Söyleşiler

İsimleri değil çözüm olacak sistemi konuşmalıyız

Abone Ol
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Cumhurbaşkanlığı tartışması konusunda isimleri tartışmanın hiçbir anlamı olmadığını ifade ederek; “Bence isimleri tartışmanın bu aşamada anlamı yok. Çünkü mesele kimin aday olacağı değil, nasıl bir sistemin Türkiye’yi demokratikleştireceği, var olan sorunları çözeceği” diyor. Sunuş 2019 yerel seçimlerinde CHP 11 büyükşehir belediyesini kazandı. Kamuoyunda en çok İstanbul ve Ankara Belediye Başkanları gündeme geliyor. Cumhurbaşkanlığı adaylığından icraatlarına kadar diğer iki belediye başkanı kamuoyu gündeminde iken Tunç Soyer pek gündemde değil. Peki ya İzmir’de durum ne, belediye Başkanı Tunç Soyer İzmir’de neler yapıyor, ne yapmak istiyor? Bütün bunları kendisi ile konuştum. Soyer, “Benin önceliğim İzmir ve İzmirliler. Onların daha refah yaşaması ve İzmir’in dünya kenti olması en büyük hedefim. Ve bunun için çalışıyorum” diyor. İzmir’i farklı kılanın ise birlikte yaşama genetiği olarak tanımladığı demokrasi kültürü olduğunu söylüyor. Soyer “Demokrasinin sadece oy vermek demek olmadığını” ifade ederek; “Unutmayalım ki dünyanın en büyük inovasyon ürünü demokrasinin kendisidir. Demokrasinin dönüşümü ve katılımcı modellerle sorun çözme kapasitesinin arttırılması onun gücünün bir işaretidir. Biz de bunu yapmaya çabalıyoruz” Murat Aksoy Son günlerde CHPli büyükşehir belediyelerine yönelik baskılar, kısıtlamalar ve teftişler gündeme geldi. 11 Büyükşehir Belediyesi ortak imza ile devletten bazı taleplerde bulundunuz. Şunu sormak istiyorum, İzmir olarak merkezi iktidarın aldığı kararlardan nasıl etkileniyorsunuz? Şuradan başlayalım. Daha doğrusu bir ayıklama ile sorunuza cevap vereyim. Hükümetin yerel yönetimlere karşı sorumluluklarını yerine getirmesi ile yasal olarak yapması gerekenleri yapıp, yapmaması ayrı ayrı şeyler. Açar mısınız? Hükümet İller Bankası üzerinden belediyelere yaptığı ödemeleri mevzuat gereği yapmak zorunda. Çünkü onlar bizim hakkımız. Onlardan bir kesinti yapması söz konusu değil. Yani bu yardımlar hükümetin belediyelere lütfu değil teslim etmesi gereken hakkı. Bunu açık biçimde ifade etmek gerekiyor. Dolayısıyla biz yasal hakkımızı alıyoruz kimsenin lütfuna mazhar değiliz. Ancak bunun yanında bizim -ve farklı belediyelerin de sanırım- taleplerinin karşılanmasında, projelerinin onaylanmasında vs. ciddi sorunlar yaşıyoruz. Yani bizim bazı taleplerimiz, beklentilerimiz karşılanmıyor. Çok sayıda bekleyen işimiz, yerine getirilmeyen talebimiz var. Bunlardaki haksızlıklardan, kesintilerden bahsedilebilir. Üstelik taleplerimizin bir çoğunun hiçbir gerekçe sunulmaksızın yerine getirilmediğini görüyoruz. YAPILMASINA İZİN VERİLMEYENLERİN LİSTESİ UZUN Mesela… Onu da size liste olarak vereyim: - Cumhuriyet mirasımız Elektrik Fabrikası’nı kültür merkezi olarak kente kazandırmak için, Özelleştirme İdaresi’nin açtığı ihaleyi 35 milyon lira bedelle kazandık. Ancak ihale İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraki kazandığı için iptal edildi. Tarihi bina her geçen gün çürüyor. - Depremzedelerin mağduriyetini giderecek kredi süreci bir türlü tamamlanmadı. - Kentin artan mezarlık ihtiyacı doğrultusunda mezarlık