Sanatın dijitalleşme çağında kültür piyasası da bu değişime ayak uyduruyor. Ekonomist Prof. Dr. Aylin Seçkin, bu değişimin nasıl gerçekleştiğini Kültür Ekonomisi kuramlarıyla ele alarak yorumladı. Kültürün kelime anlamı en geniş terimlerden biridir. Aslında “culture” kültür kelimesi öncelikle tarım ve toprağın işlenmesi anlamına gelmektedir. 16. yüzyılla birlikte bu tanım akıl, mantık ve kişiliğin geliştirilmesi, kültürlü ise eğitimli manasında kullanılmaya başlar. Aynı zamanda yüksek sanat pratiklerini de simgeler. 19. yüzyıla gelindiğinde kültür bir toplumun genel yaşam tarzı, alışkanlıkları, inançları, gelenekleri, entelektüel seviyesini işaret eder. Daha geniş anlamıyla ele alındığında kültür üç özelliği de aynı anda taşıyan ürün ve hizmetlerin üretim, tüketim ve değişim alanlarını içeren çok geniş ve daha fonksiyonel bir anlam kazanır. Yapımında bir yaratıcı form içeren, sembolik bir mana üretme ve etkileşim tetikleme amacı taşıyan, telif kapsamına giren tekil ürün, hizmet ve aktivitelerin tamamı kültür sektörünün alanını kapsar. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) 2018 Yaratıcı Ekonomi Raporu’na göre, göre yaratıcı endüstrilerin Pazar payı 2002’deki 208 milyar dolar seviyesinden 2015 yılında 509 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin yaratıcı endüstrilerin ticaretine daha fazla katıldığı, Çin’in özellikle başı çektiği gözlemlenmektedir. Onu sırasıyla Hindistan, Singapur, Tayvan ve Türkiye izlemektedir. Türkiye ise özellikle 2,754 milyar dolarlık el işleri ve zanaat ihracatıyla 35 milyar dolarlık dünya ihracatının yüzde 7,7’sini oluşturmaktadır. El sanatları yıllık ortalama yüzde 4,42 büyüme oranıyla yaratıcı endüstrilerin en hızlı gelişen kolu olarak dikkat çekmektedir.[1] UNCTAD 2018 raporuna göre 2014 yılında, Türkiye'nin yaratıcı ürün ihracatı için ana hedef pazarların payı sırasıyla Asya (% 56), Avrupa (% 29), Afrika (% 9) ve Amerika (% 6) oldu. Bu oranlar 2005 yılında görülen Avrupa Pazar hedefinden bir sapma göstermektedir.[2] Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, İran ve Suudi Arabistan, 2014 yılından itibaren Türkiye’nin en önemli yaratıcı ticaret ortakları olarak bölgesel bir değişimin göstergesini oluştururken, Amerika Birleşik Devletleri, Türk yaratıcı ürünlerinin ihracat edildiği ülkeler sıralamasında Almanya’nın ardından altıncı sıraya gerilemiştir. 2014 yılında Türkiye, yalnızca İtalya ile yaratıcı mal ticareti açığı vermiştir. Yaratıcı endüstriler içinde Türkiye’nin en dışa dönük, yüksek kalite ve geniş ürün yelpazesi en rekabetçi sektörleri arasında tekstil ve giyim sektörü gelmektedir. Gastronomi turizmi Türkiye'de yükselen bir pazardır ve yemek odaklı turların popülaritesinin artmasıyla öne çıkmaktadır.[3] KÜLTÜRÜN EKONOMİDEKİ YERİ Kültürün ekonomide istihdam yaratma kapasitesi, imalat sektöründen hizmet sektörüne geçen ekonomilerde lokomotif görevi görmesi, ekonomistleri bu etkiyi analiz etme ve makroekonomik etkisini incelemeye yöneltmiştir. Baumol (2006), Throsby (2001) bu alanda ilk başvurulacak kaynaklardandır. Baumol yeni ekonomilerin yaratıcı endüstrileri nasıl etkilediğini, yeni iletişim teknolojilerinin, sosyal medya platformlarının sanat piyasasını nasıl beslediğini ve değiştirdiğini inceler. Ancak ekonomistlerin araştırmalarına konu olan esas konular kültürün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik performansına, yani net ihracatına, gayri safi milli gelirine, istihdamına etkileri üzerine olmaktadır. Kültür ve sanat politikaları birçok ülke için detaylı ve uzun vadeli raporlarla ele alınmıştır. Ulusal sanat konseyi (NAC National Art Council ya da National Endowments of Arts) tarzı özerk yapılar özellikle Anglosakson ülkelerde öne çıkmaktadır.
Kültür ekonomisi, ekonomi biliminin altmış yıllık nispeten genç bir alt dalı olarak her geçen gün yeni akademik çalışmalarla derinleşen ve zenginleşen bir araştırma alanı olarak dikkat çekmektedir.
