Meral Akşener PolitikYol’a konuştu | "Türkiye bu sistemi, bırakın 2023’ü, bu hafta sonuna kadar bile taşıyamaz"
Ali Haydar Fırat – Murat Aksoy
Türkiye’nin mevcut sistem ile her alanda çöküş yaşadığını söyleyen İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener; “Türkiye bu sistemi, bırakın 2023’ü, bu hafta sonuna kadar bile taşıyamaz. … Bu sistemin ömrü uzadıkça, milletimizin ve ülkemizin dertleri çoğalıyor. O yüzden, Türkiye 2023’e kadar bekleyemez. Bekletmeye kalkarlarsa hasar büyür.” dedi.
PolitikYol olarak parti liderleri ile söyleşilerimiz devam ediyor. Yoğun programı arasında İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener sorularımızı cevapladı. Türkiye’yi karış karış gezdiğini ifade eden Akşener, herkesin bir an önce seçim istediğini söyledi.
Akşener, Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda 2019’da yerel seçimlerde elde edilen başarıyı referans alarak muhalefetin ortak adayla seçime katılmasından yana olduğunu söylüyor.
Millet İttifakı’nın Cumhur İttifakı’ndan en önemli farkının; “Millet ittifakı bir menfaat birliği değil. Millet İttifakı, Türkiye’nin yaşadığı sorunların çözümüne dair, ortak aklın etrafından buluşmaktan ibaret. Hedefi “Şahsi” beka değil, ülkemizin bekası, milletimizin bekası.” diyor ve ekliyor; “sorunun kendisi, o sorunun çözümü olamaz.”
Akşener HDP’ye yönelik kapatma davası için ise; “HDP ile ilgili yasal ya da siyasi tüm adımlarda çoğu zaman ölçü kaçıyor, ve iş, partiden, onun yöneticilerinden veya yanlış yapanlardan çok, Kürtlerin toptan rencide edildiği tartışmalara, davranışlara dönüşüyor” diyor.
Öncelikle sıklıkla üzerinde durduğunuz ve temel ilke olarak asla vazgeçmeyeceğinizi söylendiğiniz Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistemin parametreleri nelerdir?
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Türkiye’nin, 20 yıllık bir iktidar eliyle içine çekildiği sorunlar yumağından çıkışının anahtarıdır. Genel olarak, bu sorunlardan, daha günlük önlem ve adımlarla çıkılabileceği şeklinde yanlış bir algı var. Oysa, ülkemizi, ekonomik, sosyolojik, diplomatik, yani her alanda bu noktaya getiren sürecin temelinde, yanlış bir yönetim anlayışı yatıyor.
Ben merkezci, istişareye, gerçeklere, günün ve çağın şartlarına kapalı bu yönetim anlayışı değişmeden, Türkiye’nin şartları değişmez.
Sorun, bu yönetim anlayışıyla, demokrasinin rafa kalkması, hukukun vesayet altına alınması, devletin tüm kurumlarının, sivil hayatın tüm unsurlarının vesayet altına alınması. Dolayısıyla, böyle bir yönetim anlayışının sonucu olarak, demokrasinin olmadığı, hukukun işlemediği bir ülke görüntüsüyle, ekonomiden diplomasiye tüm alanlarda kaybeden bir Türkiye ile karşı karşıyayız.
Yani kayıp her alanda…
Uluslararası ilişkileri şahsi ilişkisi zannedip, bunun üzerinden kurgulamaya çalışan, demokrasiyi rafa kaldırarak, özellikle batıyla ilişkileri erezyona uğratan, hukuku bir kişinin iki dudağı arasına hapseden bir yönetim anlayışı doğaldır ki, ülkemize güveni sarsıp, yatırımların önünü kesip, Türkiye’yi de her geçen gün yalnızlaştıran bir sonuç doğuruyor.