alanı için istediğimiz tahsisler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan onay bekliyor. Aralarında 5 yıldır bekleyen talepler bulunuyor. - İzmirlinin ekonomik koşullarda günübirlik tatil yapmasına bile engel olunuyor. Kentlilere günübirlik tatil imkânı sunduğumuz Urladaki Yassıcaada Tesisleri'nin biten kira sözleşmesini yenileme talebimize Tarım ve Orman Bakanlığı 3 yıldır yanıt vermiyor. - Kentsel dönüşüm mağduriyetini giderecek teklife yanıt gelmedi. Gaziemir Aktepe-Emrez Mahallesi'nde 10 bin konutluk kentsel dönüşüm projemizin hayata geçmesi için vatandaş tapularına hazine tarafından konulmuş olan Hazine fazlalığı şerhlerinin bedelsiz olarak kaldırılması için yaptığımız müracaat Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan bir yıldır yanıt bekliyor. - İskele için izin başvurusuna 5 yıldır yanıt yok. Deniz ulaşımını güçlendirmek ve halkın bu yöndeki taleplerine yanıt vermek için Urla Balıkçı Barınağı'na vapur iskelesi yapmak için yaptığımız müracaat 2016 yılından bu yana Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda bekletiliyor. - 3 yıldır şantiye alanı tahsis edilmiyor. Kentin kuzeyinde Bergama'da İslamsaray Mahallesi'nde belediye hizmetlerini sağlıklı bir şekilde yürütmek için kuracağımız şantiye alanının tahsisi için yaptığımız başvuruya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan 3 yıldır cevap bekleniyor. - Bedeliyle bile tahsis yapılmıyor. Kentin toplu ulaşım sistemini yönetmek için Halkapınar'da yapmak istediğimiz entegrasyon merkezi alanında TCDD'ye ait mülkiyetin, bedeli karşılığında belediyemize devri talebimize Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'ndan yanıt alınamıyor. - Konak’ta ahşap iskele için 2 yıldır izin verilmiyor. İzmirlileri denizle buluşturmak için Konak’ta yapacağımız 1 adet ahşap iskele için gerekli izinler 2 yıldır Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda bekliyor. - Vapurlarımız için yanaşma yeri bile verilmedi. Bostanlı Vapur iskelesi yanındaki Balıkçı Barınağının bir kısmının Körfez'de yolcu taşımacılığı yapan gemilerimizin yanaşma yeri” sorununu çözmek için Bostanlı Vapur İskelesi Balıkçı Barınağı'nın bir kısmının kullanılması amacıyla yaptığımız imar planı, Ulaştırma ve Tarım ve Orman Bakanlığı’nca uygun görüş verilmediğinden yapılamadı.  ŞİKAYET ETMEYE HAKKIMIZ YOK Bütün bunlar sizin çalışmalarınızı nasıl etkiliyor peki? Ben bunları şikayet olarak değil, tespit olarak söylüyorum. Bir işi yapmanın bir, yapmamamın bin sebebi vardır. Ben yapılmayan işlerin engel olan sebeplerin hiç biriyle ilgilenmiyorum. Çünkü ben başarmak zorundayım. Ben işimi yapmak istiyorum. Önümüze konulan hiçbir engel, bizim başarısızlığımıza mazeret olamaz. Ben mevcut koşullar neyse o koşullarda en iyisini üretmeye mecburum, bunun için bu göreve talip oldum. Bunların olacağını daha fazlasının olma ihtimalini öngörerek geldim. Dolayısıyla şikayet eder bir konumda değilim. Bir örnek vereyim… Buyurun… Döviz kurlarında yaşanan yükselme döneminde bir tweet attım. Dedim ki, “döviz fiyatındaki artışla bir metro hattımızı kaybettik bugün”.  Tam da bu oldu. Döviz artışıyla ortaya çıkan maliyetle bir metro hattı inşa edebilirdik. Ama bugün attığımız imzayla o kaybettiğimiz metro hattını beş yılda geri alacak bir iş yapmış olduk. BİR İLKE İMZA ATTIK Ne imzası? Biliyorsunuz Türkiye enerji sorunu yaşıyor. Elektrik fiyatları çok arttı. Bugün İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak yaptığımız anlaşmayla, lisans alabildiğimiz enerji şirketimiz, yenilenebilir enerji kaynağı üretimi ve bunun pazarlamasını yapabilecek. Projeyle bu ay itibarıyla yaklaşık 30 milyona yakın bir tasarruf edeceğiz. Belediye olarak 750 milyon kilovat saat elektrik tüketiyoruz, bu da yıllık 1 milyar 350 milyon lira civarında bir rakama denk geliyor senede. Bu proje ile 300-350 milyon liralık bir tasarruf edeceğiz. Bunu çok daha fazla artırmak mümkün. Bunu yapacağız. Hedefimiz bir yandan da enerji kooperatiflerinin tekrar önünün açılması ve İzmir’de İzmirlileri ürettiği enerjiyi kullanabilir hale getirmek. Böylece İzmir’in bütçesi İzmirlilere harcanacak. Burada sorunumuz şu, Türkiye güneş enerjisi zengini olduğu halde bundan yeterince yararlanmıyor. İşte bugün attığımız imza ile bunu aşmak istiyoruz. GÜNEŞTEN DE RÜZGARDAN DA YARARLANAMIYORUZ Türkiye kullanamıyor mu güneş enerjisini yeterince? Ne yazık ki. Bir anımı anlatayım. 2011 yılında Seferihisar Belediye Başkanı iken Almanya’nın Freiburg şehrinde katıldığım bir toplantıda bana o şehirdeki enerji tüketiminin yüzde 25’inin güneşten karşılandığını anlattılar. Bu bilgiyi aldığımda hem şaşırdım hem de üzüldüm. Neden? Çünkü yılın 300 günü güneş enerjisi olan bir şehirde, yılın daha az günü güneş gören Freiburg kenti kadar güneş enerjisinden faydalanmadığını, faydalanamadığını görmek bana çok dokundu. Bizim onda birimiz kadar güneş gören kent, bizim on katımız kadar güneş enerjisinden yararlanıyor. Bu gerçek beni çok üzdü ve açıkçası utandım da. O tarihten bu yana güneşten nasıl daha çok yararlanabiliriz diye hep kafa yordum. Seferihisar’da Belediye Başkanı olduğum dönemde pazar yerinin üzerini güneş enerjisiyle kapladık. Ve belediye bu projeden senede 150 bin TL para kazanmaya başladı. Özetle şunu ifade etmek istiyorum, Türkiye enerjide dışa bağımlılıktan kurtulabilecek ülkelerin başında geliyor. Güneşi bol, rüzgar koridorları uygun, denizi olağanüstü bereketli bir ülke. Ne yazık ki, biz bütün bunlardan yararlanamıyoruz. Bir yandan güneşimizle övünüyoruz ama bunu gerektiği biçimde kullanamıyoruz. Kullanabildiğimiz tek alan çatılara kurulan sistemle su ısıtmak. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bununla birlikte son yıllarda hükümet Konya’da güneş tarlaları konusunda adımlar attı bunlar önemli ama çok geç ve çok yetersiz. Bu konuda hızlanmak ve bunlardan yararlanmayı bir devlet politikası haline getirmek zorundayız. Konu sadece yerel yönetimlerin değil devletin de politikası olmalı. Hemen şunu da ekleyeyim, biz İzmir olarak devlete yaptığımız katkının karşılığını yatırım olarak almak istiyoruz. DEVLETE KATKIMIZIN 1/40’NI GERİ ALABİLİYORUZ Ne demek bu? İzmir Türkiye genelinde toplanan vergilerin yaklaşık yüzde 1,5-2’sini topluyor. Bu da 95-100 milyar lira civarında bir rakama tekabül ediyor. Peki bunun karşılığında yatırım olarak ne alıyor? Ne alıyor? Ortalama 2,5 milyar lira alıyor. Yani İzmir devlete 40 lira veriyor karşılığında 1 lira alıyor. İzmir olarak en büyük sorunumuz bu. Bize yapılan engelleme esas olarak bu. İzmir’in üçüncü büyük şehir olarak bu devlete verdiği vergiden aldığı pay 40’a1. Bu durum senelerdir böyle… Bilginiz var mı diğer şehirlere baktığınızda bu oran ne? Trabzon yüzde 83’ünü almış, Kayseri yüzde 40’ını, Konya yüzde 32’sini almış.  