Pazar Politik

Kuru Otlar Üstüne

Abone Ol
"Kuru Otlar Üstüne", son yılların Türk Sineması'nın en aydınlık ve sıradışı eserlerinden biri olarak parlıyor. Film, o kadar derinlemesine işlemiş bir çürümüşlüğü resmediyor ki, kameranın çevresel perspektifindeki her detay, hatta sıradan görünen her şey, bir trajediye dönüşüyor.

Nuri Bilge Ceylan, yine kapsamlı, düşünceli ve yine Çehovvari karakter odaklı dramalardan biriyle karşımıza çıkıyor. Yine Anadolu coğrafyasına yayılmış durumda ve yine Ceylan'ın fotoğraf ve portreye verdiği önem belirgin. Ancak "Kuru Otlar Üstüne" Anadolu'nun soğuk atmosferinde geçen diğer filmlerine nazaran daha farklı bir hikaye sunuyor. Bu kez, büyük sosyal düzende yaşanan hayal kırıklıkları ve iktidar eleştirisi teması bir kenara bırakılarak, odak noktası küçük bir kasabada bir resim öğretmeni ile 12 yaşındaki kız öğrencisinin ilişkisine kayıyor. Bu ilişki, zaman zaman çarpıcı ve rahatsız edici bir şekilde betimleniyor.

Ceylan'ın bu son eseri, sıradanlığı bir kenara bırakıp sefalete doğru yelken açan bir ruhun yaratıcı ve şiirsel bir manifestosu gibi. Kırsalın içinde sıkışıp kalmış hayal kırıklıklarının kucağında debelenen bu karakterin trajik öyküsü, son derece öznel bir bakış açısından geçiyor. Olaylar, bazen gizem dolu, ara sıra heyecan verici ve her zaman meydan okuyucu bir şekilde ilerliyor. Filmin üç saat on yedi dakikalık süresi, ancak sonlarına doğru gerçek ağırlığını hissettiriyor. İşte o zaman, duygusal bir baskıya yaklaşırken, kahramanın narsistik anlatısı bir çığlık gibi yankılanıyor.

Samet, son yılında olduğu köy okulunda resim öğretmeni olarak görev yapıyor. Ancak içinde, daha kentsel bir yerde yaşamayı ve çalışmayı hayal eden bir özlem var. Aynı zamanda, kasabadaki daha büyük okulda resim öğretmenliği yapan, intihar saldırısında bacağını kaybettikten sonra memleketine dönmüş genç bir kız (Nuray) var. Bu kız, Samet'in iş arkadaşı ve ev arkadaşı Kenan'ın ilgisini hızla çekiyor. Onunla geçirdiği zaman, Kenan'ın gözünde giderek daha fazla yer buluyor. Bu üç kişi arasındaki ilişkiler, birbirinden farklı duygusal dinamiklerle şekilleniyor. Samet'in içsel çatışmaları Nuray’ın travmatik geçmişiyle kesişiyor. Her bir karakterin hikayesi, birbirine dolaşıp iç içe geçiyor.

Öte yandan Samet’in gözde öğrencisi Sevim, canlılığı ve enerjisiyle sınıfı dolduruyor. Samet, onunla olan özel bağını gizlice kutularda saklanan hediyelerle besliyor. Sevim'e verdiği aynanın ardında büyük bir kararlılık yatıyor. Adam kayırmacılık onun için yok hükmünde ancak aynanın yanında bulduğu aşk mektubu, her şeyi değiştiriyor. Samet, bu hassas durumu doğru yönetemediğinde, içindeki nahoş yönler de yüzeye çıkıyor. Samet'in adil bir şekilde davranıp davranamayacağı, Sevim'in duyguları ve topluluktaki itibarı arasında bir çatışma yaratıyor. Bu olay, sadece bir okulun sınırlarını değil, aynı zamanda her bir karakterin iç dünyasını da sarsıyor.

Kuru Otlar Üstüne, sadece ekranda değil, aynı zamanda zihnimizde de devam ediyor. Düşündürüyor, sorgulatıyor ve en önemlisi, hissettiriyor.

