İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı: Türkiye’nin Kuzey Irak'taki ticareti önlenemez
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince: "Türkiye’nin K. Irak’taki ticaretinin önlenebilir bir şey olduğunu düşünmüyorum" dedi.
Cumhuriyet'ten Olcay Büyüktaş'a konuşan Ersin Özince'nin açıklamaları şöyle:
-Erbil’de ilk şube açan bankalardan birisiniz, gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sizin de ilk günden şahit olduğunuz ve bugün çok ciddi bankacılık portföyüne sahip Erbil şubemizin de içinde olduğu Güneydoğu’daki birçok şubemizin ve müşterimizin içinde olduğu K. Irak ve Kürdistan bölgesi olarak tanımlanan bölgeyle Türkiye’nin ilişkilerinin yaratabileceği ekonomik sonuçlardan etkilenen bankalardan biri olabiliriz. Bunu değerlendirdik tabii. Yönetim kurulumuzda değerlendirildi. Lakin, maruz kaldığımız muhtelif siyasi riskler dikkate alındığında, biz rahatlıkla bu dönemin aşılabileceği kanaatindeyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin finansal politikalarının gerek özel gerek kamu sektörüyle ve Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatleriyle sürdürülmesi için neyse gereği yaparız.
-İlişkiler nasıl bir yörüngede ilerler sizce?
Kuzey Irak, Ermenistan örneğinde olduğu gibi ticareten kendini hapseden bir tercihe doğru gitmez umarım. Burada yalnızca Türkiye’yle ilişkiler değil, Bağdat’la ilişkilerin de uyumlu olmasında yarar var. Yöremizi barış açısından en olumlu etkileyecek hususlardan biri, yöre insanlarının - ki buna Kürdistan bölgesinde yaşayan insanlar da dahil- finansal kaynaklara özgürce ulaşabilmeleridir. Öyle ya da böyle bizim oradaki bankacılık varlığımız oldukça mütevazı sayılsa da o bölgedeki en büyük kredilendirmeyi yapan, bankalardan biri biziz ve bunu sürdürmeye istekliyiz. ‘Şefaat ya resullah - Ticaret ya resulullah’ hikâyesindeki gibi... Ticaret pek çok kapıyı açar diye düşünüyorum.
-Bu dönemin etkisi ne kadar sürer, kalıcı olur mu?
Ben bunların geçici olduğunu düşünüyorum. Biz şu an da o yöredeki milyonlarca dolar bankacılık faaliyetimizin ve oradaki çalışanların, müşterimizin dengelerinin bozulmasını istemiyoruz. Oranın refahıyla ilgili gelişmelerin parçası olmaya devam etmek istiyoruz. Gönül ister ki bugün AB gibi gelişmiş denilen toplumlar bir araya gelmeye çalışırken bizim Ortadoğu coğrafyasında bölünmeler, parçalanmalar olmasın. Dünya artık ırk, din, milliyet gibi faktörlerin aşıldığı bir dönemde... Çağdaş toplumun önümüzdeki yüzyıllarda nasıl yapılanacağının tartışıldığı ve özellikle genç insanların dünya insanı olarak yetiştiği bir dünyada, siyasilerin daha vizyoner olması gerek diye düşünüyorum.
-Nasıl bir ortam var orada?
Endişe içinde değiliz. Oradaki varlığımızı birçok riski dikkate alarak başlamıştık. Kürdistan denilen bölgedeyiz ama orada kocaman “Türkiye İş Bankası” yazıyor. Atatürk’ün resminin duvarda olduğu bir bankacılık faaliyetinden bahsediyoruz. Bunlara özen gösterilmezse yazık olur.
-Gittiğinizde nasıl karşılanmıştınız?
