Pazar Politik

İran’da Mahsa Amini’nin katledilişinin birinci yılında “Kadın, Yaşam, Özgürlük” protestolarının kritiği

Abone Ol
Bir rejimi yıkmak için önce sarsmak gerekiyor ve İran’ın ilerici toplum kesimi son bir yıldır farklı şekillerde sürdürdükleri protestolarla molla rejiminin temelini bir hayli sarsmış durumdalar. İran’ın eskisi gibi olması artık pek mümkün değil.

Geçtiğimiz yıl İran’ın başkenti Tahran’da tarih 13 Eylül saat 18:30’u gösterdiğinde 22 yaşındaki genç kadın Mahsa (Jina) Amini, başörtüsü ve kıyafetleri “İslami kurullara uygun olmadığı” gerekçesiyle metro istasyonunun girişinde Ahlaki Emniyet Polisi’nin sokaktaki kolu olan İrşad Devriyesi (Gaşt-e Erşad) tarafından gözaltına alınırken darp edildi ve başına aldığı darbelerden dolayı 16 Eylül’de hayata gözlerini yumdu. Rejim yanlılarına göre, Mahsa zaten hastaydı ve darp edildiğinden dolayı değil de hastalığından dolayı hayatını kaybetmişti. Elbette bu sav pek de kimseyi ikna edemedi.

İran’ın “İdam Lordu” lakaplı Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, geçtiğimiz hafta yabancı bir televizyon kanalına verdiği mülakatta Mahsa Amini’ye dair özetle şunları söyledi:

“Mahsa Amini olayı herhangi bir ülkede de yaşanabilecek olan bir vakaydı. Güvenlik güçlerimizin bir hatası yok. Rejimin yabancı düşmanları bu vakayı halkı düzene karşı kışkırtmak için kasti olarak kullanıyorlar.”

Mahsa Amini’nin hayatını kaybettiği ve defnedildiği 16 Eylül gününde protestolar başladığında İran’ın 1979 İslam Devrimi’nden sonra özgürlük temelli en büyük ve en uzun soluklu protesto gösterileriyle karşı karşıya kalacağını henüz kimse bilmiyordu. Ancak olan olmuştu; önce İranlı kadınlar sokaklara çıktılar ve feminist bir isyan dalgasını başlattılar ve zamanla erkekleri de sürece dâhil etmeyi başardılar. Sonrasında kadınların öncülük ettiği eylemlere ortaokul, lise ve üniversite öğrencileri de dâhil oldular.

Üniversitelerde kadın ve erkek öğrenciler birlikte şarkılar söyleyerek, dans ederek, dersleri boykot ederek, ayrı ayrı olan okul yemekhanelerine karma olarak girerek, duvarlara yazılar yazarak, şehirlerin havuzlarını ve rejim sembollerini kan kırmızısına boyayarak “Kadın, Yaşam, Özgürlük” temelli isyanlarını ortaya koydular. Görülmemiş bir şekilde yüzlerce öğretim üyesi rejimin üniversitelerdeki kanlı baskınlarına karşı tepki bildirileri yayınlayıp öğrencilerin yanında olduklarını deklare ettiler. Bir süre sonra cadde ve sokaklarda barikatlar kuruldu ve rejim güçleriyle ağır çatışmalar yaşanmaya başlandı.

Ortaokul ve lise öğrencileri okul çıkışlarında sokaklarda protesto yürüyüşleri yaptılar, sınıflarında uzun saçları açık şekilde başörtüsüz fotoğraflar paylaştılar, derslerine giren mollaların önünde başörtüsü takmadan oturdular. Yaşları gereği dini rejimin eğitim sisteminde yetişerek büyüyen ve rejimin içine doğan ortaokul ve lise öğrencilerinin böylesine aktif bir şekilde protestolara katılmaları İran’da 1979 İslam Devrimi sonrasında görülmemiş bir ilk niteliğindeydi. Bunun üzerine molla rejimi okulları abluka altına alarak özellikle lise öğrencilerine yönelik sert baskınlara girişti.

CNN’in Kasım 2022’de paylaştığı, serbest bırakılan siyasi tutsakların beyanlarına ve hastane kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, İran rejiminin yetkilileri cezaevlerinde kız ve erkek çocuk tutsaklara ve yetişkin kadın ve erkek tutsaklara tecavüz ediyordu. CNN, son protestolardan sonra cezaevine konulan veya gözaltına alınan 11 siyasi tutsağa tecavüz edildiğini tespit edip 5’inin gerçekliğini teyit etmişti. CNN’e göre, bu tecavüz vakaları ağırlıklı olarak İran’ın Doğu bölgelerinde, Kürt nüfusun yaşadığı kentlerde ve Batı Azerbaycan’ın Urumiye şehrinde yaşanmıştı. Serbest kaldıktan sonra CNN’e konuşan bazı siyasi tutsaklar kendilerinin küçük odalara alındığını ve yetkililer tarafından tecavüze uğradıklarını söylemişlerdi.