Bursa yüzde 10’unu almış. İzmir ise 40’da birini. Ama dedim ya, bunu bir şikayet değil, tespit olarak söylüyorum. İKİ BÜYÜK HEDEFİM VAR Gelelim siz İzmirde neyi değiştireceksiniz. Ankara ve İstanbul AK Partiden aldı belediyeyi. İzmir zaten CHPdeydi. Sizin farkınız ne olacak? Benim İzmir için önemsediğim iki önemli konu var. Birincisi bu şehrin ürettiği refahın daha adil paylaştırılması. Yani belediye bütçesinin harcama kalemlerinde önceliğin bu anlayışa göre şekillenmesi. Belediyenin harcama kalemlerinin, yatırım kalemlerinin öncelikli olarak bu şehrin daha yoksun kesimlerine ayrılması, onların daha fazla yararlanmasını sağlamak. Bunu yapmaya çalışıyorum. İkincisi… Bu şehir yüz yıllarca Akdeniz’in en güçlü liman kentlerinden biri olmuş. Bu şehrin tekrar iade-i itibara ihtiyacı var. Bu şehrin kabuğunu kırıp dünya ile entegre olması lazım. İzmir’in bir dünya şehri haline gelmesi lazım. Dünya ile buluşması lazım. Daha çok insanın buraya gelmesi, buranın sahip olduğu potansiyeli tüm dünyaya tanıtmamız lazım. Ben bunu önemsiyorum. Bu konuda başladığımız projeler var ve başaracağımıza da inanıyorum. Bu şehrin yoksunları için çalışmayı önceliyorum dediniz. Pandemi sizin yükünüzü nasıl artırdı? Sadece pandemi değil yükümüzü arttıran. Geride bıraktığımız üç seneye yakın görev süresi içinde ne kadar doğal afet varsa hepsini yaşadık. Bunların üzerine bir de ekonomik kriz yaşıyoruz. Bütün bu süreç bize derinleşen ve gittikçe kente yayılan yoksulluğu gösterdi. Derinleşen bu yoksulluğu açmanın yolu da İzmir’in ürettiği refahı daha adil paylaşmaktan geçiyor. Sadece insanların evlerini güvenli hale getirmek değil aynı zamanda yatağa aç girmemelerini sağlamak istiyoruz. Pandemi döneminde 20 bin civarındaki talep sayısı 500 bine çıkmış durumda. Ama bu desteklerin karşı karşıya olduğumuz derinleşen yoksulluğu ortadan kaldırmadığını biliyoruz, biz ancak bu insanların yaralarına pansuman yapıyoruz. BİZ PANSUMAN YAPIYORUZ, ÇÖZÜM RADİKAL POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİNDE Çözüm? Çözüm daha uzun vadeli radikal ekonomik politika değişikliklerinde. Biz sadece dokunduğumuz hayatları kısa süreliğine iyileştirebiliriz, yoksulluğu çözemeyiz. İstanbul ve Ankara Belediye Başkanları çok tartışılıyor. İsimleri cumhurbaşkanı adaylığı için geçiyor. Siz nasıl bakıyorsunuz bu tartışmalara? Benim kişisel hedefim İzmir. İnsanların hayatlarını iyileştirmek ve İzmir’i dünya şehri yapmak istiyorum. Diğer yandan bence isimleri tartışmanın bu aşamada anlamı yok. Çünkü mesele kimin aday olacağı değil, nasıl bir sistemin Türkiye’yi demokratikleştireceği, var olan sorunları çözeceği. Açıkçası isimleri tartışmak boş insanların işi. Biz ülkeyi çöküşe, yoksulluğa götüren sistemin yerine neyi koyacağımızı tartışmalıyız. İZMİR DEMOKRASİ ADASIDIR İnsanlar İzmirde mutlu, İzmire taşınıyorlar, ne var İzmirde insanları çeken? İnsanları İzmir’e çeken demokrasi. İzmir neyin kalesi dediğiniz