Mutsuz, kaygılı, güvensiz güzel ülkem
Bir zamanlar mutluyduk ama giderek farklı kimliklerin, sınıfların, toplumsal katmanların ortak duygusu mutsuzluk olduğu, mutsuz insanların yaşadığı bir ülkeye dönüşüyoruz.
İnsanlarımızın duygularında ve algılarında nasıl bir Türkiye tablosu var?
Ülkemizde insanlar mutlu mu, yoksa kaygılı mı?
Adaletli bir ülkede yaşadıklarını düşünüyorlar mı?
Kurumlara güveniyorlar mı?
Birbirimize güveniyor muyuz?
Bu sorulara yanıtı farklı kurumlar tarafından yapılan üç araştırmanın verilerine bakarak bulabiliriz:
İPSOS’un her yıl dünya ölçeğinde yaptığı “Küresel Danışma” araştırmasının 2021 yılı raporundaki “Mutluluk” kısmında Türkiye ile ilgili sonuçlar;
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) her yıl düzenli yaptığı “Yaşam Memnuniyeti Araştırması”nın 2020 sonuçları; ve
İnsani Gelişme Vakfı’nın (İNGEV), 2018 ve 2020’de yaptığı “Sosyal Uyum Karşılaştırmalı Araştırması”nın sonuçları.
Her üç araştırmanının verilerine baktığımız zaman görüyoruz ki:
10 kişiden 6’sı olmak üzere insanlarımız mutsuzlar; özellikle ekonomik sıkıntılar içinde yarınlarından kaygılılar; birbirlerine ve kurumlara güvenmiyorlar; başta gelir adaletsizliği olmak üzere, ciddi adalet sorunları yaşıyorlar.
MUTSUZ, KAYGILI, GÜVENSİZ VE ADALETSİZ TÜRKİYE
2000’li yıllarda, 50% üzerinde mutluyum diyen insanların olduğu bir Türkiye vardı.
2018’den itibarense giderek mutsuzlaşan bir Türkiye var.
Bir zamanlar mutluyduk ama giderek farklı kimliklerin, sınıfların, toplumsal katmanların ortak duygusu mutsuzluk olduğu, mutsuz insanların yaşadığı bir ülkeye dönüşüyoruz.
Ekonomik sorunların ve kendini güvende hissetmenin temel mutluluk alanları olarak görüldüğü ülkemizde insanlarımız mutsuzlaşıyorlar ve kaygılılar.
Mutsuz ve kaygılı olma duygularına benzer bir durum, güven alanında yaşanıyor.
İnsanlarımız kurumlara güvenmiyorlar. Kurumlara güven, özellikle, mahkemelere, siyasi partilere, (yerleşik) medyaya ve TV’ye güven ciddi oranlarda düşüyor.
Bizi yöneten ve bilgi almamız gereken kurumlara güvenmiyoruz.
Eşit vatandaşlık duygumuz zayıf; farklı kimliklere ve sınıflara sahip vatandaşların hukuk ve yönetim önünde eşit olmadığı duygusu ve düşüncesi giderek güçleniyor.
Dahası, birbirimize ve kendimizden farklı olanlara da güvenmiyoruz. Kendimizden farklı olanlara duyduğumuz güvensizlik çok yüksek derecede.
Üstelik, ülkemizde yaşayan Suriyelilere güvenmiyoruz; ama çoğumuz onlarla bugüne kadar hiç birlikte olmamışız; etnik, dinsel, cinsel, kültürel farklılıklara güvenmiyoruz; ama onlardan bize zarar ya da kötülük gelmemiş.
Kurumlara güvensizliğimiz farklı olanlara güvensizliğimize yansıyor.
Güvensiz duygusunu güçlendiren bir neden de adaletsizlik duygumuzda gideren artan zayıflama; Türkiye’de, başta gelir adaletsizliği sorunu olmak üzere, hukuk ve devlet ile ilişkiler ve diğer yönetim ve çalışma alanlarında ciddi adaletsizlik sorunu olduğuna ve yaşandığına inanıyoruz.
Eşit vatandaşlık duygumuz zayıf; farklı kimliklere ve sınıflara sahip vatandaşların hukuk ve yönetim önünde eşit olmadığı duygusu ve düşüncesi giderek güçleniyor.
Adaletsiz ve eşit vatandaşlığın olmadığı bir ülkede yaşıyoruz duygusu giderek yaygınlaşıyor.
Bu sorunlar, topluma “aidiyet” duygusunda da ciddi düşüşler olmasına da neden oluyor.
Kurumlara ve birbirimize “güvensizlik + adaletsizlik” sorunları “aidiyet duygusunda düşüklükle” birleşince, o ülkede “sosyal uyum” eksikliği sorunu yaşanıyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile mutsuz, kaygılı, güvensiz ve adaletsiz Türkiye tablosu arasında bağlantı var. Türkiye her zaman böyle bir tabloyu sergilemedi.
