Mahsa Amini’nin sonrasında İran pek çok ilki yaşıyor; İran’ın sanat ve spor camiasının en önemli isimleri, dünya çapında İranlı olmayan önemli isimler İran halkına destek mesajları yayınlıyorlar, uzun zamandır suskun olan İran üniversiteleri ayaklanmış durumdalar.
İran sokakları şu an son yılların en önemli halk ayaklanmalarından biriyle karşı karşıya çünkü İran’da ilk kez öznesi “sadece” devlet eliyle yaşam tarzına ve kılık kıyafete müdahalelere isyan olan bir protesto silsilesi yaşanıyor. 13 Eylül’de Tahran’da kıyafetleri ve başörtüsü “İslami kriterlere uygun olmadığı” gerekçesiyle Ahlaki Emniyet Polisi’nin sokaklardaki kolu İrşad Devriyesi (Gaşt-e Erşad) tarafından gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Jina Amini’nin polisler tarafından darp edilip komaya sokulmasından üç gün sonra hayatını yitirmesiyle birlikte İran sokakları şiddetli protestolara sahne oluyor ve eylemler sürüyor.
İran devleti ilk andan itibaren tüm ideolojik aygıtlarını devreye sokarak genç kadının polis tarafından darp edilmediğini ve hastalığından dolayı hayatını yitirdiğini söylese de olay esnasında Mahsa’nın yanında olan görgü tanıkları bunun aksine beyanlarda bulunuyorlar ve Mahsa’nın kafasına polis tarafından pek çok kez darbe vurulduğunu söylüyorlar. Mahsa’nın babası da kızının herhangi bir hastalığı olmadığını, hastanede kızını görmesine izin verilmediğini, kızının vücudunun morluklarla dolu olduğunu ve başına aldığı darbeler sonucunda kulaklarından kanların aktığını söylüyor. Sokakların dinmeyen tansiyonuna bakıldığında İran devletinin ve geniş ideolojik aygıt aparatlarının Mahsa Amini’nin doğal yollardan öldüğüne dair yaptığı propagandanın toplum nezdinde pek de inandırıcı bulunmadığı ve karşılık görmediği anlaşılıyor.
İran’ı sadece konjonktürel ve dönemsel protestolar özelinde izlemeyen ve sürekli olarak takip edenler için güvenlik güçlerinin kadınlara yönelik şiddetinin “kabarık sabıkası” ayan beyan ortadadır. 1979 İslam devriminden bu yana İran’da oluşan müesses nizamın en önemli faaliyeti toplumsal hayata, yaşam biçimine ve özellikle kadınlar başta olmak üzere halkın giyim, kuşam ve başörtüsüne müdahale oldu. Devrimin hemen sonrasında devrimin önderi Ayetullah Humeyni’nin Refah Okulu’ndaki ünlü konuşmasında “kadınlar kendi iffetlerini korumak için başörtüsü takmak zorundalar” demesi İran’da başörtüsü zorunluluğunun başlangıcıdır. Ayetullah Humeyni’nin bu konuşmasından bir gün sonra, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde İranlı kadınlar yoğun bir kar yağışı altında Tahran’da binlerce kişilik bir protestoyla zorunlu örtünmeye karşı çıktılar ve aslında bu eylem İran’da devrim sonrası zorunlu başörtüsüne karşı yapılan ilk kitlesel eylemdi.
Şii mezhebinin dini doktrinleri üzerinden toplumsal yaşamı devrimin ilk anından itibaren tasarlama yoluna giden İran’ın teo-faşist “yeni” müesses nizamı önce Devrim Komiteleri adında radikal milislerden oluşan bir yapılanma kurdu. Bu Komiteler sokaklarda devriye atarak hem erkeklerin hem de kadınların kıyafetlerine ve yaşam tarzlarına müdahale etmeye başladı ve karşı çıkanlara yönelik çok sert uygulamalara koyuldu. Ardından işin içine Devrim Muhafızları ve alt kuruluşu olan paramiliter Besic Milisleri girdi. Genellikle rejim yanlısı radikal silahlı gençlerden oluşan paramliter Besic grupları hem sokaklarda devriye atarak hem de kontrol noktaları kurarak caddelerde, parklarda ve toplumsal yaşamın her alanında yan yana yürüyen çiftlere ve araçlarında seyahat eden çiftlere kimlik sorarak yakınlık derecelerini sorgulamaya başladı ve birbirleriyle akrabalıkları olmayan kadın ve erkekleri karakollara götürerek bir daha birlikte olmayacaklarına dair yazılı taahhütler almaya başladı.
Köklü bir direniş geleneğine ve tarihi boyunca pek çok devrim ve değişim tecrübesine sahip olan İran halkı 43 yıllık İslami rejim sürecinde suskun kalmayarak pek çok kitlesel protestonun altına imza attı.
Erkeklerin saç modellerine ve kıyafetlerine karışmak, makasla ve makineyle halkın arasında “ibret olsun” diye saçlarını kesmek, kadınların kıyafetlerine ve başörtüsüne karışmak ve karşı koyanları darp edip kırbaçlamak gibi uygulamalar da beraberinde geldi. 2005 yılına gelindiğinde ise devreye polis girdi; Ahlaki Emniyet Polisi adı altında kurumsallaşan yapıyla birlikte hayat tarzına müdahaleye yasal bir zırh ve meşruiyet getirildi. Başında cumhurbaşkanının bulunduğu İran’ın Kültür Devrimi Yüksek Konseyi adı altındaki yapılanması Rehber Ayetullah Hameneyi’nin emriyle toplumsal yaşamı kültürel olarak dizayn eden bir takım kararlar aldı ve bu karaların sokaklardaki uygulayıcısı da dini ve ideolojik olarak radikal kadın ve erkek polislerden oluşan Ahlaki Emniyet Polisi’ne bırakıldı. Bu yapılanmanın sokaklardaki kolu olan İrşad Devriyesi (Gaşt-e Erşad) birimlerine bağlı polisler caddelerden parklara, sinemalardan tiyatrolara, alışveriş merkezlerinden kafe ve restoranlara, hatta halkın yaptığı düğünlere ve ev eğlencelerine varıncaya kadar her alanda mutlak bir kontrol ve tahakküm kurmaya başladı. Karşı çıkanların cezası da kırbaç, darp, hapis, sürgün ve ölüm oldu.
Ancak köklü bir direniş geleneğine ve tarihi boyunca pek çok devrim ve değişim tecrübesine sahip olan İran halkı 43 yıllık İslami rejim sürecinde suskun kalmayarak pek çok kitlesel protestonun altına imza attı. Bu kitlesel protestoların en önemlilerine bakıldığında; 2009 yılındaki olaylı cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yaşanan protestolar, 2017 yılındaki geniş protestolar, 2018 yılındaki kitlesel eylemler, 2019 yılındaki geniş ayaklanmalar, 2020 ve 2021’deki toplumsal patlamalar ve 2022’deki ayaklanmalara işaret edilebilir. Demokratik isteklerden hayat pahalılığına, emekli ve işçi maaşlarının protestolarından geniş susuzluk eylemlerine, Ukrayna yolcu uçağının Devrim Muhafızları tarafından füzeyle vurulup düşürülmesinden hayat pahalılığına, fahiş benzin zamlarından yolsuzluklara itiraza varıncaya kadar İran toplumunun birbirinden farklı kesimleri dozu ve talepleri değişken olsa da durmaksızın sürekli bir eylemsellik içerisinde. Yani Mahsa Amini’nin katledilmesinden sonra devam eden protestolar İran’daki eylemsellik silsilesinin bir devamı niteliğinde ve şu an İran’da devam eden protestoları geniş bir zaman aralığında yapılmış olan tüm eylemlerle birlikte okumak ve anlamlandırmak gerekiyor.
