Politikyol’dan bir grup olarak Kılıçdaroğlu’yla dört saate yakın sohbet ettik. Kılıçdaroğlu 11 sayfa not aldı. Samimi ve söylenenleri ciddiye alıyor. Bu tür toplantıları sürekli yapıyor. Üç genel gözlemimi vurgulayarak toplantıyı değerlendirmek isterim. 8 Ocak 2022 sabahı.  Politikyol’dan bir grup olarak Kemal Kılıçdaroğlu ile kahvaltı için buluşuyoruz.  Dört saate yakın bir sohbet başlıyor. Kılıçdaroğlu, tüm söylenenleri, eleştirileri, yorumları, soruları dikkatle dinliyor ve not alıyor. Daha da önemlisi, “11 sayfa not almışım” diyerek, herkese tek tek, ayrıntılı, samimi ve söylenenleri ciddiye aldığını gösteren yanıtlar veriyor. Farklı gruplarla, kimliklerle, siyasi görüşe sahip olanlarla bu tür toplantıları Kılıçdaroğlu son zamanlarda sürekli yapıyor, yapmaya da devem edecek gözüküyor. Örneğin, “helalleşme” çıkışı, ki gündemi belirlemişti ve belirlemeye de devam ediyor, Kılıçdaroğlu’nun toplumun farklı kesimlerini dinlemek, sohbetleşmek, onlardan öğrenmek ve farklılıklara kendisinin ve partisinin bağlarını güçlendirmek için yaptığı toplantılarda önerilmiş. Uzun zamandır, akademik, kamusal tartışma içinde ve siyasi olarak CHP’yi izleyen ve sosyal demokrasi üzerine çalışan biri olarak üç genel gözlemimi vurgulayarak toplantı değerlendirmeme geçmek isterim: Birincisi, Adalet Yürüşü ile başlayıp bugün yapılan Helalleşme-Hesaplaşma çıkışına kadar gelen süreçte, farklı, yapıcı, toplumla bağlarını güçlendirmeye çalışan, farklı siyasi aktörlerle birlikte çalışan, kimliklerden değerlere doğru evrilen bir eylem ve söylem tercihinde olan, sakin, bilgi temelinde konuşan, gücü paylaşma isteğinde olan ve seçim kazanma ve Türkiye ‘yi daha iyi yönetilebilir iddiası taşıyan bir lider profili çizme noktasına gelmiş bir Kemal Kılıdaroğlu ile karşılaşıyorsunuz; İkincisi, Millet İttifakı’nda olmak, şimdi Büyük Millet İttifakı kurmak, farklı siyasi görüşlere sahip ama belli ilkelerde anlaşan siyasi aktörlerle çalışmak, sadece CHP içinde değil, fakat değerler-ilkeler temelinde çok-aktörlü bir ittifak içinde siyaseti yapmak, ve bu siyaseti içselleştirmek Kemal Kılıçdaroğlu’na daha güvenli, kapsayıcı, dinleyici, yapıcı bir lider, bir takım oyuncusu niteliği kazandırmış.  Bu nitelik ve ittifak siyaseti, hem Kılıçdaroğlu’nu, hem de CHP’yi güçlendiriyor; Üçüncüsü, birinci ve ikincinin sonucu olarak, dünün ana muhalefet lideri konumu ve kimliğinden çıkmış, seçim kazanma ve ülke yönetiminde olma iddiası taşıyan bir lider görüntüsü çizen bir Kemal Kılıçdaroğlu izliyorsunuz, ve en önemlisi bu görüntü yapmacık değil, aksine inandırıcı. Bu genel değerlendirmelerden sonra ben kendi görüşlerim olarak dört düşüncemi ve önerimi Kılıçdaroğluna ilettim: Birincisi, Büyük Millet İttifakı, hata yapmadığı, inandırıcı, gündem belirleyen, seçim kazanma ve Türkiye’yi yönetme iddiası taşıyan siyasi hamlelerini yapmaya devam ettiği sürece, 2022 ya da 2023’de yapılacak seçimleri kazanabilir. Bu olasılık içinde, seçimlerin değerli ve iktidar değişikliği için kritik öneme sahip niteliği sürekli vurgulanmalı ve 2019 Yerel Seçimleri ve İstanbul örneğinde olduğu gibi, seçime katılım, oy verme ve oy sayımı güvenliği için çok ciddi çalışılmalıdır; İkincisi, muhalefet, şeçimlere doğru stratejiyle, taktiklerle ve yeni hikaye ile yaklaşmalıdır.  Seçimlerin ilk iki maddesi “ekonomi ve adalet” olacaktır.  Ekonomi, halk tarafından, Erdoğan’ın büyük yatırımlara ve büyümeye referans veren söyleminin aksine “enflasyon krizi-ciddi işsizlik sorunu-fahiş yaşam pahallığı” temelinde tanımlanmaktadır. Adalet ise, bu sorunlar ve dışlanma/ötekileştirme sonucu oluşmuş, güvencesiz-başta iş kaybetme olmak üzere değişik alanlarda korku içinde yaşayan-ezilen halkın hukuka ve yönetime güvensizliği temelinde ciddi bir sorun alanı olarak görülmektedir. Büyük Millet İttifakı, farklılıkları içinde halkın bütününe el uzatan, onlara güvence veren, korkularını umuda çeviren bir söylem-eylem birlikteliği içinde seçimlere hazırlanılmalıdır. Atatürk, Cumhuriyeti, “Kimsesizlerin kimsesidir” diye tanımlamıştı. Bu bağlamda, yaratıcı bir açılımla, sadece insan hakları değil, sadece insan odaklı değil, tüm canlıların, doğanın, gezegenin, dolayısıyla tüm yaşamın haklarını savunan “yaşamdaşlık hakları” ve “yaşamdaşlık” kavramları kullanılabilinir. Kılıçdaroğlu da, Büyük Millet İttifakını, kendi liderliğini ve Türkiye’nin yeni yönetimini, “güvencesizlerin güvencesi, korkuların umuda dönüşmesidir” diye tanımlayabilir. Üçüncüsü, liderin ve yeni yönetimin, bugünün ve yarının dünyasının en önemli sorunları olarak görülen ve gençlerin özel önem verdiği “iklim değişikliği ve küresel ısınma” sorunlarına önem vermeli, “demokrasi-ekonomi-iklim-güvenlik dörtgeni”nde toplum yönetimine yaklaşmalıdır. Bu bağlamda, yaratıcı bir açılımla, sadece insan hakları değil, sadece insan odaklı değil, tüm canlıların, doğanın, gezegenin, dolayısıyla tüm yaşamın haklarını savunan “yaşamdaşlık hakları” ve “yaşamdaşlık” kavramları kullanılabilinir. Yaşamdaşlık hakları ve yaşamdaşlık vurgusu, muhalefeti ve onun Türkiye vizyonunu hem Erdoğan’ın liderliğindeki yürütme temelli başkanlık sisteminden, hem de neoliberal piyasacılıktan ayıracaktır; Karşılaştırmalı ve küresel ölçekte yapılan demokrasi ve seçim sonuçları çalışmalarında vurgulandığı gibi, otokrasi-demokrasi gerilimi siyaseti belirleyen bir eksen olmaktadır ve: bir taraftan, Rusya, Çin, hatta Amerika’da ve Avrupa’da da (ve Türkiye’de) “demokrasiye tehditler” devam ederken, diğer taraftan da, yeniden demokratikleşme dalgası da başlamış olabilir. Dördüncüsü, dünyada farklı ülkelerde 2021’de yapılan ve 2022’de yapılacak seçimlerin sonuçları bize şu olasılığı da gösteriyor olabilir: sadece ülke ve yerel de değil, bölgesel ve küresel ölçekte de, rekabetçi-populist otoriterleşme döneminden çıkılmış ve yeniden demokratikleşme dalgası başlamış olabilir. Karşılaştırmalı ve küresel ölçekte yapılan demokrasi ve seçim sonuçları çalışmalarında vurgulandığı gibi, otokrasi-demokrasi gerilimi siyaseti belirleyen bir eksen olmaktadır ve: bir taraftan, Rusya, Çin, hatta Amerika’da ve Avrupa’da da (ve Türkiye’de) “demokrasiye tehditler” devam ederken, diğer taraftan da, yeniden demokratikleşme dalgası da başlamış olabilir. Bu noktada, iddialı bir tavırla, amacın, sadece 2022 ya da 23’de seçimleri kazanmak değil, aynı zamanda, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ve demokratik-kapsayıcı-adil yönetimle “Türkiye’yi yeniden demokratikleşme dalgasına katmak” olduğu vurgulanabilir.