Pazar Politik

Orta Doğu'da 100 yaşında bir Cumhuriyet olmak

Abone Ol
Orta Doğu bölgesinde yaşanan son gelişmeler ise cumhuriyete, güçlü kurumlara ve güçlü bir cumhuriyet bilincine sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Cumhuriyet, devrimdir. Birey, kişi olabilmektedir. Türkiye’nin bulunduğu Orta Doğu bölgesinde öne çıkmasının en önemli sebebi cumhuriyetin devrimlerle beraber desteklenmesidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını kutladığımız bu günlerde cumhuriyet kavramı ve cumhuriyet ile uygulanan devrimler önemini artan bir şekilde göstermektedir. Türkiye’ye cumhuriyet niteliğini kazandıran başlıca unsurlar; emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı’nın verilerek bağımsızlığın kazanılması ve akabinde cumhuriyetin ilan edilerek söz konusu niteliğinin devrimlerle pekiştirilmesidir. Bugün artan şiddet dalgasıyla; savaş hukukunun, temel insan haklarının ihlal edilmesiyle Orta Doğu bölgesi özel olarak ise Filistin gündemdeki en önemli konuyu teşkil etmektedir. Hamas ve İsrail arasında devam etmekte olan savaş, bugün Türkiye’nin cumhuriyet niteliğinin Orta Doğu’daki devletlerin sistemi, rejimi ile farkının ne kadar büyük ve önemli olduğunu göstermektedir. Diğer bir ifadeyle Orta Doğu’daki bazı devletler cumhuriyettir fakat Türkiye ile gözle görülür farka sahiptir.

1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilip bağımsız devletin kurulmasıyla ulusal kuruluş hareketi kurumsallaşmasını tamamlayarak dünya siyaset sahnesine yeni bir devlet olarak ortaya çıkmıştır. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması, 1923’te cumhuriyetin ilan edilmesi ve son olarak 3 Mart 1924’de hilafetin kaldırılmasının beraber değerlendirilmesi gerekmektedir. Yeni devletin alacağı şekil; uygulayacağı siyasi, hukuki sistemin ve rejimin böylelikle en önemli işaretleri verilmiştir. Dolayısıyla cumhuriyetin ilan edilmesi kapsamında çeşitli devrimlerin de uygulanacağı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle cumhuriyetin ilan edilmesinin beraberinde gerçekleştirilen cumhuriyet devrimleri ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Laikliğin 1937’de anayasal güvence altına alınması; sosyal, demokratik hukuk devletinin benimsenmesi gibi devrim başlıklarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliği belli olmuştur. İlan edilen cumhuriyet, devrimlerle şekillenmiştir.

Cumhuriyet beraberinde Türkiye’ye çeşitli kazanımlar getirmiştir. Anadolu halklarından bir ulus yaratmak, çağdaşlaşmak, laik hukuk, laik eğitim, kadın hakları, alfabenin değişmesi bu bağlamda sıralanacak en önemli örneklerdir.  Cumhuriyetin ilerlemesinde demokrasinin, temsili rejimin, genel oyun ve kuvvetler ayrılığının benimsenmesinin rolü, etkisi ve önemi büyüktür.

Orta Doğu’daki diğer devletlerde ise tablo farklılık göstermektedir. Mısır’da Cemal Abdül Nasır liderliğinde 1952’de gerçekleşen Hür Subaylar Darbesiyle monarşiye son verilmiş ve cumhuriyet kurulmuştur. On yıllardır devam eden Hüsnü Mübarek yönetimine karşı Mısır, Tahrir Gösterileri ile demokrasiye olan talebini göstermiştir. Gösterilerin sonucunda Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesiyle Mısır sistemi, Mısır halkı ve Müslüman Kardeşler demokrasi sınavı vermiştir. Fakat süreç Mübarek sisteminin yeniden iktidara gelmesiyle sonuçlanmıştır. Çeşitli anti-demokratik kararlarıyla istifa etme baskısı altında bulunan Müslüman Kardeşler’in cumhurbaşkanı Muhammed Mursi devrilmiş ve dönemin Genelkurmay Başkanı Abdulfettah el-Sisi düzenlenen seçimler sonrasında Mısır’ın cumhurbaşkanı olmuştur.

1979’daki devrim ile ise İran, Şah yönetimine son vermiş ve İran İslam Cumhuriyeti olarak rejimini değişmiştir. Dönem dönem rejime yönelik protestolar toplumun farklı kesimlerince düzenlenmektedir. Son olarak dünya kamuoyunda en fazla ses getiren protestolar, İran’da kadınlar tarafından gerçekleştirilmekte olup yaşam hakkını ve özgürlüklerini savunmaktadırlar.

Suriye’de manda yönetiminin bitmesiyle krallık rejimi kurulmuş fakat 1930’da cumhuriyete geçilmiştir. Suriye’de iç savaş on yılı aşkın bir süredir devam etmektedir. Benzer gelişme 1958 darbesiyle Irak’ta yaşanmıştır. Haşimi Irak Krallığı’na son verilerek cumhuriyet ilan edilmiştir. Irak, ABD’nin 2003’teki işgalinin ardından sistemsel değişim geçirmiş fakat istikrarsızlık devam etmektedir. Bağımsızlığını 1943’te ilan eden Lübnan da cumhuriyettir. Lübnan’da sistem hassas bir denge üzerinde ilerlemektedir.

