Orman yangınlarına yaklaşım; Türkiye’de sorunları engellemek yerine, olaylar çıktıktan sonra bastırmayı önceleyen, geleneksel siyaset anlayışının somutlaştığı bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Amaç önlem almayı gündeme getiren siyasetçiyi eleştirmek değil. Tam tersine somut bir olayı gündeme getirdiği için kutlamak gerek.

Tek parti iktidarında yirmi bir yılı geride bıraktık. AKP’nin gücünü dengeleyebilecek güçlü bir muhalefetin ortaya çıkışı, hayli zaman aldı. Kuralların altüst edildiği, kurumsal yapının çökertildiği bu süreçte, muhalif siyasetçilerin açıklamalarının seçim tarihi belirlenene kadar yeterince etkili olamadığı sır değil.

Ülkede gerçek anlamda sürekli yoksullaşma ve yılgınlığın egemen olduğu ortada. Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun; emekli aylıklarının asgari ücretle eşitlenmesi ve ikramiyelerin, Kurban Bayramı arifesinde buna göre ödeneceğine ilişkin açıklamasının yoğun ilgi görmesi bu yüzden olmalı. İhtiyaçların sonsuz, kaynakların sınırlı olduğu bir ülkede geçim sıkıntısı ile kıvranan kitlelerin, “en büyük tehlikeyi, en yakın tehlike” görerek, boyutlarına bakmadan maddi destekleri öncelemeleri çok doğal.

Ülkedeki çarpık sosyo-ekonomik dengeleri değiştirmeden, muhalefetin geleceğe ilişkin arzuladıkları sonuçları alması, yazıldığı kadar kolay olamayabilir. Belki de uzun süren etkisizliğin nedeni, sorunlara köktenci çözüm getirilemeyişi.

Türkiye’nin AKP’nin içine düşürdüğü durumdan çıkacak ve uğradığımız kayıpları karşılayacak güçte bir ülke olduğuna da kuşku yok. Geçmişi tekrarlayarak değil, hatalarından ders almak koşuluyla. Öncelikleri doğru ve evrensel kurallara uygun yöntemlerle belirleyip, gerçeği kamuoyu ile paylaşarak.

Büyük can kayıplarına yol açan dramatik gelişmelerde de bu anlayışın benzerleriyle karşılaşmak  mümkün. İmar affı çıkarılırken, imar planlarında sürekli rant amaçlı değişikliklerle başta İstanbul büyük şehirlerimizi yaşanmaz kılan, siyasal yaklaşımları da unutmayalım.

Muhalefet partilerinin uzun süreye ihtiyaç gösteren, bu iktidarın ve öncesindeki dönemin hasarlarını onarmayı tasarlayan kapsamlı programlar üzerinde çalıştıklarına hiç kuşku yok. Oysa kaynak gerektirmeyen, Türkiye’nin kendi potansiyeli ile kaynak yaratacak biçimde konumlanması pek ala mümkün. Ülkedeki genel siyaset anlayışını gösteren bir örnekten hareketle -kısa sürede- yapılabileceklere bakalım. Orman yangınlarından örnek verelim.

Geçenlerde çiçeği burnunda bir cumhurbaşkanı adayı, kazanmaları halinde bilim ve teknolojiden en geniş biçimde yararlanmayı planladıklarından söz ediyordu. Orman arazilerine ısıya duyarlı sensorlar yerleştireceklerini, yangın başlangıcında uyarılacak hazır bekleyen söndürme uçaklarının, hızla müdahale ederek, en kısa zamanda söndüreceklerini anlatıyordu. Orman yangınlarını önlemek için önerilen yöntem; teknolojiyi kullanarak, erken müdahalenin sağlanabileceği üzerine kurgulanmıştı. Siyasete ilişkin genelleştirilecek bu örnek; Türkiye’nin   sorunlar çıkmadan önleme hazırlıkları olmadığını akla gösteriyordu.

Orman yangınlarının istatistiksel veriler incelenerek, geçmişte çıktıkları bölgelere ve çıkış nedenlerine göre tasarlanmış bir hazırlıktan söz edilmiyordu. Yangın olasılığının arttığı dönemlerde, ülke çapında orman alanlarına giriş ve çıkışların sıkı denetimle kısıtlanabileceği, üzerlerinden geçirilen elektrik iletim hatlarının kaldırılması, trafo bakımlarının eksiksiz tamamlanmasına ise hiç değinilmiyordu.

Orman yangınlarına yaklaşım; Türkiye’de sorunları engellemek yerine, olaylar çıktıktan sonra bastırmayı önceleyen, geleneksel siyaset anlayışının somutlaştığı bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Amaç önlem almayı gündeme getiren siyasetçiyi eleştirmek değil. Tam tersine somut bir olayı gündeme getirdiği için kutlamak gerek.

Ülke ekonomik ve toplumsal barış açısından orman yangını benzetmesini kesinlikle hak etmiyor. Ancak son dönemde kuralları hiçe sayan yaklaşımları, iktidarın tutumunu değerlendirirken başka örnek vermeye gerek yok.

Büyük can kayıplarına yol açan dramatik gelişmelerde de bu anlayışın benzerleriyle karşılaşmak  mümkün. İmar affı çıkarılırken, imar planlarında sürekli rant amaçlı değişikliklerle başta İstanbul büyük şehirlerimizi yaşanmaz kılan, siyasal yaklaşımları da unutmayalım.