Kılıçdaroğlu, başkanlık döneminde yaptıklarıyla toplumda geniş bir toplumsal kesimin CHP’ya yönelik algısını değiştirmiştir. Eğer CHP’de bir değişim olacaksa bu, Kılıçdaroğlu’na rağmen değil onunla olmak durumundadır.

Seçim sonuçlarının CHP’de yarattığı tartışmalar görünen o ki sürecek.

Geçen hafta “Kılıçdaroğlu’nun bize bir borcu yok mu?” başlıklı yazıda, CHP liderinin kendisine oy veren milyonlara seçim gecesine, o gece yaşanan sorunlara ilişkin bir açıklama borçlu olduğunu yazmıştım.

Kılıçdaroğlu kamuoyuna bir açıklama yapmak yerine Sözcü TV’ye konuk olmayı seçti ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Açıkçası ben TV’ye çıkma yerine –uzun da olsa- bir açıklama yapmasının daha uygun olacağını düşünüyordum.

Yayın akşamı da dün de Kılıçdaroğlu açıklamaları konuşuldu. Muhtemelen bugün de konuşulmaya devam edecek.

Kılıçdaroğlu mimikleri ile beden dili belli ki çok yorgun, mutsuz ve üzgündü. Bu yüzden çoğu kez cevapları tekrarladı, açıkladı ve zaman zaman da sinirlendi.

Açıkçası bu çok doğaldı. Sonuç olarak umutla girilen bir seçimde istenilen sonuç alınamamıştı.

Ancak burada Kılıçdaroğlu’na –ve CHP’ye- yapılan açık bir haksızlığı da ifade etmek durumundayız. Evet aday Kılıçdaroğlu idi ama seçimin kaybedilmesinde başta Akşener olmak üzere diğer liderlerin de sorumluluğunu unutmamak gerekiyor.

Bu partiler saha çalışmasından sandık güvenliğine kadar pek çok alanda geri planda kaldılar.

Şu anda herkes Kılıçdaroğlu ve CHP'den hesap soruyor. Açıkçası bu da haksızlıktır.

Benim partiye yakın isimlerden, kendisine yakın isimlerden edindiğim izlenim, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı, yerel seçim öncesi ya da sonrası yapılacak kurultayda bırakma eğilimi olduğu yönünde.

***

Şimdi gelelim programa.

Ne yazık ki, Kılıçdaroğlu kendisine gelen sorulara tatmin edici cevap veremedi. Ya da verdiği cevaplar, kendisi ve parti ve genel merkez için tatmin ediciydi.

Kılıçdaroğlu, seçim mağlubiyetini eşitsiz koşullar, kara propaganda vs. dışında esas olarak “bir” nedene dayandırdı.

O da, 1, 2 ya da 3 sandık olan seçim bölgelerde alınan düşük oylara. Kılıçdaroğlu bu bölgelere ulaşılamadığını ve bu bölgelerde iktidarın TRT üzerinden kurduğu propagandayı aşamadıklarını ifade etti.

Kılıçdaroğlu bu sandıklarda Erdoğan ile farkın seçimin kaybedilmesinde etkili olduğunu ısrarla ifade etti.

Eğer bunu veri alırsak; bu durumun yeni olmadığını muhtemelen önceki seçimlerde de sonuçların benzer (Erdoğan/AKP üstünlüğü) olduğunu kabul etmek durumundayız.

Ancak burada bu gerçek bilindiği halde geçen bunca süre içinde gerekli çalışmaların bu bölgelerde yapılmamış olduğu da ortaya çıkmaktadır.

Bunun bir siyasi sorumlusu olmak zorundadır ve onun da kamuoyuna bir borcu bulunmaktadır.

Bununla birlikte Kılıçdaroğlu, seçim sonuçlarının bir yenilgi olmadığını ifade ederek, tüm olumsuz koşullara rağmen iyi oy alındığını ifade etti.

Şüphesiz mevcut koşullarda çok bir oy alındı ama bu oy, seçimi kazanmaya yetmedi. Bu yüzden ortada tüm iyi niyetli ve olumlu çabaya rağmen bir başarısızlık söz konusudur ve bunun Kılıçdaroğlu dahil tüm muhalefet tarafından kabul edilmesi, gerekli özeleştirinin yapılması, sonrası için olumlu olacaktır.

Yine Kılıçdaroğlu programda, kurultay sürecinin başladığını ve olağan kurultayın yerel seçimler öncesinde yapılacağını ifade etti. Bu partinin yenilenmesi açısından olumludur.

Kılıçdaroğlu’nun yerel seçimden önce yapılacak kurultayda yeniden aday olup olmaması bu aşamada ikincildir. Çünkü bu aşamada öncelikli olan yerel seçimlere giderken son günlerde giderek artan ve büyük ölçüde belirsizlik içeren parti içi küçük iktidar mücadeleleri sona ermesidir.

***

Benim partiye yakın isimlerden, kendisine yakın isimlerden edindiğim izlenim, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı, yerel seçim öncesi ya da sonrası yapılacak kurultayda bırakma eğilimi olduğu yönünde.

Kılıçdaroğlu’nu bu görüşünden döndürecek iki unsur söz konusu olabilir.

İlki, Kılıçdaroğlu’nun partideki değişimi sürdürecek bir lider adayı bulamama olasılığı. İkincisi ise, genel merkezdeki pozisyonlarından güç olarak inşa ettikleri küçük iktidarının terk etmeyen parti yöneticilerinin baskısı. Bu aşamada Kılıçdaroğlu için en tehlikeli olan seçenek ikincisidir. Çünkü bugüne kadar, Kılıçdaroğlu’nun dar çevresinde bulunan siyasiler kendisine yeterince hata yaptırdılar. Son günlerde yakın çevresinde isim değişliği olsa da ekipçiliğe dayanan zihni süreklilik sürdüğünü görmek gerek. 

Umarım bu kez Kılıçdaroğlu onlardan gelecek baskıya boyun eğmez.

Gelelim ilk nedene.

Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan ayrılmama konusundaki en önemli unsurun; kendisinin partide başlattığı değişimin sürmemesi endişesi olduğunu düşünüyorum.

Bu Kılıçdaroğlu’nun samimi bir endişesi olabilir. Ancak bunun aşılması, potansiyel adayları dışlama, onları dikkate almama, onlarla çatışma değil tam tersine tüm potansiyel adaylarla iletişim halinde olmak, onları dinlemek, onlara anlatmakla mümkün olabilir.

İmamoğlu’nun eğer kurultayda CHP’de genel başkan olma iddiası varsa; i) bunu açıkça ifade etmeli, ii) kendisinin “değişim” talebinin neyi ifade ettiğini de açıklaması ve ortaya bir iddia koyması gerekiyor ve iii) İstanbul Belediye Başkanlığı için de bir formül üretmek durumundadır.

***

Peki CHP içinde ve çeperinde Kılıçdaroğlu’nun başlattığı değişimi sürdürecek bir siyasetçi yok mu?

Var.

Üstelik ben bunun birden fazla da olduğunu düşünüyorum.

Bunlardan birisi bu talebimi en açık biçimde “değişim” gerekiyor diye ifade eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.

Gerçekten İmamoğlu 2019’de iki seçimde gösterdiği performansıyla, belediye başkanlığı sürecinde yaptıklarıyla ve son olarak 14-28 Mayıs seçim sürecindeki performansıyla CHP’de Kılıçdaroğlu’ndan sonra en güçlü lider adayı olduğunu ortaya koydu.

Bu aşamda İmamoğlu’nun eğer kurultayda CHP’de genel başkan olma iddiası varsa; i) bunu açıkça ifade etmeli, ii) kendisinin “değişim” talebinin neyi ifade ettiğini de açıklaması ve ortaya bir iddia koyması gerekiyor ve iii) İstanbul Belediye Başkanlığı için de bir formül üretmek durumundadır. Ve bu, İstanbul’un kaybedilmediği bir formüle dayanmak zorundadır.

İmamoğlu’nun ifade ettiği değişim, ideolojik midir, örgütsel midir, yapısal mıdır yoksa sadece aktörlerle mi sınırlıdır?

Dahası bunu önce Kılıçdaroğlu ile ve 2., 3. adamlar üzerinden değil doğrudan kendisinin istişare etmesi, karşılıklı samimiyet ve siyasi nezaket açısından önemlidir. Ki baba-oğul ilişkisi de bunu gerektirir.

İmamoğlu’nun haklı olarak ifade ettiği gibi değişim, sadece MYK değişimi ile olmayacak kadar büyük olmak durumundadır.

Bütün bunların eğer genel başkanlık düşüncesi varsa İmamoğlu tarafından açıklanması gerekiyor.

Ve şunu da kabul edelim ki bu değişim talebi, Kılıçdaroğlu’nu dışlayarak, ona rağmen bir değişim değil, onun da parçası olduğu bir süreç olmak durumundadır.

Çünkü Kılıçdaroğlu, başkanlık döneminde yaptıklarıyla toplumda geniş bir toplumsal kesimin CHP’ya yönelik algısını değiştirmiş ve partiyi toplumun farklı kesimlerine açan, partiyi dar bir kimlik partisinden merkez partisine dönüştüren bir lider olmuştur.

Bunu değişimin sürmesi, CHP’nin ve Türkiye siyasetinin geleceği açısından çok değerlidir. Ve önümüzdeki dönemde CHP’nin rotası bu değişime ek olarak siyaseten sol, sosyal demokrat yönü ağır basan Alevilere ve Kürtlere de açılmak durumundadır.

Eğer CHP’de bir değişim olacaksa bu, Kılıçdaroğlu’na rağmen değil onunla olmak durumundadır.

Böyle bir geçiş süreci, 31 Mart 2024 yerel seçimleri için en büyük çıkış olacaktır.

Kılıçdaroğlu bunu fazlasıyla haketmiştir.

ü

ü

ü

ü

ü