İşte bu gerçekler ışığında, biz de diyoruz ki, tüm bu eksikleri tamamlayabilecek, dünya ile ilişkilerimizi yeniden rayına oturtabilecek, yatırımcıya yeniden güven verebilecek bir Türkiye için, bu sistemin vakit kaybetmeden değişmesi gerekiyor. Çünkü bu düzen, eğri bir düzen. Eğri düzende doğru iş olmaz, olmuyor.
HER GÜN DAHA ÇOK KAYBEDİYOR TÜRKİYE
Neticede Türkiye yerinde saymanın da ötesinde, her geçen gün daha çok kaybetmeye devam ediyor. Emeklilerin çilesinin de, işçilerin refah seviyesinin de, işverenlerin sırtındaki yükün de, enflasyonun da, fakirliğin de, gençlerimizin işsizliğinin de temelinde, Partili Cumhurbaşkanlığı denilen uyduruk sistemin ta kendisi var.
Ekonomideki kötü gidişatın da, diplomasideki hataların ve yalnızlaşmanın da, devlet kurumları arasındaki koordinasyonsuzluğun da, yolsuzluğun da, savurganlığın da, kayırmacılığın da temelinde, bu sistem, ve onu üreten akıl, daha doğru bir deyişle akılsızlık var.
Peki çare?
Bu sebeple, ülkemizin idaresinde, Milletimizin iradesini yeniden etkili hale getirecek, demokrasiyi ve hukuku, tam ve kamil olarak işletebilecek, istişareye açık, ortak akılda buluşabilecek bir siyasi işleyişe ve atmosfere ihtiyacımız var.
Bize göre, işte bu ihtiyacı karşılayabilecek olan da İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem.
Muhalefet partilerinin bu konuda farklı çalışmaları var. Sizinkinin temeli ne?
Evet var. Mesela yeni bir anayasa üzerinden sistemi yenilemek bir yöntem. Bizim yaptığımız ise bir yönetim modeli. Daha iyiye ve güzele ulaşabilmenin anahtarı olarak, atılması gereken adımları sıraladık.
Daha demokratik bir işleyişin, sağlıklı ve bağımsız bir şekilde işleyebilecek bir hukuk sisteminin, liyakatin, istişarenin önünü açabilecek, bu yanıyla da Türkiye’ye çok şey kazandıracak bir yol haritası çizdik.
İyileştirilmiş ve Parlamenter Sistem’le hedefimiz, Türkiye’yi, bu sakat yönetim anlayışından ve onun, milletimize yaşattığı, ülkemize yaşattığı olumsuz sonuçlarından kurtarmak.
TÜM TOPLUMSAL KESİMLERDEN KATKI BEKLİYORUZ
Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem konusunda hazırladığınız çalışma ilgili nasıl bir süreç izliyorsunuz?
Biz yeni sistem önerimizin, toplumun tüm kesimlerine bir fikir vermesini, tartışılmasını, katkı sunulmasını istiyoruz. Siyasi partilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, akademisyenlerle, vatandaşlarımızla paylaştık, paylaşmaya devam ediyoruz.
Hattı zatında, sisteme dair önerilerimizi hazırlarken bile, demokratik bir süreç işlettik. Bu çalışmada, iki hukukçumuz, Adalet ve Hukuk Politikaları Başkanımız Prof. Dr. Bahadır Erdem ve Genel Sekreterimiz Uğur Poyraz, birçok kesimle istişare ederek bir hazırlık yaptı.
Sonrasında bu çalışmayı hem Başkanlık Divanı’na, hem Genel İdare Kurulu’na, hem de İl ve İlçe Başkanlarımıza kadar tartışmaya açtık, katkılarını, görüşlerini istedik.
Şimdi bu demokratik sürecin ikinci aşamasındayız.
Yani..
Türkiye’nin tüm birikiminden faydalanmak üzere, akademiden hukuk platformlarına, sivil toplumdan meslek örgütlerine kadar toplumun her kesimiyle paylaşmaya devam ediyoruz. Aynı şekilde öneri, eleştiri ve katkılarını bekliyoruz.
