İlkan Dalkuç 2002 yılında başlayan Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, 19. senesinin içinde. 19 senenin sonunda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu anlatmak için iktisadi veriler yeterli değil. Ak Parti yarattığı iktisadi, kültürel, hukuki ve kurumsal sorunların yanında; bugün kendisi de bir sorun olarak Türkiye’nin önündedir. Bugün Türkiye’nin ekonomisi düzeltilmesi, liyakatın ödüllendirileceği bir sistemin tesis edilmesi, bağımsız yargının inşası ve Kamusal idare kavramının kurumlara hakim kılınması gibi sorunlarının önünde bir Ak Parti sorunu vardır. İktidarın kendisi ve nasıl değişeceği Türkiye’nin aşması gereken birinci mesele olmuştur. 7 Şubat 2012 Hakan Fidan’ın tutuklanma girişimi, Haziran 2013 Gezi Olayları, 17-25 Aralık Operasyonları, 7 Haziran- 1 Kasım 2015 seçimleri arasında yaşanan gelişmeler ve artan terör dalgası, 15 Temmuz 2016 Fethullahçı Darbe Girişimi ve ardından 20 Temmuz 2016’da ilan edilip 2 sene süren Olağanüstü Hâl koşulları gibi iç gelişmelerle dış politikanın giderek artarak askerileşmesinin sonunda; Türkiye sürgit devam eden bir olağanüstü ortamın içinde kalmıştır. BEKA SÖYLEMİ BAŞARISIZ MI? Ak Parti son 10 yıllık süreçte kendi varlığını Türkiye’nin varlığına bağlayan bir sözde “Beka” söylemi inşaa etmeye çalışmıştır. Bu sürecin öncesinde dahi kendi seçmen tabanını potansiyel bir seçim yenilgisinin kendisi ve tabanı için sıradan bir yenilgiden daha ötede bir şey olduğu propagandasını yaptı Ak Parti. "Tek bir seçim kaybederse, AK Parti bitmiştir" diye özetlenebilecek bir anlayışla Ak Parti kendisini sıradan bir siyasi partiden fazlası olarak konumlamaya çalıştı. Bu açıdan Ak Partiyi normalleştirmek, sıradanlaştırmak, vasatlaştırmak bile Ak Parti karşısında yapılacak muhalefetin yollarından birisi haline geldi. "Tek bir seçim kaybederse, AK Parti bitmiştir" anlayışı Ak Parti’den kopan DEVA, Gelecek gibi partilerle içinden çıktığı Milli Görüş Hareketi’nin mevcut partileri: Saadet, Yeniden Refah gibi Partilerin bekledikleri oy potansiyellerine ulaşamamalarının şimdiye kadar temel sebebi oldu. Her ne kadar kimi analistler “Beka söylemi başarısız”, “Yandaş medya etkisiz” gibi söylemleri yaysalar da mevcut ekonomik şartlarda, bunca skandalın ardından iktidarın henüz 2002 seçimleri öncesindeki DSP gibi çökmemesinin başlıca sebebi yandaş medya ve yandaş medyanın yanında çeşitli informel ağlarla yayılan beka söylemidir demek doğru olacaktır. Beka söyleminin iki belki üç boyutu vardır. Beka söyleminin çekirdeğinde İslami kültürel hassasiyetler yer alırken; bunu Türkiye Cumhuriyetinin birliği, bütünlüğü, bağımsızlığı ve dış politikadaki hamleleriyle bezendirilmiş bir hamasi söylem tamamlamaktadır. Ekonominin bugünlerde olduğu kadar dibe vurmadığı zamanlarda muhalefetin gelecekteki ekonomi yönetimine dair bilinmezler üzerinden de bir korku siyaseti bu söylemleri taçlandırmaktaydı ancak günümüzde haliyle ekonomik diskurun etkisi azalmıştır. Muhalefet, özellikle Millet İttifakı sözde “Beka Söylemi”ne karşı kendi alternatif politikalarını ve söylemini oluşturarak karşılık vermelidir. Cevap vermek ve savunma yapmanın İktidarın mevcut propaganda makinası karşısında sonuç vermesi beklenmemelidir. Muhalefet hükümetin kültür savaşı çıkartma çabalarından uzak durmayı iyi öğrenmiş durumdadır. Kültür savaşı konusunda bu noktadan sonra toplumun farklı kesimlerinin temasının artmasıyla hükümetin ayrıştırıcı