Ekonomi politikaları tasarımında kültür politikalarının ne şekilde yer alması gerektiği ve fonlama stratejileri, sanata ve kültüre devlet desteği kültür ekonomisinin en önemli alanlarından biridir. Normatif bir yaklaşım olan piyasa başarısızlığı argümanlarının çekiciliğine rağmen verilere dayalı ampirik literatür, devlet desteğinin pozitif örneklerini destekler niteliktedir. Bu çalışmaların belki de ilk örneği Peacock’ın (1969) makalesidir. Peacock daha yeni çalışmalarında da özelleştirmelere rağmen sanat ve kültür alanında devletin varlığını sürdürmesinin hangi şartlara bağlı olduğunu inceler. Bireyler devletin kendileri için en doğrunun ne olduğu konusunda söz sahibi olmasını ne kadar istiyor? Devletin birey için en doğru olana karar vermesine razı olan anlayışa göre, üreticilerin çıkarları devletin kültür politikalarının tasarlanmasında baskın çıkarken, üretimde ve dağıtımda verimlilik baskısı kaçınılmazdır.[4] Kültür politikaları global düzeyde de çalışma ve toplantıların konusu olmuş, bazı kararların alınması sağlanmıştır. UNESCO Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi, bağlayıcı bir uluslararası yasal araç ve UNESCO Genel Konferansı tarafından 20 Ekim 2005’de kabul edilmiştir. Yine de her ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel ajandası ve önceliklerinin farklı olması, atılan adımların etkin planlanması ve uygulanmasında da farklı yaklaşımlar göstermektedir. Kültür ekonomisi, ekonomi biliminin altmış yıllık nispeten genç bir alt dalı olarak her geçen gün yeni akademik çalışmalarla derinleşen ve zenginleşen bir araştırma alanı olarak dikkat çekmektedir. Gittikçe büyüyen dijital eğlence sektörleri sanat ve kültür endüstrisinin ekonomik boyutunu 1 trilyon dolar civarına ulaştırmıştır ve artış tüm hızıyla sürmektedir. Özellikle dijital oyunlar ve sosyal medya, kültür sektörünün ürün ve hizmetlerinin çok daha farklı şekillerde tüketilmesi ve saklanmasına fırsat vermektedir. Birçok teknolojik uygulama artık hayatın bir parçası olmuş ve kültür endüstrisi içerikleri farklı formlarda ve dinamiklerde git gide daha çok tabana yayılarak genişlemektedir. Yeni veriler ve gelişen teknolojiler ışığında geniş bir literatür oluşmaktadır.
Dijital devrim tüm hızıyla sanat ve kültürün üretilme ve tüketilme biçimlerini değiştirirken özellikle dikkat çeken konuların başında telif ve lisans hakları, buna bağlı gelirlerin tanımı ve kültür piyasalarının regülasyonu gelmektedir.
Canlı performans sanatlarında Baumol ve Bowen’in bahsettiği “maliyet hastalığı” performans sanatlarının üretim ve talebi kültür ekonomisinin ilk akademik çalışmalarını oluşturur. Yeni teknolojiler bu problemlere çözüm getirirken, seyirci zevk sermayesinin ve kültürel ihtiyaç ve taleplerinin demografi ile nasıl değişmekte olduğu bu alanın günümüzdeki ilgi noktalarını oluşturmaktadır. Sanatın iyileştirici yönü, sanata devlet desteği, finans yapısının güçlendirilmesi ve finansman kaynaklarının, kültür ürünlerine olan talebin çeşitlendirilmesi yine araştırmaların yoğunlaştığı noktaları oluşturmaktadır. Dijital devrim tüm hızıyla sanat ve kültürün üretilme ve tüketilme biçimlerini değiştirirken özellikle dikkat çeken konuların başında telif ve lisans hakları, buna bağlı gelirlerin tanımı ve kültür piyasalarının regülasyonu gelmektedir. Blok zinciri, NFT (non-fungible token) ve benzersiz token piyasaları her gün katlanarak büyürken yaratıcı hakların korunması ve kullanım ve paylaşım haklarının düzenlenmesi çok büyük bir gereklilik ve önem arz etmektedir. Yine bu alandaki çalışmalar tekrarlı satışlardaki gelir, vergilendirme ve diğer düzenlemelerin hızla hayata geçirilmesini gerektirmektedir. Sanatın bir yatırım aracı olarak yatırım portföylerine dâhil edilebilirliğinin sorgulandığı çalışmalar Anderson’un klasik 1974 makalesi ile ilk kez tartışmaya açıldığından beri bu konuda sayısız akademik yayın yapılmıştır. Bu süre içinde biriken bilgi ve verilerin ışığında sanat eserlerinin neticede riskli ama uzun soluklu bir yatırım olduğu sonucuna varılmaktadır. Son zamanlarda kripto paralarla birlikte gündeme gelen NFT piyasası, bu piyasanın yatırım boyutu, balon oluşumu ve diğer piyasa analizleri sanatın yatırım boyutu konusunda yapılması gereken yeni çalışmaların en merak edilen konuları olarak gösterilmektedir. Öte yandan, kültür endüstrisindeki aracı kurumların, galerilerin, müzayede evlerinin rolleri, işleyiş biçimleri, misyonları da bir değişim sürecinden geçmektedir. Hem dünyada hem de Türkiye’de birincil sanat piyasaları ve özellikle de küçük ve orta büyüklükteki galerilerin piyasanın rekabet koşullarından etkilenmeleri, maliyetlerinin artışı, sermaye birikimi azlığı, plastik sanat eserlerine olan talebin yine sermaye ve servet birikimi hızıyla paralel oranda gelişiyor olması saha araştırmalarıyla incelenmesi gereken önemli konuların başında gelmektedir. Özellikle çeperlerdeki plastik sanat piyasalarının bir miktar küçülmesi, galeri konsolidasyonuna, yeni ulusal ve global galeri işbirliklerine, ve online platformların daha çok öne çıkmasına yol açmaktadır. Bu alanda çok hızlı biriken büyük veri, araştırmacıları farklı ve daha teknik yöntemlerle araştırma yapmaya yöneltmekte ve buradan çıkacak sonuçların piyasa aktörlerinin daha isabetli öngörüler oluşturmalarına destek olacaktır.
