Norveç’te sekiz yıldır iktidarda bulunan muhafazakar sağ – aşırı sağ koalisyonu kaybetti. Merkez sol – radikal sol koalisyonu kazandı. Bir ihtimal radikal solun önü açıldı. Bu sonuç, 2010’lu yıllarda yükselen sağ popülizm trendinin bittiğine ilişkin tezleri destekliyor. Merhaba! Bu yazı Norveç’in batısındaki “küçük” şehir Bergen’den yazılıyor. Küçük dediğime bakmayın, Norveç ölçeğinde yaklaşık 400 binlik nüfusu ile başkent Oslo’dan sonraki en büyük ikinci şehir olarak büyük bile sayılabilir. Hem Norveç’e dair ‘küçük bir ülke’ kabulü sadece 5 milyon olan nüfusu için geçerli. Çünkü ülkenin dünya haritasında kuzeyde bulunmasından ötürü yüzölçümü aslında olandan çok daha küçük algılanıyor. Norveç’in gerçekte ne kadar büyük bir ülke olduğunu ise şöyle hesaplamayı öneriyorum: Eğer Norveç Avrupa’nın ortasında yer alan bir ülke olsaydı kuzeyinden güneyine doğru dar ve uzun bir şekilde Danimarka’dan İtalya’ya kadar yerleşen bir alanda konumlanıyor olurdu. Bu benim Politikyol’daki ilk yazım ve bu yazıda öncelikle asıl meselemizi bir kenara bırakmayı ve Politikyol’a bu güzel ülkenin adının geçtiği her yerde sergilenmesi gerektiğine inandığım muazzam doğasını sunarak başlamak istiyorum. Daha sonrasında ise başlıkta ifade ettiğim siyasi gelişmelere değineceğim. Önceki hafta Bergen’de kuzey ışıklarının görünme ihtimaline dair bir bilgi aldım. Normal şartlarda Bergen Norveç’in bir miktar güneyinde kaldığından dolayı burada, daha kuzeyde bulunan Bodø ve Tromsø gibi şehirlere göre ışıkların görünebilme ihtimali daha düşük. Dolayısıyla bu nadir sayılabilecek bir andı. Bergen oldukça dağlık bir kent olduğu için evlerimiz hep dağ yamaçlarında bulunuyor, böylece de fazla uzağa gitmeden iyi bir şehir ve doğa manzarasına erişebiliyoruz. Nitekim kuzey ışıklarını görebilmek için de açık bir görüş alanı ve bulutlu olmayan bir hava durumu gerekiyor. Öncelikle etrafa olayın sisteminden pek de haberi olmayan biri olarak bakındım ve maalesef herhangi bir şey göremedim, e tabii hayal kırıklığı da oldu. Olaydan 1 hafta sonra gerçekleşen orta ölçekli bir jeomanyetik fırtına neticesinde ise indeksimiz (kullandığım teknik terimlerden de anlaşılacağı üzere sadece bir haftada sarsıcı bir metodolojik gelişme kat ettim) yükseldi ve şu harika anları yaşayabildik: Sonraki yazılarımda da yeni fotoğrafları yine bu köşede paylaşacağımın sözünü verip ‘estetik’ girişimizi burada noktalıyorum. Şimdi ise; doğasıyla, havasıyla ünlenmiş bu güzel ülkede son zamanlarda gündemi oluşturan ve içinde çeşitli sürprizleri de barındıran bazı siyasi gelişmeler oldu, onlardan bahsetmek istiyorum. Kuzeyden bütün Avrupa’ya bir siyasi mesaj var ve görünen o ki bu mesajın muhatabı muhafazakâr-milliyetçi hükümetleri sırtından atmaya çalışan diğer uluslar. NE OLDU?  13 Eylül tarihinde ülke genelinde gerçekleşen seçimlerde 8 yıldır iktidarda olan muhafazakâr sağ parti Høyre (H) %4.7, eski koalisyon ortağı aşırı sağcı Fremskrittspartiet ise %3.6 oranındaki oy düşüşleriyle çoğunluklarını kaybettiler ve Jonas Gahr Støre liderliğindeki sosyal demokrat İşçi Partisi Arbeiderpartiet (AP) %26.3 oy alarak seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Diğer partilerden Sosyalist Sol Parti (SV) oyunu %1.6 artırarak 7.6’ya, Merkez Partisi (SP) %3.2 artırarak %13.5’e, en büyük sürpriz olarak uç sol parti Rødt (R) ise oyunu %2.3 artırarak %4.7’ye yükseltti. Böylece sandıktan birinci çıkan AP’nin önünde çoğunluk hükümeti kurmaya yetecek bir koalisyon ihtimali doğdu. Bu sonuç bizim için, Avrupa’da 2010’lu yıllarda yükselen muhafazakâr popülist iktidarlar trendine yönelik getirilen “sonu geliyor” değerlendirmelerini tasdikler nitelikte bir gelişme olabilir mi, bunun üzerine elbette düşünmek gerekiyor. Ancak şu kesin ki seçim sonuçlarının meydana getirdiği aritmetiğe bakınca muhafazakâr ve milliyetçi sağdaki oyların ilkin merkeze, sonrasında da belli ölçülerde sola kaymaya başladığını görebiliyoruz. Hatta gelin ulusal ölçekten bölgesel ölçeğe geçelim: Norveç’teki muhafazakâr Solberg hükümetinin de çoğunluğu kaybetmesiyle birlikte İskandinavya’daki (Finlandiya, İsveç, Danimarka, Norveç, İzlanda) tüm hükümetler an itibarıyla sol / merkez-sol koalisyonlar tarafından yönetiliyor olacak. ‘Refah devleti’, ‘İskandinav demokrasisi’ gibi siyasal-sosyal kavramlarla popülerleşmiş bu ülkelerin tüm iktisadi ve kültürel zenginliklerinin İskandinav halklarından aldıkları onay ile sol/merkez-sol partiler tarafından işleneceğini göreceğiz. Şüphesiz elimizde artık önemli bir veri bulunuyor. O da ‘refah’ mefhumu ile bilinen, zenginlikleriyle ve işleyen demokrasileriyle ünlenmiş İskandinav ülkelerinin halkları bu refahın sol hükümetler elinde güvenli olduğuna kanaat getiriyorlar. ŞİMDİ NE OLACAK? Çeşitli koalisyon ihtimalleri bulunuyor. Ancak en yüksek ihtimalin bulunduğu senaryoyu tartışmak zannediyorum ki yeterli olacaktır. Birinci parti sosyal demokrat AP, yanına Merkez Partisi’ni (SP) ve Sosyalist Sol Parti’yi (SV) alarak rahatlıkla bir çoğunluk hükümeti kurabiliyor. Büyük ihtimalle de bu senaryo gerçekleşecek. Ayrıca parlamento tablosunun gösterdiği bir önemli gelişme de koalisyon ortağı partilerin yalnızca sağ muhalefet tarafından değil, 8 milletvekili çıkaran ve %4.7 oya sahip olan uç sol Rødt tarafından da denetlenecek olması. Böylelikle koalisyonun performansının zayıfladığı durumlarda iktidar ortağı partiler seçmenle ters düşmemek adına sağa hitap eden politikaları seslendirmeye mecbur kalmayacak, uç sol Rødt partisi demokrasi için dolaylı yoldan dengeleyici bir rol üstlenmiş olacak. İşin özü: muhafazakâr-milliyetçi popülizmi henüz terk eden bir siyasi aritmetiğin içinde yer alan %4-5’lik bir uç sol parti ile muhafazakâr milliyetçi kalabalığa karşı tüm siyasetin dengesinin sağ politik gündeme sıkışmasının önünde bariyer oluşturulabiliyor. Seçimlerden birinci çıkan sosyal demokrat parti büyük bir sürpriz yapıp koalisyonu yenik çıkan partilerden biriyle kurmazsa Norveç’teki siyasi tablo aşağı yukarı bu şekilde gerçekleşecek gibi görünüyor. SONUÇ  Geleneksel olarak muhafazakâr-milliyetçi iktidarların seçimlerde mağlup edilmesinin yolunun sol ve merkez siyasetler arasındaki demokratik diyalogda ısrar edilmesinden geçtiği düşünülürdü. Doğal olarak Norveç’te 8 yıllık bir iktidarın tek seçimde bu kadar hızlı biçimde sona erdirilmesi de bu tartışmalara katkı sağlar nitelikte bir gelişme. Ancak bir fark var ki o da bu sefer uç solun %4-5’lik bir oyla spektrumun solunda bir alternatif olarak belirmesinin sağ siyasetin karşısındaki sol-merkez diyalogunun elini hiç olmadığı kadar rahatlatıyor olması, adeta bir potansiyel katalizör görevi görmesi. Tüm bu İskandinavya’yı kapsayan tablo ise belki de gelecekte hem bir siyasal trendin sonunu hem de bir başlangıcını temsil ediyordur. Bir ihtimal muhafazakâr-milliyetçi oyların önümüzdeki senelerde birçok ülkede merkez partilere kayacağını, bu şekilde de radikal solun muhalefette olup siyasal ortamı dengelediği merkez-sol hükümet deneyimlerinin Avrupa’da yaygın bir siyasal trende dönüşebileceğini göreceğiz.