Yani İYİ Parti’nin, demokratik bir sistem önerisi, içeriği ve hedefine yakışır bir demokratik süreçle, konuşulmaya ve tartışılmaya devam ediyor.
SİSTEM ÜLKEYİ TAŞIYAMIYOR
Mevcut Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde ciddi bir tıkanmanın olduğu, toplumun geniş kesimlerinin bu sistemi benimsemediği yapılan araştırmalarla ortaya çıkmaktadır. Türkiye 2023’e kadar bu sistemi taşıyabilir mi?
Türkiye bu sistemi, bırakın 2023’ü, bu hafta sonuna kadar bile taşıyamaz. Çünkü hayat kesintisiz devam ediyor, ve o hayatın zorlukları ve sıkıntıları da bu sistemden kaynaklanıyor.
Bugün, Merkez Bankası’nın rezervlerindeki tükenişin de, enflasyonun da, pandemi altında ezilen esnafın ve çalışanların da yaşadığı sıkıntının temelinde, bu ucube sistemin dayattığı yönetim anlayışı var.
Milletimizi yaşadığı bu büyük sıkıntılardan kurtarabilmenin yolu, bu sıkıntıların kaynağı olan Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminden kurtarmak. Bu da bir seçimle mümkün.
Bu sistemin ömrü uzadıkça, milletimizin ve ülkemizin dertleri çoğalıyor. O yüzden, Türkiye 2023’e kadar bekleyemez. Bekletmeye kalkarlarsa hasar büyür.
MİLLET BU SİSTEME “HA-VET” DEDİ
Siz de erken seçim istiyorsunuz. Millet İttifakı ortağınız CHP Genel. Başkanı. Kemal Kılıçdaroğlu bunun için çağrı da yaptı. İktidar kaçıyor…
Biz bir an önce seçim diyoruz. Yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki, milletimiz bu sistemin olumsuz sonuçlarını gördü. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne karşı olan vatandaşlarımızın oranı zaman zaman yüzde 60’lara yaklaşıyor.
Nitekim, mühürsüz zarflar gibi bir oyunla, ucu ucuna hayata geçirilebilmiş bir sistem bu. Yani işin özü şu, milletimiz bu sisteme zaten “HA-VET” dedi.
Vatandaşlarımızın, yüzde 50’nin bir tık üzerindeki kesiminin oyuyla hayata geçti. Ama sonuçlarını gördükçe, sıkıntılar arttıkça anlaşıldı ki, bu sistem Türkiye için değil, tek bir kişinin tek başına mutlak iktidarı için dizayn edilmiş.
Ekonomiyi, sırf haneden diye, konuyla ilgili hiçbir uzmanlığı olmayan birine teslim edebilecek kadar devlet ciddiyetinden uzak bu anlayışın, her şeye, her karara, her kuruma, kısaca tüm ülkeye hakim olabilmesi için, Türkiye’ye kurulmuş bir tuzak olduğunu, vatandaşımız gördü.
Benim dillendirdiğim seçim talebi, şahsi bir talep değil, bizzat milletimizin talebi.
AK PARTİ SEÇMENLERİ DE SEÇİM İSTİYOR
Bu talebi sahada görüyor musunuz?
Ben, Türkiye’yi karış karış geziyorum. Sadece bize ya da muhalefet partilerine oy vermiş vatandaşlarımız değil, sayın Erdoğan’a güvenerek oy vermiş vatandaşlarımızın talebi de bu yönde.
Sayın Erdoğan millete yabancılaştı, milletten uzaklaştı.
Ben kendisine bir kez daha hatırlatayım ki, erken seçim ve sistem değişikliği talebi, milletimizin talebidir.
Biz, siyasetçiler olarak, milletimize aracılık görevi yapıyoruz.
Giderek derinleşen krizler ülkemizi bir çöküş sürecine sürüklemektedir. Bu çerçevede sizin öngörünüz mevcut iktidar blokunun bu sorunları çözme kapasitesi kalmış mıdır?