Özellikle dijital oyunlar ve sosyal medya, kültür sektörünün ürün ve hizmetlerinin çok daha farklı şekillerde tüketilmesi ve saklanmasına fırsat vermektedir.
Neticede kültür ve sanat alanında üretim yapmak kendi içinde birtakım riskleri taşımaktadır. Sanat ve kültür sektöründeki emek arzı fazlası, sanatçıların sadece finansal değil psikolojik getirilerin de peşinde olduğuna işaret eder. Rosen (1981) makalesinde bahsedilen süperstar etkisi tam da kültür endüstrilerindeki emek yapısına ışık tutar. Alper ve Wassall (2006)  makalesi bu alandaki çalışmaların iyi bir özetini sunar. Dijitalleşen dünyada, robotların resim yaptığı, makinelerin hafızasının beste, tablo, film ürettiği teknolojilerle birlikte sanatçının nasıl ve ne şekilde var olacağı, makinelerle ne tür bir işbirliğine gideceği bu alanın en önemli keşif noktalarını oluşturmaktadır[5]. --- Kaynakça: Alper, Neil ve Gregory H. Wassal (2006), “Artists Careers and Their Labor Markets”, içinde Ginsburgh, Victor ve David Throsby, (Eds.) (2006), Handbook of the Economics of Art and Culture, North-Holland, Amsterdam, ss.813-864. Anderson, Robert C. (1974), “Paintings as an Investment”, Economic Inquiry, 12, ss. 13-26. Baumol, William J. ve Bowen, William G. (1966). Performing Arts, The Economic Dilemma: a study of problems common to theater, opera, music, and dance. Cambridge, Mass.: M.I.T. Press. Baumol, William J. (2006) “The Arts in the New Economy” içinde Ginsburgh, Victor ve David Throsby, (Eds.) (2006), Handbook of the Economics of Art and Culture, North-Holland, Amsterdam,ss. 339-360. Peacock (1969), “Welfare Economics and Public Subsidies to the Arts”, Manchester School of Economic and Social Studies, vol.37, no.4, ss.323-335. Peacock (2006), “The Arts and Economic Policy” içinde Ginsburgh, Victor ve David Throsby, (Eds.) (2006), Handbook of the Economics of Art and Culture, North-Holland, Amsterdam, ss. 1123-1143. Rosen (1981), “The Economics of Superstars”, American Economic Review, vol.71, ss.845-858. Throsby, David (2001), Economics and Culture, Cambridge University Press: Cambridge. UNESCO Framework for Cultural Statistics Handbook No. 1 Measuring the Economic Contribution of Cultural Industries. A Review and Assessment of Current Methodological Approaches (2012).   [1] Creative Outlook Report, UNCTAD (2018). [2] UNCTAD, 2018 yılında İstanbul Ticaret Üniversitesi, İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Valiliği ile birlikte İstanbul'da çeşitli çalıştaylar düzenledi. Amaç, İstanbul'daki yaratıcı endüstrilerin potansiyelini haritalamak ve yaratıcı endüstriler paydaşları arasındaki diyaloğu teşvik etmekti. [3] Türkiye'nin GSYİH'sinin yaklaşık yüzde 18,9'u yiyecek ve içecek sektöründen gelme ve ülke için yüksek potansiyelli bir büyüme sektörüdür. [4]Peacock (2006). [5] Bu yazı Ketebe Yayınlaından çıkacak Ali Güney ve Marcu Graf’ın editörlüğünü yaptığı Sanat, Kültür ve Yönetim Kitabında çıkacak makalemden derlenmiştir.