Filistin’in devlet olamama ve bağımsızlığına kavuşamama sorunsalı, İsrail işgalinin devam etmesi, İsrail’de cumhuriyetin yapısı ve izlenen politikalar yaşanan şiddet sarmalının temelinde yatan unsurların arasında yer almaktadır. Filistin’de devlet olamama, devlet olarak tanınmama, bağımsızlığına kavuşamaması ve bugünkü şiddet sarmalının görülmemiş boyutlarda yaşanması Filistin devletinin niteliğinin üzerinde fazla düşünülmemesine neden olmaktadır. İsrail’e karşı diplomatik, barışçıl mücadeleyi benimseyen Filistin ulusal kurtuluş hareketinin barış ve devlet inşaası süreçlerine hakim olması, belirlediği hedefler cumhuriyetin bir sistem olarak tercih edildiğini zımnen göstermektedir. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) 1970’li yıllardaki hedeflerine bakıldığında demokratik, seküler bir Filistin devletinin tarihi Filistin’de diğer bir ifadeyle İngiliz mandası topraklarında kurulmasının öne çıktığı görülmektedir. Ulusal, laik ve sol tandasın da bulunduğu Filistin ulusal hareketinin oluşmasında ve bugünkü halini almasında Yaser Arafat gibi diasporada doğan Filistinlilerin rolü önemlidir. 1990’lı yıllarda FKÖ ve İsrail arasında imzalanan Oslo Anlaşmaları kapsamında kurulan Filistin Otoritesi’nin de cumhuriyete benzer bir yapıya sahip olması öngörülmüştür. Devletin kurumsallaşmasının ortaya çıkmasında ve Filistin ulusal kurtuluş hareketinin uluslararası desteğe sahip olmasında şiddetin reddedilerek diplomasinin, barışçıl yöntemlerin, ilerici/özgürlükçü, seküler bir mücadelenin benimsenmesi önemlidir. Daha sonrasında siyasal İslam’ın önemli hareketi olan Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olarak Hamas’ın kurulması ve özellikle de Gazze’de güç kazanması Filistin’in gerek kurtuluşunda gerekse  kurulacak devletin niteliğinin değişmesinde etkili olmuştur.

İsrail’in kurulmasında da diaspora hareketinin etkili olduğu görülmektedir. Tarihi Filistin’e Yahudi göçünün sürmesi, özellikle de 1917 tarihi Balfour Deklarasyonu neticesinde göçün artması ile aşağıdan yukarıya doğru kurumsallaşmaya, örgütleşmeye gidilmiştir. Söz konusu örgütlenmeler neticesinde İsrail devletinin temelleri atılmıştır. Bu çerçevede başbakanın kilit role sahip olduğu bir sistem kurulmuştur. Bugünkü şiddet sarmalının işaret ettiği üzere başbakan Binyamin Netanyahu’nun süreçte öne çıkması İsrail sisteminde başbakanın önemini göstermektedir. Diğer yandan Hamas-İsrail savaşının çıkmasından önce “yargı reformundan” dolayı Netanyahu hükümetinin 30 haftadan fazla süren gösterilerle protesto edilmesi de başbakana verilen yetkilerin artırılması talebine İsrail toplumunun bir kısmının karşı tepkisini göstermektedir. Bu tablo İsrail’de hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve kanun önünde eşitlik ilkelerinin halen yerine oturmadığı şeklinde okunabilir.

Sonuç olarak, Türkiye’nin Orta Doğu’daki diğer cumhuriyetlerden farkı ortaya çıkmaktadır. Bu farklılık Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından bu yana devam etmektedir. Mısır da İran da cumhuriyet ile yönetilirken söz konusu iki ülkenin demokrasi ve bağlantılı ilkelerle ilgili performansı Türkiye Cumhuriyeti örneği karşısında oldukça geride kalmaktadır. Orta Doğu bölgesinde yaşanan son gelişmeler ise cumhuriyete, güçlü kurumlara ve güçlü bir cumhuriyet bilincine sahip olmanın ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Cumhuriyet, devrimdir. Birey, kişi olabilmektedir. Türkiye’nin bulunduğu Orta Doğu bölgesinde öne çıkmasının en önemli sebebi cumhuriyetin devrimlerle beraber desteklenmesidir. Bugünlerde sadece Orta Doğu’nun değil dünyanın da gündemini teşkil eden Hamas-İsrail şiddet sarmalına yönelik yorumların, analizlerin yapılmasında Türkiye’nin cumhuriyet statüsünün altının çizilmesi bu nedendir. Diğer bir ifadeyle cumhuriyet; başta laiklik olmak üzere kuvvetler ayrılığının da dahil olduğu çeşitli prensiplerle desteklenmiştir. Söz konusu prensiplerin anayasal güvence altına alınması önemlidir.

ü