zaman çok şey sayabilirsiniz. Atatürkçülüğün kalesi, Cumhuriyet’in kalesi. Ama bence İzmir Türkiye’de en çok demokrasinin kalesidir. Burada demokrasi dediğim şey, beş yılda bir sandığa gitmekten ibaret değildir. Bir yaşam biçimidir. Bakın İzmir sadece son yıllarda değil, yüz yıllar boyunca birlikte yaşama kültürünü genetik bir kod olarak yaşamış bir şehir. Bu insanların birbirine saygı göstermesi, hoşgörü göstermesi demek. Bir arada yaşamaktan mutlu olması demek. Yakınlarda yayınlanan bir anket vardı.  İzmirlilerin yüzde 88’i burada yaşamaktan mutlu. Kendine muhafazakar diyenlerin burada mutluluk oranı yüzde 71. İzmirliler yönetimi beğenmezler, şunu, bunu beğenmezler ama bu şehirde yaşamaktan da mutludurlar. Çünkü hala demokrasi yani birlikte yaşamanın kodları burada güçlü. Ülkede yetkilerin merkezîleştiği, otoriterleşen ve popülistleşen bir sistem insanları demokrasiden uzaklaştırıyor. Demokrasiden uzaklaştıkça insanlar hayattan aldıkları hazzı kaybediyorlar. Oysa İzmir’de itiraf edilmese de, anlaşılmasa da biz özgürlük ve demokrasi var. Dünyanın en mutlu şehirlerinin en demokratik şehirler olması bundandır. Gençler Batı’ya gidiyor, sadece iyi yaşamak için değil, demokratik bir sistemde yaşamak için de gidiyor. Ülke dışına gidemeyenler de İzmir’e, Ege’ye geliyor. İzmir’de demokrasi bir yaşam tarzı olduğu için, İzmirliler mutlu. Burada herkes İzmirli, geldiği yer neresi olursa olsun üst kimliği İzmirlilik. İzmir’de Anadolu’nun 80 ilinden göç edenler var. Diğer yanda Levantenler var, Museviler var. Kafkaslar’dan, Balkanlar’dan gelen kardeşlerimiz, soydaşlarımız var. Ama sonuçta hepsi İzmirli. Başka hiçbir şehirde böyle bir kaynaşmayı göremezsiniz. İZMİR TÜRKİYE İÇİN MODEL OLABİLİR O zaman burada üretilecek demokratik model, birlikte yaşama iradesi Türkiye için model olabilir. Ne dersiniz? Neden olmasın? Bunun farkındayız. İzmirli olduğum için söylemiyorum ama İzmir, gerçekten Türkiye’nin en demokrat ve özgürlükçü şehri. Tabii ki Türkiye’deki siyasal iklimden, kutuplaşma, ayrışma,  totaliter eğilimler, popülist söylemlerden İzmir de nasibini alıyor. Ama buna rağmen genetiği güçlü olduğu için direniyor. Bu genetiği daha güçlendirmek için çabalıyoruz. Bu şehri bir dünya şehri yaptıkça, bu şehir dünyalılaştıkça, bu daha da güçlenecek. Bakın dünyada demokratik bir dalga yükseliyor. En son Şili’de ondan önce Almanya’daki seçimlerde bunu gördük. Bu dalga Türkiye’ye gelecek. Biz bu dalganın öncüsü olabilirsek ne mutlu bize. Bunu sağlamak için yerel yönetimi katılımcı hale getiriyoruz. Kadınlar, gençler başta olmak üzere herkesi yönetimin parçası yapmayı hedefliyoruz. Demokrasinin sadece oy vermek demek olmadığını geliştirdiğimiz ara mekanizmalarla hayatın parçası olduğunu göstermeye çabalıyoruz. Unutmayalım ki dünyanın en büyük inovasyon ürünü demokrasinin kendisidir. Demokrasinin dönüşümü ve katılımcı modellerle sorun çözme kapasitesinin arttırılması onun gücünün bir işaretidir. Şunu da ekleyelim… Buyurun… Bugün dünyadaki totaliter, popülist liderler ve yönetimlerin güçlenmesine  demokrasinin kötülüğü değil teknoloji ile demokrasinin yeterince birbirini besleyememesi neden oldu. Teknoloji ile ne kadar bütünleştirebilirsek demokrasiler o kadar güçlenecektir. BÜYÜK PROJELER DEVAM EDİYOR Son olarak bize başlamış ve devam eden bazı projelerden bahsedebilir misiniz? İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin projelerinin hepsini anlatmaya kalkarsam bu başlı başına ayrı bir sohbetin konusu olabilir. Ama en önemlilerinden ve büyüklerinden bahsetmek gerekirse önceliği ulaşım ve özellikle raylı sistem projelerine verdiğimizi söyleyebilirim. 6 koldan raylı sistem yatırımlarını sürdürüyoruz. Narlıdere-Fahrettin Altay metro hattı ve Çiğli tramvayının önemli bir bölümünü tamamladık. Şimdi İzmir tarihinin en büyük yatırımı Buca metrosunun temelini atıyoruz. Metronun Halkapınar-Karabağlar-Gaziemir ve Otogar-Kemalpaşa hatları ile Girne tramvayı için hazırlıklarımız sürüyor. İzmir’de aynı anda bu kadar yoğun bir raylı sistem faaliyeti tarihinde ilk kez yaşanıyor. Yine toplu ulaşım alanında 364 otobüs alımı ile tek kalemde yapılan en büyük otobüs ihalesine imza attık. 451 otobüs, 22 midibüsü filomuza ekledik. İki yeni feribot satın aldık, körfezin ulaşımdaki payını artırdık. Halk Taşıt uygulaması ile belirli saatlerde yüzde 50 indirimle toplu ulaşım hizmeti vermeye başladık. İzmir Şehirlerarası Otobüs Terminali'ni kent merkezine doğrudan bağlayacak Buca tüneli ve viyadük projesinin birinci etabında yer alan 2 viyadük, 2 karayolu alt geçidi ve bir üst geçidi tamamlanma aşamasına getirdik. Motorlu ulaşımı azaltmak, bisikletli ve yaya ulaşımını artırmak için 25 kilometrelik bisiklet yolu yaptık. Cumhuriyet’in simge isimlerinden Mustafa Necati’nin adını taşıyan kültür merkezini hizmete aldık. Türkiye'nin en büyük tam otomatik otoparkı Smyrna Otoparkı'nı önümüzdeki günlerde açacağız. 37 milyon liralık yatırımla Mavişehir Kıyı Tahkimat Projesi’ni tamamladık, Mavişehir’de yaşanan su taşkınlarını bitirdik. Yüzme sporunu teşvik etmek için yarı olimpik Havuz İzmir’i hizmete aldık. 429 milyon liralık yatırımla İzmir Opera Binası’nın yapımı devam ediyor. Yerinde ve yüzde yüz uzlaşı modeliyle yürüttüğümüz kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında Uzundere, Gaziemir Emrez-Aktepe mahalleleri ve Örnekköy kentsel dönüşüm alanlarında bu yıl 1 milyar 255 milyon lira yatırımla 2 bin 722 bağımsız birimin yapımına başladık. Ödemiş ve Bergama'da 446 milyon liralık yatırımla Bakırçay ve Küçük Menderes havzalarındaki yerleşimlere hizmet edecek iki çevreci katı atık tesisi kurduk. Bu tesisler sayesinde hem elektrik hem gübre üretiyoruz. Bu yatırımları sürdürürken yaşanan ekonomik krizin yarattığı yoksulluğa karşı büyük bir dayanışmayı sergiliyoruz. Kara kış destekleri kapsamında gıdadan nakdi yardıma, giysiden ısınmaya kadar tüm temel ihtiyaçlar için yurttaşlarımızın yanında oluyoruz. Türkiye’ye örnek olacak bir dayanışma ağı kurduk. İzmir Dayanışması’na katılmak için imkanı olan vatandaşlarımız bizizmir.com web sitesine girerek Halkın Bakkalı üzerinden gıda ve hijyen paketi yardımında bulunabiliyor. Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve Kâtip Çelebi Üniversitesi’nde öğrencilere sıcak yemek hizmeti başlattık. Hafta içi her gün öğrencilerimizin akşam yemeklerini biz sunuyoruz. Bu hizmetle onlara bir nebze de olsa faydamızın dokunduğuna inanıyoruz. Geleceğimiz olan gençlerimiz için ne yapsak az.