Hep söylüyorum; Bir sistem, ülkeyi zenginleştirmek, milletin huzur ve refahını artırmak için kurgulanmamışsa, ne yaparsanız yapın, o sistemle bu sorunları ortadan kaldıramazsınız.
Çünkü bu sistem, ülkemiz ve milletimiz için değil, Türkiye’ye “Şahsının ülkesi” zanneden sayın Erdoğan’ın şahsı için uydurulmuş bir sistem.
Her işe tek başına karar vermesini sağlamak, bir başka deyişle egosunu tatmin amacıyla hazırlanmış bir sistem. Bu ruhtaki bir sistemin, ülkemizin ve milletimizin sorunlarını çözebilmesi mümkün değildir. Basit bir örnek vereyim…
SORUNUN KENDİSİ SORUNA ÇÖZÜM OLAMAZ
Lütfen…
Demokrasinin işlemediği, adalet mekanizmasına güvenin olmadığı bir ülkeye yatırım gelmez. Çünkü yatırım güvenli limanlar arar. Bugün, mülkiyet hakkının ihlal edildiği, tapunun delindiği bir ülke, hiçbir yatırımcı için güvenli liman değildir.
Dolayısıyla, yatırım olmazsa istihdam olmaz, iş olmaz. İş olmazsa da aş olmaz. Anneler-babalar evlatlarına karşı mahcup olur. Yaşadığımız işte tam olarak budur.
İktidar ve yakın çevresinin keyfi yerinde ama, anaların-babaların evlatlarına karşı boynu bükük. İşte bu mahcubiyetin sebebi, güveni ortadan kaldıran bu sistemdir. Demem o ki; sorunun kendisi, o sorunun çözümü olamaz.
MİLLET İTTİFAKI MENFAAT BİRLİĞİ DEĞİL
Bir söyleşinizde “Millet İttifakı Genişlemelidir” ifadesini kullandınız. Bir kez daha bu konuda ki düşüncenizi sormak, hangi parti ve aktörlerin bu sürece dahil olmasını isteğinizi açmanızı isteyebilir miyiz?
Bakın, Millet İttifakı’nın, Cumhur İttifakı’ndan en önemli farkı şu;
Millet ittifakı bir menfaat birliği değil. Millet İttifakı, Türkiye’nin yaşadığı sorunların çözümüne dair, ortak aklın etrafından buluşmaktan ibaret. Hedefi “Şahsi” beka değil, ülkemizin bekası, milletimizin bekası.
Bu yanıyla baktığınızda, ülke ve millet menfaatini kollayan ortak akıl etrafından buluşabilen herkesin katılabileceği bir iş ve güç birliği. Aslında bir akıl birliği.
Bu yüzden, Ak Parti iktidarının ve uydurduğu bu sistemin Türkiye’ye hasar verdiğini görüp, demokrasi-hukuk-ekonomi-liyakat-iş-aş gibi konularda, ortak akılda bulaşabilen tüm siyasi partilerin dahil olabileceği bir güç birliği.
Buradaki en önemli ölçü; Türkiye’nin birliğine, bütünlüğüne, refahına, huzuruna halel getirebilecek bir anlayıştan uzak olmak.
ORTAK ADAYLA SEÇİME GİTMELİYİZ
Son dönemlerde Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanlığı seçimine ayrı ayrı adaylarla ya da ortak bir adayla girmesi yoğun bir biçimde tartışılmaktadır. Bu konudaki öneriniz siyasette ve kamuoyunda geniş yankı buldu. Öneriyi getirme sebebiniz ve de ilk turda kazanma imkanı üzerine düşüncelerini öğrenebilir miyiz?
Öncelikle şunun altını çizeyim; Millet İttifakı’nın seçimlerde nasıl bir pozisyon alacağına, partilerin ilgili kurumlarındaki istişarenin ardından, Genel Başkanlar bir araya gelerek karar verecek.
