayanarak çocukların evde kaldıkları dönemde duygu durumlarında ciddi değişiklikler yaşandığı, pandemi sürecinin belirsizliğinin daha kaygılı hissetmelerine neden olduğu belirtiliyor.
Editör: TE Bilisim