Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve Sudan ve Suudi Arabistan ile ilişkiler başlatan İsrail’in Libya’da sürdürdüğü normalleşme sürecinin diğer ülkelerle olandan çok daha zor ve engebeli olacağı görülmektedir.  

ABD eski Başkanı Donald Trump’ın “Yüzyılın Planı” olarak değerlendirdiği “çözüm paketinin” uygulamaya yansıması 2020 tarihli İbrahim Andlaşmaları ile olmuştur. İsrail’i bölgesine entegre etme amacı güden Trump’ın planı ve söz konusu andlaşmalara Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve Sudan’dan katılım Filistin-İsrail sorununun çözümsüzlüğüne rağmen yaşanmıştır ve bu doğrultudaki haberler gündemde üst sırada yer almaktadır. Suudi Arabistan ile İsrail’in ilişkilerini resmî düzeyde başlatarak normalleşmesi İsrail’in entegrasyon paketinin nihaî amacı olurken Tel Aviv yönetimi farklı Arap ve Afrika ülkeleriyle de normalleşme adımlarını atmakta ya da atmaya çalışmaktadır. İlgili sürecin bir parçası olarak en son adım Libya cephesinden gelmiştir.

Riyad-Tel Aviv arasındaki ilişkileri başlatmak adına gündemde ABD ve Suudi Arabistan arasında yapılan görüşmeler, Filistin’den gelen tepkiler ve Riyad-Ramallah cephesinin şartları yer alırken Libya-İsrail ilişkilerini normalleştirmeyi başlatma adımının “diplomatik fiyasko” ile sonuçlanması Riyad-Tel Aviv yakınlaşmasının ne zaman sonuçlanacağını bir kez daha sordururken diplomatik başarısızlıkla sonuçlanan Libya’nın ve İsrail’in konu ile ilgili adımlarının da sorgulanmasına sebebiyet vermiştir. Görüşmenin haberlerinin gelmesiyle Libya’nın başkenti Trablus’ta ve bazı kentlerde İsrail’i protesto gösterileri düzenlenmiştir.

İsrail, normalleşme gündemini takip ederken Arap ve Afrika kamuoyunun tepkisini çekmemek gibi çeşitli nedenlerden dolayı Suudi Arabistan ve Libya örneklerinde görüldüğü üzere diplomatik adımları ve ilgili girişimleri kamuoyudan gizli sürdürmektedir. Fakat Libya ile gerçekleşen son görüşmenin kamuoyu ile paylaşılması, akabinde Libya’da siyasi krizin çıkması, çeşitli protesto gösterilerinin düzenlenmesi ve İsrail’de siyasi tartışmaların yaşanmasından ötürü İsrail-Libya görüşmesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Yukarıdaki bahsedilen siyasi ve hukuki tabloya rağmen İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen ve Libya Dışişleri Bakanı Necla el-Menguş ile Roma’da görüşme gerçekleşmiştir. Cohen, Libyalı mevkidaşı el-Menguş ile görüşmeyi “tarihi” olarak nitelendirirken iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesinde ve başlamasında ilk adım olarak nitelendirmiştir. Cohen, birtakım detaylarla birlikte görüşmeyi kamuoyu ile paylamıştır. Örneğin İtalyan Dışişleri Bakanı Antonio Tajani’nin de görüşmeye katıldığını ifade etmiştir. Cohen, Libyalı mevkidaşı ile birlikte Libya’ya yapılabilecek İsrail yardımı, tarım ve su kullanımı gibi konu başlıklarında değerlendirmede bulunduklarını açıklamıştır.

Başarısızlıkla sonuçlanan girişim ise Libya’ya siyasi kriz getirmiştir. Başbakan Abdülhamid Dibeybe, söz konusu görüşmeden sonra Dışişleri Bakanı el-Menguş’u görevden almıştır. Cumhurbaşkanlığı Konseyi görüşmeye karşı çıkarak İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesini yasadışı olarak değerlendirirken görüşmenin ülkenin dış politikasını ve ulusal teamüllerini yansıtmadığını ifade etmiştir.