söyleminin etkisinin yavaş da olsa azalacağı öngörülebilir. Ancak Cumhur ittifakının; ülkenin bütünlüğü ve devletin birliği ile aktif dış politikaya dayanan hamasi söylemlerinin toplumda karşılığının yüksek olduğu da görülmektedir. Bu açıdan muhalif siyasetçilerin mümkün olduğu kadar iktidara yakın gazetecileri sadece gazeteci olarak muhatap almaya dikkat etmesi gerekir. Gazeteciler yandaş olsalar da siyasetçilerin muadilinin, mütekabilinin yine siyasetçi olduğu unutulmamalıdır. Özellikle dış politikada hükümetin eylemlerinin hatalarının işaret edilmesi yeterli değildir. Çünkü alternatif politikalar ve eylemler ile birlikte sunulmadıkça; salt hükümetin eylemlerinin eleştirilmesi seçmenler nazarında hareketsizlik ve pasiflik anlamına gelebilir. Bunun yanında muhalefetin, hükümetin toplumda en çok karşılık gören icraatlarından savunma sanayi konusunda da alternatif politikalar önermekten kaçınmaması gerekmektedir. Millet İttifakının özellikle CHP’nin HDP ile ilişkisini kendisi ve HDP dışındaki kamuoyuna anlatma konusunda da daha yaratıcı olmalıdır. Pragmatik ve demokratik zorunluluktan doğan yanyana gelişin aslında Türkiye için de bir kazanım olduğu anlatılabilir. Adalet ve Kalkınma Partisinin Açılım ve Çözüm süreçlerinde bile belli bir rızayı inşaa edebildiği düşünülürse CHP’nin de imkanları olduğu açıktır. Bu bağlamda CHP milliyetçi, muhafazakar sağdan gelen aydınların, akademisyenlerin, emekli kamu görevlilerinin ve kanaat önderlerinin desteğini almayı deneyebilir. Uyuşturucu, bağımlılıkla mücadele, sınır güvenliği, savunma sanayi gibi sahalarda muhalefetin sesini yükseltmesi, hükümetin kendisinin sahası olarak gördüğü sahalara girilmesi gereklidir. SÖYLEMDE ISRAR NEDEN ÖNEMLİ? Bütün bunların yanında muhalefetin inanç ve umut içeren söylem ve sözcülerle hareket etmesi doğru olacaktır. Politikalar ve söylemler inandırıcı vaatlerle donatılmalıdır. Hükümetin maliyetli ve yanlış projelerine olan itirazların icraatlara değil o icraatlardaki yanlış uygulamalara ve tercihlere yönelik olduğunu anlatmanın en doğru yolu alternatif fikirleri sunmak olacaktır. CHP’nin kendi yakın geçmişinde “Merkez Türkiye” gibi bir vaadi varken bu söylemin devam ettirilmemesi hata olmuştur. Şimdiye kadar siyasetin seçmene dokunan tarafını, iktidar dönüşümü çerçevesinde analiz etmeye çalıştık. Ancak dönüşüm için ayrıca iktidarın yapısının doğru ve derin bir analizinin de muhalefet tarafından yapılıp halka anlatılması gerekmektedir. Mevcut iktidardan nemalanan yandaş medyanın -sahte- muhalifleri, bürokrasi, iş dünyası ve yabancı odaklar doğru olarak analiz edilip seçmenlere sunulmalıdır. Bilgiye ve akla dayanan söylemler halkı ikna edeceği gibi iktidar bloğundaki çözülmeleri de hızlandıracaktır. İktidar bloğunu ve bileşenlerini analiz etmek ve yaptığı analizi halka ulaştırmak muhalefetin öncelikli vazifesidir. Mevcut sistemin en büyük güçlerinden birisi etrafında yarattığı sahte kutsiyet halesidir. Muhalefet topluca, tüm unsurlarıyla iktidarın etrafındaki sisi dağıtmalı ve ülkedeki mevcut düzeni şeffaf olarak halkın karşısına çıkartmalıdır. * Yazar / Yorumcu
İlkan Dalkuç, İzmir doğumlu, 60. Yıl Anadolu Lisesi ve Ege Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü mezunu. Dış haberler üstüne medyada çalıştı. Çeşitli mecralardaki Türkiye siyasetine dair yazıları ve konuşmalarının ardından dostlarıyla birlikte Daktilo1984 kurdu. Şu an Daktilo1984 yorumcusu ve yayın koordinatörü.