Benim, ortak adayla gidilmesi daha doğru olur şeklindeki fikrimin, somut bir gerekçesi var. Bakın, 31 Mart yerel seçimlerindeki iş birliği modeli, bizzat benim talebimdi.
Bize göre; ülkemizi zarara sokan, milletimizin sırtındaki yükü artıran Ak Parti iktidarının sona erebilmesi için, milletimizin sert bir mesaj vermesini sağlamak gerekiyordu. Bu da yerel seçimde, muhalefetin kazanmasını sağlamakla mümkündü. Bu, hem, ceketimi assam kazanırım havasındaki iktidara, milletin sandıkla çok şeyi değiştirebileceğini yeniden gösterecek hem de, unuttukları milleti hatırlamalarını sağlayacak bir sonuç doğuracaktı. Öyle de oldu.
Milletimiz, iktidarı çok net bir şekilde uyardı.
Dolayısıyla, 31 Mart seçimlerine ilişkin bu stratejimiz, siyasette ve milletimizde karşılık buldu. Güç birliğiyle, ortak akılla ve doğru adaylarla sonuç alındı. Seçmen yeniden, velinimet olduğunu hatırladı, iktidar da, millet iradesinin nasıl bir güç olduğunu hatırladı. Hele de, entrikalarla iptal ettikleri İstanbul seçiminin ikinci etabında, sağcısı-solcusu, milliyetçisi-muhafazakarı, genci-yaşlısıyla, millet öyle bir ders verdi ki, iktidar partisi hala içine sindiremedi, hala toparlanamadı.
2019 STRATEJİSİ ÖNEMLİ
Bu yüzden mi ortak aday?
İşte, önümüzdeki bu somut örnekten hareketle, bu fikrimi paylaştım.
Elbette buna bir masada ortaklaşa karar verilecek. Ancak, doğru bir adayla ve güç birliğiyle gidilecek bir seçimden, kazançlı çıkacağımıza inanıyorum.
2019’daki yerel seçimde uygulanan strateji, önümüzdeki genel seçim için önemli veri. Bu veriyi doğru kullanmak gerektiğini düşünüyorum.
BİZ İKTİDARA HAZIRIZ
Toplumun geniş kesimleri AK Parti iktidarının artık devam etmesinin mümkün olmadığını düşünmekte ve yapılan kamuoyu araştırmaları bu sonucu göstermektedir. Ancak aynı araştırmalar muhalefetin ya da Millet İttifakının da ülkeyi yeniden nasıl inşa edeceğini henüz kapsamlı bir biçimde anlatamadığı gerçeğini de göstermektedir. Bu çevrede muhalefet, İYİ Parti, Millet İttifakı ülkeyi her alanda yeniden inşa etmeye program ve kadro olarak hazır mıdır?
En başından net şekilde söyleyeyim, hazırız. Bakın, tedavi için ilk ve en önemli adım teşhistir.
Biz, Türkiye’nin sorunlarını ve bu sorunların kaynağını net bir şekilde teşhis ettik, bunu da milletimizle paylaşıyoruz. Hatta, sorumlu muhalefet anlayışımızın gereği olarak, her platformda iktidarın kendisiyle de paylaşıyoruz.
ÜÇ-BEŞ ŞİRKETE BAĞLANAN HORTUMLAR KESİLECEK
Peki bu sorunları nasıl çözeceksiniz?
Bu da çok zor değil. Öncelikle yönetim anlayışı değişecek.
Üç-beş yandaş şirkete açılmış hortumlar kesilecek. Türkiye’nin zenginlikleri ve kaynakları, asıl sahibine milletimize aktarılacak.
Zor gibi gösterilmeye çalışılan iş, aslında bu kadar basit.
Bakın, Ak Parti iktidarı ve sayın Erdoğan, 20 yıldır, kendilerinden önceki fakir Türkiye’den bahseder. Şu yoktu, bu yoktu diye, Refah Partisi’yle, kendilerinin iktidar olduğu döneme bile çamur atar.