Suçlamaların ardından, Samet, Kenan, okul müdürü ve eğitim kurulu arasında geçen o titiz, son derece detaylı, etik değerlere dayalı konuşmalar, adeta bir çelik örgü gibi sarıyor etraflarını. Her sözün altında yatan derinlik gözlerimizin önünde şekilleniyor. Bu konuşmalar, karakterlerin ruhsal labirentlerinde birer iz oluşturuyor; neredeyse bir çözümlemeye dönüşüyor. Ancak bu sürecin, sadece karakterler için değil, izleyici için de yoğun bir deneyim olduğu aşikâr. Zihinlerin çatışması, duygusal fırtınaların ortasında bir gemi gibi sürüklüyor. Her kelimenin, her ifadenin altında yatan nüanslar, bir sanat eserini inceleyen bir ressamın titizliğiyle ortaya çıkıyor. Ancak Ceylan, Samet'i ve onun varlığını sadece senaryoya dahil etmekle yetinmiyor. Sonuçta, suçlama ortaya çıktığında, yırtıcıların ve kurbanların (ve genel olarak insanların) hayatları durmuyor. O andan itibaren, film büyük ölçüde Nuray (Merve Dizdar) ile olan ilişkisini anlatıyor.

Samet, Kenan'ın ilgisini Nuray'a yönelttiğini fark ettiğinde, duygularını yeniden değerlendirmeye başlıyor ve bu durum beklenmedik bir şekilde ön plana çıkıyor. Nuray'ın sol eğilimli, eylem odaklı ahlak anlayışı, Samet'in sadece kenarda durup şikayet etmeye meyilli tetikçi arzusuyla çatışıyor. Bu "bitmeyen aksilikler ülkesi"nde, yaşamın nasıl şekillendirilmesi gerektiğine dair iki zıt yaklaşım belirginleşiyor; Makro ve mikro, bireysel ve kolektif, mükemmel bir şekilde iç içe geçmiş iki birey arasında, romantik bir bağ derinden hissediliyor.

Samet ve Nuray'ın diyaloglarının sunumu, önceki sahnelerin geleneksel çekim-karşı çekim kurgusundan sapıyor. Bu, Ceylan'ın sık sık, bu tür değişikliklerle hem eğlenceli hem de tematik olarak inandırıcı bir etki yaratmak için nasıl geleneksel yapıları parçaladığının sadece bir örneği.

Ceylan gibi, Samet'in de fotoğrafa olan keskin bakış açısı, onun perspektifinin merkezinde yer alıyor. Samet'in objektifinden çıkan farklı köylülerin portreleri, film boyunca ara sıra beliriyor. Bu portreler, toplumsal arketiplerin anlatıdan dolaylı olarak doğan hipergerçek portrelerine dönüşüyor adeta.

NBC’nin sineması, sadece yüzeyin ötesine geçerek, derin ve dokusu zengin bir anlatı dünyasına kapı aralıyor. Film, karakterinin hafıza ve din üzerine düşüncelerini içselleştiren bir "görünenin ötesinde" sinemasının en canlı örneği. "Kuru Otlar Üstüne", son yılların Türk Sineması'nın en aydınlık ve sıradışı eserlerinden biri olarak parlıyor. Film, o kadar derinlemesine işlemiş bir çürümüşlüğü resmediyor ki, kameranın çevresel perspektifindeki her detay, hatta sıradan görünen her şey, bir trajediye dönüşüyor.

Kuru Otlar Üstüne bireyin kendi mutluluğunu savunma kararlılığını, ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun hayata geçirme cesaretiyle bezeli bir film ve bu sadece içeriden kaynaklanan bir rahatsızlık değil; aynı zamanda toplumun ve devletin enerjisini ve ideallerini tüketen, diğer insanlara ve savunmasız çocuklara yardım etmek yerine, kendi çıkarlarına odaklanan sistemlere de gönderme yapan bir yerde duruyor.

Kuru Otlar Üstüne, sadece ekranda değil, aynı zamanda zihnimizde de devam ediyor. Düşündürüyor, sorgulatıyor ve en önemlisi, hissettiriyor. Nuray, bir yerde "umudun yorgunluğu"na temas ediyor ve Samet'e dünyayı değiştirmek için ne yaptığını sorduğunda, aslında hepimize bir soru soruyor. Umut ve yorgunluk böylesine iç içe geçmişken mücadelenin sonsuz gücü kendini yeniden hatırlatıyor.

ü