Libya Parlamentosu Sözcülüğü el-Menguş’un büyük bir ihanet işlediğini öne sürmüştür. El-Menguş’un görevden alınmasının ardından can güvenliğinden endişe ettiği gerekçesiyle Türkiye’ye geldiği iddia edilmektedir. Libya Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamasında İtalya Dışişleri Bakanlığı ile görüşülürken İsrailli ve Libyalı iki bakanın bir araya gelmesini sürpriz bir karşılaşma olarak değerlendirilmiştir. El-Menguş’un İsrailli yetkililerle görüşmeyi reddettiğinin de altı çizilmiştir. Dışişleri Bakanlığı İsrail ile ilişkileri normalleştirmenin reddedildiğini yinelemiştir.

Yukarıda da belirtildiği üzere Libya’daki 1957 tarihli 62 sayılı “İsrail’i Boykot Kararı” kapsamındaki yasağa göre İsrail ile kişisel ve kurumsal düzeyde herhangi bir yasal işlem yapmak yasak olarak değerlendirilmektedir. Fakat dönem dönem İsrail ile ilişkileri başlatmak için adımlar atılabilmektedir. Kaddafi döneminde İsrail ile ilişkileri başlatmak için çeşitli girişimlerde bulunulmuştur.

Gazze’de bulunan ve İsrail ile silahlı mücadeleyi tercih eden Hamas ve İslami Cihad, Libya’dan gelen İsrail’le ilişkileri normalleştirme haberlerini tepkiyle karşılamıştır.

Libya, İsrail için neden önem teşkil etmektedir? Jeostratejik nedenler ilişkilerin normalleştirilmesi amacının başında gelmektedir. Örneğin Doğu Akdeniz’de doğalgaz ve deniz yetki alanlarının belirlenmesi hedefleri hatırlanmalıdır. Diğer yandan Libya-İsrail ilişkilerinin çoğu zaman gerginlikle eş değer tutulması olası bir normalleşmenin Tel Aviv’in entegrasyonunun gerçekçi olduğuna önemli bir kanıt teşkil edebilecektir. Libya, Muammer Kaddafi döneminde de bugün de Filistin “davasına” başlıca destek veren ülkelerden birisi olmuştur.

Libya’daki bu tablo, ülkenin hâlen iki rakip yönetimin “idaresi” altında olmasından ötürü daha karmaşık hâle gelmektedir. Libya’da siyasi, askerî iki başlılık devam etmektedir. Trablus’ta uluslararası kesim tarafından tanınan hükümet yönetimde bulunurken ülkenin doğusunda Tobruk’ta ayrı bir yönetim görevdedir.

İsrail tarafından Libya ile ilişkileri normalleştirmeye yönelik görüşmelerin yapıldığının açıklanması Tel Aviv’in gündeminde Libya’nın olduğunun anlaşılması üzerine şaşkınlık yaratmıştır. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri Libya’nın Muammer Kaddafi dönemi öncesinde, Kaddafi döneminde ve bugün de Filistin sorununda Filistin tarafına destek veriyor olmasıdır. Öyle ki İsrail ile ilişkileri yasaklayan kanun mevzuatta yer almaktadır. Aynı zamanda ülkenin siyasi istikrarsızlık içinde olması İsrail’in adımını da sorgulatmaktadır. Trablus yönetiminin İsrail’in ve dolayısıyla ABD’nin desteği ile güçlendirmesi Tobruk ile rekabetinde önemli bir gelişme olacaktır. Aynı zamanda ülkede istikrarın sağlanmasına yönelik olumlu gelişmeler İsrail’in Afrika ile ilişkilerini de geliştirebilir ve kolaylaştırabilir.

Riyad ve Tel Aviv arasında olası yakınlaşma sürecinin orta ve uzun vadede daha belirgin bir hâle geleceği düşünülmektedir. Her iki ülke arasında farklı alanlarda görüşmeler yapılmaktadır fakat de facto veya de jure bir tanıma gerçekleşmemiştir. Geçtiğimiz dönemlerde İsrail Dışişleri Bakanı Cohen, Suudi mevkidaşı ile görüşmüştür. 2020’de İsrail Başbakanı Benjamin Netenyahu Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ile gizli görüşmesini basına sızdırmıştır. Netanyahu dönem dönem yaptığı açıklamalarla bu durumu gözler önüne sermektedir. Riyad yönetimine Suudi hava sahasını İsrail uçağına açtığı için kamuoyu önünde teşekkür etmek gibi açıklamalarda bulunabilmektedir.

