28 Mayıs akşamı seçimler yaklaşık olarak %52’ye %48 varolan iktidarın lehine bitti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan kazandı, Kemal Kılıçdaroğlu kaybetti.
İktidar kazandı, muhalefet kaybetti.
Doğru, ama sadece %4 ve 2 milyon 300 oy farkıyla.
%48 ve 25.milyon civarında seçmen, değişim ve demokrasi ve kutuplaşmış Türkiye’ye karşı, farklı bir Türkiye istedi.
Garip olansa, 28 Mayıs’tan bugüne geçen üç hafta içinde, sanki seçimler %65-70’e %35-30 iktidarın ezici zaferiyle sonuçlanmış gibi bir siyasi ve psikolojik ortam içindeyiz.
Başta CHP ve muhalefet, sonuçlar karşısında darmadağın olmuş, kendilerine oy verenleri tümüyle unutmuş ve kendi dar alanlarında paslaşmalarla küçük iktidar oyunlarına ya da etkisi dar siyasi manevralara indirgemiş durumdalar.
İYİ Parti hariç (ki, İYİ Parti üzerine görüşlerimi sonraki yazılarım içinde paylaşacağım) diğer partiler seçim sonuçları üzerine muhasebelerini seçmenle hâlâ paylaşmış değiller.
Seçmenleri unutmuş görünüyorlar ya da önemsemiyorlar.
CHP, kendi içinde lider odaklı ve Kemal beyin lider konumunu devam ettirmeyi amaçlayan bir siyaset yapıyor.
Muhafazakâr partiler, meclis de ortak grup kurma noktasına kadar kimliklerini ve vizyonlarını indirgemiş gözüküyor.
HDP, kendi içine döndü. Bu olumsuz durumu ayrıntılı ve çok boyutlu yapısı içinde tartışacağız.
Demokrat Parti ve lideri ne diyor, bilen ya da duyan var mı?
Tüm siyasi alan ve ülke yönetimi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’ye bırakılmış durumda.
Devlet Bahçeli ve MHP, çok fazla konuşmuyor, seçim sonrası sessizliğini devam ettiriyor gibi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, muhalefeti ezip geçtiği, 65-70% ile seçimleri kazandığı, muhalefetsiz yönetim şansını yakaladığı bir seçim sonrası yönetim alanı verilmiş görünüyor.
%48 ve 25 milyonu unutan muhalefet ve özellikle CHP, bu görüntünün temel nedeni.
Muhalefetsiz Türkiye riski giderek artıyor ve gerçekliğe dönüşüyor.
Mart 2024 Yerel Seçimlerinde eğer İstanbul ve Ankara kaybedilirse, muhalefet ve CHP kendi eliyle “Muhalefetsiz Türkiye”yi hazırlamış ve iktidara teslim etmiş olacak.
Seçmenine ve Türkiye’ye sorumluluğunu unutan ve siyaseti parti içi liderliğe indirgeyen CHP, muhalefetsiz Türkiye’ye yaratan temel ve ana aktör olacak.
%48 ve 25 milyon, bu durumu 28 Mayıs akşamından beri üzülerek ve kızarak izliyor. Bu durum devam ettikçe de içine kapanacak ve siyasetten uzaklaşacaktır.
Şüphesiz ki, bu kesimin değişim ve demokrasi isteği devam edecektir, ama, bu, daha çok sivil toplum, kent yönetimi ve bireysel düzlemlerde olacaktır.
Muhalefet muhalefetsiz Türkiye’nin oluşumuna katkı verdikçe, toplumun demokratik direnci giderek bu partilerden uzaklaşacak ve sivil, kent ve bireysel alanda sürdürülecektir.
Türkiye’de, tekrardan, güçlü iktidar-zayıf muhalefet dönemini yaşayabiliriz. Fakat, vurgulayalım, bugün tek farkla: Demokratik direnç gösteren ve değişim isteyen toplum, etki alanını sivil toplum-kent yönetimi-bireysel olarak geliştirmeye çalışacaktır.
Belki ve sanki bu nedenle, seçimler sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine oluşumundaki tercihlerinde, ekonomiyi düzeltmek ve İstanbul’u geri almak amacına da uygun olarak, muhalefetten daha çok %48 ve 25 milyonu dikkate almış gözüktü.
Muhalefetsiz Türkiye, Türkiye için en kötü senaryo.
Muhalefet, Türkiye için, hatta iktidar için bile gerekli ve önemli.
Güçlü ve dinamik bir muhalefet olmadan, ki, toplumun değişim isteyen demokratik direnci bunun altyapısını oluşturuyor:
Türkiye’yi muhalefetsiz Türkiye’ye dönüştürmeyin; seçim sonuçlarını doğru okuyarak, parti içi iktidar oyunlarına değil, ülkemizin geleceğine odaklanın; lidere değil, vizyon-strateji-sosyolojik analize odaklanın.
Birincisi, başta ekonomi olmak üzere, çoklu krizlerimize çözüm bulmamız ve dış ilişkilerde itibarlı Türkiye’yi yaratmamız mümkün gözükmüyor.
İkincisi, kutuplaşmış ve bölünmüş “iki Türkiye” gerçekliğini değiştirmemiz zorlaşıyor.
Üçüncüsü, İstanbul ve Ankara yönetimlerinin muhalefette kalması çok zorlaşıyor.
Dördüncüsü, iktidarın iyi yönetemediği ve sorunlara çözüm bulamadığı, buna karşın muhalefetin dağıldığı ve zayıfladığı bir Türkiye tablosu ya da olasılığı hem içeride hem de dışarda ülkemizi kırılgan ve manipülasyonlara açık bir duruma getirebilir.
Tüm bu gelişmeler ve sorunlar içinde, ana muhalefet partisi CHP’ye ülkemizin geleceği için ve %48 içinden çağırımdır: Türkiye’yi muhalefetsiz Türkiye’ye dönüştürmeyin; seçim sonuçlarını doğru okuyarak, parti içi iktidar oyunlarına değil, ülkemizin geleceğine odaklanın; lidere değil, vizyon-strateji-sosyolojik analize odaklanın ve bunun için genç, yaratıcı, liyakatli ve toplumla bağ kuracak kadrolara yönelin.
Bunun için lider değişimi gerekliyse, Kemal Bey, bu yolun önünü açın.
Sevgili Kemal Bey, eğer, içtenliğinizle, ki içtenliğinize inanıyorum, “Gemiyi limana sağlam götürmek kaptanın görevidir… Kaptan olarak gemiyi limana sağlam götüreceğimi herkes bilsin…Mesele bir fani olarak Kemal Kılıçdaroğlu olayı değildir… büyük mücadelenin sadece ve sadece bir neferiyim” diyorsanız, artık, Mevlana Celaleddin Rumi’nin sözleriyle, “her şey kendi vaktini bekler”; lider değişimi için o vaktin geldiğini söyleyin:
Ve ekleyin,
“Aynalar türlü türlüdür.
Yüzünü görmek isteyen cam’a bakar,
Özünü görmek isteyen can’a bakar”
Bu nedenle can’a bakarak, değişimin öncüsü oluyorum deyin.
Artık, Türkiye için, etkili muhalefet için, “kendinizi başkaları için anlamlı kılma” zamanı geldi.
Değişimin önünü açmak, ülkemizin de önünü açacaktır.