Siyasi tutsakların CNN’e aktardıklarına göre, tecavüze uğrayan bazı kadın tutsaklar konuşmamaları için farklı bölgelere nakledilmişlerdi. CNN, haberinde 18 Ekim 2022’de Kerec şehrindeki protestolarda gözaltına alınan ve tutuklanan Armita Abbasi’nin de dosyasına işaret ediyordu. Polisler eşliğinde İmam Ali Hastanesi’ne getirilen Armita’yı muayene eden doktorlar kendisinin yoğun anal ve vajinal kanama yaşadığını, saçlarının tıraş edildiğini ve vücudunun titrediğini CNN’e aktarmışlardı. CNN’e göre, Armita Abbasi’nin bu durumunu İmam Ali Hastanesinden 5 doktor teyit etmişti.

New York Times ise Aralık 2022’de aktardığı haberinde Tahran’ın yoksul bir bölgesinde yaşayan “Masume” isimli 14 yaşındaki bir kız çocuğunun okulda başörtüsünü çıkarıp protestolara katıldığının kameralardan tespit edilmesinden sonra gözaltına alındığını, vajinal bölgesindeki ağır yırtık ve kanamadan dolayı polisler tarafından hastaneye getirildiğini, hastanede hayatını kaybettiğini ve bu durumu ifşa etmek isteyen annesinin de ortadan kaybolduğunu aktarmıştı.

CNN’in Kasım 2022’de paylaştığı, serbest bırakılan siyasi tutsakların beyanlarına ve hastane kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, İran rejiminin yetkilileri cezaevlerinde kız ve erkek çocuk tutsaklara ve yetişkin kadın ve erkek tutsaklara tecavüz ediyordu.

İran İnsan Hakları Örgütü’nün (IHR NGO) 13 Eylül 2023 tarihinde yayınladığı raporuna göre, molla rejimi son bir yıldaki protestoları bahane ederek görülmemiş bir şekilde farklı bahanelerle idam sopasını toplumsal baskıyı arttırmak için kullanıyor. Rapora göre, protestoların başladığı 16 Eylül 2022 tarihinden bu yana en az 697 kişi İran’da idam edildi. Bu oran geçtiğimiz yılın aynı ayına göre %36’lık bir artış gösterdi ve idam edilenlerden 7’si direkt olarak protestolara katılan kişilerden oluşuyor.

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF)’ye göre, İran’da protestoların başladığı son 1 yıllık zaman diliminde 31’i kadın olmak üzere 79 gazeteci tutuklandı. Gazetecilere karşı yapılan muameleyi “dehşet verici” olarak tanımlayan RSF’ye göre İran rejimi, gazetecilere karşı çok çeşitli cezai müeyyideyi kapsayan gerçek bir “müeyyide labirenti” oluşturmuş durumda.

İran rejimine göre, Şiilerin 12. İmamı Mehdi’nin zuhur etmediği süre içerisinde İslam Peygamberi’nin ve Mehdi’nin “sorgulanamaz, mutlak temsilcisi” ve “Allah’ın yeryüzündeki meşru siyasi temsilcisi” olarak tüm dünya Müslümanlarının her nevi yönetim yetkisi Veli-i Fakih’in (Rehber) sorumluluğundadır. Bundan dolayı da rejime karşı yapılan itirazları ve protestoları “Allah ve Resulüne karşı işlenmiş” sayıyorlar. Burada İran rejimi tüm idam cezalarını Yeryüzünde Fesat Yaymak (İfsad Fil-Arz) ve Muharebe (Allah ve Resulüne karşı savaş açmak) olguları üzerinden veriyor. Rejim bu iki “suç unsurunun” meşruiyeti de Kuran’daki Maide Suresinin 33. ayetine dayandırıyor. Maide Suresinin 33. ayeti şunu söyler:

“Allah ve elçisiyle savaşanların (Muharebe) ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların (İfsad Fil- Arz) cezası: (ya) öldürülmeleri ya asılmaları ya ellerinin, ayaklarının çapraz kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Âhirette ise onlara büyük bir azap vardır.”

İşte İran rejimi bu ayeti referans alarak kendisine karşı yapılan protestoları “Allah ve Resulüne karşı savaş açmak” olarak değerlendirip uydurma “yargı” süreçleriyle idam cezaları veriyor. Protestocuların diledikleri avukatı tutmak ve kendilerine isnat edilen “suçların” detaylarını görmek gibi bir şansları bulunmuyor. Savunma hakları da zaten gözetilmiyor. Pek çok uydurma suçu ağır işkence altında kabul etmeye zorlanıyorlar.

Faşist ve totaliter molla rejimi tarafından uygulanan tüm ağır baskılara, idam cezalarına, onur kırıcı cezalara, sürgüne, hapis cezalarına, darp, tecavüz ve işkencelere rağmen İran’ın ilerici toplum kesimi özgürlük temelli protestolarından ve hak taleplerinden vazgeçmiş değiller. İran’daki protestolar her zaman sonuçları bakımından “Ülkede devrim olur mu?” sorusuna indirgeniyor. Böylesi bir okuma eksik bir bakış açısını ortaya koyuyor ve protestoların toplumsal kazanımlarını renksizleştiriyor.

Öncelikle şu hususu gözden kaçırmamak gerekiyor; 44 yıldır farklı asimetrik aparatlarıyla hem bölgede hem de dünyanın hatırı sayılır yerlerinde siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri mevziler edinmiş olan İran’ın molla rejimini yıkıp devrime gitmek kolay ve alelade bir şey değil. İran toplumu binlerce yıllık tarihi boyunca pek çok yönetim değişikliği, darbe ve devrim tecrübesini yaşamıştır. Topyekûn bir yönetim değişimi ve devrim olgusunun meydana gelebilmesi için pek çok siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyolojik olgunun ve dinamiklerin aynı anda etkin bir şekilde ortaya çıkması gerekir. Ancak; İran’daki protestolar bu denli bir radikal değişimi yaratabilecek noktaya bir türlü gelemiyor.

44 yıldır farklı asimetrik aparatlarıyla hem bölgede hem de dünyanın hatırı sayılır yerlerinde siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri mevziler edinmiş olan İran’ın molla rejimini yıkıp devrime gitmek kolay ve alelade bir şey değil.

İran toplumu aslında 1979 İslam Devrim’den bu yana süregelen 44 yıllık dönemde protesto pratiği bağlamında sürekli aktif ve hareketlidir. Demokratik saiklerle verdiği oyun peşine düşmek, ekonomik krize karşı eylem, benzin zammını protesto, Ukrayna yolcu uçağının Devrim Muhafızları füzesiyle düşürülmesini protesto, iklim değişikliğinin yarattığı susuzluk, kum fırtınaları ve göllerin kurumasını protesto, devlet destekli mali kuruluş ve yapıların halkın mevduatlarını hortumlamasına yönelik protesto, fabrika işçileri, öğretmenler, toplu taşımacılar, kamu işçileri, rafineri ve sanayi işçilerinin protestoları gibi pek çok alanda birçok geniş eylem silsilesinden söz edilebilir. Öte taraftan pek çok aktif mezhebi ve etnik fay hattına sahip olan İran’da bu grupların uzun soluklu protestoları görmezden gelinemez.

Buradaki temel soru şu; İran’da bunca geniş çaplı protesto gösterileri sürekli yaşanıyor olmasına rağmen neden rejim değişikliği gibi radikal sonuçlar alınamıyor? Bu sorunun cevabı pek çok geniş çaplı araştırmayı ve akademik çalışmayı gerektirecek kadar kapsamlı ancak birkaç başlığa değinmek mümkün. Öncelikle “İran muhalefeti” olarak tanımlanan ülke içinde ve diasporadaki yapılar ve kanaat önderleri arasında derli toplu bir amaç ve hedef birliğinden söz etmek mümkün değil. Hiçbirinin tek başına bir şeyleri değiştirecek nitelikte İran toplumunda karşılığı olmayan bu yapıların her birinin birbirinden farklı amaç ve hedefleri var.

Böylesine bölük pörçük bir muhalefet yapısı doğal olarak “ortak bir liderlik” ortaya koyamadığından; İran’da tüm toplumu etkileyebilecek, mobilize edecek, heyecanlandıracak, tüm toplumsal kesimler tarafından kabul görecek ve aynı amaç doğrultusunda toplumu örgütleyecek liderler ortaya çıkamıyor. Öte taraftan; İran içerisinde kendini “reformist” olarak tanımlayan kişi ve siyasi gruplar da zaten rejimin içindeki güç savaşları sonrasında ortaya çıkan, yine aynı rejime bağlı unsurlardan oluşuyorlar. Böylelikle; hedefleri rejimi değiştirmek olmayan ve sadece rejimin içinde yapısal reformlar yapmak isteyen gruplar da başarılı olamıyorlar.