Suudi Arabistan-İsrail arasındaki ilişkileri normalleştirme girişimlerinde ABD öne çıkmaktadır. Amerikan ve Suudi yetkililerin bu konuda görüşme yaptıkları uluslararası medyada yer almaktadır. Söz konusu haberlere göre ilişkileri normalleştirme sürecinde ilerleme sağlanabilmesi için Suudi yetkililer çeşitli koşullar öne sürmekte ve bunları Amerikalı mevkidaşlarına aktarmaktadır. Joe Biden yönetimi 2024’de gerçekleşecek Amerikan başkanlık seçimlerinden önce İsrail ve Suudi Arabistan arasında andlaşmasının imzalanmasını amaçlamaktadır. “Mega anlaşma”nın gerçekleşebilmesi için Biden yönetimi, Tel Aviv’i Filistinlilerin öne sürdükleri çeşitli şartları kabul etmesi için ikna etmeye çalışmaktadır.

Filistin’de Libya’da olduğu üzere iki başlılığın olması konunun farklı aktörlerin tutumuna göre değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Gazze’de bulunan ve İsrail ile silahlı mücadeleyi tercih eden Hamas ve İslami Cihad, Libya’dan gelen İsrail’le ilişkileri normalleştirme haberlerini tepkiyle karşılamıştır. Benzer tepkiyi 2020 yılı İbrahim Andlaşmaları sürecinde Filistin Otoritesi de göstermiştir. Fakat mevcut dönemde Filistin Otoritesi’nin tutum değişikliğine gittiği basında yer almaktadır. Bahse konu haberlerde Ramallah merkezli Filistin Otoritesi’nin Suudi Arabistan-İsrail yakınlaşmasından memnun olmasa da olası normalleşme andlaşmasının Filistin lehine adımlarla sonuçlanması için Riyad ile görüşmelerde bulunduğu ve İsrail’in görüşme masasına oturması gibi çeşitli koşullarını Suudi yönetime aktardığı belirtilmektedir.

İsrail, normalleşme gündemini takip ederken Arap ve Afrika kamuoyunun tepkisini çekmemek gibi çeşitli nedenlerden dolayı Suudi Arabistan ve Libya örneklerinde görüldüğü üzere diplomatik adımları ve ilgili girişimleri kamuoyudan gizli sürdürmektedir.

Sonuç olarak; Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve Sudan ile ilişkilerini başlatan İsrail’in konuyla ilgili mevcut gündeminde Suudi Arabistan ile ilişkileri başlatmak başlıca amaç olurken Libya ayağında konu ile ilgili yaşanan son gelişmeler Tel Aviv için normalleşme sürecinin diğer ülkelerin gösterdiğinin aksine engebeli olduğunu göstermiştir.

Libya ile ilgili girişimin diplomatik fiyasko ile sonuçlanması ve Libya’da devam eden gösteriler, İsrail’in Arap ve Afrika ülkeleri ile ilişkilerini normalleştirmesinin Arap ve Afrika toplumlarının tepkisi ile beraber düşünülmesi gerektiğine işaret ederken Filistin-İsrail sorununda çözümsüzlüğün ne Arap ve Afrika devletlerinin ne de İsrail’in gündeminde olduğunu göstermiştir. Libya siyasetinin hareketli ve karmaşık olmasının yanında Dibeybe muhaliflerinin de seçim için baskı kurmasına İsrail krizi eklenirse Dibeybe hükümetini zor günlerin beklediği ifade edilebilir.  ABD de İsrail de İbrahim Andlaşmaları’na taraf olan devletlerin sayısını artırmak istemektedir. İsrail’in Libya ile ilgili girişimleri gizliden gizliye dikkatlice devam edebilir, listeye yeni ülkeler eklenebilir.