Siyasetin desteklediği suç örgütü liderleri ve tetikçiler parti genel merkezlerinde üst düzeyde ağırlanıyorlar, davullu zurnalı konvoylarla karşılanıyorlar ve “muteber dava adamı” muamelesi görüyorlar. Bu durum Ogün Samast için de geçerli olacak yakında, göreceksiniz. Tıpkı kendisinden önceki “dava ağabeyleri” gibi geleceği parlak!

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in katili faşist Ogün Samast tahliye edildi. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, Samast'ın denetimli serbestlik hakkının 19 Şubat 2022 tarihinde doğmuş olmasına rağmen bundan yararlandırılmadığını, şartlı tahliyesinin 15 Kasım'da gerçekleştirildiğini açıklayarak şunları aktardı:

"Hükümlünün denetimli serbestlik hakkı 19 Şubat 2022 tarihinde doğmuş olmasına rağmen denetimli serbestlikten yararlandırılmamıştır. Adı geçen hükümlü hakkında 19 Ocak 2023 ve 13 Temmuz 2023 tarihlerinde yapılan değerlendirmelerde koşullu salıverilmesine uygun olmadığına karar verilmiş, şartlı tahliyesi 15 Kasım 2023 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte 2015 yılından itibaren hükümlünün 5 kez açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebi, 2 kez de denetimli serbestlik talebi uygun görülmemiştir. Bu kapsamda 7456 sayılı Kanun ile yapılan infaza ilişkin düzenlemelerden istifade etmesi söz konusu değildir. 5275 sayılı Kanun'un genel hükümlerine göre cezası infaz edilmiştir."

Görünürde katil Ogün Samast için “olağan yasal süreç” işletilmiş ve cezası infaz edilmiş ama aramızdan kaç kişi adalete ve yargı sistemine güveniyor?! Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) “Bir Bakışta Hükümet 2023” raporuna göre; Türkiye yargıya güvende 38 üye ülke arasında 36’ncı, sıralamaya 7 aday ülke dâhil edildiğinde ise 40’ıncı sırada bulunuyor. 2010’da yüzde 59 olan yargıya güven 2020’de yüzde 37, 2022’de ise yüzde 33’e kadar geriledi. Rapora göre son 22 yılda 26 puanlık bir düşüş var. Türkiye, Dünya Adalet Projesi’nin 2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde de 0.42 puanla 140 ülke arasından 116. sıraya yerleşti. Vatandaşların sadece yüzde 15’i yargının bağımsız olduğunu düşünüyor.

Aslında yargıya güvensizliğimizi ortaya koymak için hiçbir uluslararası rapora ihtiyacımız yok ve sadece son dönemlerde Türkiye yargısında olup bitenlere bakmamız yeterli. İlk derece mahkemesi yüksek yargının verdiği kararlara uymuyor ve direniyor, yasal hiyerarşinin en tepesinde olan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını Yargıtay tanımıyor, yüksek mahkemeler birbirlerinin üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor, ülkenin cumhurbaşkanı erkler ayrılığına rağmen açıkça bir yüksek mahkemeye diğerine karşı destek veriyor, iktidar ortağı partinin genel başkanı Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması gerektiğini söylüyor.

Normlar hiyerarşisinin çöktüğü yargı sisteminde bir cumhuriyet başsavcısı yargıdaki rüşvet ve yolsuzluklara karşı HSK’ya sayfalarca dilekçe yazıyor, hâkimler ve savcılar birbirleri hakkında ve Adalet Komisyonu başkanları hakkında ihbarda bulunuyorlar. Böylesine siyasallaşmış olan, parayla karar çıkaran ve çeteler tarafından maaşa bağlandığını bizzat mensuplarının söylediği bir yargıya kim güvenebilir ki?!

