SP cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu; "Bugün AK Parti’nin içinde olup da bize oy verecek çok büyük bir kesim olduğunu biliyorum. Belki şu anda önde olmayan ama geçmişte çok ciddi manada görev almış, bakanlık yapmış insanlardan bahsediyorum.  AK Parti’de yaklaşık yüzde 15’lik bir kopmadan bahsediliyor. Bunun 9’u zaten 7 Haziran’da yaşandı. O günden bugüne ciddi bir kopma da var. Bundan dolayı bu kopan kesimin ağırlıklı olarak bize geleceğini, oy vereceğini düşünüyorum." dedi. Habertürk'ten Kübra Par'a konuşan Karamollaoğlu'nun açıklamaları şöyle:  Saadet Partisi’nin son dönemde Cumhur İttifakı’nın içerisinde değil de Millet İttifakı’nın içerisinde yer alması, “Acaba Saadet geleneğine ters mi?” tartışmalarına neden oldu. Bu anlamda tabandan nasıl reaksiyon alıyorsunuz? Bu süreçte, “Milli Görüş davasından uzaklaştınız, gittiniz CHP ile işbirliği yaptınız” şeklinde eleştiriler geldi mi? Tabanımızdan böyle bir tepki çok ama çok az geldi, aslında artık kalmadı da. Bu tepki bize tamamen AK Partililerden geliyor. Bunu söyleyenler Milli Görüş’ü tanıyan insanlar değiller. Çünkü Erbakan Hoca’mız, ilk defa 1974’te CHP ile bir koalisyon kurdu. O koalisyon çok büyük hizmetler yaptı. Erbakan Hoca’mız daha sonra diğer partilerle de bir araya geldi. Ama özellikle 1996 yılında DYP ile bir koalisyon kurulduğunda, onu başka şekilde itham etmek isteyenlere karşı Meclis’te yaptığı konuşma çok açık ve netti. Bunu söyleyen arkadaşlar ne hocayı tanıyorlar ne Milli Görüş’ü biliyorlar. Önyargıyla hareket ediyorlar. Ülkenin menfaatlerinin de pek o kadar umurlarında olduğu kanaatinde değilim. Biz Sosyal medyada size tepki gösteren biri, “Temel Karamollaoğlu’na, bir dönem ezanın orijinal haliyle okunmasını dahi yasaklamış bir partiyle nasıl omuz omuza durduğunu ve Bilge Başkan’ın tabanını buna nasıl ikna ettiğini sorar mısınız?” demiş. Bu tip yorumlara ne diyorsunuz? Bunu söyleyen arkadaş, kusura bakmasın, ya cahil yahut da çok art niyetli. Bir defa ne olursa olsun zaman geçmiş; 70 yıl önceki CHP ile bugünü kıyaslamak bir defa doğru değil. Erbakan Hocamız CHP ile 40 sene önce ittifak kurdu. Bunu görmeyen, bilmeyen bir insan hakikaten siyasetle hiç alakası olmayan, cahil bir insan. Bu arkadaşımız lütfen gitsin geçmişte neler olduğuna, Erbakan Hoca’nın nasıl bir insan olduğuna baksın. Millet İttifakı ile bu memleketin içinde, çok farklı fikirleri olan siyasi görüş sahipleri olarak bir arada yaşama alışkanlığını edineceğiz. Kimse camilerin kapatılmasını, medreselerin kapatılmasını tasvip etmiyor kimse o döneme de dönmek istemiyor. CHP’lilere de sorulabilir. Biz CHP’lilerle oturup sürekli düşmanlık mı edeceğiz. 15 Temmuz olduğu zaman Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ısrarla Sayın Kılıçdaroğlu’nu Yenikapı’ya davet etmedi mi? Birlik ve beraberlik içinde olduklarını göstermek için bunu yaptılar. Şimdi siz bunları görmeyeceksiniz, sadece yüzde 10 barajından dolayı böyle bir tavrın içine gireceksiniz. Bu bana göre çok yanlış. Peki, Millet İttifakı ile kurulduğu günden beri geçen şu kısacık zamanda nasıl bir ilişki kurdunuz? “Bu mahalle bize pek uygun değil, keşke Cumhur İttifakı’na katılsaydık” diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Cumhur İttifakı’nın içinde bir ittifak falan görmüyorum. Sadece şu anda esas itibariyle meseleleri alıp götüren iktidar partisi var. MHP baraj altında kalma tehlikesini gördüğü için onlarla beraber hareket etti ama bütün politikalar AK Parti’nin politikaları. Onu benimsediğini, Sayın Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına aday olmasını istediğini ısrarla