Ancak kimlik siyasetini aşan, kutuplaşma sorunun dışına çıkan, ve iç politika ve dış politika da Türkiye’yi daha iyi yönetme iddiasında olan bir muhalefet, halkın desteğini de alarak seçimleri kazanabilir.
Üç meydan okumayı
üç soru şeklinde soralım.
Ekonomik sorunlar halkın lidere ve hükümete desteğini azaltır mı?
Bu soruya yanıt ilginç olarak ‘
Evet’ ve ‘
Hayır’dır.
Evet: demokrasi ile yönetilen ülkelerde, işsizlik, hayat pahallığı, enflasyon gibi sorunlar halkın hükümete güvenini ve desteğini azaltıyor.
Hayır, Türkiye’nin de içinde yer aldığı otoriterleşen, rekabetçi otoriter, ya da biraz demokrasinin olduğu ama
otoriterleşme eğilimi güçlü olan “
melez rejimler”de,
ekonomik sıkıntılar halkın lidere ve hükümete desteğini azaltmıyor.
Bu tür ülkelerden ve rejimlerden toplanan veriler gösteriyor ki, ekonomik kriz ile hükümete güven arasında olumsuz bir ilişki yok.
Ekonomik sorunlar hükümete güveni demokrasiler de olduğu gibi etkilemiyor; hatta, aksine,
güven ve destek devam edebiliyor.
Peki, bu genelleme içeren saptama bilimsel mi?
Sabancı Üniversitesi olarak her yıl verdiğimiz “
Sakıp Sabancı Araştırma Ödülleri” içinde bir kişiye yaptığı önemli ve yaratıcı çalışmalar temelinde verdiğimiz juri ödülünün
2022 yılı sahibi, Harvard Üniversitesi’nden
Prof. Pipa Norris oldu.
Pipa Norris, küresel ölçekte toplanan “
büyük veriler” (big data) üzerinden yaptığı ve demokrasi, güven, populizm, seçimler gibi önemli alanlara odaklanan ufuk açıcı çalışmalarıyla tanınıyor.
Norris, bu alanlarda çok sayıda dikkatle okunan kitapların yazarı ve dünyada çalışmalarından en fazla alıntı yapılan akademisyenlerin başında geliyor.
Norris, en genel bulgu olarak, başta İşveç, Norveç, Danimarka ve Kanada gibi demokrasinin gelişmiş ve pekişmiş olduğu ülkelerde ekonomik sorunların artmasının hükümetlere ve lidere güveni azalttığını; buna karşın, Türkiye’nin de içinde olduğu demokrasilerin zayıf ve otoriter eğilimlerin güçlü olduğu ülkelerdeyse ekonomik sorunların hükümetlere ve liderlere güveni ve desteği azaltmadığını söyledi.
Norris, Sakıp Sabancı Ödül konuşmasını, küresel ölçekte ülkelerden aldığı veriler temelinde “
ekonomi-demokrasi ilişkisi” ve “
hükümete ve lidere güven” konusunda yaptı.
Hayat pahallılığı, işsizlik, enflasyon ve eşitsizlik gibi ekonomik sorunların yaşandığı bir dönemde halkın hükümete ve lidere güveni ve desteği azalıyor muydu?
Norris, en genel bulgu olarak, başta İşveç, Norveç, Danimarka ve Kanada gibi
demokrasinin gelişmiş ve pekişmiş olduğu ülkelerde ekonomik sorunların artmasının hükümetlere ve lidere güveni azalttığını; buna karşın,
Türkiye’nin de içinde olduğu demokrasilerin zayıf ve otoriter eğilimlerin güçlü olduğu ülkelerdeyse ekonomik sorunların hükümetlere ve liderlere güveni ve desteği azaltmadığını söyledi.
İşsizlik sorunu belli ölçüde etkilki olsa da, bu tür ülkeler de,
hükümetler ve liderler ekonomik sorunlardan büyük ölçüde etkilenmiyorlar, kendilerine olan desteği ve güveni koruyabiliyorlar.
Muhalefet açısında da, bu bulgu şu anlama geliyor:
ekonomik sorunların ciddileşmesi ve yaygınlaşması tek başına seçim kazanmak için yeterli olmuyor, çünkü, var olan hükümetler ve liderler bu sorunlar varken de kendilerine olan desteği ve güveni koruyabiliyorlar.
Bu, muhalefete ciddi bir meydan okuma: ekonomik sorunlar temelinde hükümet ve lider eleştirisi yapmak gerekli ama seçim kazanmak için yeterli koşul değil.
