Döviz piyasasına şeffaflıktan uzaklaşarak yapılan müdahale alışkanlığı belli ki TCMB tarafından terk edilmemiş. Bu alışkanlık bugün övgüyle bahsedilen yeni kadroları kısa sürede “rasyonel olmayan” kadrolarla kıyaslar hâle getirebilir. Kerim Rota yazdı.

“Mühendis kökenli birinin ortaya çıkan her sorunu “optimizasyon sorunu” olarak görmesi veya sorunları “ters mühendislik” ile çözmek istemesi bir reflekstir. Oysa çoğu zaman kök nedeni tamamen ortadan kaldırmak zaman ve enerji kaybına engel olur.”

Elon Musk da bundan birkaç yıl önce yaptığı bir söyleşide “Akıllı bir mühendisin en çok yaptığı hata, aslında hiç var olmaması gereken bir şeyi optimize etmesidir.” demiş. En üstteki paragrafı Politikyol için 28 Temmuz’da yazdığım “Pontiac Optimizasyon Problemi” başlıklı yazımdan alıntıladım. O yazıyı TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın kamuoyuna karşısına ilk kez çıktığı “Enflasyon raporu toplantısını değerlendirmek için kaleme almıştım.

Başkan o toplantıda göreve gelince kucağında bulduğunu söylediği hediye paketinden bahsederek, düğüme dönmüş düzenlemelerin hızla geriye sarılmasının maliyeti nedeniyle “optimizasyona” odaklanacaklarını ima etmişti.

Oysa bu düğümü yaratanlar 2019’dan bu yana “faiz sebep enflasyon netice” teorisinin peşine düşenlerle, başka ülkelerin parasını satarak kendi ülkemizin parasının değerini koruyacağı hayaline kapılanlardı. TCMB o toplantıda aslında hiç var olmaması gereken bu düzeneğin optimize edileceğini söylüyordu.

İKI ADIM ARASI KÜÇÜLÜRKEN BÜYÜYEN KAYGILAR

Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan atamaları sonrasında normalleşme hayallerine kapılan finans çevreleri aslında bu sözlerden kısa süre öncesinde gerçeklerle karşılaşmıştı. “Rasyonel olmayan” politikaların sembol ismi Şahap Kavcıoğlu’nun BDDK’nın başına atanmasının yarattığı hayal kırıklığı, TCMB’nin Haziran ve Temmuz toplantılarında yetersiz bulunan artışları ile perçinlenmişti.

Yıl sonu enflasyon tahmini %58 olan TCMB’nin normalleşme vaadi faizlerin önce 8.50’den 15’e, sonra da 17.5’e çıkmasıyla beklentilerin çok altında kalmıştı. Merkez bankalarının iki faiz kararı arasındaki adım büyüklükleri ileriye yönelik rehber niteliği taşır. TCMB’nin 650 bp artışın ardından yaptığı 250 bp’lık artış bundan sonraki adımların daha da düşük olabileceğini işaret etmişti.

Merkez Bankacılar volatiliteden hoşlanmazlar. O nedenle yaptıkları iletişimlerle bunu azaltmayı amaçlarlar. 27 Temmuz enflasyon raporu toplantısında da düzenlemelerin geriye sarılmasının ağırdan alınacağı, mevduat faizlerinin düşüşünün de desteklendiği mesajı verilerek faiz konusunda beklentiler törpülenmişti.

O gün TCMB başkanı tarafından yapılan iletişimin ardından bir sonraki toplantıda politika faizinin %20’nin üzerinde olmasını bekleyen hiç kimse kalmamıştı.

Yeni atamalar mı TCMB’nin politika değişikliğine gitmesine yol açtı, yoksa yeni atamaların yapılabilmesinin ardındaki hikâye sayesinde mi TCMB bu kararları alabildi bunu şu anda bilmek mümkün değil.
HIÇBIR ŞEY OLMASA BILE BIR ŞEYLER OLMUŞ

Oysa 24 Ağustos PPK toplantısında faizler 750 bp arttırıldı. Onun hemen öncesinde de KKM’ye TL’den geçen bakiyenin azaltılmasını özendiren bir tebliğ resmi gazetede yayınlandı. Bu tebliğ bankaları TL mevduat faizlerini yükseltmeye zorluyordu. Ardından yapılan kapalı toplantıda da bankalar bu yönde telkin edildiler.

Ne olmuştu da enflasyon raporu toplantısı ile Ağustos PPK toplantısı arasında geçen 28 günlük sürede politikalar değişmişti?

Belli ki bu 28 günde hiçbir şey olmasa bile bir şey olmuş.

Enflasyon raporu toplantısının ertesi günü uzun süredir beklenen TCMB başkan yardımcısı değişiklikleri resmi gazetede yayınlanmıştı. Yeni atanan üç başkanın özgeçmişleri ve kariyerleri etkileyiciydi. Yine de o gün bu atamaların keskin bir politika değişikliğine yol açacağı konusunda beklentiler oldukça düşüktü.

Oysa atamalardan sonraki bir kaç hafta içinde küçülen faiz adımları bir anda genişledi, ileriye yönelik artış sinyali verildi, düşüşü ile övünülen mevduat faizlerinin yükselmesine yönelik düzenlemeler yapıldı.

Yeni atamalar mı TCMB’nin politika değişikliğine gitmesine yol açtı, yoksa yeni atamaların yapılabilmesinin ardındaki hikâye sayesinde mi TCMB bu kararları alabildi bunu şu anda bilmek mümkün değil. Ancak alınan bu kararların kredibilitesinin yeni atanan başkan yardımcılarının hanesine yazıldığı da bir gerçek.

Bu kararlar doğru mudur, yanlış mıdır, yoksa iddia edildiği gibi kısa sürede Arjantine mi benzeyeceğiz bunun tartışmasını iktisatçılara bırakalım.

Volatiliteden hoşlanmadığını beyan eden Merkez Bankasının bu kararları önemli bir volatiliteye neden oldu. 23 Ağustos PPK kararı 28 Temmuz’da yapılan iletişimin çok ötesinde oldu.

GÜNLÜK DÖVIZ ALMA YASAĞI

Bunun sonucunda da özellikle döviz piyasasındaki hareketler çok keskin oldu. PPK kararı öncesi 27.20’den işlem gören dolar/TL 25.30’a kadar gevşedi. Cuma gününü ise 26.54’den kapadı.

Ancak bu keskin piyasa hareketinin arkasında da volatiliteden pek de “hoşlanmayan” Merkez Bankasının bazı uygulamaları vardı.

Faiz kararının hemen ardından TCMB tarafından bankalara gelen sözlü talimatla o gün içerisinde kesinlikle dövizde alıcı olmamaları istendi. Oysa dövizdeki düşüşü gören birçok bireysel ve tüzel müşteri bankalarından döviz talep etmeye başlamıştı bile. Talimata uyabilmek adına bankalar ya bu talepleri geri çevirdiler ya da döviz alım/satım marjlarını açtılar. Ekranlarda dolar satış fiyatını 25.50’de görüp bankasını arayan şirketlere verilen fiyat 26.80’den aşağı değildi. Bazı bankalar daha az döviz satabilmek için mobil uygulamalarda döviz satış miktarını 50 bin$ ile sınırlamak zorunda kaldılar.

Finans yazarı e507’nin hazırladığı aşağıdaki grafik aynı gün TCMB’nin sadece alım yasağıyla yetinmediğini, net döviz pozisyonunu 1 Milyar $ daha açacak miktarda döviz sattığını da ortaya koyuyor.

Cuma günü bankalara “döviz almama” talimatını geri çeken TCMB bu kez 26.53 seviyesinde satıcı olarak kurun bu seviyeyi geçmemesi için döviz satmaya başladı.

Oysa TCMB başkanı 27 Temmuz toplantısında “Hazine protokolünü kullanmıyoruz. Merkez Bankası'nın kur üzerinde de görevi vardır. Biz kur seviyesi hedeflemiyoruz. Aşırı oynaklıkta müdahale TCMB'nin görev tanımıdır” demişti.

Bunun tam aksine cuma günü çok net bir kur seviyesi savunma müdahalesi yapıldı. Perşembe günü de TCMB kararının psikolojik etkisini güçlendirmek adına piyasa hacimsiz hâle getirildi. Bunu Nebati ve Kavcıoğlu da yapıyordu ama onların en azından bir “rasyonelleşme” iddiaları yoktu.

Enflasyonla mücadelede doğru bir para politikası uygulanması çok önemli. Ancak Mehmet Şimşek’in göreve geldiği gün sözünü verdiği “şeffaflık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk” da faiz kararı kadar önemli.
MASASI OLAN SANATÇILAR

1970’li yıllarda gazinolarda sahne alan bazı sanatçıların “masası” olduğu söylenirdi. Her gece belli sayıda masayı dolduran varlıklı kişiler hem gazinonun cirosunu garanti edip hem de sanatçıyı performansından bağımsız alkışlara boğarlarmış.

Alınan faiz kararının ardından kendini doğrulayacak piyasa yaratma isteği de buna benziyor.

Görünen o ki enflasyon raporu toplantısı sonrası geçen 28 günde değişen çok şey olmuş. Ancak değişmeyen de çok şey var.

Döviz piyasasına şeffaflıktan uzaklaşarak yapılan müdahale alışkanlığı belli ki TCMB tarafından terk edilmemiş. Bu alışkanlık bugün övgüyle bahsedilen yeni kadroları kısa sürede “rasyonel olmayan” kadrolarla kıyaslar hâle getirebilir.

Enflasyonla mücadelede doğru bir para politikası uygulanması çok önemli. Ancak Mehmet Şimşek’in göreve geldiği gün sözünü verdiği “şeffaflık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk” da faiz kararı kadar önemli.

TCMB’nin 2019 sonrası kapıldığı şeffaf olmayan müdahale alışkanlığına devam etmesi bu sözlerle uyuşmuyor. Bakalım yeni kadrolar kurumu bu alışkanlıktan vazgeçirebilecekler mi? Yoksa piyasaları kurumun mali gücüyle yönetip alkış almanın albenisine onlarda mı kapılacak?