Osman Ulagay: Krizin adı Recep Tayyip Erdoğan’dır
Türkiye’nin tecrübeli ekonomi yazarlardan Osman Ulagay ile içinden geçtiğimiz krizi konuştuk. Ulagay; “Türkiye ekonomisinin şu anda yaşamakta olduğu krize bir ad vermek gerekirse hiç tereddüt etmeden bu bir Recep Tayyip Erdoğan krizidir” dedi.
Sunuş
Türkiye ekonomisi büyük bir kriz yaşıyor. Hazine ve Maliye Bakanı yakın gecek için umut verici konuşsa da uzmanların görüşü farklı. 40 yıldır Türkiye ekonomisini izleyen yazar Osman Ulagay da farklı düşünenlerden. Bugün yaşadığımız krizn nedeninin Erdoğan’ın inadı olduğunu ifade eden Ulagay, Türkiye’nin bu krizden kutuluşu için ise “Dünyaya ders verme hevesinden, yeni teori ya da model icat ederek komik duruma düşmekten kurtulmamız gerekiyor” diye formüle ediyor.
Murat Aksoy
Türkiye ekonomisi uzun süredir bir kriz içinde. Siz bu krize ne ad veriyorsunuz?
Türkiye ekonomisinin şu anda yaşamakta olduğu krize bir ad vermek gerekirse hiç tereddüt etmeden bu bir Recep Tayyip Erdoğan krizidir derim ben. Türkiye 2018’den beri Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle yönetiliyor. Bu sistemde bütün yetkiler tek bir kişide toplanmış, Cumhurbaşkanı ne derse o oluyor. Hata da sevap da ona ait.
Her fırsatta ekonomist olduğunu tekrarlayan Sayın Erdoğan, 2018’den beri tek adama dayanan bu sistemle yönetiyor ülkeyi ve şimdi gelinen noktadaki duruma bakın. Türkiye ekonomisi dünyada en sorunlu ekonomiler arasında anılıyor hep, en riskli görülen ve en yüksek faizle borçlanabilen ülkelerden biri Türkiye. Başta ABD olmak üzere dünyanın gelişmiş ülkelerinde yıllık enflasyon % 5’in üzerine çıktı diye panik yaşanıyor ve faizlerin artması bekleniyor. Türkiye’de ise aylık enflasyon % 13’ün, yıllık enflasyon % 36’nın üzerine çıktı ve zavallı TC Merkez Bankası (TCMB) Cumhurbaşkanı’nın emriyle faiz düşürerek yangına körükle gitti ve bu krize sürüklendik.
KIRILMA NOKTASI LONDRA OLDU
Pekiyi bu noktaya nasıl gelindi?
Cumhurbaşkan Erdoğan’ın inadı sayesinde gelindi. Sayın Erdoğan 2018 yılının Mayıs ayında Mayıs ayında Londra’da finans dünyasının temsilcilerine kendi faiz teorisini anlattı ve bu olay Türkiye için bir dönüm noktası oldu. Sayın Erdoğan’ın enflasyonu düşürmek için önce faizleri düşürmek gerektiğini iddia etmesi herkesi şaşırttı ve Türkiye’nin dünya finans piyasalarındaki itibarı da ciddi biçimde sarsıldı. Bu bir kırılma noktasıydı bence.
Şu anda yaşamakta olduğumuz krizin kökeninde de bu olay mı var sizce? Erdoğan’ın kendi faiz teorisinde inat etmesi ve TCMB’yi faiz indirmeye zorlaması mı bu noktaya getirdi bizi?
Evet öyle oldu. Bunu şöyle açıklayayım. Türkiye, ekonomisini hızlı büyütebilmek için dış finansmana muhtaç çünkü ulusal tasarruf oranı çok düşük. Sayın Erdoğan kendinden menkul faiz teorisinde ısrar ettiği ve TC Merkez Bankası’nı faiz düşürmeye zorladığı için bugünkü kısır döngüye girildi. Sayın Erdoğan’ın kendi faiz teorisinde ısrar etmesi Türkiye’yi bu çıkmaz sokağa soktu.
