Elbette Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın el elde baş başta durup sonunu beklemesi düşünülemezdi.  “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder.” diyen AKP Genel Başkanı, seçimde kaybettiği İstanbul’u milletin iradesine karşın siyasi yasaklarla elde etme aczine düşmüştür. Ana akım iktidar medyasında adaylık tartışması özelinde fırtınalar koparılmaya devam ediyor. Millet İttifakı adayının kim olacağı tartışması üzerinden, başta özellikle ekonomi, dış politika, göçmen ve enerji sorunları, işsizlik olmak üzere sokaktaki vatandaşı doğrudan ilgilendiren konuların gündeme gelmesi engellenmek amaçlanıyor tabii ki. Burada Millet İttifakı bileşenlerini de buna karşı farklı politika ve gündem oluşturamadıkları, pozisyon alamadıkları özelinde eleştirebiliriz. Elbette CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Vizyon Belgesi toplantısı ve bu toplantıya katılan ekonomi kurmay heyeti ile Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir yönetim sergileyeceğini çok net ortaya koymuş oldu. Tek adamın her şeye muktedir olduğu, her şeye karar verdiği düzenden işinin ehli, liyakat sahibi, iyi yetişmiş kadroların bir çarkın dişlileri gibi çalışacağı bir sistemi, ortak aklın hâkim olacağı bir düzenin geleceğini gösterdi bizlere. İktidarın ekonomik krizin ve sığınmacı sorunları etkisiyle en düşük destek gördüğü bir dönemi geride bırakıyoruz. İttifak bileşenlerinin sistem tartışmasının yanında geniş halk kitlelerini ilgilendiren ekonomik ve sosyal konularda daha belirgin ve net ortak görüşler deklare etmelerini, siyasi iktidarı her anlamda kuşatmalarını, ringde silkelemelerini umduğumuz bir süreci yaşıyoruz. Yirmi yıllık iktidarının ardından sanırım hiç kimse Recep Tayyip Erdoğan’ın son derece demokratik teamüller dahilinde kalarak bir seçim sürecini yaşayarak iktidarını devretmesini beklemiyordur. En küçük bir muhalefet hareketine tahammülü olmayan, sendikal faaliyetlere, gösteri yürüyüşlerine imkân tanımayan, karşıt fikirlere, ifade özgürlüğüne, sosyal medyaya, eğlenceye, müziğe kısacası hayatın her alanında tahakküm kuran ve gözü kendi hükümdarlığını devam ettirmekten başka bir şey görmeyen tek adam rejiminden söz ediyoruz. Selahattin Demirtaş’ın hapsedilmesi, İstanbul seçimlerinin tekrarlanması kararı, HDP ‘ye kapatma davası ve sonrasında CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında 2012-2017 yılları arasındaki Twitter paylaşımları nedeniyle Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nce 4 yıl 11 ay 20 gün olan bölümünün onanması neticesinde getirilen siyaset yasağı bizlere tek adam rejiminin kaybetmeye tahammülsüzlüğünü yada kaybetmesine etken olan kişileri devre dışı bırakma konusunda ne kadar cüretkâr olabileceğini göstermiş idi. Bugün geldiğimiz noktada, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’na getirilmek istenen siyasi yasağın en temel sebebi, kendisinin Millet İttifakı’nın en önemli oyuncularından birisi olmasının yanı sıra, aynı zamanda İstanbul seçimlerinin kazanılmasında, 25 yıldır İstanbul’da kesintisiz süren AKP hegemonyasına son vermesi ve dahası iki kez üst üste mağlubiyet yaşatması ile başlayan ve Türkiye siyaset sahnesine yeni ve iktidar için rahatsız edici bir aktör olarak girmesidir. Aslına bakarsanız AKP ve Genel Başkanı’nın doğru bir seçim kampanyası ve iyi bir ittifak kurgusu ile iktidarını kaybedebileceği, yenilebileceği 31 Mart yerel seçimleri ile gerçeğe dönüşmüştü. Bunun mimarı da hiç kuşkusuz CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ‘dur. Yerel seçim sonuçları ile nüfusun büyük çoğunluğunun yer aldığı Büyükşehir Belediyeleri’nin Millet İttifakı’nca kazanılması, bu minvalde muhalefetin doğrudan vatandaş ile temas etme, sorunlarına çözüm üretme ve çare bulma imkanının artması tabii ki iktidarı rahatsız etti. Ayrıca bu süreçte ekonomik krizin giderek derinleşmesi ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çabaları ile Millet İttifakı’nın genişleyerek yoluna devam etmesi muhalefet bloğunun ilk seçimden galip çıkacağı izlenimini artırdı. Elbette bu süreçte AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı, Reisi Recep Tayyip Erdoğan’ın el elde baş başta durup sonunu beklemesi düşünülemezdi.  “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder.” diyen AKP Genel Başkanı, seçimde kaybettiği İstanbul’u milletin iradesine karşın siyasi yasaklarla elde etme aczine düşmüştür. Sayın Canan Kaftancıoğlu’na getirilen siyasi yasak ile Sayın Ekrem İmamoğlu’na getirilmek istenen siyasi yasağın en temel sebebi İstanbul’un iktidar kapısını ardına kadar Millet İttifakı’na açacak olması değil mi? Sayın Ekrem İmamoğlu’na getirilmek istenen siyasi yasak en başta ülke demokrasisine karşı vurulacak çok çok ağır bir darbe olacaktır. Demokrasi anlayışı, vakti zamanında CHP Eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasak durumunu ortadan kaldıran anayasa değişikliği desteğinde gösterdiği iradeyi gösterme ve borcunu ödeme zamanıdır.
Önümüzdeki seçimlerde CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı’nda inanıyor ve umuyoruz ki bu ülke garabet yargı kararlarından, yozlaşmış düzenden, rant ekonomisinden ve çevre talanlarından kurtulacaktır.
Başörtüsü ile ilgili meclise getirilmek istenilen anayasa değişikliği teklifine ilave edilecek bir madde ile bu ortadan tabii ki kaldırılabilir. (Bu konuda İyi Parti Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu ile Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu ve Erhan Usta’nın sunduğu yasa teklifinde, TCK’nın 125, 130, 131 ve 299. maddelerinde düzenlenen kişiye, kişinin hatırasına, kamu görevlisine ve Cumhurbaşkanına hakaret suçlarında hapis değil, para cezası verilmesi önerildiğini İsmail Saymaz’ın yazısından öğrenmiş olduk.) Ancak gücünü ve iktidarını otokratik karar ve uygulamalardan alan bir siyasi iktidardan bu yönde bir irade ortaya koyacağını ummuyorum Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kuruluşun ve Kurtuluşun Partisi olan CHP ülkenin her demokrasi sınavında ülkeyi bir adım ileri götürebilmek adına bedel ödemiştir. Çok partili hayata geçişle birlikte iktidarını millet öyle istedi diye devreden, sosyal demokrasiyi ve sendikal hayatı Türkiye’ye öğreten, millet tek başına iktidar yaptı diye 2002’de Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasağını kaldırmaktan imtina etmeyen bir ruhtur bu. Önümüzdeki seçimlerde CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı’nda inanıyor ve umuyoruz ki bu ülke garabet yargı kararlarından, yozlaşmış düzenden, rant ekonomisinden ve çevre talanlarından kurtulacaktır. İnsan hakları, özgürlükler, sendikal yaşam, kadın hakları ve ifade özgürlüğü anlamında demokrasi ile taçlanacak bir ülkeye kavuşacak ve derin bir nefes alacağız hep birlikte. Biliyoruz ki Tayyip Erdoğan dönemi seçime kadarki son aylarını tamamlıyor. O artık bitti, dönemini ve devrini tamamlayana kadar sadece biraz daha konuşacak. 2023 seçimleri ile birlikte artık o susacak; Millet konuşacak.