İstihdama dönüşmeyen toplumsal refahı desteklemeyen eşitsiz ve makyajlı büyüme modelinden vazgeçilerek büyümenin verimlilik ve rekabet gücündeki artışa yönelik olarak revize edilmesi gerekiyor.Mal ve hizmet ihracatının, 2022 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 16,4, ithalatının ise yüzde 5,8 arttığı belirtildi. Küresel merkez bankalarının alacakları faiz kararı sonrası kurların yukarı yönlü baskılanmasının ihracat ve ithalat dengesini daha da bozacağı dikkate alındığında büyümenin sürdürülebilirliği oldukça sıkıntılı görünüyor. Benzeri olarak yüksek enflasyon beklentisinin tüketimi öne çekmesi nedeniyle tüketimin sürdürülebilirliği de riskte. Çünkü işgücünün milli gelirden aldığı pay gittikçe azalıyor. Gelir yöntemi ile GSYH bileşenlerinin gayrisafi katma değer içerisindeki payları dikkate alındığında ise işgücü ödemelerinin, 2022 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 66,4, net işletme artığı/karma gelirin de yüzde 134,7 arttığı dikkati çekiyor. İşgücü ödemelerinin cari fiyatlarla gayrisafi katma değer içerisindeki payı geçen yılın ikinci çeyreğinde yüzde 32,6 iken bu oranın, 2022 yılında yüzde 25,4 olduğu net işletme artığı/karma gelirin payının ise yüzde 49,2 iken yüzde 54,0’a ulaştığı gözlemleniyor. Görüldüğü üzere büyümenin kompozisyonunda sermayenin payı azalırken hane halkı tüketiminin payının arttığı ancak sermayenin bu artan büyümeden aldığı pay artarken işgünün payının azalması yoksullaştıran bir büyümenin olduğunu ortaya koyuyor. Yani büyümenin emeğin hakkını iyileştirmediği söylenebilir. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 6 bin 400 TL’ye yoksulluk sınırının ise 21 bin TL’ye yaklaştığı ve asgari ücretin açlık sınırının neredeyse 1,400 TL altında kaldığı ekonomimizde emeğin GSYH’dan aldığı payın azalması kişi başına gelirin de adil dağılmadığını gösteriyor. Bu çerçeve de verimliliği artırmadan tüketimi artıran Türkiye'nin bu büyüme modelinin enflasyon, cari işlemler açığı, işsizlik, risk primi ve yoksulluk gibi temel makroekonomik göstergelerin de büyümesine eşlik ederek ekonomideki sorunları artırmaktan başka bir işe yaramadığı gayet açık. Birleşmiş Milletler 1996 yılı İnsani Kalkınma Raporu işsiz, acımasız, sessiz, köksüz ve geleceksiz büyümeyi beş kötü büyüme çeşidi olarak belirtilmiştir. Bu nedenle istihdama dönüşmeyen toplumsal refahı desteklemeyen eşitsiz ve makyajlı büyüme modelinden vazgeçilerek büyümenin verimlilik ve rekabet gücündeki artışa yönelik olarak revize edilmesi gerekiyor. Ayrıca milli gelirin rakamsal bir artışını yansıtan büyüme ile birlikte elbette ki sosyal ve ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi de önem taşıyor.
Masum olmayan büyüme
Prof. Dr. Serap Durusoy, Türkiye’de gözlemlenen iktisadi büyümenin kişi başına düşen gelir, adil paylaşım ve benzeri parametreler göz önüne alındığında gerçek bir büyüme olmadığını ve bu büyümenin niteliğini kaleme aldı.
Hem içeride hem de dışarıda yine veri akışının oldukça yoğun olduğu bir haftayı geride bıraktık. İçerinden gelen en önemli veri büyüme rakamı oldu. Beklentilere paralel gelen rakam elbette ki karar alıcılarca memnuniyetle karşılandı. Nitekim Sayın Ekonomi Bakanı Nebati, açıklanan büyüme rakamları ile ilgili olarak, "Ekonomimiz yılın ikinci çeyreğinde yıllık bazda reel olarak ilk çeyrekteki kuvvetli büyüme performansımızın da üzerinde yüzde 7,6 büyümüştür. Böylece Türkiye, verisi açıklanan OECD ve G20 ülkeleri içerisinde yılın ikinci çeyreğinde en yüksek büyüme kaydeden ikinci ülke olmuştur" değerlendirmesinde bulundu. Ancak bu değerlendirmenin OECD ülkeleri içerisinde enflasyonu en yüksek ülke olduğumuz göz ardı edilerek yapıldığı görülmekte.