Ancak, ne dünya o eski dünya, ne de Türkiye o eski Türkiye.
Türkiye, sanılanın aksine zengin bir ülke.
Bir iktidar, bir iş adamının milyar liralık vergisini tek kalemde silebiliyorsa, o ülke zengin bir ülkedir.
Bir iktidar, beş müteahhide, 1 liralık işleri 5 liraya, 10 liraya yaptırabiliyorsa, o ülke zengin bir ülkedir.
Bir Cumhurbaşkanı, 4 tane saray yaptırabiliyorsa, 13 tane uçak, tanesi 18 milyon lirayı bulan lüks otomobiller alabiliyorsa, o ülke zengin bir ülkedir.
Bir iktidar, o beş müteahhide, milyarlarca liralık teşvikleri çerez gibi dağıtabiliyorsa, o ülke zengin bir ülkedir.
TÜRKİYE ZENGİN AMA HALK FAKİRLĞE MAHKUM EDİLİYOR
Zengin miyiz?
Zengin bir ülkenin vatandaşlarının ekonomik sorunları olabilir mi? Gençlerinin işsizlik gibi bir sorunu olabilir mi? Emeklisi, memuru, işçisinin ay sonunu zor getiriyor olması kabul edilebilir mi?
Elbette edilemez.
Ama Ak Parti iktidarının milletimize reva gördüğü gerçeklik maalesef böyle. Türkiye zengin, ama milletimiz fakirliğe mahkum ediliyor.
Bütün mesele, Türkiye’nin zenginliklerinden, kaynaklarından milletin adil şekilde payını alabilmesini sağlamak.
İşte bizim çözüm anahtarımız bu; bu zenginlik milletimizin ürettiği bir zenginliktir ve asıl sahibi de odur. Biz bu gerçek ışığında hareket edeceğiz. Hırsızlara, yolsuzluklara, adam kayırmacılığı uzatılmış hortumları kestiğimiz anda, ortaya milletimiz için öyle büyük bir kaynak çıkacak ki, buna Ak Partililer de şaşıracak. Biz bu kadar imkanı, zenginliği nasıl oldu da böyle kullanamadık diyecekler.
Projeleriniz…
Mesela ARTAGAN Projesini açıkladım. Kayıt dışı ekonominin, yolsuzluğun, vergi kaçırmanın Türkiye’ye ağır bir maliyeti var.
Bunlar, doldurmaya çalıştığınız havuzun altındaki delikler. Bir yandan doldurmak için çabalıyorsunuz, diğer yandan o su o deliklerden heba olup gidiyor. Bu kayıpları önlemek bile başlı başına büyük bir kaynak üretiyor.
Türkiye’nin ve milletimizin sorunları büyük, evet, ama bu sorunların çözümü de bir o kadar basit.
Milletinize vefa duygunuz olacak,
Adalet duygunuz olacak,
Millet sevdanız olacak,
Sizi o makamlara getirenin aziz milletiniz olduğunu unutmayacak,
Ve bunun gereğini yapacak, aklınızı ve imkanları, milletinize borcunu ödemek için kullanacaksınız.
Formül bu kadar basit.
Yoktan bir şeyler yaratmayacak, var olanı hakkaniyetle dağıtacaksınız.
O zaman elektrik faturaları da düşer, doğalgaz faturaları da. O zaman asgari ücret de artar, maaşlar da. O zaman gençlerimiz hak ettikleri işi de bulur, memurlarımız hak ettikleri 3600 ek göstergeyi de alır. O zaman EYT çilesi de biter, esnafın siftahsız geçen günleri de.
Doymak bilmeyen rant iştahını kursaklarına dizerseniz, memleketin suyu da, yeşili de, doğası da kurtulur, geleceği de.
