Bugün siyasi iktidarın ne yazık ki, toplumsal meşruiyeti iktidar olma ile sınırlı gördüğü için, toplumsal meşruiyeti olmayan siyasi riskler alıyor. Ve risk aldığı ölçüde de sıkışıyor. Muhalefet partilerinin en büyük açmazı kuşkusuz dış politika. Bu yüzden siyasi iktidarın dış politikada yaptığı siyasi hamleler karşısında sık sık bocalıyorlar. Bunun temel nedeni siyasi iktidarın, dış politikada attığı adımları içeride “milli”lik adına güçlü biçimde siyasallaştırması. Özellikle de “güvenlik” temelli politikalarda. Son olarak NATO Zirvesi’nde bunu gördük. “Ben başta olduğum sürece….” ile başlayan çıkışların son noktası bir kez daha geri adım oldu. Dörtlü zirve sonunda imzalanan üçlü mutabakat metni, içerde siyasi iktidara yakın medya tarafından “zafer” olarak sunulsa da, mutabakatın taraflarının yaptığı ilk açıklamalar bunun böyle olmadığını gösteriyor. Siyasi iktidarın devlet imkanlarını kullanarak kurduğu kapalı devre yayın sistemi ile sadece iç değil dış politikadaki her türlü gelişmeleri haber kanallarında gerçeklikten kopuk bir dille izleyicisine sunuyor. Sadece haber kanallarındaki haberler ve tartışma programları ile değil, eğlence kanallarındaki dizler ve programlarla izleyiciye başka bir Türkiye ve geçmiş anlatısı sunuyor. Bu kanaların özellikle Anadolu ve taşrada izlenme oranının yüksekliğini dikkate aldığımızda, muhalefetin temel politikalarda alternatif bir söylem ve bu söylemleri halka ulaştıracak alternatif bir iletişim kanalı oluşturması zorunlu hale geliyor.
Çünkü uzunca bir süredir siyasi iktidar, dış politikada “ulusal çıkar”ı değil esas olarak iktidar ömrünü uzatacak politikalar izliyor. Bunu da ancak “taviz” politikalarıyla gerçekleştirebiliyor.
*** İşte bu tabloda siyasi iktidarın dış politikada attığı yanlış adımları eleştirmek, iktidar ve ona yakın medya tarafından eleştirenlerin otomatik olarak “gayri milli” ilan ediliyor. Bunun amacı, siyasi iktidarın politikalarını “milli” olarak tanımlanmasını sağlamak. Dahası siyasi iktidarı ilan edilen bu “milli”lik üzerinden içeride “dokunulmaz”, “eleştirilemez” kılmayı hedefliyor. Oysa bu gerçek değil. Çünkü uzunca bir süredir siyasi iktidar, dış politikada “ulusal çıkar”ı değil esas olarak iktidar ömrünü uzatacak politikalar izliyor. Bunu da ancak “taviz” politikalarıyla gerçekleştirebiliyor. Bu yüzden siyasi iktidarın içeride “milli”lik, milliyetçilik olarak sunduğu politikalar özünde “lümpen milliyetçiliğe” dayanmaktadır. *** Siyasi iktidarın 2011’de Suriye'de duvara çarpan hayallerine rağmen dış politikada yanlışlar ders alınmadan devam etmektedir. Her krizde sahada olma iddiası bizi neredeyse her alanda oyunda dışında kalmamıza yol açmıştır. Siyasi iktidarın ve medyasının bilmediği ya da anlamak istediği gerçek şu: Dış politikayı “milli” kılmanın birbirini tamamlayan iki koşulu var. İlki içerde ortak hedeflere inanmış “güçlü bir toplumsal meşruiyet”. İkincisi de bu toplumsal meşruiyetten alınacak güçle “siyaseten risk alma”. Bugün siyasi iktidarın ne yazık ki, toplumsal meşruiyeti iktidar olma ile sınırlı gördüğü için, toplumsal meşruiyeti olmayan siyasi riskler alıyor. Ve risk aldığı ölçüde de sıkışıyor. Dış politikadaki tercihler bunun örneğiyle dolu. İzlenen bu dış politika, ne yazık ki, içerde lümpen milliyetçiliği beslemektedir. Geçmişte denenen ama sonuç vermeyen “beka” söylemi yavaş yavaş yeniden siyasetin ana akım söylemine dönüştürülmek istenmektedir. Suriye’de başlatılmak istenen operasyon Yunanistan’a karşı yükselen tansiyonun temel nedeni budur. Bütün bu söylemelerle iktidarın duruşunu “millileştirerek”, bunu eleştirenleri “gayri milli” ilan etmek uzun süredir yabancısı olmadığımız bir suçlama. Bunun içindir ki, muhalefetin de bizim de sorumluluğumuz, “millilik” adına dış politikada ısrarla yapılan yanlışları görmezden gelmek değil her şey rağmen iktidara mesafe alıp, her türlü siyasi hatayı eleştirmektir. Bu gayri millilikse evet gayri milliyiz.