Dün sabah hepimiz beklenmedik bir olayın haberiyle uyandık. Hamas tarihindeki en cüretkâr saldırıyı gerçekleştirdi; İsrail’e sızdı, yerleşim yerlerini işgal etti ve halka saldırdı. Çok sayıda ölü ve yaralı var. Yüzlerce kişinin kaçırıldığı söyleniyor. Korkunç görüntülere şahit olduk. Kadınların çırılçıplak soyulmuş cesetleri, parçalanmış, kanlar içinde insanlar…Yaşlı insanların dövüldüğü, öldürüldüğü anlar…Bebeklerin annelerinin kucağında itildiği kakıldığı sahneler…
Birçok uzman aynı yorumu yapıyor: Bu “İsrail’in 11 Eylül’ü”. Bence değil. İsrail zaten yıllardır dünyaya yaşadıklarını anlatmaya çalışıyordu ve herkes ısrarla inkâr ediyordu. Dünya kamuoyu orada gözümüzün önünde duran bir hakikatten kaçıyordu. İsrail hükümetlerinin güttüğü bazen fazlasıyla sert olabilen politikaları eleştirmek uğruna Yahudilerin yaşadığı terör gerçeği görmezden geliniyordu. Pazar yerlerinin bombalandığı, arkadaşlarınızla eğlenmeye gittiğiniz barların havaya uçurulduğu, çocuğunuzun okul otobüsünün taşlandığı, keyifle deniz kenarında güneşlenirken kafanıza füze yağdırılan bir paralel evrende yaşıyor İsrailliler. Sabah evden çıkıp öğlene varmadan otobüs durağında size yol sorma bahanesiyle yaklaşan bir Filistinli tarafından bıçaklanıp ölebiliyorsunuz. Kreşe bıraktığınız çocuğunuzun oyun oynadığı bahçeye balona patlayıcı bağlayıp bırakabiliyor Filistinli teröristler. Bir gün ansızın evinizi birileri basıp küçücük çocuğunuzu öldürebiliyorlar. Daniel Tragerman mesela…Yürüyüşe çıkmışken tecavüze uğrayıp kafanız taşla ezilebiliyor…Ori Ansbacher gibi mesela…Bunları İsrail yıllardır yaşıyor. Umarım bütün dünya İsrail halkının nasıl bir tehditle yan yana yaşadığını artık anlamıştır. Hamas’ın Taliban’dan, IŞID’ten farksız olduğunu artık fark etmiştir. Guten Morgen! Şaşırtıcı bir durum ama Avrupa, İsrail’e destek mesajları yolluyor.
MUHALEFET ve ERDOĞANDestek mesajı demişken muhalefet yine bu konuda da sınıfta kalmayı başardı. Kılıçdaroğlu’nun bu yaşadığı Filistin sempatisi yeni değil. Daha önceden de bu konuyu eleştirmiştim. Ancak CHP’yi kurtaracağını iddia eden Özgür Özel skandal bir açıklama yaparak, verdiği mesajla adeta “Filistin terörüne” destek çıktı. Siyasal İslamcılar zaten gönüldaşları Hamas’ı haklı bulacaklardı, beklenmedik bir durum değil. Ne Suriye’de bizi bataklığa sürükleyen Davutoğlu’ndan ne de Sivas Olaylarından hatırladığımız Temel Dede’den başka bir şey beklenmezdi. Bir tek Akşener’in açıklaması yerinde ve itidalliydi.
Gelelim asıl herkesin merak ettiği, acaba ne diyecek dediği Tayyip Erdoğan’a… İtiraf edeyim ki Erdoğan beni çok şaşırttı ve son derece yerinde ve sakin bir mesaj yayınladı. Nitekim Dış İşlerinin yayınladığı açıklama da benzer şekilde dengeyi koruma gayesi güdüyor. İki devletli çözüme vurgu yapılmış ve yeni bir barış sürecinin başlatılması gerektiği belirtilmiş.
ORTADOĞU’NUN İLK TEPKİSİOrtadoğu’daki aktörler de birbiri ardına açıklamalar yaptılar. Özellikle son dönemde İsrail ile yakınlaşan Suudi Arabistan’ın tutumu önemli. Suudi Dış İşleri Bakanlığı gelişmeleri yakından izlediğini belirtti ve daha fazla sivil ölümlerinin yaşanmamasına yönelik tarafları uyardı. Ayrıca iki devletli bir çözüme dayanan yeni bir barış sürecinin desteklenmesi için uluslararası kamuoyuna çağrıda bulundu.
Katar yine faturayı İsrail’e çıkardı ve yaşanan hadiselerden onu sorumlu tuttu. BAE ise Suudi Arabistan’a benzer bir tutum takınarak, uluslararası kamuoyunu Arap-İsrail barış sürecinin yeniden canlandırılmasına yönelik inisiyatif kullanmaya çağırdı. Mısır Dış İşleri Bakanı Şükri de AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Borrell ile görüşerek, bölgede yaşanan gelişmeler hakkında istişarede bulundu. Mısır’ın da vereceği tepkilerde Avrupa’yı göz önünde bulunduracağı ve yaşananlarla ilgili dengeli bir tavır takınacağı anlaşılıyor.
ü
PROBLEM NE?Bildiğiniz gibi İsrail, yaşanan terör eyleminden sonra hemen Demir Kılıçlar Operasyonunu başlattı. Ancak daha önce olmadığı kadar çok sayıda sivilin kaçırıldığı söyleniyor. Resmi olmayan raporlara göre sayı 750’lere varmış. Bu doğruysa bunların bir kısmını mutlaka operasyon esnasında kurtarmaya çalışacaklardır. Ancak bundan sonraki süreçte bu kadar yüksek sayıdaki “esirin” İsrail’in elini zayıflatma ihtimali de var. Nitekim Filistin İslami Cihat sözcüsü yakalanan İsraillilerin İsrail hapishanelerindeki tüm Filistinli mahkumlar serbest bırakılıncaya kadar tutulacağını açıklamış. Şu esnada her kafadan bir ses çıkıyor; bu takas konusunda konuşmak için çok erken.
Elbette Hamas bu tip eylemleri yapıp Gazze’ye saklanmayı alışkanlık haline getirdiği için olan yine orada yaşayan halka olacak. Şu yazıyı yazdığım esnada Netanyahu Gazze halkına kaçmaları yönünde telkinde bulundu çünkü taş taş üstünde bırakmayacakları anlaşılıyor. Bu uyarı yerinde çünkü İsrail uluslararası arenada lehine oluşan desteği sivil ölümlerini arttırarak yitirmek istemez. Doğru olan bu ancak yapılana da etkin bir cevap vermek mecburiyetindeler.
Hamas’ın terör saldırısından sonra birçok kişinin aklına aynı sordu geldi: İsrail nasıl böyle bir eylemin hazırlığının bilgisini alamaz? “Özellikle istihbarat alanındaki başarısıyla adeta bir marka haline gelmiş olan bir ülkede bu nasıl olabilir?” diye düşünülmesi normal. Yetkililer bu açığın iyi analiz edileceğini ancak şu anda odak noktanın Hamas’la savaş olduğunu belirtiyorlar.
Öte yandan, ülkede bazı güvenlik problemleri olduğu zaten tartışılıyordu. 2022 yılında Devlet Denetçisi ve Ombudsmanı olan Matanyahu Englman bir rapor hazırladı. Englman’ın, İsrail’in cephe gerisi dediğimiz Pikud HaOref yani sivil savunmadan sorumlu kurumuna dair çok ciddi iddiaları var. Buna göre, aslında eskisi kadar bu iş ciddiye alınmıyor. Halkın olası bir savaşa ve olağanüstü hale özenle hazırlanması konusu deyim yerindeyse “savsaklanıyor”. Özellikle 2016’dan beri cephe gerisine yönelik tehditlerle ilgili analizlerin güncellenmediğini söylüyor Englman. Bunun büyük bir zafiyet oluşturacağını söylemiş adam ama Savunma Bakanlığı reddetmiş.
Bence burada asıl sorun bakış açısı gibi görünüyor. İsrailli siyasal analizciler Hamas tehdidinin “küçümsendiğini” yani sahip oldukları dron teknolojisinin ve diğer silah kapasitesi ve harekat gücünün çok önemsenmediğini ileri sürüyorlar. Muhtemelen İsrailli yetkililer Hamas’ın daha sittin sene böyle füze yollayarak ve bilindik terör eylemleri ile idare edeceğini düşünüyorlardı. Belki Mossad ve Shin Bet bir tür eylem hazırlığının bilgisini elde etmişlerdir ama işin bu boyutta olabileceğini gözden kaçırmış olabilirler veya “hafife almış” olabilirler. Tabii daha İsrail devleti bu iç güvenlik analizini yapmadan net bir şey söylemek doğru olmaz. Ancak yapılan bu eylem böyle iki günlük bir hazırlıkla olacak bir iş değil, belli ki Hamas epeydir sıradışı bir iş peşindeymiş. Belki İsrail bunu rutin bir eylem hazırlığı olarak değerlendirmiş olabilir. Burada en yapılmaması gereken işi yapıp düşmanı küçümsemiş olabilirler.
BUNDAN SONRASI…Bundan sonrasını değerlendirmek için henüz çok erken. Ancak yine de bazı şeyleri tahmin etmek güç değil. Dün sabah İsrail’in muhalefet liderleri Yair Lapid, Benny Gantz, Avigdor Lieberman ve Merav Michaeli bir ortak basın toplantısı düzenleyerek hükümetin terörle mücadelesinde yanında olduklarını açıkladılar; “artık muhalefet ve iktidar yok hepimiz biriz” mesajı verdiler. Bu epey bir süredir İsrail toplumundaki ayrışmayı hemen bitirebilir mi? Elbette hemen sorunlar halloldu demek değil. Ama terör tehdidinin toplum üzerinde şimdilik bir birleştirici etki yaratacağı kesin ve Hamas’a karşı sürdürülecek bu mücadelenin ne kadar süreceğini de şimdiden kestirmek zor. Yeni şehitler geldikçe ve olası sivil ölümleri arttıkça toplumun arasındaki ayrımların eskisi kadar derinleşemeyeceği de kesin. Bu da Netanyahu ve sağcı ortaklarının ülke genelinde alacağı desteği de arttıracaktır.