YARGI BAĞIMSIZ OLMAYINCA İDDİALAR SORUŞTURULAMIYOR
Son günlerde yoğun bir biçimde Suç Örgütü Lideri olarak tanımlanan Sedat Peker’in açıklamaları konuşulmakta. Ülkemizde İçişleri Bakanlığı yapmış bir siyasetçi olarak Sedat Peker tarafından dile getirilen iddialara ve buna AK Parti’nin hala kamuoyunu doyurucu bir açıklama yapmamasına ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Bu konuda iktidardan, doyurucu bir açıklama beklemiyorum zaten. Çünkü iddia edilen kirli ilişkilerin göbeğinde bizzat iktidarın unsurları var. Ancak biz bu meseleye, o ne dedi, bu ne dedi boyutundan ziyade, devletimizin ve ülkemizin itibarı açısından bakıyoruz.
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ndeki en önemli zaaftan bahsettim az önce. Hukuk işlemiyor, Yargı devreye giremiyor. Çünkü, bağımsız olması gereken yargının mensuplarının kaderi de, bir kişinin iki dudağı arasında.
Bu işleri araştıracak olan kolluk kuvvetlerinin sicil amiri de iddiaların baş aktörlerinden. Bu durum, bu sistemin bir sonucudur. Ve mesele her geçen gün, devletimize ve kurumlarımıza ağır hasar verir bir noktaya doğru yol alıyor.
Bu yüzden, sağlıklı bir emniyet araştırması, sağlıklı bir yargı sürecinin bir an önce devreye girmesi gerektiğinde ısrarlıyız. Şahıslarla değil, kurumlarımızın sağlığı ve itibarıyla ilgileniyoruz. Yani bir anlamda, sineklerle uğraşmak yerine, bataklığın kurutulması gerektiğine işaret ediyoruz.
Bunun yolu da, kolluk kuvvetlerimizin rahat çalışabilmesi için, İçişleri Bakanı’nın kenara çekilmesi, Yargının da bağımsız bir şekilde süreci işletmesidir.
SALDIRILAR ALIŞKANLIK HALİNE GELDİ
Geçtiğimiz haftalarda Rize’de bir provokasyon ile karşı karşıya kaldınız. İzmir’de HDP İl Başkanlığı’na saldırı düzenlendi. Bu tür provokasyonlar ile hedeflenen nedir?
Türkiye’de, siyasetçilere, gazetecilere, itiraz eden herkese yönelik saldırılar alışkanlık haline geldi. Üstelik, her eylem hukuki açıdan yanıtsız, cezasız kaldığı için, yapanın yanına kar kalmaya başladı.
Evimin önüne kadar gelinmesinin, Sayın Kılıçdaroğlu’na linç girişiminin, gazetecilerin, akademisyenlerin pusuya düşürülmesinin başka izahı yok.
Bakın, bu işlerin mahkemesi, organize işler olduğu halde, basit yaralama gibi çok daha hafif suçlamalarla yürütülüyor.
Bu da, saldırgan zihniyeti cesaretlendiriyor. Bakıyorlar ki bedeli yok. Çünkü hukuk hakkıyla işlemiyor, işletilemiyor.
Bir siyasetçiye yapılan saldırıyı soruşturmak için düğmeye basan, bu ülkenin başkentinin Başsavcısı bile tehdit edildi bu ülkede. Daha ötesi var mı?
BECERİKSİZCE PLANLAMIŞ BİR PROVAKASYONDU
Peki Rize’de ne oldu?
Rize’deki meseleye de yukarıdaki çerçevede bakıyorum. Rizeliler bize çok güzel ev sahipliği yaptı. Bir kez daha teşekkür ediyorum, Allah razı olsun. Ancak, iktidar partisinin yöneticilerinin topladığı bir grup, vatandaşımızın derdini dinlememizi dert etmiş olacaklar ki, sloganlar atarak sesleri bastırmak istediler.
Sonuçta, beceriksizce planlanmış bir provokasyon girişimiydi. Başarısız da oldu.
Bütün amaç korku salmak. Bu iktidar ülkesine o kadar yabancılaştı ki, korku duvarının yıkıldığını göremiyor. Hafızaları da zayıf. Hele hele, Meral Akşener’in, korku duygusunu, taaa 28 Şubat’ta söküp attığını bile hatırlamıyor.
Bu zihniyeti dikkatle takip edeceğiz, ama takılıp kalmayacağız.
KONU HDP OLUNCA ÖLÇÜ KAÇIYOR
HDP’ye yönelik kapatma davası AYM tarafından kabul edildi. Parti kapatma çözüm mü? İktidar bloku, bu hamle ile ne hedefliyor?
Anayasamızda ve yasalarımızda parti kapatmalarla ilgili gerekçe ve süreçler belli. Bu sürecin, hakkaniyetle ve yasalara uygun şekilde işlemesini sağlamak öncelikle iktidarın görevi. Bu süreçte benim ısrarla dikkat çektiğim bir nokta var. HDP ile ilgili yasal ya da siyasi tüm adımlarda çoğu zaman ölçü kaçıyor, ve iş, partiden, onun yöneticilerinden veya yanlış yapanlardan çok, Kürtlerin toptan rencide edildiği tartışmalara, davranışlara dönüşüyor.
İşi seçmene bela okumaya kadar götüren siyasetçiler gördük. Ben bu konuda ciddi bir hassasiyet gösterilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bunu da her fırsatta dile getiriyorum. Bu hukuki bir süreçtir. Sağlıklı işletilmeli. Ancak, HDP’ye oy veren vatandaşlarımızı ve Kürt’leri rencide etmemeye de özen gösterilmeli.
MİLLİYETÇİ, KALKINMACI DEMOKRAT BİR PARTİYİZ
AK Parti’nin iktidarı ile geleneksel merkez sağ siyaset çöktü, partileri de tasfiye oldu. Kendinizi bu bağlamda siyasetin neresinden tanımıyorsunuz? Merkez sağ mı yoksa milliyetçi demokrat mı?
İYİ Parti milliyetçi, kalkınmacı ve demokrat bir partidir. Siyasetteki değerler artık dönüşüyor. Yeni kuşaklarla birlikte siyasette yeni değerler ortaya çıkıyor. Tercihler, yepyeni bakış açılarıyla, yepyeni değerler üzerinden yapılıyor. O yüzden, Türk siyasetini, 30 yıl, 40 yıl önceki değerler ya da dengeler üzerinden değerlendirmek hata olur.
Milletimizin gördüğü gerçek şu; siyaset, iktidarıyla muhalefetiyle bir terazidir. Bu teraziyi kullanan, ölçen biçen de millettir. Son 10 yıldır, ama özellikle Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’yle birlikte, Türk siyasetinin terazisi bozuldu. İYİ Parti, bu gerçek ışığında, ve bu gerekçeyle, milletin talebi üzerine kuruldu.
SİYASİ YERLPAZENİN MERKEZİNDEYİZ
Bugün, İYİ Parti, Türk siyasetinin su terazisidir, denge unsurudur.
Farklı siyasi yaklaşımların ya da tarafların, ortak akılda buluşmalarını sağlayabilecek bir denge unsurudur. Milletimizin, siyasetteki dışlayıcılıktan, kamplaştıran dilden, bütün bu dengesizlikten rahatsız olduğu ortada. İşte bu noktada, yeni ve sağlıklı bir dil, yeni ve sağlıklı bir bakışın adıdır İYİ Parti.
Siyasi yelpazede bir yer seçmek ya da beğenmek durumunda değiliz.
Kendimizi siyasetin tam merkezine konumlandırıyoruz.
Milletini seven, ülkemizin kalkınmasını, insanımızın zenginleşmesini isteyen, demokratik haklara sahip çıkıp, saygı gösteren, güçlünün hukukuna değil, hukukun üstünlüğüne inanan, ez cümle milletimiz için hak ettiği bir Türkiye hayali kuran her vatandaşımızın buluşma noktasıyız.
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Sivas’ta dershane bulunan binada yangın: Bir öğretmen öldü
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı
Marmaray'da bir kişi intihar etti