Türkiye, sosyal uyum endekslerinde zayıf performans gösteren ülke arasında yer alıyor.
Karşımızda, son yıllarda giderek “mutsuz, güvensiz, adaletsiz bir ülke” ye dönüşen ve “sosyal uyum sorunu” yaşıyan Türkiye tablosu var.
Bu saptamaların rakamsal karşılıkları yukarıda referans verdiğim araştırmalara bakılarak görülebilir.
Peki niye böyle bir tabloyla karşı karşıyayız?
BEŞ NEDEN
Bu bağlamda önemli gördüğüm beş noktayı vurgulayarak bitirelim:
Birincisi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile mutsuz, kaygılı, güvensiz ve adaletsiz Türkiye tablosu arasında bağlantı var. Türkiye her zaman böyle bir tabloyu sergilemedi. AK Parti yönetiminde, 2002-2014 yılları arasında, mutlululuk, güven ve adalet endekslerinde daha olumlu sonuçlar varken, 2014 yılından başlayarak ve 2018 yılından itibaren hızla artan bir olumsuzluk Türkiye tablosuna hakim oluyor.
Mutlu Türkiye’den Mutsuz Türkiye’ye dönüşüm yaşıyoruz;
İkincisi, mutsuzluk eğiliminin iç bileşenleri içinde eğitimli-kentli-orta sınıflar her yıl artan biçimde mutsuzlaşıyor. 2004 yılında, bu kesim içinde mutluyum diyenler 66.8% oranındayken, bugün 46.1%’e düşünüyor. İşsizliğin, hayat pahalılığı, dışlanmışlık ve demokrasi-hukuk-adalet sorunları mutsuzluğa etki ediyor;
Üçüncüsücü, yıkıcı kutuplaşma sorunu toplumdan ziyade siyasi liderlerden, siyasi partilerden, ve yönetim aktörlerinden kaynaklanıyor. Siyasi düzeyde, gerek liderlerin ve siyasi partilerin seçim kazanmak ve tabanlarını korumak için kutuplaşma sorununu kullanmaları, gerekse de diğerini/ötekini dışlama ve şeytanlaştırma çabaları kutuplaşma sorunun yıkıcı nitelik kazanmasına neden oluyor.
Yıkıcı kutuplaşma, mutsuzluğu ve kaygılı ve güvensiz olmayı besliyor;
Dördüncüsü, bugünün Türkiye’sinde, siyasilerin gündemi ile toplumun gündemi giderek farklılaşıyor, hatta kopukluk yaşıyor. Toplumun talepleri siyasilerin gündeminde yer almıyor.
Bir tarafta, siyasi ve toplum yönetimi düzeylerinde, güçlü sesle dillendirilen “devlet bekası, devlet güvenliği, dış güçler, sadakat ve sabretme” söylemi ve “kutuplaşmış siyasi rekabetin” çizdiği bir Türkiye tablosu, diğer tarafta da toplum düzeyinde ve insanların duygularının ortaya çıkarttığı “mutsuz, güvensiz, adaletsiz bir ülke” görüntüsü veren Türkiye tablosu ile karşı karşıyayız.
Bugünün Türkiye’sinde, siyasilerin gündemi ile toplumun gündemi giderek farklılaşıyor, hatta kopukluk yaşıyor. Toplumun talepleri siyasilerin gündeminde yer almıyor.
Gördüğümüz; farklı ve Birbirinden Kopuk Türkiye tablosu ve beşincisi ve sonuç olarak ne hükümetin ne de muhalefetin yeni bir hikâyesi var.
Sadece ekonomik ve güvenlik sorunlarını çözecek değil; insanların kaygılarını giderecek, güvencesi olacak, eşit vatandaşlar ve onurları korunmuş insanlar olarak hissettirecek, adaletli bir ülkede yaşadıklarına inandıracak ve mutluluk duygusunu yaşatacak yeni bir hikaye hala üretilmiş değil.
Ne Türkiye’yi yönetenlerin muhalefeti şeytanlaştıran ve tüm ülkeyi sadakata ve sabretmeye davet eden dili, ne de muhalefetin ekonomik sorunları çözeceğiz ve güçlendirilmiş parlamenter sistemle ülkeyi daha iyi yöneteceğiz söylemi, toplumun taleplerine ve duygularına yanıt verecek nitelikte.
Hikayesini kaybetmiş Türkiye, aynı zamanda, mutsuz, kaygılı, güvensiz ve adaletsiz bir ülke de.
Son bir not: Bu Türkiye tablosu hükümete desteğin ve güvenin ciddi boyutlarda düşmesine ya da muhalefetin seçim kazanma noktasında güçlenmesine yol açmıyor; hatta hükümetten daha çok muhalefeti olumsuz etkileme olasılığını içeriyor.
Nedenlerini ve muhalefetin ne yapması gerektiğini gelecek Pazar yazımda çözümlemeye çalışacağım.
Bunlar da ilginizi çekebilir