söylüyor. Halbuki Millet İttifakı’nda her 3 partinin ayrı ayrı Cumhurbaşkanı adayı var. Bir defa aradaki bu farkı görmek icap eder. Bir de bizim şu anda ülkenin çok ciddi problemlerle karşı karşıya kaldığı konusunda endişemiz var. 15 sene iktidarda kalan bir parti hakikaten metal yorgunluğu yaşıyor. Kendileri bile bunu itiraf ettiler. Ama sadece kendi teşkilatlarında var zannediyorlar. Halbuki bu yorgunluk problemleri çözmede yeni politika üretememelerinden kaynaklanıyor. Onun için biz gidip, bugün şikâyet ettiğimiz her politika için “Ben devam ettireceğim” diyen bir iktidar partisiyle hangi tabanda bir araya geleceğiz? Ekonomi diyoruz, bildiklerinden şaşmıyor. Türkiye’nin 90 yıllık birikimini sattılar. Erbakan Hoca’nın kurduğu fabrikalardan neredeyse bir tanesi bile ayakta kalmadı. En son şeker fabrikaları gitti. Dış politikada bir çıkmazın içindeler; çelişkilerle dolu bir 15 yıl geçti. Alıyorlar devletin en önemli kurumlarını bir gruba teslim ediyorlar, 15 sene sonra darbe denemesi olunca, “Vay canına, ne kadar da büyük hata yapmışız” diyorlar. Biz şimdi bu kadar hatayı yapan ve bu hataları sürdürmekte de ısrarlı olan bir anlayışla nasıl bir araya gelelim? Peki, Millet İttifakı 24 Haziran’dan sonra da sürer mi? Bu ittifakı yaparken üzerinde durduğumuz 2 tane konu var: Birincisi, yüzde 10 barajıydı. Hükümet yüzde 10 barajını kaldırmamakta ısrar etti çünkü Türkiye’de bir kamplaşmanın meydana gelmesini istiyor. “İki grup olsun, biri ben olayım, diğeri de karşımdakiler olsun ve ben hep karşımdakileri suçlayayım” mantığıyla hareket ediyorlar. Bir defa bu mantığın yanlış olduğunu düşünüyoruz. Onun için yüzde 10 barajını kaldırmadı. Anayasa çok açık. Yürütmede hakikaten istikrar olması lazım, o sağlandı. Peki, temsilde adalet niye sağlanmıyor? Ona razı değil. Bir defa bu konularda samimi değiller. İttifak kurarak yüzde 10 barajını aşmış olacağız. İkincisi ise kuvvetler ayrılığı prensibinin rahatsızlık vermesi. Türkiye’deki bu kamplaşmayı ortadan kaldırabilmek için yüzde 10 barajının ortadan kalkmasına ve bu sistemin değişmesine ihtiyaç var. Bu süreçte, sizin Saadet Partisi ola­rak CHP’den, İYİ Parti’den farklarınız değil de benzer yanlarınız öne çıktı. Şu ana kadarki söylemlerinizle cami cemaatini ikna edebildiğinizi düşünüyor musunuz? Biz Türkiye’nin tamamına talibiz. Bir defa yanlışlık burada başlıyor. Elbette cami cemaati, gittiğimiz zaman birlikte namaz kıldığımız insanlar. O caminin içinde CHP’lisi de İYİ Partilisi de MHP’lisi de AK Partilisi de var. Cami cemaatini siyasi görüş itibarıyla tek görüşe sahip gibi kabul etmek doğru değil. İnançta aramızda bir farklılık olmaması icap eder. İmanın şartlarını, İslam’ın şartlarını kabul eden insanlarız. Ama bizim Türkiye’nin yönetimindeki yaklaşımlara itirazımız var. Elbette dinin kâmil manada yaşanması, din hürriyeti, dini hakların topluma verilmesi şart. Bunları zaten olmazsa olmaz. Bugün AK Parti’nin takip ettiği ekonomik sistem faizci ve tamamen ranta dayalı bir sistem. Bu arkadaşlarımızın ağzından hiç “İslam ittifakı” diye bir laf duyuldu mu, bunu dile getiren biziz. Bu arkadaşlarımız Kıbrıs’tan vazgeçip orayı boşaltıyorlar. Dış politikada uyuşamıyoruz. Amerika’dan kopamıyorlar. İsrail’in bütün yanlışlıklarına, Ortadoğu’da uyguladıkları politikaların hepsine destek veriyorlar. Bunların hiçbirine “Evet” diyemeyiz. Bu seçimde birtakım tarikatlar ve cemaatler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy vereceklerini açıkladılar. Bu aslında Saadet Partisi’ne bir tepki mi yahut siz nasıl yorumluyorsunuz? Şahsen üzüldüm. AK Parti’nin bu cemaatlere birtakım destekleri olmuş