Tam da bugünkü aşamada İran kadın hareketine dair bir parantez açmak gerekiyor. İran, tarihi çok eskiye dayanan köklü bir kadın hareketine sahip ve İran coğrafyası tarih boyunca çok önemli ve güçlü kadınları bünyesinden çıkardı. İran’da kadınların toplumsal etkinliğini anlayabilmek için aslında çok daha gerilere gitmek gerekiyor çünkü hem milattan önce hem milattan sonra İran uzun zaman boyunca güçlü kadınlar tarafından yönetildi. Mad Kraliçesi Mandana, Ahameniş Kraliçeleri Estatira, Atusa, Parmis, Proşat, Damasipa, Fratagon ve Amsteris, Sasani KraliçeleriAzeranahid,Purandoht ve Azermidoht, Aşkani Kraliçesi Teamoza, Aşkani Hazine Bakanı Artadoht gibi daha pek çok kadından söz etmek mümkün. Bu gibi derin köklerden de beslenen İran’daki kadın hareketi her zaman ciddiye alınması gereken ve dengeleri değiştirebilecek niteliklere sahiptir.
Genelde toplumun yoksul çeperlerinden yükselen protestolar orta sınıf ve üzerinde yeterince karşılık bulmazdı. Şu an karşılık bulmasının sebebi sadece zorunlu başörtüsü üzerinden ortak demokratik talepler değil; İran’ın içinde bulunduğu ekonomik darboğaz ve yönetim zafiyetleri ülkenin devletle ekonomik ve siyasi menfaat bağı bulunmayan üst ve orta sınıfını da yoksullaştırdı ve ekonomik temelli büyük bir rahatsızlık söz konusu.
Son birkaç yıldır İranlı kadınlar başta başörtüsü zorunluluğu olmak üzere pek çok alanda her nevi tehdit, tutuklama, sürgün, hapis, kırbaç cezaları ve hatta ölümlere rağmen sürekliliği ve gücü azalmadığı gibi yükselen aktivizm, protesto ve sivil itaatsizlik hareketlerinin altına imza atıyorlar. Stadyumlara girişlerinin yasak olmasını protesto eden İranlı kadınlar sakal ve bıyık takarak makyajla erkek kılığında statlara girdiler. “Benim Gizli Özgürlüklerim”, “Beyaz Çarşambalar”, “İnkılâp Meydanı Kızları”, “Benim Kameram Benim Silahım” ve “Haydi Konuşalım” gibi hareketlerle başörtülerini çıkarıp görüntülerini sosyal medya üzerinden yayınladılar ve sokaklarda maruz kaldıkları şiddeti deşifre ettiler. Şimdi de Mahsa Amini sonrasında gelişen protestolarda kadınların en ön saflarda olduklarına, başörtülerini çıkarıp yatkılarına şahit oluyoruz. Yani İranlı kadınlar toplumsal yaşam içindeki en temel hak ve özgürlükleri için mücadele etmeye, geri adım atmamaya ve itici güç olmaya devam ediyorlar.
Şu an sokaklarda devam eden protestoların hem yoksul muhitlerde hem de gelir düzeyi nispeten daha yüksek olan muhitlerde aynı karşılığı bulduğunu görüyoruz. Bu durum son yıllarda bir ilk niteliğinde çünkü genelde toplumun yoksul çeperlerinden yükselen protestolar orta sınıf ve üzerinde yeterince karşılık bulmazdı. Şu an karşılık bulmasının sebebi sadece zorunlu başörtüsü üzerinden ortak demokratik talepler değil; İran’ın içinde bulunduğu ekonomik darboğaz ve yönetim zafiyetleri ülkenin devletle ekonomik ve siyasi menfaat bağı bulunmayan üst ve orta sınıfını da yoksullaştırdı ve ekonomik temelli büyük bir rahatsızlık söz konusu. Bu durum da toplumsal protestoların artık her kesimden insanın patlamasına sebep oluyor.
