Erdoğan seçim sürecinde toplumu “koalisyon=kaos” söylemiyle korkutmaya çalışacak. Muhalefete düşen kendi siyasal pratiğinden harekeyle koalisyonun bugün koşullarında gereklilik olduğunu anlatmak olacaktır.  14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimi için sandığa gideceğiz. Cumhur İttifakı adayı AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan iken Millet İttifakı adayı CHP lideri Kılıçdaroğlu. Erdoğan seçim tarihini açıkladığı toplantıda yaptığı konuşmada seçimi neden erkene aldıklarını açıklarken kurduğu; “Son bir haftada yaşananlar bu tehdidin ne kadar büyük olduğunu göstermeye yeter.  Ülkenin bir bölümü can kayıplarıyla feryat ederken bir kesimin siyasi hesapları uğruna sergilediği aymazlığın faturasını milletin sırtına yükleyemeyiz.” sözleri seçim sürecinde muhalefete yönelik eleştirilerin de temeli olacak gibi. Peki Erdoğan ne demek istedi? Millet İttifakı’nın 2 Mart akşamı yaptığı toplantı ve sonrasında 72 saat içinden yaşananları yani ittifak içi tartışmaları;  “bir kesimin siyasi hesapları” olarak yaftaladı ve bu ittifakın bir tür “koalisyon” olmasında hareketle; “koalsiyon=kriz” olduğunu söyledi. KOLASİYON KÖTÜ MÜ? Peki “koalisyon” tek başına kötü mü? Değil. Çünkü Türkiye’de siyasi tarihinde evrensel ölçülerde koalisyon olmadı. Muhalefetin topluma sanırım bu gerçeği de iyi anlatması gerekecek. Açalım. Bu tespitin temel varsayımı; Türkiye’de istisnai dönemler dışında kurumsal anlamda “siyaset” yapılmadığını dolayısıyla geçmişte kurulmuş olan koalisyonların da birer “siyasi koalisyon” değil devlet/çiliğin yarattığı rantın partilerin merkezlerinden başlayarak aşağıya doğru dağıtılmasını sağlayan kar ortaklıklarıdır. Nitekim bu koalisyonlar ülkenin sorunlarını çözmekten uzak, alt yapı hizmetlerine bakan yapılar olmuşlardır. Bu açıdan Türkiye’de siyaset istisnai dönemler dışında esas olarak; meşruiyetini “devlet/çilikten”ten aldığı ölçüde toplumsal talepleri değil devletin toplum karşısındaki gücünü savunmak olmuştur. O yüzden siyaset meşruiyeti bir aks kabul edersek siyaset, toplumu değil devleti koruyan bir uğraş olmuştur. Bu açıdan bizdeki siyaset “apolitik” bir siyasettir. Bunun doğal sonucu olarak da geçmişte kurulmuş olan koalisyonlar, toplumsal sorunları çözmeyi değil rant paylaşan mekanizmalar olmuşlardır. Nitekim bugün Cumhur İttifakı tam da böyle bir koalisyondur. Sadece AKP ve MHP değil, BBP’den Vatan Partisi’ne hepsinin devlet merkezli, devlet kaynaklı bir çıkarı söz konusudur. Ve bu çıkarlar sadece maddi olmak zorunda da değildir.
Muhalefet partilerinin birlikteliği ve kurdukları koalisyon sadece var olan düzenin değişmesinden değil, siyasetin orta vadede kurumsallaşması açısından da önemlidir.
MİLLET İTTİFAKI SİYASETİ KURUMSALLAŞTIRIYOR İşte tam bu noktada Altılı Masanın 2021 Eylül ayından itibaren gerek liderler arasında gerekse çalışma komisyonları ile kurmuş olduğu eş düzeyli diyalog ve çalışma sistematiği bu açıdan evrensel ölçüde siyaset örneği olarak gerçek bir “koalisyondur”. Hem de devlet/çiliğin ürettiği rant olmadan tam tersine toplumsal sorunları çözmeye, meşruiyetini toplumdan almaya çalışan bir koalisyondur. Bu yüzden uzunca bir süredir ben yazılarımda Altılı Masa’nın siyasal pratiğinin Türkiye'de siyasetin kurumsallaşmasında önemli bir deneyim olduğunu ve gerçek anlamda siyaset ve koalisyonu kurumsallaştırmada deneyim olduğunu ifade etmeye çalışıyorum Sadece Altılı Masa değil diğer ittifakın da toplumsal sorunları çözmede ortaklaşması ve Kılıçdaroğlu özelinde kurdukları diyalog kanalları, bu siyasallaşmanın genişlemesi ve bu yönü ile de kurumsallaşması açısından bir fırsattır. Evet, Altılı Masa’nın içerdeki tüm tartışmalara rağmen süreci buraya getirmeleri, siyaseten ortaklaşmaları koalisyonların kötü değil bizatihi bir ihtiyaç olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Siyasi iktidar blokunun son yıllarda izlediği kimlik siyasetiyle farklı fay hatlarından ayrışan toplumun yeninden bir arada yaşayabilmesinin en önemli koşulu çoğulculuğu, diyaloğu temel alan koalisyon kurmaktır. Ve muhalefet bunu başarmaktadır. Siyasi iktidar ve Cumhur İttifakı devleti merkez alarak statükoyu korumaya çalışırken, muhalefet partileri koalisyon içinde toplumsal talepleri merkeze alan değişimin temsilcileri olarak karşımızda durmaktadırlar. Bu açıdan muhalefet partilerinin birlikteliği ve kurdukları koalisyon sadece var olan düzenin değişmesinden değil, siyasetin orta vadede kurumsallaşması açısından da önemlidir. Dahası koalisyonlar kötü değil, toplumun farklı kesimlerinin taleplerini çözme konusunda olmazsa olmazdır. Not: Bu yazıyı bitirirken muhafazakâr Kürt partisi HüdaPar’ın Cumhur İttifakı’nı destekleyeceğini açıkladı. Millet İttifakı’nın kimlerden oluştuğunu ve ortak kesenlerinin demokrasi, özgürlükler ve adalet olduğunu biliyoruz. Peki Cumhur İttifakı hangi partilerden oluşuyor? Daha önemlisi birbirine benzemeyen bu partilerin ortak keseni nedir? Otoriter devlet/çilik yani rant olmasın mı?