Bu benim yakıştırmam değil, 625 milyar dolarlık devasa bir döviz rezervinin üzerinde oturan Rusya Devlet Başkanı Putin, işine karışmadığı Rusya Merkez Bankası’nın faiz artırma kararını savunurken aynen şunları söyledi: “Rusya Merkez Bankası bu kararı almasaydı Türkiye’nin durumuna düşerdik.“
TÜRKİYE ÇIKMAZ SOKAKTA
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ona akıl hocalığı yapanlar görmedi mi işlerin kötüye gittiğini?
Türkiye 2017’den itibaren adım adım bu krize sürüklenirken aklı başında olan ekonomistler gördü bunu. Ben Dünya gazetesindeki haftalık köşemde defalarca yazdım, büyümeyi hızlandırmak için ekonomiyi zorlamanın sakıncalarını anlattım. Bunu anlamak için kahin olmak gerekmiyordu aslında. Hızlı büyümek için gerekli tasarruf düzeyine, verimliliği ve rekabet gücünü artıracak teknolojiye, kaynakların doğru dağıtılmasını sağlayacak bir devlet yönetimine sahip olmayan bir ülkede ekonomiyi hızlı büyümeye zorlarsanız ve bir de üstelik kendi faiz teorinizi uygulamaya kalkarsanız kaçınılmaz sonuç bu olur.
İhtiyacınız olan dış kaynağı da bulamazsınız, paranız pul olur ve enflasyon patlar. Türkiye gibi kronik enflasyon sabıkası olan, devalüasyon şoku sabıkası olan bir ülkede dalgalı kur uygularken bu koşulları yaratırsanız krize davetiye çıkarmış olursunuz. Aslında Erdoğan yönetimi 2020’nin Kasım ayında bu çıkmaza doğru gidildiğini sezer gibi oldu. Hatırlayacaksınız, ekonomiyi yöneten Berat Albayrak bir gece ansızın ortadan kayboldu ve Merkez Bankası’nın başına Naci Ağbal getirildi. Ağbal gereken adımları atınca uluslararası finans piyasaları bunu olumlu karşıladı ve Türkiye’ye sermaye girişi başladı. Ancak bu olumlu gelişme kimi rahatsız ettiyse kısa süre sonra Naci Ağbal görevden alındı ve TCMB yenide faiz indirimlerine başladı. Sayın Erdoğan’ın inadıyla çıkmaza doğru gidiş devam etti.
EKONOMİYİ SİYASİ GÜCÜ İÇİN KULLANIYOR
Erdoğan ekonomide denetimi burakmak istemediği için mi yaptı bunu?
Olayın nasıl geliştiğini bilmiyorum doğrusu ama benim tahminim de bu yönde. Bir kere Naci Ağbal’ın, Erdoğan’ın faiz düşürme ısrarına rağmen TCMB’nin bağımsız davranabileceğini gösterdiği için piyasaların güvenini kazandığını tahmin ediyorum ve Erdoğan’ın bundan ne kadar hoşlandığını bilmiyorum. Şunu unutmayalım ki Erdoğan ekonomiyi siyasetin aracı olarak kullanıyor, dolayısıyla kontrolün kendi elinde olması çok önemli onun için.
Pekiyi tüm bu gelişmeler yaşanırken iş dünyası tepki vermedi mi bu gidişe? Krize gidildiğini söyleyen, uyarı yapan olmadı mı?
Bu sorunuz bence çok önemli. Türkiye’de iş dünyasının önemli bir kesimi olaylara kısa vadeli bakmaya, anlık fırsatlara odaklanmaya alışmış. Alt ay işler iyi gitse, ihracat canlansa bayram ediliyor. Ayrıca bir miktar enflasyonla yaşamaktan da çok şikayetçi değil birçok firma, kar marjını yükseltmek için bir fırsat yaratıyor enflasyon.