Netice itibarıyla, K. Irak için de Irak halkı için de bankacılık faaliyeti göstermeye çalıştık. Birçok vur- kaç otel lobisinde bankacılık yapan bankalar gibi, oralarda fırsat peşinde koşanların finansmanı değil de halka bankacılık vermeye çalıştık. Çocuklarına hesap açtırmaya gelen anneler kumbara sormuşlardı. Daha kalıcı ve istikrarlı bir bankacılık verilmesi amacımız. Ama Türkiye’nin K. Irak’taki ticaretinin de önlenebilir bir şey olduğunu düşünmüyorum. Türkiye Cumhuriyeti bunu özellikle yasaklamazsa, karşı taraftaki toplumun bunu kabul edeceğini tahmin etmiyorum. Zaten oradaki toplumlar arasında, eski Mezopotamya’nın insanları arasında gelenekselleşmiş kadim ilişkiler var. Bağdat’a bir ziyarete gitmiştik. Uçakta bir beyefendi beni tanıdı. “İş Bankası genel müdürü mü” dedi, “Evet” dedim. “Genel müdürüm çok geç kaldınız buraya gelmekle” dedi. “Haklısınız siz ne yapıyorsunuz” dedim. “Gaziantep’te değirmen taşları yapan bir firmamız vardı, modern değirmenlerin taşlarını yapıyoruz. 30 yıldır buraya taş satarız, savaş çıkar, açılır, kapanır, biz paramızı bir şekilde tahsil ederiz” dedi. Kaldı ki çok ciddi sosyal ilişkiler var. Akrabalık ilişkileri de var. Devletlerin daha da bölüp parçalamaya çalışmaması lazım. İnsanlarımız bir. Biz oraya açılış için gittiğimide Türkiye’nin 80 ili vardı, onlar “Biz Türkiye’nin 81. vilayetiyiz” diyorlardı.
-Faiz artışı gelecek Fed’den. Borçlanma maliyetini nasıl etkiler?
Zannetmiyorum. Çünkü çok fazla kaynak var. Türkiye’deki kaynak maliyetini etkileyici husus Türkiye’nin kredi notuyla ilgili olabilir. Keza Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların Türkiye kredi notu, ana ortaklarının ülkesinin kredi notu ve müsessenin kendi kredi notuyla ilgili maliyet artışları olabilir.
-Türkiye’de de faizler yüksek suçlaması var
Valla faiz yüksek de tasarruf etmek için motivasyon da yok. Yani bu kadar yüksek faizler bile maalesef tasarruf konusunda motive etmiyor. Kısacası içerde enflasyonun özellikle başat durumu germe de dışarıda bulunduğumuz siyasi ve iktisadi durum dikkate alındığında biz faiz yükümüzün azalmasını bekleyemeyecek kadar borçluyuz kaygısındayım. Çok borçla çok iş yaptık. Yapmaya devam da ediyoruz. Gönül isterdi ki ki sermaye piyasası gelişsin. Sermaye piyasasında bile yatırımcı diye adlandırabileceğimiz büyük kısmı sıcak para.
-Borçluyuz derken bankacılık açısından mı konuşuyorsunuz?
Hepimiz, Türkiye açısından... O borçluluk da şöyle. Yanlış yaptık diye düşünmüyorum. Döviz maliyetleri çok ucuzladı. Bunu fırsata çevirerek bir sürü şey yapıldı. Çok ciddi altapı ve enerji yatırımları yapıldı. Bazı verimsiz yatarımlar da olmuş olabilir ama genelde bu sayede de ciddi bir ekonomik faaliyet, istihdam oldu.
-20 yıl önce sanayi yatırımlarını desteklemeye dönük faaliyet vardı. Son dönemlerde tarım kredilerini sıkça duyar olduk. Bu eğilimi neye bağlıyorsunuz?
Tarımda artık çok büyük inovasyon var. Japonya’da tarımsal ilaçlamanın neredeyse tamamının drone’larla yapıldığı söyleniyor. Ülkemize de tarımda özellikle ölçek ekonomisi açısından sıkıntıların çok büyük olduğu muhakkak. Tarım en azından kendimizi doyurmamız açısından önemli. Ülkenin ekonomik bağımsızlığı açısından başta gıda stratejik biri konu. Ancak artık bankaların bir tarım kredi departmanı var. Bu da sevindirici bir durum. Ben emekli olduğumda Ziraat Bankası’nın Ege Tarımsal ihtisas şubesinden arayıp desteklemeye hazırız dediler. O sıralar genel müdürlüğünü yaptığım İş Bankası’nda böyle bir birim yoktu. Halbuki bugün yalnız büyük ölçekli bankalar değil, bilhassa Denizbank’ın bu konudaki atılımlarını beğeniyle anmak lazım. İş Bankası’nda da tarım ihtisas şubeleri kuruldu. İyi yoldayız. Bankacılığın tarıma olan ilgisi, özellikle bu alandaki fizibıl verimle birlikte doğru yatırımları da artıracaktır.
