Loading...
Mademki MAK Alayı emir komuta disiplini içinde görev yapıyor, MAK Alay Komutanına bu emri kim verdi?Yıllar sonra bu açıklamaları ayrıntılı biçimde gündeme getirmemin nedeni, bir “Search and Rescue” birliği olan ve gerçekten de Genelkurmay açıklamasında belirtildiği gibi özellikle düşman bölgesinde kalmış dost unsurların aranması ve kurtarılması işlevini yerine getirmek için, Özel Kuvvetlerin en başarılı ve cesur personeli arasından seçilerek oluşturulan ve ilave kurslar ve eğitimlerle gerçekten de çok yetenekli askerler haline getirilen bu birlik personelinin, son günlerde bambaşka bir iddiayla gündeme gelmiş bulunması. O iddia, MAK Alayının, en başta dönemin MAK Alay Komutanı (Levent Göktaş) olmak üzere, 2002’de gerçekleştirilen ve bugüne değin faili meçhul kalan Necip Hablemitoğlu cinayetini örgütlediği ve işlediği iddiası. Üstelik bu iddiaları Nuri Gökhan Bozkır isimli eski bir Özel Kuvvetler subayı üzerinden ilk gündeme getiren, herhangi biri değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan olmuştu. Teğmen olduktan sonra Özel Kuvvetlere alınan Bozkır, bir süre Özel Kuvvet taburlarında görev yaptıktan sonra, ancak en başarılı olanların girebildiği MAK Alayına alınmıştı. Bugünlerde dile getirilen bir iddia şu: Bozkır’ın albay olan babası Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’le devre arkadaşıydı ve Özkök’un tavassutuyla Özel Kuvvetlere alınan Bozkır liyakatli olmadığı halde yine aynı tavassutla MAK Alayına alınmıştı. Kuşkusuz bunlar sadece iddia. İşte bir süredir Ukrayna’da yaşayan bu eski subayın MİT tarafından yakalanarak Türkiye’ye getirildiği ocak ayında açıklandı. Açıklamayı yapan bizzat Erdoğan’dı. Cumhurbaşkanı, Bozkır’ın Ukrayna’dan Türkiye’ye getirilmesi sonrası yaptığı açıklamada şunları söylemişti. “Bu kişi Hablemitoğlu cinayetinin zanlısı olarak şu anda ülkemiz yargısına hesap veriyor. FETÖ ile irtibatı yanında DEAŞ terör örgütüne silah ve mühimmat temin ettiği bilinen bir kişi. Bu olayın zanlısının yakalanıp ülkemize getirilmesi geçmişteki faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması konusundaki kararlığımızın bir ispatıdır. Geçmişte faili meçhul cinayetlerle istikrarımızı bozmaya çalışanları ortaya çıkararak ülkemize karşı oynanan oyunları deşifre etme konusundaki kararlılığımız da bakidir” İşte bu sözler, Genelkurmay Başkanlığının 2013’te yaptığı ve yukarıda ayrıntılı olarak verdiğim açıklaması ile çelişiyordu. Zira, Genelkurmay’ın asla illegal faaliyetlerde bulunmadığını iddia ettiği MAK Alayında görevli bir subay üzerinden giden Cumhurbaşkanı, bir akademisyeni Ankara’nın göbeğinde öldüren ve bunun için cinayetten önce çok detaylı ve gizli planlamalar yapan kişilerin Özel Kuvvetler MAK Alayı personeli olduğunu iddia ediyordu. Bu sözlerin Cumhurbaşkanı tarafından bizzat açıklanması ise hem konuyu bizzat takip ettiğini hem ileride başka faili meçhul cinayetlerle ilgili bir “genişleme” yaşanabileceğini ve hem de mevcut ve gelecekteki olası şüphelilerin “FETÖ” ile de ilişkilendirilebileceğine işaret etmesi bakımından önemliydi. Bu iddianın ve ardından 7’si MAK personeli 2’si sivil (sivillerin de MAK’la ilintili paramiliter unsurlar olduğunu söylendiyordu) 9 kişiye yönelik gözaltı kararlarının çok önemli yanlarından biri, cinayetin askerî emir komuta içinde işlendiği yorumlarına açık olması. Zira bu yoruma kapı açacak şekilde, isimleri geçenler MAK Alay Komutanı, Alayın İstihbarat Kısım Amiri ve tim komutanlarından bazıları. Kaldı ki 2013 tarihli Genelkurmay açıklamasında da bu husus vurgulanıyor ve tekrar etmek gerekirse şöyle deniyordu:
İleride kovuşturmanın seyri, hiyerarşi meselesini içerecek şekilde gelişirse, konu MAK Alayı ile sınırlı olmaktan çıkıp Alayın doğrudan bağlı olduğu Özel Kuvvetler Komutanlığına ve Genelkurmay Başkanlığına doğru genişleyebilir.“Özel Kuvvetler Komutanlığı halen Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün unsurları gibi ilgili mevzuat çerçevesinde ve emir komuta disiplini içinde görevine üstün bir azim ve gayretle devam etmektedi.” Bu emir-komuta disiplini meselesi şu açıdan çok önemli: İleride kovuşturmanın seyri, bu emir-komuta ve hiyerarşi meselesinin içerecek şekilde gelişirse, konu MAK Alayı ile sınırlı olmaktan çıkıp Alayın doğrudan bağlı olduğu Özel Kuvvetler Komutanlığına ve Genelkurmay Başkanlığına doğru genişleyebilir. Bu ise yeni ve daha önemli isimlerin gündeme gelmesiyle neticelenebilir. Böyle bir ihtimalde ise sorulacak ilk soru herhalde şu olacaktır: Mademki MAK Alayı emir komuta disiplini içinde görev yapıyor, MAK Alay Komutanına bu emri kim verdi? MAK Alayına mensup subay ve astsubayların Türkiye’nin önemli siyasi cinayetlerinden biri ile gündeme gelmiş olması, TSK’nın demokratik-parlamenter denetim altında tutulmasının; ve ayrıca, bu türden etkili bir denetimin “askeriye uzmanlığı”na sahip kadrolarca desteklenmesinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Bu önemin farkında olma ve bunlara dair bir merak ve ilgi geliştirme konusunda ise toplum, medya, akademi ve muhalefet partileri, siyasi iktidarın epey gerisinde kalmış görünüyor. Öyle ki benim görebildiğim kadarıyla ne toplum ne medya ne de akademi henüz, adı üstünde bir Arama-Kurtarma birliği olan MAK’ın neden ismiyle de müsemma bu tür görevler yerine Ankara sokaklarında hurdacı kılığında keşifler yaptığı iddiasıyla gündeme geldiği sorusunu cepheden sorabilmiş değil. Oysa bu sorunun güçlü bir sesle sorulması, başta TSK olmak üzere devlet kurumları içinde çöreklenmiş olması muhtemelen suç şebekelerinin yanı sıra, “vatan için gerektiğinde hukuk dışına çıkabileceğine” dair hastalıklı anlayışların yok edilmesinin ilk adımı olacaktır.