olabilir. Bu açıklamalar, sadece bu desteklerin devamını sağlamak mahiyetindeyse çok üzücü. Ama bugün yapılan yanlışlıkları tasvip eder mahiyette ise bu daha da üzücü. Çünkü bu cemaatlerin bugün yapılan birtakım yanlışlıklara “Evet” diyebilecekleri kanaatinde değilim. Ama o noktada suskunlar. Sadece üzüldüğümü ifade etmek istiyorum. ‘AKAR VE KALIN’IN GÜL ZİYARTİNİN ZAMANLAMASI YANLIŞTI’ Türkiye’nin bu seçimin ilk döneminde en çok tartıştığı şey, Abdullah Gül’ün aday olup olmayacağı meselesiydi. Siz bu konuda epey bir çaba gösterdiniz. Bugünden baktığınızda siz Abdullah Gül’ü aday göstermenin iyi bir fikir olduğunu düşünüyor musunuz? “Olanda hayır vardır” diyoruz. Mademki böyle oldu, bunda bir hayır var. Ama biz o günkü şartlarda Sayın Abdullah Gül’ün aday olması halinde daha toparlayıcı olabileceğini, hakikaten seçimlerde başarı şansının çok yüksek olacağını düşünmüştük. Bundan dolayı da bugünkü teklifi götürdük. Sayın Gül de bugünkü gelişmelerden Türkiye açısından rahatsız olduğu için bu teklife sıcak baktığını iletmişti. Ancak olmadı, gerçekleşmedi. Şimdi tekrar bir yorum yapmayı gerçekçi görmüyorum. Abdullah Gül meselesinde en çok tartışılanlardan biri de Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ile Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Abdullah Gül’e yaptığı ziyaretti. Muhalefet de onun aday olmaması için gittiklerini, bunun da bir müdahale sayılacağını iddia etti. Siz nasıl değerlendirdiniz? Bu konuyu Sayın Gül’le hiç konuşmadım. Zaten o günden sonra bir kere görüştük. O görüşmede de şahsen böyle bir soru sormayı doğru bulmadım. Böyle bir ziyaret yapılmasa iyi olurdu, çünkü yanlış anlamalara sebep oluyor. Sayın Gül, açıklamalarında, bunun kendisini ikna etmek için değil, bir ziyaret maksadıyla yapıldığını söyledi. Onun dışında da kimsenin bir açıklaması olmadı. Sadece muhalefetten bizim dışımızda buna ciddi bir tepki geldi. Doğru bulunmadığı söylendi. Bugünkü şartlar dikkate alındığında, bir arkadaşlık havası içinde olsa bile bu ziyaretin zamanlaması yanlıştı. Ama yapıldı. Bu da yanlış yorumlara sebep oldu. Eğer iyi niyetle yapıldıysa zamanlama yanlış olduğu için farklı yorumlara sebep oldu. Hakikaten de onu ikna etmek gibi bir kanaat varsa o zaten kökten yanlıştı. Geçtiğimiz Cuma günü, Habertürk TV’de Eren Eğilmez ile yaptığımız ‘Gerçek Fikri Ne?’ programında Bülent Arınç, “Saadet Partisi’ne yapılan saldırılar çok yanlıştır. Seçim ikinci tura kalırsa Saadet Partisi’nin bizi destekleyeceğine inanıyorum” dedi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sayın Arınç’ın oradaki açıklamalarından memnun oldum. Sevdiğimiz bir kardeşimiz. Tabii kendi fikirleri bazı yerlerde çok daha farklı olabilir. Ama ben Sayın Arınç’la temelde birçok konuda anlaşabileceğimiz kanaatindeyim. Şimdilik AK Parti’nin içinde. Herkes kendisini farklı bir baskının altında hissediyor. Bundan dolayı da birtakım tercihlerde bulunurken çok ölçülü davranıyor. Bugün AK Parti’nin içinde olup da bize oy verecek çok büyük bir kesim olduğunu biliyorum. Belki şu anda önde olmayan ama geçmişte çok ciddi manada görev almış, bakanlık yapmış insanlardan bahsediyorum. Bu insanların içinde çok büyük bir kesim var. AK Parti’de yaklaşık yüzde 15’lik bir kopmadan bahsediliyor. Bunun 9’u zaten 7 Haziran’da yaşandı. O günden bugüne ciddi bir kopma da var. Bundan dolayı bu kopan kesimin ağırlıklı olarak bize geleceğini, oy vereceğini düşünüyorum. Ama ayrıca bunu çıkıp da davul-zurna ile de ilan etmeyeceklerini düşünüyorum. Dip dalga dememin sebebi bu.”
Karamollaoğlu: Erbakan hocamızın döneminde temeli atılan ne kadar tesis varsa hepsini yıktılar