-Finans ve ülke ekonominin önündeki en büyük sorun nedir?
Finans ve bankacılık önündeki en büyük sorun geçenlerde Finansal Times’da başyazar olan yazdı galiba, kapitalizmle demokrasi elbirliği ile gider diye. İkisi birbirini tamamlayan unsurdur diyor. İnanmaya eğilimliyim ben de. Her ne kadar “Kapitalizm aklını başına toplamazsa kendini imha edecek” fikrini de fevkalade kabul ediyorsam da dünyada liberalizmin ve sosyal demokrasinin zayıflamakta olduğunu görüyorum. Zaten siyaset de bu nedenle sertleşiyor dünyada. Yani finansın özellikle amaçlarından biri, dünya insanın refahının artırılması olacaksa, bunu temin edecek ilişkilerin artık yakın gelecekte görülemeyeceği kaygısını taşıyorum. Radikalleşen köktenci politikaların ülkemiz coğrafyasını ve ülkemizi de etkilediğini görüyoruz. Radikalleşmeden doğan ortamdan gelişmekte olan ülkelerin fayda sağlamasına imkân yok. Kaygım, bu dönemlerin uçurumları, özellikle de varsıllarla yoksullar arasındaki farkları artıracağını düşünüyorum.
-Son dönemde hızla artan kredilerden bankalar para kazanıyor mu, bir de bu kredilerin yatırıma değil de servete kullandırıldığı algısı var. Ne düşünüyorsunuz?
Bankacılık sektörü özellikle mevduat kredi oranlarına bakıldığında kapasitesini oldukça kullanmış durumda. Bilhassa Türk Lirası kaynakları açısından bakıldığında... Devletin yaptığı o tür bir subvansiyonun mutlaka etkileri oldu. Gerçi TL kaynak talebini artırdı ama bankacılık sektörü bundan tabii ki çok olumlu etkilenecek. Tabii ki böyle bir şeyin devlet garantisinde olduğu için fiyatı da diğer teminatlı kredilere nazaran az olmuş olabilir. Ekonomiyi canlandırıcı bir etkisi olduğu muhakkak. “Daha iyi bir çare vardı, şu yapılmadı” diyemedikçe Türkiye’nin geçen yıllarda maruz kaldığı siyasi ve dolayısıyla ekonomik riskler nazarı dikkate alındığında, muhtemelen işe yaradı demek en doğrudur.
Aklı olan bankacı zaten bankacılık kanunuyla belirlenmiş, denetleme, düzenleme sorumluluklarını dikkate alarak iş yapar. Cesaret ister bir kere karısına bilmem ne alsın diye kredi vermek... Ayrıca karısına kredi alacaksa da kredi veriliyor zaten, araba almak bir şey değil, varsa ödeme gücünüz her türlü krediyi alabilirsiniz.
Ama maalesef, Türkiye’de ben belli alanlar hariç, bilhassa üretime dönük yatırımların azaldığını düşünüyorum. Özellikle de Türkiye’nin dışsatıma yönelik üretim yapmasını sağlayacak yatırımların da azaldığı kanaatindeyim. Gerçi bu arada tabii ülkeye ve insanına olumlu katkılar sağlayan birtakım altyapı yatırımları yapıldı, bilhassa da enerji sektörüyle ilgili yatırımlar yapıldı ama yatırım deyince maalesef bankacılık sektöründe önemli ölçüde gayrimenkul sektörüne girdi.
-Neler yapılabilir?
Bugün gelişmiş dediğimiz ülkelerdeki faaliyetlerine baktığımızda başta Almanya olmak üzere destekleyici politikalar izleniyor. Mesela Almanya’da çok ciddi kooperatif bankacılığı hâlâ her ne pahasına olursa olsun sürdürülüyor.
Bunlar da ilginizi çekebilir