Pazar Politik

“Müslüman Kardeşler” out “Müslüman Kardeş” in: Mursi out, MBS in…

Abone Ol
Türkiye ekonomide batışı ancak dışarıdan su taşıyarak öteleyebiliyor. Ülke halkının maruz kaldığı kusursuz yıkıma karşı sosyal yardımla satın alınan oyların yanına az da olsa ultra milliyetçi ve dinci oylar eklenebiliyor. Muhammed Bin Salman ya da kısa adıyla MBS, dünyanın insan hakları ihlâlcileri listesine sadece Cemal Kaşıkçı cinayetiyle girmez. Dünya, MBS’yi Çin Halk Cumhuriyeti’ne, Uygurlara ve Müslümanlara yaptıkları konusunda verdiği koşulsuz destekle de tanıyor. MBS; “Çin anti terörizm faaliyeti hakkına sahiptir ve aşırılara karşı kendini savunması doğaldır.” diyor. Burada terörist Uygurlu Müslümanlar oluyor. Aşırılık da Müslümanlık ve Türk kökenlilik. Erdoğan’ın büyük bir muhabbetle sarıldığı kişi sadece bir gazetecinin dünyadan silinmesine yol açmadı. Uygurlara karşı uygulanan politikanın da yılmaz savunucusu oldu. Erdoğan’ın kendine atfettiği demokratiklik ve ümmete liderlik vasıfları açısından yan yana poz verilecek her halde, son kişi MBS olmalıdır. Suudi Arabistan’ın cüretkâr biçimde ülkemizin topraklarında planlayıp hayata geçirdiği bir cinayetin baş planlayıcısı görünümünde olan aktörüne sarılmak mecburi değildi. Erdoğan buna neden lüzum duydu? Bu sorunun yanıtını ciltler dolusu açıklamayla verebiliriz. Ama günün sonunda özette; “Türkiye’yi yönetme arzusunun, yönetme becerisiyle ters orantılı olma hali” desek, en doğru açıklamayı yapmış oluruz. Erdoğan’a başkanlığı (muhtemel ki) Selahattin Demirtaş’ı durdursun diye (Öcalan demiyorum dikkat!) altın tepside sunan Devlet Bahçeli’yi burada anmak gerekiyor. Bahçeli’nin Uygurlara, Sincan’da beğenilmeyen Hristiyan Avrupa’nın dahi teslim ettiği zulme karşı kayıtsızlığı zaten daha önceden tescil edildi. Belki de soykırım sözüne alerji duymaktadır Bahçeli. Tam da o yüzden Uygurlara yönelik soykırıma varan uygulamalara sessiz kalarak onay verilmektedir. Bahçeli’nin kendi doğrularına reddiye ile girdiği koalisyon sürecinin, Sincan’dan Anadolu’ya kadar sonuçları ağır oldu. Erdoğan’a başkanlık kapısını aralayan Bahçeli, Türk ekonomisinin de yok oluş sürecini başlatmış oldu. Bu sürecin en çok zararı Türkiye’ye verdiğine kuşku yok. Siyaseten ise bundan en ağır zararı kuşkusuz Erdoğan gördü. MHP’nin de 16 küsurluk oyunun 10’una mal olan bu süreç için Bahçeli çok da üzülmüyor olmalı. Günün sonunda Türkiye’de toplumsal fay hatları diri kaldı ve ülke güvenlikçi politikalara esir oldu. MHP bu konuda AKP’nin terkisinde dolu dizgin yıllar geçirdi. Bu MHP için kâfi idi. Peki aynı durum AKP için geçerli mi? Pek sayılmaz. AKP ve Erdoğan bozulan ekonominin çarklarını tamir için uzun bir süredir hasım olarak konumlanan hemen tüm ülkeleri deyim yerindeyse tavaf etti. İsrail, BAE, Ermenistan, Yunanistan ve son olarak Suudi Arabistan. Bütün bu ülkeler ABD ile bozulan ilişkilere çözüm olarak dostlukla kucaklandı. Bu dostluk zincirinin MBS ile kucaklaşmaya varması ise pastanın çileği oldu. Suriye gibi kapı komşusu ile hala selam sabah olmaması ise kuşkusuz Amerika’nın Esad’ı hala düşman hukukuna tabi tutmasından.
Erdoğan’a başkanlık kapısını aralayan Bahçeli, Türk ekonomisinin de yok oluş sürecini başlatmış oldu. Bu sürecin en çok zararı Türkiye’ye verdiğine kuşku yok. Siyaseten ise bundan en ağır zararı kuşkusuz Erdoğan gördü.
Türkiye dış politikasında Amerikan Rüzgârı esiyor, diğer yanda ise, Demirtaş-Gezi çizgisine karşı gösterilen hukuksuz yaklaşımlar mevcudiyetini koruyor. AİHM kararlarının yok sayılması toplum içinde kanayan yara olarak dururken, yetmezmiş gibi Gezi’nin faturasını da yine aynı muhalif damarın beslediği insanlar ödüyor. Erdoğan sıkıca sarıldığı MBS ile sadece iktisadi zorunlulukların neticesi olarak değil, otoriter rejim ortak paydasında da bir karşılık buluyor. Çin/Suudi Arabistan ekseni nasıl birbirini gayet iyi anlıyorsa Erdoğan da bu iki ülkenin kesişiminde kendini rahat ve huzurlu hissediyor. Müslüman Kardeşlerin Mısır’dan Tunus’a nefesinin kesilmesi, Erdoğan’ı Müslüman “kardeş” ile kucaklaşmaya itti. Mursi out MBS in oldu… Rusya’nın dünyaya kafa tuttuğu bir konjonktürde, alternatif arayışının Amerika müttefiklerinde olmasından daha doğal ne olabilir? Türkiye ekonomide batışı ancak dışarıdan su taşıyarak öteleyebiliyor. Ülke halkının maruz kaldığı kusursuz yıkıma karşı sosyal yardımla satın alınan oyların yanına az da olsa ultra milliyetçi ve dinci oylar eklenebiliyor. Levent’te yok olmuş Cemal Kaşıkçı’nın hayali ve ruhu ülkemizin tepesinde bir karabasan gibi duruyor[1]. Türkiye ülke sınırlarının yabancı ülkelerin cinayet mahalli olarak kullanılmasına ses edemeyen bir egemenliği tercih etmenin utancını yaşıyor. --- [1] Suudi Arabistan’ın Cemal Kaşıkçı’sı ile Türkiye’mizin Metin Göktepe’si arasındaki bağlara dair bir yazı kaleme almıştım yıllar önce. Bunu anımsamak için herhalde bundan daha iyi bir zaman bulamayız… https://ocakmedya.com/metin-goktepeden-cemal-kasikciya-zor-yerlerde-gazeteci-olmak/