Türkiye yargısı her dönemde sorunlu ve siyasal bir yapıya sahipti çünkü kurumsallaşmış bir yargı sistemi hiçbir zaman olmadı. Ancak son 21 yıllık süreçte yaşanan pek çok olgu yargı erkini darmadağın etti; ne vatandaş yargıya güveniyor ne de yargı mensupları birbirlerine güveniyorlar. Şurası bir gerçek; Türkiye’de büyük bir yargı krizi var ve yargının verdiği her karara artık şüpheyle yaklaşılıyor. Son tahlilde; bugün yargının kantarının ayarlarıyla kendilerinin lehine oynayan odaklar yarın kendilerini kantarını elleriyle bozdukları o yargının karşısında bulacaklar ve adalet bekleyecekler. Kaçış yok; örneği çok…

Hrant Dink davasında uzun yıllardır gözümüzün önünde yürüyen yargı garabeti başlı başına çok şey anlatıyor. Yargının Hrant Dink cinayetinde “örgüt yok” demesi ve buna göre karar vermesi garabetin en büyüğüdür zaten. Hrant Dink’in “öfkeli milliyetçi gençlerin münferit kalkışmasıyla” öldürülmediğini ve devletin o dönem içinde bulunan odakların bilgisi dahilinde öldürüldüğünü hepimiz bilmiyor muyuz?!

Ogün Samast’la gözaltındayken Türk bayrağı önünde fotoğraf çektiren ve “aferin oğlum” diyen polis şeflerini ve diğer devlet görevlilerini unuttuk mu?! Dönemin Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nde polis memuru olan Muhittin Zenit, cinayeti organize etmekle yargılanan muhbir Erhan Tuncel’le cinayetten yarım saat sonra telefonda konuşup “Ne oğlum, direkt kafaya sıkmışlar. Tek farklılık, kaçmayacaktı ama bu kaçtı” dememiş miydi?! 2004 yılında Trabzon'da bir fast-food restoranında altı kişinin yaralandığı bombalı saldırıyı yapan Yasin Hayal ifadesinde Hrant Dink cinayetini Erhan Tuncel ile birlikte planladığını söylememiş miydi?!

Polis muhbiri olan Erhan Tuncel, Hrant Dink’in öldürüleceğini cinayetten 10 ay önce Trabzon İstihbarat polisine bildirmemiş miydi?! Samsun, Trabzon ve İstanbul İstihbarat polisleri cinayeti önceden bilmiyorlar mıydı?! Dink suikastının azmettiricisi Yasin Hayal'in halasının eşi Coşkun İğci Jandarmaya muhbirlik yaptığını ve Yasin Hayal'in Dink'i öldürme planından Jandarma İstihbaratını haberdar ettiğini söylememiş miydi?! Jandarma Dink cinayetinde kullanılan silahın markasını bile önceden bilmiyor muydu?!

Hrant Dink cinayetinde pek çok sivil ve devlet görevlisinin parçası olduğu bir örgütün en büyüğü vardı aslında. 2004 yılında Hrant Dink’in Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in bir Ermeni yetimi olduğunu yazmasından sonra cinayetin işleneceği güne kadar “derin odaklar” harekete geçip Hrant Dink’i hedef tahtasına koydular. Türk Silahlı Kuvvetleri Sabiha Gökçen için bildiri bile yayınladı. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ve bazı şahsiyetler Hrant Dink’i kamuoyu nezdinde “Türkün kanına zehirli dedi” iftirasıyla lime lime edip cinayetin işlenmesi için gereken ortamı hazırlamadılar mı?!

Hrant Dink’in öldürüleceğini herkes biliyordu; polis biliyordu, jandarma biliyordu, MİT biliyordu ama kimse hiçbir şey yapmadı, Dink korunmadı ama işin içinde olanlar korundu. Bu olgu yeni bir şey değil; 90’lı yılların faili meçhul sarmalı içinde Tansu Çiller, meclis grubunda yaptığı konuşmada “Devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır, onlar şereflidirler” dememiş miydi?! Bu ekol Hrant Dink cinayetinde de kendini en başından beri gösterdi; devletin içindeki bazı klikler tetikçilerini korudular, dosyasını ayırdılar ve en az ceza almasını sağlayarak serbest kalmasının önünü açtılar. Bu odakların tetikçilerine nasıl sahip çıktığını zayıf ve bakımsız olarak cezaevine girip onlarca kilo alıp semirerek hapisten çıkan Ogün Samast’a bakarak bile anlamak mümkün.

Hukukun çöktüğü yerde mafya yükselir ve Türkiye şu an tam da bunu yaşıyor. Siyasetin desteklediği suç örgütü liderleri ve tetikçiler parti genel merkezlerinde üst düzeyde ağırlanıyorlar, davullu zurnalı konvoylarla karşılanıyorlar ve “muteber dava adamı” muamelesi görüyorlar. Bu durum Ogün Samast için de geçerli olacak yakında, göreceksiniz. Tıpkı kendisinden önceki “dava ağabeyleri” gibi geleceği parlak!