Bu arada ekonomiye yön verenlerin devlet bankalarını devreye sokarak ucuz kredi pompalaması da bilhassa iktidara yakın olanların işine geliyor. Bunun çıkar yol olmadığını ancak krize girilidikten sonra söylemeyi tercih ediyor iş dünyasının önemli bir bölümü. Devlet bankaları öncülüğünde bir kredi bolluğu yaratılıp ekonomide bir canlanma sağlanırsa hemen işler iyi gidiyor havasına girenler çok oldu son yıllarda da. Ancak ateş bacayı sarıp dolar 18 lirayı geçince, devletin enflasyonu bile % 36’ya sıçrayınca itiraz sesleri çoğalmaya başladı.
ORTADA MODEL FALAN YOK
Tam bu noktada döviz kurlarındaki başıboş tırmanışı durdurmak için atılan adımlarla birlikte ortodoks ekonomi anlayışı terkedildi, heterodoks anlayış benimsendi gibi açıklamalar yapıldı, Çin modeli, Güney Kore modeli, Türkiye modeli lafları dolaştı. Bu gibi iddialara ne diyorsunuz?
Komedinin son perdesi diyorum. Ortada model falan yok, can havliyle yapılan bir geceyarısı operasyonuyla kurdaki tırmanışın geçici olarak durdurulması ve geriletilmesi var.
SÖYLENENLER CİDDİYE ALINACAK ŞEYLER DEĞİL
Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, Enflasyonun yılın ikinci yarısında tek haneye düşeceğini söylüyor. Bu gerçekçi bir beklenti mi?
Açıkçası ciddiye alınacak bir beyan değil ama Sayın Nebati şayet 12 aylık enflasyondan söz ediyorsa kendisinin matematikte de heterodoks ekole mensup olduğunu düşünebiliriz. Moral bozmamak için başka bir şey söylemeyeyim.
İktidarın ekonomi performansı bu durumdayken muhalefet ne yapmalı, nasıl hazırlanmalı?
Muhalefet partilerinde, Çin dahil bütün dünyanın kabul ettiği kriterlere göre ekonomik analiz yapabilecek ve Türkiye için gerçekçi seçenekler ortaya koyabilecek elemanlar olduğunu görüyorum. 40 yıldır Türkiye ekonomisinde yaşananları izlemiş bir gazeteci olarak bir tavsiyem var kendilerine. Ülkemizdeki hane halkının, irili ufaklı iş insanlarının, kamu görerlilerinin, siyasetçilerin ve gençlerin beklentilerini ve tercihlerini iyi değerlendirsinler, iktidara gelmek ve başarılı olmak için. Hazır çözümlere, çakma modellere itibar etmesinler.
Son olarak şunu sorayım size: Türkiye ekonomisinde yeniden sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için ne yapmak gerekiyor? Dış kaynağın önemini siz de vurguladığınız için şu soru da geliyor akla: IMF gibi piyasalara güçlü mesaj verecek bir kuruluşun devreye girmesi şart mı?
Her şeyden önce Türkiye’ye yön veren anlayışın değişmesi gerekiyor. Dünyaya ders verme hevesinden, yeni teori ya da model icat ederek komik duruma düşmekten kurtulmamız gerekiyor. Gerçekçi hedefler belirleyip sağlıklı büyümenin finansmanını nasıl sağlayacağımızı belirlememiz gerekiyor.
Bugün Türkiye’yi yöneten zihniyetin bunu yapamayacağı ortada. Sayın Erdoğan hala Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ilk iktidar dönemindeki karnesiyle övünüyor ama o dönemde ekonomiyi yönetenlerin hepsi bugün Erdoğan’ın ülkeyi çıkmaza sürüklediğini söylüyor ve ona karşı muhalefetin.başını çekiyor. Türkiye’yi çıkmaza sürükleyen anlayış değişmeden IMF’yi tartışmanın bir anlamı yok bence.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi