İktidarın ekonomi politikası her geçen gün gün güç kaybederken öne sürdüğü çözümlerin ne kadar “inandırıcı” olduğunu da sorgulanıyor. Gelecek Partisi ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Kerim Rota ekonomideki son durumu yazdı. Karatmanın anlamını Google’da aratınca aşağıdaki sonucu elde ediyorsunuz. “Savaş durumunda düşman uçaklarından korunma amacıyla ışıkları örtme veya söndürme biçiminde alınan önlemlerin bütünü” Benim nüfus kâğıdım Kıbrıs harekâtı sırasında uygulanan karartmayı hatırlamaya yetiyor. Ailedeki büyüklerin 2. Dünya savaşından kalma karartma tecrübesi ile hükümetin verdiği talimata hızla adapte olmuştuk. Evimizdeki bütün ampülleri siyah veya lacivert kâğıtlardan oluşturduğumuz şapkalarla kaplamıştık. Gece olduğunda evden dışarı ışık sızmasın diye perdeleri tamamen kapatır, açık renk perdesi olan pencereleri de önceden hazırladığımız defter kitap kaplamaya yarayan siyah veya lacivert kâğıtlarla bantlardık. Akşamları evi karartmaya hazırlama görevi bana verilmişti. Sabahları da pencerelerden kâğıtları yırtmadan sökmek benim işimdi. Özellikle akşamları görevimi büyük bir titizlikle yapar, hatta evde ampuller açıldıktan sonra sokağa çıkar ve sızıntı olup olmadığını kontrol eder geri dönerdim. 1974 yılının teknolojisinde karartmanın olası bir saldırıda hedef şaşırtmaya bir faydası olabilir miydi sorusuna ancak askeri uzmanlar cevap verebilir. Radar ve yer tespit sistemlerinin 2. Dünya savaşında hızla geliştiğini biliyoruz. Bundan 30 yıl sonra hedefi bulmak isteyen bir düşmanın şehirdeki bütün ev ve işyerlerinin pencerelerinin siyah veya mavi kâğıtlarla kaplanmış olması nedeniyle başarısız olacağını pek düşünemiyorum. Yine de karartma vatandaşlara savaşta olduğumuzun bilincini ve ciddiyetini hissettirmek için etkili bir yöntem olsa gerek. Karartma gecelerinde her an tepenize bombalar yağabileceği endişesi taşıyor, bir saldırı olursa nereye sığınacağınızı konuşuyorsunuz. Savaş öncesi aklınıza gelmeyen olasılıklardan bahsediyor ve bir anlamda bir “B” planı oluşturuyorsunuz. Bizim “B” planımız kazan dairesinin bulunduğu kömürlüğe inmekti. Bir saldırı halinde herkesin eline bir sandalye alıp merdivenlerden sakince inmesini de kararlaştırmıştık. VERİ KARARTMASI KİME KARŞI YAPILIR? Yazının başında gördüğünüz gibi karartma kararı olası düşmandan korunma amacıyla alınıyor. Bu yazının konusu ise son 2 aydır karşı karşıya kaldığımız “veri karartması”. Bu karartmanın nedenini daha iyi anlayabilmek için buna karar verenlerin başlarına 3 yıl önce nelerin geldiğini hatırlamakta fayda var. 2018 Ağustos’ta Brunson krizi diye adlandırılan kur krizi, çiçeği burnunda yeni hükümeti zor duruma sokmuştu. Oysa Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile zincirlerimizi kıracak ve damadın önderliğinde tam bağımsız, yerli milli bir ekonomiye dönüşecektik. Brunson krizi ancak rahibin uçağa bindirilip iade edilmesi ve TCMB’nin faizleri %24’e yükseltmesiyle söndürülebildi. 2019 Mart ayındaki yerel seçimler öncesi Türk Lirası yine değer kaybetmeye başlamıştı. Tam seçimler öncesi Ak parti bir kur krizini daha kaldıramazdı. Ortada büyük bir değer kaybı olmasa da, 2018 Ağustos’ta alınan ders ile bu kez TCMB rezervleri satılarak yılanın başı büyümeden ezilmeye çalışıldı. Ne de olsa bu kez Ak Parti’nin kasası İstanbul ve Ankara belediyelerinin muhalefete geçmesi ihtimali vardı.
Müdahaleler verilerini karartsalar da işin ortaya dökülmesi çok zaman almadı. İlk olarak bağımsız ekonomist Haluk Bürümcekçi TCMB bilançosundan kaçağı yakaladı.
TCMB rezervleri satılırken önceki yıllarda olduğu gibi şeffaf bir şekilde ihale açılmadı veya doğrudan müdahale duyurusu açıklanmadı. Benim “Con Ahmet’in devri daim makinesi” diye adlandırdığım yöntemle dövizler satıldıktan sonra TCMB değişik kanallarla aynı dövizleri borç aldı. O zamanki ekonomi yönetimi, TCMB şeffaflığını ve verilerini karartarak yaptığı müdahaleleri gizleyebileceğini veya daha büyük piyasa etkisi yaratabileceğini hayal etti. Oysa işin sonunda veri karartarak elde etmeyi umdukları fayda yerine büyük bir itibar kaybı yaşadılar. Müdahaleler verilerini karartsalar da işin ortaya dökülmesi çok zaman almadı. İlk olarak bağımsız ekonomist Haluk Bürümcekçi TCMB bilançosundan kaçağı yakaladı. Ardından Uğur Gürses ve benim gibi medyada etkili kişilerin ısrarlı takipleri ve anlatımı ile mekanizma herkes tarafından anlaşıldı. Buna rağmen karartılmış müdahaleler 2020 Kasım ayında damadın istifasına kadar devam etti ve 128 Milyar $ skandalı olarak Türk siyaset tarihindeki yerini aldı. BUZDOLABINDAN ÇIKAN KARAKUTU Değişen bakan ve TCMB başkanı ile Ak Partili yetkililer bu skandalın üstünü örtmek için çeşitli defalar mülakat verseler de ikna edici olamadılar. Ancak o günden 2021 Aralık ayına kadar bu yöntem de buzdolabına kaldırıldı. Lütfü Elvan’ın affedildiği ve Nureddin Nebati’nin atandığı gün Türkiye zaten yeni bir kur krizi içindeydi. Kur korumalı mevduat adı altında 1960’ların DÇM ( Dövize Çevrilebilir Mevduat) uygulamasına benzer bir ürün ile kur krizi bastırılmaya çalışıldı. Yeni bakanın bunun yanısıra buzdolabından karakutudaki kapı arkası müdahale aracını da çıkardı. Atandığı gün ile kur Korumalı Mevduatın açıklandığı haftaya kadar olan sürede kapı arkası yöntemiyle 7 Milyar $ civarında müdahale yapıldı. Haluk Bürümcekçi ve onun açtığı yoldan ilerleyen birçok analist bu tutarı kolayca hesapladı. Kur korumalı mevduatların açılmaya başlanması ile analistler için yeni bir sorun ortaya çıktı. Bu mevduatın bir kısmı Türk Lirasından diğer kısmı ise dövizden bu ürüne geçiş yapıyordu. Dövizden geçenler TCMB rezervlerini arttırıyordu. KKM’de ise toplam tutarın açıklanması rezerv hesabını yapmayı zorlaştırıyordu. Ancak KKM’nin başarılı olması için o esnada PR çalışması da yapılıyordu. Başta yeni bakan zaman zaman da Cumhurbaşkanı, söyleşilerinde KKM verilerini ve hatta kırılımını vermeye başladılar. 9 Şubat tarihinde de BDDK, KKM verilerini kırılımlı olarak yayınlamaya başladı ve artık düzenli yayınlayacağını açıkladı. Finans konusunda güvenilir, çok bilgilendirici ve aynı zamanda eğlenceli bir twitter hesabı var. @e507 Hala takip etmiyorsanız takibe almanızı öneririm.
Bu mücadelenin tek bir amacı var o da Cumhurbaşkanının istediği gibi TCMB faizlerini düşük tutmak. Üretici enflasyonu %105’e, gıda enflasyonu %65’e çıkmış akaryakıta %150, elektriğe %125 zam yapılmış, bunların bir önemi yok.
@e507 bu verileri ve konuşmaları arşivleyerek KKM’nin bütçeye vereceği olası hasarı hesaplamaya başladı. Diğer analistler de verilerdeki TCMB payını kullanarak olası kapı arkası rezerv satışını ve gerçek dolarizasyonu hesaplamaya başladılar. Böylece TCMB’nin ne kadar döviz sattığı yine finans piyasalarının en önemli konusu olmaya başladı. Ekonomi yönetimi bu kadar şeffaflığın fazla olduğunu düşünmüş olacak ki, BDDK önce 14 Şubatta tek seferliğine ilan ettiği verileri yayından kaldırdı, ardından kırılımlı olarak verdiği veriyi toplam veri olarak yayınlamaya başladı. Ardından ne bakandan ne Cumhurbaşkanından da yeni bir veri duymaz olduk. 1990’LARDAN KALMA SİLAH ZDD Bu yılın başında analistler için başka bir sorun daha ortaya çıktı. TCMB’nin Swap sonrası net rezevlerinin negatif olduğu çarşı pazarda konuşulur olunca, ekonomi yönetimi 1990’lardan kalma eski teknoloji bir silahı devreye aldı. “Zorunlu Döviz Devri”. Uygulama tebliği ile ihracatçıların dövizlerinin %25’ini TCMB’ye satmak zorunda oldukları ilan edildi. Uygulama başlayalı 2 ay olmasına karşın TCMB ihracatçılardan ne kadar döviz satın aldığını açıklamıyor. Böylece TCMB, swap, depo, reeskont kredisi, enerji şirketlerine satış gibi aylık da olsa açıkladığı verilerine karşı hiç açıklamadığı iki veri ile kısmi karartma uygulamaya başladı. Plana göre Kur korumalı mevduat ve zorunlu döviz devri verileri karartılınca kapı arkası müdahaleleri hesaplamak üç bilinmeyenli bir denkleme dönüşecek, böylece analistler ne kadar döviz satıldığını bulamayacaklar. Oysa TCMB’nin Türk Lirasına karşı yaptığı tüm işlemler sistemin fonlama ihtiyacına doğrudan etki eden işlemler. Bu nedenle istedikleri kadar veri karartmaya çalışsalar da, işini iyi yapan analistler daha aralıklı dönemlerde de olsa kapı arkası müdahalelerini bir şekilde hesaplayacaklar. DÇM, ZDD, KARARTMA 1974 yılının teknolojisinde bile karartma yapmanın başarısı şüpheliydi. 2022 yılına geldiğimizde ise ekonomi yönetimi 1990’ların zorunlu döviz devri, 1960’ların DÇM’si ve 1970’lerin karartma uygulaması ile mücadelesini sürdürüyor. Bu mücadelenin tek bir amacı var o da Cumhurbaşkanının istediği gibi TCMB faizlerini düşük tutmak. Üretici enflasyonu %105’e, gıda enflasyonu %65’e çıkmış akaryakıta %150, elektriğe %125 zam yapılmış, bunların bir önemi yok. Yazının başında karartmanın düşmana karşı yapıldığından bahsetmiştik. Düşman olarak analistleri ve piyasayı görüyorlarsa işimiz zor. Eğer bunun dışında bir enerjileri varsa bu enerjiyi kafalarını kaldırıp ortalığı yakan enflasyona, dünyada artan enerji ve gıda fiyatlarına karşı karartma gecelerinde yapıldığı gibi bir “B” planına harcamalarını tavsiye ederim. Umarım ekonomi yönetiminin bu “B” planı gerektiğinde kömürlüğe inmek olmaz.