Öte taraftan; İran’ın içindeki protestoların demografik yapılarına ve protestocu profillerine bakıldığında, her dönemde birbirinden farklı toplumsal kesimlerin, birbirinden farklı etnik ve mezhebi grupların, birbirinden farklı amaç ve isteklerle sokaklara çıktığı görülüyor. Farklı amaç ve hedefler ortadayken; toplumun farklı kesimleri birbirleriyle aynı hedefe odaklanıp empati ve etkileşim kuramıyorlar çünkü istekleri birbirlerinden farklı ve bu farklı talepler her kesimde aynı karşılığı bulamıyor.

Böylelikle; aralarında “ortak bir çatı talep” oluşmayan toplum kesimleri birbirleriyle aynı protestoların çatısı altında birleşemiyorlar ve farklı etnik ve coğrafi bölgelerde ortaya çıkan eylemler tüm ülkeyi topyekûn mobilize edecek genişliğe ulaşamıyor. Öte yandan; İran’da güçlü bir muhalif damarın etkin bir biçimde yükselmesine rağmen, hâlâ farklı saiklerle rejimi destekleyen hatırı sayılır bir toplumsal kesim varlığını koruyor ve rejimle topyekûn bir kopuş yaşanmış değil.

Tüm bu sorunlara rağmen; “İran’da sürekli protestolar oluyor ve rejim tarafından bastırılıyor, bunu da yine bastırırlar” perspektifiyle İran’daki protestoları değerlendirmek doğru değil. İran, sürekli farklı toplumsal kesimlerin protestolarına maruz kalıyor ve bu protestoların önemli bir tekrar sıklığı var. Yani burada, “Rejimin ağır baskılarına rağmen neden İran’da bir türlü protestoların sonu gelmiyor?” sorusuna yanıt aramak gerekiyor. Çünkü İran’da molla rejiminin gücü protestoların kökünü kurutmaya yetmiyor ve rejim sorunları çözmek yerine baskılarını arttırarak sadece “günü kurtarıp” sorunları ve talepleri öteliyor. Böylelikle; çözülmeyen sorunlar ve sadece ötelenerek karşılanmayan talepler İran’da sürekli toplumsal eylemlerin her dönem yaşanmasına sebep oluyor. Yani; İran rejimi eylem ateşini tamamen söndüremiyor, sadece soğutuyor ve külün altında kalan közler ilk sert rüzgârda yeniden alev alıyor.
Çözülmeyen sorunlar ve sadece ötelenerek karşılanmayan talepler İran’da sürekli toplumsal eylemlerin her dönem yaşanmasına sebep oluyor. Yani; İran rejimi eylem ateşini tamamen söndüremiyor, sadece soğutuyor ve külün altında kalan közler ilk sert rüzgârda yeniden alev alıyor.

İran’da Mahsa Amini’nin katledilmesi sonrası yaşanan protestolar zaman zaman sönümlenip alevlense de tamamen sona ermiş değil. Protestolar evrilerek farklı değişimler gösteriyor. Bugün rejimin yeni yasalarla baskılarını doruğa çıkarmasına ve bir süre lağvettiği İrşad Devriyesi’ni yeniden sokağa salmasına rağmen ilerici toplumsal kesimler taleplerinden geri adım atmış değiller. Şunu vurgulamak lazım; başörtüsü serbestisi İran rejimi için bir “beka” meselesidir ve bu konunda kadınlara serbestlik tanıması söz konusu bile olmayacak.

Ancak İranlı kadınlar yasal olmasa da kendilerine bir “fiili serbestlik” alanı yaratmayı başarmış durumdalar ve bu çok önemli bir kazanımdır. Bugün İran’ın her yerindeki cadde ve sokaklarda, sinemalarda, kafelerde, alışveriş merkezlerinde, parklarda, yani toplumsal hayatın her yerinde artık başörtüsü takmayan ve İslami kurallara uygun olmayan kıyafetler giyen kadınları görmek mümkün. İlerici İranlı kadınlar artık korkmuyorlar çünkü son bir yılda psikolojik korku eşiği artık çoktan aşılmış durumda. Öte taraftan; İran’ın birbirinden farklı etnik ve mezhebi grupları “Kadın, Yaşam, Özgürlük” talebi altında birbirleriyle çok daha fazla empati ve etkileşim kurma seyrini yükseltiyorlar çünkü “özgürlük” bir çatı talep hâline gelmekte ve tüm toplumsal kesimlerin hayatını aynı şekilde etkilemekte.

Bir rejimi yıkmak için önce sarsmak gerekiyor ve İran’ın ilerici toplum kesimi son bir yıldır farklı şekillerde sürdürdükleri protestolarla molla rejiminin temelini bir hayli sarsmış durumdalar. İran’ın eskisi gibi olması artık pek mümkün değil ve ilerleyen günlerde yine geniş protesto gösterileriyle karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemel…