Eğer muhalefet Türkiye’de yeni bir fikriyatın temsilcisi olacaksa, demokrasi için yapılan ittifaklar, verilen destekler dezenformasyona karşı şerbetli olacaksa, o zaman Türkiye’nin yenisi olmaya soyunan muhalefetin köklü bir dönüşümden geçmesi şart.

Türkiye 14 ve 28 Mayıs 2023’te, otoriter bir yönetimi demokratik bir yönetimle değiştirmek için yakaladığı tarihsel şansı kullanmadı veya kullanamadı.

Önümüzdeki dönemin en önemli meselesi, muhalefetin neden başarısız olduğunu anlaması ve bu nedenleri ortadan kaldıracak bir yenilenmeyi bir an önce gerçekleştirmesi olacak. Sorumluluğun kabul edilmesi, demokratik süreçler işletilerek ve kişilere hak ettikleri saygı gösterilerek, liderlik düzeyinde bir değişim elzem. CHP’nin yenilenmesi, olmazsa yeni bir hareketin ortaya çıkması mutlaka gerekli. Keza HDP ve diğer partiler için de benzer şeyler söylenebilir.

Eleştiri ve öz eleştiri olmadan olmaz. Ama bu eleştiriler kişi ve parti düzeyinde kalırsa sonuç vermeyecektir. Eğer aday yanlıştıysa neden yanlıştı? Muhalefet eksikse nerede eksik? Altılı Masa İttifakının kendisi mi yoksa uygulanma şekli mi yanlıştı? HDP’nin ayrı aday çıkarmayıp Sayın Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi tümden yanlış mıydı, yoksa eksik olan başka şeyler mi vardı? Yeni bir liderlik olacaksa neyi farklı yapmalı? Eğer bu sorular doğru yanıtlanmazsa, haklı eleştiriler yanlış gerekçelere dayanırsa, mevcut isimlerin yerine gelenler de istenen başarıyı sağlayamayacak, Türkiye hak ettiği demokratik yönetime kavuşamayacaktır. Muhalefet Neden Kaybetti?

Recep Tayyip Erdoğan %52,54

Muhalefet %47.27

Bu sonuç 2018 seçimlerinden.

Şimdi de beş yıl sonraki sonuca bakalım:

Recep Tayyip Erdoğan %52,18

Muhalefet (Kemal Kılıçdaroğlu) %47,82

Oysa iki seçimde değişik olan çok şey vardı. 2018 seçimlerine muhalefet çok adayla ve partilerin kendi kimliklerinin ön planda olduğu daha zayıf ittifaklarla girmiş, oldukça farklı söylemler kullanmış, ekonomik durumun daha iyi olduğu ve bir deprem felaketi yaşamamış bir dönemde yarışmıştı... 2023 seçimlerine ise ortak adayla, oldukça farklı söylemler ve yoğun ittifaklarla girdi, ekonominin çok kötü gittiği, milyonlarca yeni seçmenin oy verdiği ve deprem felaketi yaşamış bir dönemde yarıştı. Ama iki Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucu arasında bire bir benzerlik var. Bu ne anlama geliyor?

İktidarın lehine ve aleyhine değişmiş olan birçok koşul, tercih ve eylem olmasına rağmen sonuç hemen hemen aynı çıktı. Aynı şeyi muhalefetin lehine ve aleyhine değişmiş olan koşullar, tercihler ve eylemler için de söyleyebiliriz.

Karşılaştırmalı analizde kuraldır: eğer farklı koşullara rağmen sonuç aynı olmuşsa, nedenlerini değişmeyen (benzer) koşullarda veya parametrelerde aramak gerekir.

2018 ve 2023 seçimleri arasında değişmeyen ve bazıları daha derinleşen dört önemli koşulun, bir başka deyişle muhalefet zaafının, sonucu belirlemekte etkin olduğunu düşünüyorum:

  • Kutuplaştırıcı siyaset: maddi ve kimliksel kutuplaşma ve bununla ilintili dezenformasyona karşı etkili siyaset oluşturamamak.

ü

  • Siyasal örgütlenme: başta CHP olmak üzere parti örgütlerinin aşılamayan yapısal zaafları.

ü

  • Fikriyat zayıflığı: siyasal muhalefetin, başta Kürt meselesi ve AKP döneminde Türkiye’nin ve dünyanın nasıl bir değişim geçirdiği olmak üzere, geçmiş ve gelecek Türkiye vizyonuyla ilgili temel ikilemlere çözüm sunan yeni bir fikriyat yaratamamış olması.
  • Karşı-elit ideolojisi: daha ilk yıllarından beri kendisini başarılı bir şekilde Türkiye’nin “eski” elitlerine alternatif, değişimin öncüsü yeni bir yönetici sınıfı olarak sunan iktidarın bu silahına yönelik etkili bir silah geliştirememesi. Değişimi temsil edecek “yeni” bir imaj oluşturamaması.
Seçim öncesinde ve sonrasında kamuoyunda en çok eleştirilen meseleler, ortak aday Kemal Kılıçdaroğlu, Altılı Masa, ve HDP’nin Kılıçdaroğlu’na desteği. Bunlar elbette önemli ama neden beklenen neticeleri vermediler? Asıl bu sorular sorulmalı ve yanıtların bahsettiğim dört konuda düğümlendiğini düşünüyorum. Örneğin Sayın Kılıçdaroğlu eleştirilecekse, örgütle ilgili zaaflara ve kutuplaştırıcı siyasete yeterli çözüm bulmamış olmakla (bulduklarının da yetersiz kalması ve yetersiz uygulanmasıyla) eleştirilmeli. Sayın Kılıçdaroğlu veya herhangi bir parti lideri her işe yetişemez ve parti örgütünün eksikliklerinden sorumlu tutulamaz. Ama daha güçlü bir örgüt kurmamış olmaktan, seçim günü, gecesi ve sonraki günlerde destekçilerini “cami avlusuna bırakılmış kimsesiz çocuklar gibi yalnız” bırakmamasını sağlayacak ehil ekibi kuramamış olmaktan, birebir sorumlu. Çünkü muhalefete destek veren Türkiye’de istenirse yararlanılabilecek bu beşeri sermaye fazlasıyla var. Keza Altılı Masa’yı ve HDP’yi bahsettiğim dört konuda eleştirmek gerekir. Eğer muhalefet Türkiye’de yeni bir fikriyatın temsilcisi olacaksa, demokrasi için yapılan ittifaklar, verilen destekler dezenformasyona karşı şerbetli olacaksa, o zaman Türkiye’nin yenisi olmaya soyunan muhalefetin köklü bir dönüşümden geçmesi şart. Buna CHP kadar HDP de dahil.

Aksi takdirde demokrasi için yapılmış ittifakları ve fedakârlıkları, helalleşme ve temiz siyaset çağrısı gibi tarihsel doğruları yanlış olarak nitelemek gerekir ki, bundan çok farklı ve bana göre çok yanıltıcı sonuçlara varmak gerekecektir.

Önümüzdeki yazılarda yukarıda bahsettiğim dört konuya ayrı ayrı değinmek istiyorum.

ü

ü