İran’ın farklı kesimlerinin farklı talepleri ortak bir hedef ve anlayış birliğine dönüşemediğinden, daha da önemlisi İran muhalefeti olarak tabir edilen grupların bölünmüş olması ve ortak bir liderliğin gelişememesi İran’daki tüm protestoları eksik bırakıyor ve radikal değişimlere veya ülkeyi topyekûn saran bir devrime evrilememesini sağlıyor.
Devlet eliyle uygulanan nepotizim, liyakatsizlik, yönetememe krizi, derin yolsuzluk ve kayırmacılık, rejim yanlılarının birkaç yerden maaş almaları, petrol ve doğalgaz gelirlerinin dar bir zümrenin cebine girmesi, derin ekonomik kriz gibi etkenler artık tüm toplumsal sosyoekonomik ve sosyokültürel kesimlerinin ortak problemleri haline gelmiş durumda. Bundan dolayı da protestolarda birbirinden farklı toplumsal kesimler “Hameneyi’ye Ölüm”, “Diktatöre Ölüm”, “İslam Cumhuriyeti İstemiyoruz”, “İslami Hükümet İstemiyoruz”, “Hameneyi Haya Et, Ülkeyi Özgür Bırak”, “Savaşacağız, Öleceğiz, İran’ı Geri Alacağız”, “Zafere Kadar Savaş”, “Korkmayın, Hep Birlikteyiz”, “Top Tank Çatapat, Molla Defolmalı”, “Kız Kardeşimi Öldüreni Öldüreceğim”, “Ne Rehber, Ne Şah, Zalime Ölüm” gibi İslam ve rejim karşıtlığına dair “ortak” sloganlar atıyorlar.
Ancak yine de İran’ın farklı kesimlerinin farklı talepleri ortak bir hedef ve anlayış birliğine dönüşemediğinden, daha da önemlisi İran muhalefeti olarak tabir edilen grupların bölünmüş olması ve ortak bir liderliğin gelişememesi İran’daki tüm protestoları eksik bırakıyor ve radikal değişimlere veya ülkeyi topyekûn saran bir devrime evrilememesini sağlıyor. Öte taraftan; İran’ın müesses nizamının hala kayda değer bir toplumsal desteği ve oyunu değiştirme kabiliyeti var. Yani protestoları kanlı da olsa bastırabilecek denli güçlü. Böylelikle de İran’da devrime evrilecek şartların tamamı oluşamıyor.
Tüm bu tabloya rağmen Mahsa Amini’nin sonrasında İran pek çok ilki yaşıyor; İran’ın sanat ve spor camiasının en önemli isimleri daha önce görülmemiş biçimde protestocu halka yönelik desteklerini açıklıyorlar, dünya çapında İranlı olmayan önemli isimler İran halkına destek mesajları yayınlıyorlar, uzun zamandır suskun olan İran üniversiteleri ayaklanmış durumdalar. Öte taraftan ilk kez başlangıç sebebi sadece kılık kıyafet ve yaşam tarzına itiraz olan “ortak” bir protesto akımı oluşmaya başladı.
Diğer taraftan protestocu halk çok önemli bir psikolojik eşiği aşmış durumda ve hayatlarına mal olmasına rağmen yer yer polislerle göğüs göğse mücadele ediyorlar ve onları geri püskürtüyorlar. Böylesi bir eylemsellik silsilesini sadece “dış güçlerin provokasyonu ve kışkırtması” üzerinden okumak hem İranlı kadınlar başta olmak üzere diğer demokrasi güçlerinin yıllardır sürdükleri mücadeleyi anlamamak hem de İran toplumunu ezberlerle birlikte yorumlama kolaycılığına kaçmaktır. Despotik rejimlerde radikal değişimler çok zordur ancak imkânsız olmadığına dair tarih pek çok örnekle doludur. İran da bu tarihi mutlak gerçeklikten vareste olmayacak…