İTTİFAK SİYASETİ SEÇİM KAZANDIRIR MI?
Cumhur İttifakı, kendi yararına, daha da önemlisi, muhalefetin sürdürdüğü ittifak siyaseti içinde yer alan küçük partilerin zararına olacak şekilde seçim yasasını değiştirdikten sonra, gözler
Millet İttifakı’na ve “
Altı Partili Masa”ya çevrildi.
Millet İttifakı ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisini hazırlayan ve birlikte çalışmaya devam etme vaadinde bulunan altı partili ittifak siyaseti seçim yasasındaki değişikliklerden sonra nasıl hareket edecekti?
Saadet Partisi Lideri Karamollaoğlu, “
Üçüncü ittifak olabilir. Bunu kamoyuna ilk defa söylüyorum” açıklamasını yapmasıyla ittifak siyasetinin kendi içinde liderlerin söylediği kadar güçlü olmadığı ortaya çıktı.
Her ne kadar Karamollaoğlu, “
Yanlış anlaşıldım. İttifak içinde ittifak olabilir” diyerek söylediklerini düzeltmeye çalışsa ve altı partili yapının güçlü olduğunu vurgulasa da,
ittifak siyasetinin üçüncü, dördüncü ittifakları da ortaya çıkartabileceği ve seçimlere kadar
siyasette ciddi süprizler yaşayabileceği siyasi gündemin merkezine oturan konular oldu.
Bu gelişmeden birbirlerini tamamlayan
iki sonuç çıkartilabilir:
Birincisi, ittifak siyaseti, var olan yapısı içinde, muhalefeti canlandırıyor ama
tek başına seçim kazandırmak için yeterli değil;
İkincisi, kimlik siyaseti ve sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı eleştirisi temelinde hareket ettiği sürece, Millet İttifakı ne kendi içinde sürdürülebilir ve güçlü bir yapıya sahip olabiliyor, ne de “Türkiye’yi daha iyi yönetebilirim” iddiasını halkın inanacağı ve sahipleneceği bir noktaya getirebiliyor.
Ancak kimlik siyasetini aşan, kutuplaşma sorunun dışına çıkan, ve iç politika ve dış politika da Türkiye’yi daha iyi yönetme iddiasında olan bir muhalefet, halkın desteğini de alarak seçimleri kazanabilir.
Nasıl “11 Eylül 2001 Terörü”nün değiştirdiği küresel jeopolitik AK Parti’nin ve Lideri Erdoğan’ın 3 Kasım 2002 seçimlerini kazanması ve sonrası dönemde hızla güçlenmesine katkı veren bir tarihsel bağlam oluşturduysa, Putin’in Ukrayna Savaşı da Cumhur Başkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın yararına bir ortam oluşturuyor.
DEĞİŞEN KÜRESEL JEOPOLİTİK MUHALEFETE SEÇİM KAZANDIRIR MI?
Nasıl “11 Eylül 2001 Terörü”nün değiştirdiği küresel jeopolitik AK Parti’nin ve Lideri Erdoğan’ın 3 Kasım 2002 seçimlerini kazanması ve sonrası dönemde hızla güçlenmesine katkı veren bir tarihsel bağlam oluşturduysa,
Putin’in Ukrayna Savaşı da Cumhur Başkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın yararına bir ortam oluşturuyor.
Savaşlar muhalefetin yararına değil, çünkü, liderlerin ve hükümetlerin ön plana çıktığı ve liderler ve hükümetler-arası konuşmaların ve çalışmaların önem kazandığı bir durumu yaratıyorlar.
Türkiye’nin Ukrayna Savaşındaki jeopolitik ve siyasi önemi giderek artıyor.
Bu durumda da, “
Türkiye konuşması” değer kazanıyor; Türkiye ile ilişkiler de tabi ki başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve de Hükümet ile kuruluyor.
Türkiye’ye gelen ya da iletişim kuran liderler, muhalefet ve muhalefet liderleriyle konuşmuyorlar.
Bu da, siyasi gündem yaratma ve gündemde olma olanağını Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükümete veriyor.
Ukrayna Savaşında bugüne geçen iki ay içinde Türkiye’nin gündeminde muhalefet çok az yer alıyor.
Seçimlere giderken savaş iktidara elverişli bir ortam yaratırken, muhalefete de ciddi bir meydan okumayı ortaya çıkartıyor.