Bir nokta daha var. Ağustos ayında Milli Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir kendi bakanlığına bağlı olacak bir silahlı güç kurmayı teklif etmiş ve bu teklif Savunma Bakanı Yoav Gallant tarafından şiddetle reddedilmişti. Netanyahu ise bunu destekliyor. Şimdi şu şartlar altında Ben Gvir’in bu tip bir milis gücü kurması daha kolay ve akla yatkın gelebilir. Bu da yine ülkedeki militer havanın derinleşmesine yol açacak gibi görünüyor.
Öte yandan, İsrail’in İran’a öyle açıktan savaş açacağını düşünmüyorum. Bu işin arkasında belli ki İran var. Uzunca bir süredir İsrail ve İran arasında küçük operasyonlar ve nokta atışı müdahaleler boyutunda bir mücadele sürüp gidiyordu zaten ama işin böyle açıktan sıcak savaşa varacağını sanmıyorum. Ancak bunu ülkemizde hep söylenen ve dillere pelesenk olan “İran’ın bin yıllık devlet geleneği” argümanından hareketle söylemiyorum. Bin yıllık gelenek değil, on bin yıllık geleneğin olsa Batı’nın bilgi birikimi ve teknolojik gelişimi karşısında yok olman bir dakikaya bakar. Bu safsataları bir kenara bırakırsak, bir İsrail-İran savaşının uzun vadede ABD’nin ve İsrail’in bölgedeki çıkarlarına da bir faydası olmayacağını düşünüyorum. Ne diye böyle bir şeye kaynak ayırsın? Bunun yerine İran’ı içeriden karıştırmak ve nokta atışı operasyonlarla işi götürmek çok daha ucuza mal olur.
Aslında olup bitenlerin arka planındaki “İran kafası” her noktada kendini gösteriyor. Nitekim Hizbullah yaptığı açıklamada Hamas’ın gerçekleştirdiği bu operasyonun Arap ve Müslüman dünyasına ve tüm uluslararası kamuoyuna yönelik bir mesaj olduğunu belirtti. Özellikle de “normalleşme” yanlısı olanlara. Bu ifade İran’ın Ortadoğu’da İsrail ve Arap devletlerinin yakınlaşmasından duyduğu öfkeyi çok net bir şekilde yansıtıyor.
Artık bütün dünya kamuoyunun şunu anlaması gerekiyor; İsrail Filistin halkıyla değil, Filistin terörüyle mücadele ediyor. Tüm ülkelerin bu savaşta İsrail’e destek olurken, artık Filistin halkının geleceğinin de bu serserilerin eline bırakılmaması gerekiyor. Filistin halkının onurlu ve insanca bir yaşam sürmesi ancak ve ancak devlet adamı vasfı olan seçilmiş bir hükümetin liderliğinde söz konusu olabilir. İsrail’in varlığını kabul edecek ve onunla barış içinde yaşayacak bir Filistin yönetimi olmalı. Çünkü bölgenin de hayatın da gerçeği bu. Yoksa Filistin halkının daha büyük acılar yaşayacağı ortadadır. İsrail’in geri adım atacağını hiç sanmıyorum. Bu topyekün savaşı sonuna kadar götürecektir. Ortadoğu’daki önemli ülkelerin liderlerinin ve Türkiye’nin kalıcı barışa ve iki devletli çözüme vurgu yapması çok değerli çünkü bu bir şekilde iki devleti tekrar masaya oturtacak bir sürecin zihnî altyapısını oluşturabilir. Öte yandan, İran’ın da bir şekilde bölgeyi terörize etmesinin önüne geçilmeli yoksa barış planlarına engel olmak için çabalayacaktır.
Hiç şüphe yok ki çatışma bir süre daha devam edecek ama mutlaka bu sorun artık öyle veya böyle çözülmek zorunda. Filistin sorunu bunu kullanacak terör örgütlerinin eline devamlı olarak bir koz veriyor. Bu yüzden iki tarafın yeni bir barış sürecine başlaması bölge için çok faydalı olacaktır. Savaş sadece daha fazla yitip gitmemize sebep oluyor. Oysa bölgede olacak bir iş birliğinden kazanılacaklar çok daha fazla. İsrail aslında bunu anladığı için yeni bir oyun kuruyordu. Umalım ki sağduyu galip gelsin ve Ortadoğulu devlet adamları da teröre değil, işbirliğine koltuk çıksınlar. Önümüzdeki günler zor geçecek gibi ama barış umudunu kaybetmememiz gerekiyor.