Bilindiği üzere karar alıcıların Eylül ayından beri model olduğunu ileri sürdükleri denemenin içeriğini kur şoku ile cari fazla yaratarak uzun vadede enflasyonun önlenebileceği oluşturdu. Bu paradigma değişikliği ile, PPK kararları faiz indirimi yönünde alındı. Ancak uygulanan bu politikanın olumsuz etkilerinin görülmeye başlaması (TL’deki değer kaybının yüksek seviyeye ulaşması ve kurlardaki yükselişin önlenememesi) üzerine yeni ekonomi önlemleri açıklandı. Dövize yönelimi engellemek, TL’yi özendirmek ve liralaşma politikası bağlamında atılan adımlar ve hayata geçirilen yeni enstrümanlar mali disiplinden de uzaklaşılmasına neden oldu. Öyle ki liralaşmayı sağlamak için rezerv satışları ve 60,6 milyar TL kamu kaynağı kullanıldı.
Cari fazla vererek ekonomik büyümenin hedeflendiği ve uzun vadede enflasyonun da önleneceğini ileri süren denemenin etkinsizliğini açıklanan Haziran cari açık rakamı da ortaya koydu. Her ne kadar enerji dışı cari dengede bir miktar iyileşme olduğu açıklansa da haziran ayında cari açık 3,5 milyar dolara yaklaşırken, yıllık bazda 32 milyar doları aştığı görüldü. Kayıtlı sermaye girişinin olmadığı ve doğrudan yatırım çekecek bir makroekonomi politikası izlenmemesine rağmen net hata noksanın 17,5 milyar dolara ulaşması da bir diğer önemli nokta olarak oluşturdu.
Tüm bunlar dikkate alındığında yüksek enflasyon pahasına hedeflenen büyümenin beklentilerin altında gerçekleşmesi elbette ki arzu edilmeyen bir durum olurdu. Ancak büyümenin beklentilere paralel gelmiş olması ne yazık ki onu masumlaştırmıyor. Çünkü burada dikkati çeken en önemli nokta büyümenin kompozisyonu ve sürdürülebilirliğinde kendini gösteriyor. Dolayısıyla rakama temkinli yaklaşmak gerekiyor. Zincirlenmiş hacim endeksi olarak, GSYİH bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 7,6 arttığı belirtildi. Faaliyetler incelendiğinde; 2022 yılı ikinci çeyreğinde bir önceki yıla göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak; finans ve sigorta faaliyetlerinin yüzde 26,6, hizmet faaliyetlerinin yüzde 18,1, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetlerinin yüzde 11,0, sanayinin yüzde 7,8, bilgi ve iletişim faaliyetlerinin yüzde 5,3, gayrimenkul faaliyetlerinin yüzde 4,1, diğer hizmet faaliyetlerinin yüzde 1,9 ve kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetlerin yüzde 1,7 arttığı belirtildi. Ancak tarım, ormancılık ve balıkçılık faaliyetlerinin yüzde 2,9 ve inşaat sektörünün ise yüzde 10,9 azaldığı gözlemlendi.
FAO tarafından hazırlanan küresel gıda fiyatları endeksinin 138 puana inerek düşüşünü beşinci aya taşınmasına rağmen gıda enflasyonu yüzde 94 olarak açıklanan ekonomimiz için tarım ormancılık ve balıkçılık faaliyetlerinde görülen bu azalma oldukça endişe verici.
Diğer yandan harcama yöntemine göre değerlendirildiğinde yerleşik hane halklarının tüketim harcamaları, 2022 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 22,5 artarken, devletin nihai tüketim harcamalarının yüzde 2,3, gayrisafi sabit sermaye oluşumunun ise yüzde 4,7 arttığı görüldü.
Yorumlar
Popüler Haberler
Milli Piyango sonuçları açıklandı
'Sarallar' operasyonu: Nadir Metal'in CEO'su Burak Yakın ile 'ünlülerin kebapçısı' Fikret Aydoğdu tutuklandı
4 günde ikinci intihar: Marmaray'da bir kişi raylara atlayarak yaşamına son verdi
CHP'li İnan Akgün Alp, kesin ihraç istemiyle disipline sevk edildi
Asgari ücretten sonra merakla bekleniyordu: Yılın son faiz kararı açıklandı
Yeni yıl pazarına 'Burası şeriat ülkesi' diyerek saldıran zanlı tutuklandı